29 yıllık bir gerillanın anlatımıyla Komutan Agît...

29 yıllık bir gerillanın anlatımıyla Komutan Agît...

Gerilla komutanı Mahsum Korkmaz (Agît) ile gerillacılık yapan ve 29 yıldır Kürdistan dağlarında olan gerilla Gürcan, komutan Agît için “Savaşçıyla savaşçı komutanla komutandı. Çalışmasıyla emeğiyle arkadaşlara da halka da kendini sevdirdi” dedi. Gerilla Gürcan, Mahsum Korkmaz, Mazlum Doğan, Kemal Pir’lerle yaratılan bu ruhun yazılması, nesillere aktarılmasının da önemini vurguladı.

Kürt özgürlük hareketinde efsane gerilla komutanı olarak bilinen ve 15 Ağustos 1984 Şemdinli-Eruh eylemleriyle ilk gerilla kurşununu atan Mahsum Korkmaz (Agît), gerillacılığın Kürdistan dağlarında gelişmesinin temelini atanlardan bir oldu. PKK ile tanıştığı ilk günden itibaren gerilla savaş tarzı ve taktikleri üzerine sürekli araştırmalar yapan gerilla komutanı Agît, bugün Kürdistan dağlarını da aşıp Türkiye’nin Karadeniz ve Akdeniz dağlarına kadar mevzilenen, sayısı binlerle ifade edilen gerillanın savaş tarz ve taktiklerinin temelini atan komutan oldu. Kürdistan dağlarında geçirdiği her anı gerillacılığı geliştirmeye adayan komutan Agît 28 Mart 1986 yılında Şırnak’ın Gabar dağında bir asker pususunda yaşamını yitirdi. Onun kaybı sonrası Türk devleti gerillanın biteceğini düşündü ama Agît ardında yenilmez bir gerillacılık mirası bıraktı.

Gerilla Gürcan, adı Abdullah Bayık. 1970 yılında Şırnak’a bağlı Deştê Lala köyünde doğdu. 1984 yılında gerilla saflarına katıldı. Gerillaya katıldığı yıllarda Agît’i tanıdı. Kendi deyimiyle “gerillacılığı ve partiyi komutan Agît’ten öğrendi.” Birçok çatışma ve eylemde komutan Agît’in yanında olan gerilla Gürcan, komutan Agît’in yaşamını yitirdiği çatışma anında da O’nunla birliktedir.

Agît ile geçirdiği ilk gerillacılık yıllarını çok özlediğini ve kendisi için o yıllara ait her an’ın büyük anlamlar ifade ettiğini belirten gerilla Gürcan, sorduğumuz sorulara verdiği cevaplarla bizi de o yıllara götürdü.

 Mahsum Korkmaz’ı ilk olarak ne zaman ve nerede tanıdınız?

Agît arkadaşı ilk olarak 1985 Ağustosu’nda Siirt-Pervari’ye bağlı Xalila dağında gördüm. Biz Girê Pîro’dan oraya gitmiştik. Onlar bir grup olarak orada kalıyorlardı, biz de onların yanına gitmiştik. O zamana kadar görmemiştim ama arkadaşlar Agît arkadaştan çok bahsediyorlardı.  Sohbetlerde de sürekli Agît arkadaşın ismi geçiyordu. Onun için bende müthiş bir merak uyanmıştı.

‘KENDİNDEN EMİN BİR DURUŞU VARDI’

İlk gördüğüm anı hiç unutamıyorum. Kısa boylu ama kendiden emin bir duruşu vardı. Saçı, sakalı uzundu. Saçları çok sık ve siyahtı. arkadaşların yanına neden gittiğimizi bilmiyordum. Daha sonra toplantı için orada bulunduğumuzu öğrendim. Agît arkadaşın yanında Selim hoca, Rojhat arkadaş, Ahmet Rapo arkadaş, Resul arkadaş gibi arkadaşlar vardı. Bizim grubumuzda ise Mustafa Yöndem (Erdal) arkadaş, Xılxıle Kemal gibi arkadaşlar vardı. Xılxıle Kemal Dersim’li bir arkadaştı. Erdal arkadaş ise Maraş’lıydı. Kemal arkadaş da Batman’lıydı.

Agît arkadaşın silahı M-16’ydı ve çok dikkatimi çekmişti. Çünkü o zaman silahımız azdı. Elimizdeki silahlar sini, buruno ve kırma tüfeği gibi çeşit çeşit silahlardı. M-16’yı ilk olarak Agît arkadaşın elinde görmüştüm. Hal ve hareketleri de dikkatimi çekti. Konuşmaları, arkadaşlarla olan ilişkileri çok dikkat çekici ve etkileyiciydi. Arkadaşlarla konuştuğunda, şakalaştığında çok doğal ve sadeydi.  

Konuşmaları daha çok gerilla savaşı, gerilla tarzı ve taktiği üzerineydi. Bir askeri hedef keşfinden tutalım da gerillanın gizliliğine kadar bütün konuları konuşuyordu. Bir keşfe gittiğinde, bir eyleme gittiğinde nelere dikkat etmen gerekiyor, ne zaman çatışmalara girmen gerekir noktalarında sürekli bir yoğunlaşması vardı. Yani bir çay veya sigara arasındaki kısa sohbetlerde bile savaş üzerine, gerilla üzerine, taktik üzerine, halk ve parti üzerine değerlendirmeler yapıyordu.

Agît arkadaş çok paylaşımcı biriydi. Bildiği her şeyi arkadaşlarla paylaşmak istiyordu. Gerilla ve PKK yaşamını esas alıyordu. Gerillacılığa ve devrimciliğe dair bütün birikimlerini çevresine mal etmeye çalışıyordu.

Önderlikle, arkadaşlarla anılarını anlatıyordu. En fazla Önderliği anlatırdı. Önderliğin tarzını, eğitimlerini anlatır ve bize öğretmeye çalışırdı. Agît arkadaşın ruhunda, beyninde önderlik, Mazlum Doğan ve Kemal Pir arkadaşlar vardı. Onun tüm dünyasında Önderlik ve bu iki arkadaş vardı. Onlardan çok etkilenmiş ve onları kendine örnek alıyordu. Önderliğin nasıl insan eğittiğini yine Önderliğin yaşam tarzını anlatarak bizim de aynı tarzı esas almamızı istiyordu. Düşünsel anlamdan tutalım da yaşamın her anı ve ayrıntısına kadar Önderlik esaslarına göre yaşardı. Ve çevresini de buna katmaya çalışırdı.

ÇALIŞMASIYLA EMEĞİYLE ARKADAŞLARA DA HALKA DA KENDİNİ SEVDİRDİ

Mahsum Korkmaz ile birlikte kaç yıl kaldınız? Bu süre zarfında en fazla dikkatinizi çeken özellikleri neler oldu?

Bazen ayrılıyorduk, toplantılarda bir araya geliyorduk. Ama son düzenleme ile birlikte şehit düşene kadar birlikte kaldık. O zaman düzenlememizi Duran Kalkan arkadaş yapmıştı.

Agît arkadaşın komutanlığı gerçekten örnekti. HRK’den tutalım ARGK ve HPG’ye kadar örnek teşkil eden bir komutanlık duruşunu gösterdi. Gerilla savaşında, gerilla taktiğinde, eylemde başarıyı yakalayan bir tarzı vardı. Mücadeleye katıldıktan şehit düştüğü son an’a kadar da örnek bir arkadaş oldu. Her davranışı ile bizi eğiten bir özelliği vardı.

Bizim komutanımızdı, parti merkeziydi, arkadaşlarla çok ilgileniyordu. Bir nöbet yeri için bile kendisi gider arkadaşlara yer gösterirdi. Çünkü bir çatışma durumu yaşandığında nasıl hareket etmek gerektiğini hesaplıyordu.

Agît arkadaş çok planlı ve saatine göre hareket ederdi. Rast gele bir tarzı yoktu. Gerçekten zorluklar içinde bu şekilde gelişen arkadaşlar unutulmaz kişiler oldu. Tarihe ve halka mal oldular. Agît arkadaş da bunlardan birisidir.

Biz o zamanlar her şeyi tam anlamıyorduk. Hem imkanlar sınırlıydı hem de zor koşullardı. Silahtır,  paradır, ilişkidir neredeyse sıfır düzeydeydi. Bir ayakkabı almak için, bir torba un almak için veya bir silah temin etmek için bir karakol kaldırman gerekiyordu. Agît arkadaş çalışmasıyla, emeğiyle, çabasıyla tanındı. Hem arkadaşlar içinde hem de halk içinde tanındı. Adını tarihe yazdırdı.

Agît arkadaş zafer ruhunun kaynağını Önderlikten, Mazlum Doğan ve Kemal Pir arkadaştan almıştı. Bilinç, inanç, cesaret, fedakarlık gibi özellikleri onlardan almıştı. 1985-1986 yıllarının o zor koşullarında inanç, cesaret ve fedakarlık çok gerekiyordu. Yiyecek, silah, elbise imkanları yoktu. O koşullar için de sürekli çatışma halindeydik. Doğru dürüst yemek bile yiyemiyorduk. Öyle bir duruma dayanmak gerçekten de zordu. Ve bu noktada Agît arkadaş tüm arkadaşlara cesaret ve güç veriyordu. Zorlanan her bir arkadaşla tek tek ilgileniyor ve onlarla sürekli sohbet ediyordu.

O zamanlar sürekli olarak şunu diyordu: Gabar, Besta, Oramar, Komata alanlarını özgür alanlar yapacağız. Eğer özgür alanlar yaratırsak yüksek yerlere doçkalar indirir ve köylere de jeneratörler koyacağız, diyordu. Biz bu sözlere bir hayal diye bakıyorduk. Gerçekten hiçbir imkan yoktu. Kimse bizi tanımıyor ve kapılarını bile açmıyorlardı. Ama diğer taraftan da Agît arkadaş bunları söylüyordu. Sayımızın binlere ulaşacağını ve stratejik yerleri tutacağımızı söylüyordu. Yani bugünkü gerillanın ulaştığı düzeyi o zamandan Agît arkadaş bize anlatıyordu.  

Agît arkadaş çok moralli bir arkadaştı. O moralini arkadaşlara da yansıtıyordu.

Hem gerilla taktikleri, hem keşiflerde hem de düşmanı vurmada sürekli bir yoğunlaşması olduğu gibi kendimizi de nasıl koruyabiliriz üzerine de duruyordu. Gerillanın gizliliği çok önemliydi. Örneğin bir çay içtiğimizde, sigara içtiğimizde kesinlikle bulunduğumuz yerde hiçbir iz bırakmazdık. Orada geçen ne köylü ne de asker bize dair hiçbir iz göremezdi. Sürekli olarak birileri çevremizde olabilir ihtimaline karşı yüksek sesle konuşmazdık. Bulunduğumuz yerlerde hem ses hem de iz olarak köylülerin de bizi görmemesi ve fark etmemesi gerekiyordu. O şekilde bir dikkat vardı.

SAVAŞÇIYLA SAVAŞÇI KOMUTANLA KOMUTAN

Gerillalarla, diğer gerilla komutanlarıyla ilişkisi nasıldı?

Şehit düşene kadar Agît arkadaşın PKK merkezi olduğunu bilmiyorduk. Harun arkadaş (Şehmuz Yiğit), Cafer Serhat, Xılxıle Kemal, Mahir, propagandacı Kemal vardı. Agît arkadaş, savaşçının yanında savaşçı, komutanların yanında da komutan gibiydi. Bir bakıyorsun savaşçıdır, bir bakıyorsun keşifçidir, bir bakıyorsun kuryedir,  bir bakıyorsun öncüdür, bir bakıyorsun komutandır, bir bakıyorsun tepecidir, bir bakıyorsun nöbetçidir. O zamanlar için bu noktalar çok önemliydi. Her eylem keşfine kesinlikle kendisi giderdi ve eylemlerin üzerinde dururdu. Yine pusulara giderken de direkt kendisi üzerinde dururdu. Taktik ve tarzda uzmanlaşmıştı. Düşmanın en zayıf anını, zayıf yönünü takip ederdi. Sabah mı, akşam mı, yemekte mi, sürekli takip eder düşmanın zayıf yönlerini keşfedip düşmana nasıl darbe vurabiliriz diye sürekli bir arayış içerisindeydi. Düşmanın zayıf tarafını yakalayıp orada düşmana darbe vururdu. Yani savaşın her anını çok iyi hesaplardı.

Ne kadar da anlatsam onun komutanlığını ve özelliklerini anlatamam. PKK’yi, HRK’yi ve ERNK’yi ayakta tutan şeylerden birisi de Agît arkadaşın tarzı, üslubu ve yöntemi oldu.

TAKTİKLERİ İLE KORKU YARATMIŞTI

Daha şehit düşmeden önce biz Besta’da, Cudi’de,  Oramar’da veya Gabar’dayken kaldığımız noktalara düşman askeri gelemezdi. O zamanlar Gabar’da geceleri asker gezemezdi. Agît arkadaşın olduğu alanlara asker kolay kolay giremezdi. Asker Agît arkadaşın korkusundan dolayı özellikle geceleri çıkamazdı. Agît arkadaşın taktikleri ve vuruş tarzı düşmandan büyük bir korku yaratmıştı. Agît arkadaş sürekli araştıran bir arkadaş olduğu için nerede ve nasıl düşmanı vuracağını çok iyi biliyordu. Nerede olursak olalım bulunduğumuz alanlardaki karakollar da kendi korkularından dolayı sürekli olarak rast gele çevrelerini tarıyorlardı. Ben o zamanlar askerin geceleri araziye çıktığını da görmedim, gelemiyorlardı. Düşman, Agît arkadaşın grubunun o alanda olduğunu fark ettiği andan itibaren korkudan ölüyordu.  

Argit arkadaş şehit düştükten sonra asker Eruh, Gabar, Uludere ve genel Botan’da gece de gezmeye başladı. Bu bile Agît arkadaşın ne kadar etkili bir olduğunu gösteriyordu.

BİRLİKTE KATILDIKLARI EYLEMLERİ ANLATIYOR

Birlikte katıldığınız eylemler var mı?

Bazı eylemlere birlikte gittik. Bunlardan ikisi kapsamlı eylemlerdi. Bütün eylemlerde taktik ve planlamalara çok dikkat ediyordu. Mesela 1986’ın 21 Martında yaptığız Fındê eylemi var. Agît arkadaş sabah 05.00’da eylem yapacağız demişti. Bizim tuhafımıza gitmişti. Çünkü biz sadece gece eylem yapabiliriz diyorduk. Gündüzleri de sadece operasyonlar ve pusularda yaşanan çatışmalar oluyordu. Ama sabah beşte düşmanı vuracağız, dedi ve aynen newroz günü eylemimizi yaptık. O eylemi de Mazlum Doğan ve Kemal Pir’in intikamı için yapmıştık. O eylemde ben Agît arkadaşın grubunda yer aldım. Diğer grubun sorumlusu ise Harun arkadaştı. Eylemin genel komutanı da Agît arkadaştı. Biz yukarıdaydık ve askerler aşağıda kalıyordu. Arazi taşlık bir arazi olduğu için Agît arkadaş önce taş yuvarlayalım ondan sonra silahlarımızı kullanalım dedi. Eylem de öyle başladı. Bir taraftan uygulanan taktik diğer yandan eylem saati düşmanı şaşırtmıştı. Eylemde 8 asker öldü çok sayıda asker de yaralandı. Sayısını tam hatırlamıyorum ama çok sayıda silah ve asker çantası da kaldırdık.

1985 sonbaharında Biyava köyü yakınlarında çatışmaya girdik. O çatışmada Şehmuz arkadaş şehit düşmüştü. Bir on başı arkadaşlara küfretmiş ve Şehmuz arkadaşı da kendisi vurduğunu söylemiş. İşte o Fındê eyleminde o onbaşıyı da öldürdük. O çevredeki halk bundan çok etkilenmişti.

KÂRLI ÇIKAN BEN OLDUM

Unutamadığın bir anınız...

1986 Mart ayında bir arkadaşla silah üzerinde bir diyalogumuz oldu. Benim silahım Alman G-3’üydü. O arkadaşın G-3’de Türk malıydı. Onun silahının kolu benim silaha göreydi, benim silahımın kolu da onun silahına göreydi. O arkadaş benden silahımı istedi. Ben de vermek istemedim. Çünkü silahımı seviyordum ama diğer yandan bir arkadaşım silahımı istiyor ve vermemek de ayıp olurdu. Bir de o silahı bir arkadaş bana vermişti ve benim için manevi bir ağırlığı vardı. Biz kendi aramızda tartışırken bir birimizi ikna etmeye çalışıyorduk. Bu arada ses tonumuz biraz yükselince Agît arkadaş da neden tartıştığımızı sordu. Ben durumu anlatınca Agît arkadaş bizi yanına çağırdı. İkimize de silahların kollarını çıkarın dedi. Biz de kolları çıkardık. Silahların kollarını değiştiğimizde ikimizin de silahı tamam oluyordu. Agît arkadaş her iki silahın kolunu değiştirdi ve sorun çözüldü. İkimizin de silahı tamam oldu ve ikimiz de memnun olmuştuk. Tabii benim silahım Alman malı olduğu için bu işte karlı çıkan ben olmuştum. O zamanlar G-3, A-4 Alman silahı çok meşhurdu. Simsiyah bir silahtı ve havası vardı. Kolu da alınca benim keyfim tam yerine gelmişti.

MERMİLER BOŞA GİTMESİN

Yine bir 1 Mart günü Agît arkadaş benimle bir arkadaşı çağırdı ve göreve gönderdi. Besekê taraflarında bir gurup arkadaşı getirmemizi istedi. Bana yolu tanıyıp tanımadığımı sordu ben de tanıyorum, dedim. Benim hem arazi hem de halkı tanıma sorunum yoktu. Benim yaşım küçüktü. Diğer arkadaş yolu bilmiyordu. Ama kimse olmadığı için mecburen bizi gönderdi. Biz gittik çatışmaya girdik. Aynı zamanda Agît arkadaş onlar da çatışmaya girdi. Biz çatışmadan çıkıp Agît arkadaşın yanına gittiğimizde bize, 1 Mart günü operasyon olacağını unuttuğunu söyledi. Her yıl 1 Martta genel operasyon oluyordu ve Agît arkadaş o tarihi unuttuğu için bize de söyleyememişti. O bizim için bir tecrübe olmuştu. Her yıl 1 Martta Türk devleti operasyon yapıyordu. Mart ayında daha ağaçların yaprakları açılmadığı için düşman bunu fırsat bilerek bize darbe vurmaya çalışıyor. Hala da aynı tarzı yürütüyorlar. Ağaçların yaprakları açmadan operasyonlar başlıyor.

Tabii bu görevden sonra Agît arkadaş bizi eleştirdi. Çünkü operasyon gücü ile çatışmaya girmiştik. Her birimiz de 20’den fazla mermi atmıştık. Agît arkadaş bize kaç asker öldürdüğümüzü ve kaç silah kaldırdığımızı sordu. Biz şehit vermedik, yaralı da vermedik, sağ salim arkadaşlara ulaştık ama sıktığımız mermilerin de boşa gitmemesi gerektiğini söyledi. Her mermi bir asker indirmeliydi, diyordu. Cephanemiz azdı ve atılan mermiler kesinlikle boşa gitmemeli, diye bizi eleştirdi.

EN BÜYÜK HEDİYESİ ANILAR

Yanınızda Mahsum Korkmaz’a ait her hangi bir hediye kaldı mı?

En büyük hediye anılardır. Daha şehit düşmeden önce yanında sadece silahı radyosu, kalem ve defteri vardı. Başka bir şeyi yoktu. Ona ait bir şeylerin yanımda olmasını çok istedim ama nasip olmadı. Fakat onunla yaşadıklarımız, ondan öğrendiğimiz parti ahlakı, kültürü, gerillacılık tarzı her şeye bedeldir. Bilinç, tecrübe, siyaset, ahlak olarak bize bıraktıkları her şeye bedeldir. Birlikte çektiğimiz resimler vardı ama benim elime geçmedi. Ama benim için Agît arkadaştan kalan en büyük hediye PKK’ye, HPG’ye ve Kürt halkına bıraktığı değerlerdir.

ŞEHİT DÜŞTÜĞÜNÜ RADYODAN ÖĞRENDİK

Mahsum Korkmaz vurulduğunda siz de o çatışmadaymışsınız. O çatışmayı kısaca anlatabilir misiniz?

1986’da 28 Mart günü Gabar’da pusuya girdik. Meydin, Xursê, Karne, Berkêvir, Bêseke, Bertir, Şerefiye köylerinin tam ortasına denk gelen bir yerde pusuya girdik. Tabii detayları geniştir. Biz o gün askerleri fark ettik. Yolumuzu değiştirdik. Biz askerleri gündüz görmüştük. Agît arkadaş uzaktan gideceğimizi söyledi ama gittiğimiz güzergahta gece saat 02.00’da pusuya girdik. Metin arkadaş orada yaralandı. Agît arkadaş ile bağlantımız kesildi. Diğer gün biz radyoda Agît arkadaşın şehit düştüğünü öğrendik.

O an’ı anlatmanızı istesek…

1984’den 1986’ya kadar Agît arkadaşın yanında ve yakınında kaldım. Agît arkadaşın şahadeti bizim için derler ya yetim kalmıştık. Biz de öyle bir duygu oluşmuştu. Gerilla tarzını, taktiğini, üslubunu, savaşı yürüten Agît arkadaştı. Biz gerillacılığı, partiyi ilk ondan gördük ve öğrendik. Birçok kahraman komutanımız da Agît arkadaşın izinde yürüdüler ve gerillayı geliştirdiler. Herkes Agît arkadaşın intikamını almak ve Agît arkadaşın tarzını yürütmek istedi. Kimisi başardı, kimisi de başaramadı.

Agît arkadaşın şahadetinden sonra PKK ve HRK kendini yeniden ele aldı. Çünkü Agît arkadaşın şahadeti büyük bir etkiye neden olmuştu. Türk devleti gerillanın komutanını vurduk, artık bunlar bitti, dedi. Ama diğer taraftan ise Agît arkadaşın şahadeti biz de büyük bir intikam duygusu yarattı. O intikam duygusu partiyi de HRK’yi de güçlendirdi. Zaten Agît arkadaşın şahadetinden sonra parti ARGK’yi ilan etti. Agît arkadaşın mirası sayesinde düşmana karşı daha güçlü direndik ve cevap olduk. Düşman gelişen gerilla direnişi karşında gerillanın bitmediğini, bitmeyeceğini gördü.

Tabii bütün bunlarda Önder APO’nun emeği belirleyici oldu. Hem ARGK hem de PKK’yi ayakta tutan ve geliştiren önder APO’nun emekleri oldu. Agît arkadaşın şahadetinden sonra Önderlik onun anısına bağlılığın gereği eğittiği birçok gerilla grubunu ülkeye gönderdi. Önderlik her bir arkadaşla bire bir ilgilenerek eğitmişti. Savaşta neler ile karşılaşacağını, nasıl davranması ve savaşması gerektiğini herkese detaylı bir şekilde anlatmıştı. Gerçekten savaş zor bir iş öyle kolay değil. Anı anına ve attığın her adımda iyi hesap yapman gerekiyor.

BU DEVRİMCİ RUH YAZILMALI, NESİLLERE AKTARILMALI

1984’den beri geri gerilladasınız. Bu gün gerilla Şaho’dan Karadenizlere kadar mevzilenmiş. O zamanlar gerillanın bu kadar gelişip yayılabileceğini düşünebiliyor muydunuz? Yine Mahsum Korkmaz’ın hayali olan özgür alanlardan bahsettiniz, şimdi de Medya savunma alanları var ve bu durum siz de nasıl duygular yaratıyor?

Üç nokta ile bağlamak istiyorum. Bir, 1982 21 Mart Mazlum arkadaşın şahadeti. İki, 1982 14 Temmuzunda ölüm orucu direnişi ve 1984 15 Ağustos atılımı PKK, ARGK, HPG, KCK’yi yarattı. Bir direniş ruhu bıraktı. Hiç kimse de bu ruhu bozamaz. Haki arkadaşın şahadetinden Agît arkadaşın şahadetine kadar yine Zilan ve Beritan arkadaşların direnişlerine kadar bir ruh yaratıldı. xBugün Ortadoğu’da PKK bir güç olmuşsa Önderliğin emeği, düşüncesi ve iradesi sayesinde olmuştur. Bu işler sadece konuşmayla olmuyor, pratikte uygulanması ve yaşamsallaşması gerekiyor. Şahadete ulaşan ve kahramanlaşan arkadaşlarımız da Önderliği temsil ettiler.

Ben kendim ise ilk katıldığım günkü ruhu yaşıyorum. Agît arkadaşın ruhunu emeğe dönüştürerek mücadeleye katmaya çalışıyorum. Bu devrim ruhunun yazılması gerekiyor. Ayrıntısı çok ve binlerce şehit verdik. Her dağda, her vadide şehit arkadaşlarımız var. Bu ruhun yaşaması gerekiyor. Bu ruhun unutulması insanlıktan çıkıştır. Yeni nesillere de bu ruhu aktarmak gerekiyor. Nereye gidersen git, köy olsun, şehir olsun, kasaba olsun, dağ olsun PKK her yere dağılmış. Bugün bir arkadaş şehit düştüğünde tüm halkımız toplanıp şehidine sahip çıkıyor. Bütün bunların hepsi de devrimsel gelişmedir.

Şimdi her şey var, imkanlarımız arttı, eğitim imkanlarımız arttı ama o zamanın tadı benim için farklıdır. Bana sorsalar ben yine o yılları tercih ederim.