25 Haziran'a uyanmak-MAKALE

25 Haziran'ın herkese yüklediği sorumluluklar vardır. HDP'li veya HDP'siz bir meclise uyandığımızda ne mücadele yeni başlıyor olacak ne de bir son olacak.

Seçimlerde son kulvara giriyoruz. Seçimlerden son 15 gün seçmen eğilimlerinin netleştiği evredir ve artık kararsız kalan seçmeni etkilemek için de son politik hamleler yapılır. Bu son 15 günde neler yapıldığını hep birlikte göreceğiz. Birçok açıdan hedef seçmen kümeleri ve örneklemlerinin yanlış belirlenmiş olması, yanlış aritmetik hesaplamaları, siyasetteki dalgalı durumdan kaynaklanan ve kestirilemeyen eğilimler; stratejileri de en temelde eksikliklere düşürse de, son düzlükte bunlar artık başka bir seçimin tartışma konusuna dönüşmüş durumdadır. Bu seçimde HDP'nin demokratikleşme çerçevesini saymazsak hiçbir partinin kampanyası ortaya çıkan bu rejim ve demokratikleşme sorununa nasıl bir çözüm bulacağına odaklanmamış ve her parti kendi kitle konsolidasyonuna yoğunlaşmıştır. Bu anlamda da her parti kendi Cumhurbaşkanı adayını bu kriteri göz önüne alarak belirlemiştir.

24 Haziran baskın seçimlerinin çağrısını Bahçeli yapsa da, AKP'nin de bu yönlü bir hazırlığı olduğuna kuşku yok. Ekonomik göstergelerin kötüleşmesi, OHAL ve OHAL'den kaynaklı sorunların derinleşmesi (hukukun hiçe sayılması, keyfi gözaltı-tutuklamalar, Meclisin KHK'larla işlevsiz bırakılması vd.) AB, ABD, Rusya, NATO arasındaki ilişkilerde topun artık çevirilememesi, AKP ve MHP tabanının gittikçe erimesi gibi başlıklar baskın seçim kararının en önemli etkenlerindendir. Ancak en temel neden 16 Nisan 2017 referandumunun AKP'yi ve AKP'nin ittifak yaptığı tüm güçleri aşan bir rejim ve yönetme krizi yaratmasıdır.

16 Nisan Referandum sonuçlarının yarattığı kurumsal ikilik ve yetki karmaşası çözülebilmiş değildir ve nasıl çözüleceğine dair projeksiyonlar hazırlansa da, asal değişiklikleri yapılmamış durumdadır. 16 Nisan sonrasında kapsamlı 'Uyum Yasaları'nın çıkarılmamış olmasının temel nedeni, AKP'nin de hem mevcut Anayasa'ya hem de Anayasa'ya aykırı düzenlemeleri nasıl bir araya getirileceğine dair var olan hukuki karmaşadır. Bir de buna kurumların kime bağlı olacağı ve nasıl düzenleneceği karmaşası eklenince karmaşa daha da büyümekte. Ama bu karmaşanın esas nedeni AKP ve İttifak güçlerinin kendi iç çatışmalarının henüz sonuçlanmamasından kaynaklanmaktadır. AKP-Ergenekon arasındaki iktidar ilişkileri ve paylaşım sorunu; kriz arttıkça Ergenekon'un kazanımlarının arttığı bir dengede ilerlemektedir.

AKP, Cemaatten boşalan yerlerin Ergenekon'la doldurmasıyla paralel devlet gerçekliğinin el değiştirerek devam etmesini sağladı. Ancak bir yandan da mevcut kurumsal karmaşayı gidermek için Saray'da doğrudan Erdoğan'a bağlı çalışan ve kurumlardan sorumlu birimler oluşturarak, kendince yönetimi devretmemiş oldu. Bu da aslında başka bir paralel yapı oluşturmaktır. Öcalan’ın "Paralel'in paraleli çıkacak" dediği zamanların, içine düştükleri rejim krizinden çıkmak için kurdukları ve krizi daha da derinleştiren bu mekanizmaların aktif olduğu günümüz zamanları olduğunu düşünmekte fayda var. 'Paralel Evren' de herşey mümkün iken gerçek hayat daha farklı refleksler verebilir. İki paralel devletli bir kurumsallaşmanın sağlanamayacağını görmek çok zor değil. Rejim krizi daha da derinleşerek sürecek.

Rejim krizinin en temel nedenlerinden biri de devletin siyasal düzene müdahale etme yoluyla yarattığı krizdir. Şimdiye kadar MHP'yi %11-13 bandında, CHP'yi %23-25 bandında Kürt Siyasi Hareketini de %5-6 bandına sıkıştırıp, iktidarı şekillendirmiş olan bu zihniyeti HDP projesi yıkmış oldu. Kürt Özgürlük Mücadelesi ile Türkiye devrim ve demokrasi güçlerinin birleşmesiyle %13.1 alınarak bu siyasal dengeler alt üst edildi. Devletin HDP'ye karşı 7 Haziran sonrasında başlattığı saldırılar ve oy bandını aşağı çekme girişimleri 1 Kasım seçimlerine gidilmesiyle başladı ve halen daha devam etmektedir. HDP'yi 'Fırat'ın Doğusuna' itme çalışmaları, 24 Haziran seçimlerinde HDP'yi baraj altına bırakma girişimleriyle devam ediyor. 7 Haziran'dan sonra AKP-MHP-CHP'nin uzlaştığı " Devletin Bekası" mottosu esasta HDP ve ittifak güçlerini geriletmeye yönelik projenin mottosudur. 16 Nisan referandumu aslında bu güçlerin uzlaşma zeminini daha da arttırmış olsa da rejim ve yönetim krizinin onları aşan bir boyuta gelmesi 24 Haziran'a gidilmesinin esas nedeni olmaktadır. HDP'nin Fırat'ın doğusuna itilerek oy bandının geriletilmesi, siyasi dengelerde konumunun etkisizleştirilmesi esasta 2 Partili siyasal düzene geçiş arayışı olarak karşımıza çıkmaktadır.

CHP’ye, "HDP'yi bitirirsek batıdaki oyları size, bölgedeki oyları bize gelir. MHP'nin İç Anadolu ve Karadeniz'deki oyları bize Ege ve Akdeniz'deki oyları size gelir" diyen AKP'nin iki partili siyasi düzlem önerisine tav olmuştu. Bu pazarlığın aktörü Deniz Baykal'ın neredeyse ölüm döşeğinde aday gösterilmesi de, şu an öne çıkarmasalar da bu plana sadık olduklarını göstermek istemeleri nedeniyledir. Kılıçdaroğlu, CHP'de bu plana direnebilme ihtimali olan bütün milletvekillerini tekrar aday göstermeyerek saf dışı bıraktı. Kendisine en yakın rakibi İnce'yi de aday göstererek hem seçimlerdeki başarısızlığının gündeme gelmesini engelledi, hem de kitle konsolidasyonunu sağladı. Bu aynı zamanda seçimi kaybedecek İnce'nin de yavaş yavaş gündemden düşerek saf dışı bırakılmasının da önünü açtı. İnce'nin bir sonraki CHP kongresinde Kılıçdaroğlu'nu aşan bir oyla seçilebileceğini tahmin ediyor olsa da, milletvekili olmayan bir Genel Başkan gelenekleri olmadığı için bunu mümkün görmüyor olabilir. Ama en temelde rejim krizinin daha da derinleşeceği öngörüsüyle 24 Haziran sonrasının normal geçmeyeceğinin CHP'de farkında. Kendilerince oy maksimizasyonu yapmayı ve oy bantlarına göre bir siyasal dengede yer almayı hesapladıklarına şüphe yok.

Bu şartlarda örgütlenen İyi Parti, MHP'nin 2 partili siyasal düzlemde kopacak oylarının CHP'ye gitmeyerek kendisine gelmesi için hamleler yaptı, yapıyor. Ama esasta 2 partili siyasal düzlem formülasyonunun hayata geçmesine karşı alınan bir Ergenekon önlemi olarak duruyor. Bu da Ergenekon'un rejim krizini daha da yükselteceğinin en önemli göstergesi olmaktadır. Kriz iyice yükseldiğinde "İyi Parti" darbe çağrısı yapacak ilk parti olma rolünü de açık veya örtülü oynayacaktır, düşüncesindeyim.

İttifakların 'Sıfır Baraj' formülasyonu ile meclise AKP-MHP-CHP-İyi Parti- Saadet-BBP girecekler. HDP'nin barajı aşacağı net olsa da, baraj altına bırakılmak istendiği aşikar. Şimdiden yüzbinlerce seçmeninin oy kullanacağı sandıklar uzak bölgelere taşındı. Mühürsüz oylar, hileler ve hırsızlıklarla oylarının çalınacağı görülüyor. Ancak çalsalar bile HDP'yi baraj altında bırakamayacakları kadar çok oya ihtiyaç var ki, bunun çalışmaları sokak sokak devam ediyor. Ancak HDP'nin baraj altında bırakıldığını varsayarsak Mecliste 2 partili bir siyasi düzlem değil, çok partili bir fotoğraf verilecek. Bu çok partili fotoğraf iki partili düzleme geçilirken ki "Geçiş Dönemi Fotoğrafı" ve bu planı örten maske olacak. HDP'siz bir mecliste yönetim krizinin derinleşmemesi için Devlet Kadroları üzerinden tüm partilere paylar verilerek uzlaşma zemini aranacağa benziyor. Saadet'in muhtemel artacak oyları da, AKP'nin Erbakan'ın oğluna parti kurdurarak eritilmek isteneceği görülüyor. Meclisteki tüm partiler anlaşsalar da, rejim krizi artarak devam edecektir. Çünkü iki paralel devletli bir rejim ve ilkesiz uzlaşmalarla yozlaşmış bir meclis, Türkiye'nin demokratikleşme dinamiğine ve toplumsal beklentilere cevap olamayacağı gibi gerileten bir durum ortaya çıkaracaktır. O nedenle de HDP'siz bir mecliste ilkesiz uzlaşmalarla düzen sağlanacağı ve rejim krizinin çözüleceği beklentisine sahip olanlar yanılmaktadırlar. Bu krizin nedenini HDP gören bu anlayış, çözümü de HDP'nin tasfiyesinde görmektedir. Oysa HDP kendi çizgisini Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde sorunların çözümüne oturttuğu için HDP ile demokrasi talebi ve demokratikleşme çıtası yükselmiştir. HDP geriletilse de, çıta aşağı düşmeyecektir.

HDP'li bir 25 Haziran Meclisine uyanmak AKP-Ergenekon işbirliği ve ilişkilerini krize sokacaktır. CHP ve MHP'nin "Devletin Bekası" diye üstlendikleri HDP'yi tasfiye rolü de boşa çıkacaktır. Aralarındaki çelişkiler daha da derinleşerek ve rejim krizi demokratikleşme krizine dönüşecektir. HDP'siz bir meclisin rejim krizi sorunu, HDP'li bir mecliste demokratikleşme krizine dönüşecektir. Rejim krizi ilkesiz uzlaşmalarla aşılmak istenir ancak demokratikleşme krizi ilkesiz uzlaşmalara kapı kapatabilir. Bu anlamda HDP'siz bir meclisin demokrasi üreteceği ham hayaldir. AKP'nin inşa ettiği iktidar anlayışının ve yandaşları, paydaşları, ayakçıları, işbirlikçilerinin birlikte gitmesi için HDP'nin mecliste olması bu gerçeği canlı, görünür kılacak ve Türkiye'yi demokratikleşmeye zorlayacaktır.

HDP'siz bir mecliste demokratikleşme krizinin derinleşmesini bekleyen anlayışlar, üzerlerindeki yükü başka mücadele dinamiklerine yüklemek istemektedirler. Kürt Özgürlük Mücadelesini darbe için bir zemine dönüştürmek isteyen anlayışların devamı olarak görmekteyim. Hepimizin üzerinde bulunan demokratikleşme yükünü devretmek siyaseten doğru bir tutum değildir. En temelde demokratik siyasetin temel hedefi halkın özgürlüğünü ve güvenliğini sağlamaktır. HDP'siz bir mecliste şüphesiz ki en büyük saldırılar Kürt Halkına ve dostlarına yapılacaktır. O nedenle HDP'nin alacağı her bir oy hem çok şey değiştirir, hem de halkın güvenliğini de sağlar.

"Artık top bizden çıktı, onlar düşünsün, HDP'nin barajı geçip geçmemesi bizden çok herkesi bağlar" saikiyle söylem üreten siyasetçiler de, bunun siyaseti de koltuk siyasetidir. Çünkü 25 Haziran'ın herkese yüklediği sorumluluklar vardır. HDP'li veya HDP'siz bir meclise uyandığımızda ne mücadele yeni başlıyor olacak ne de bir son olacak.

25 Haziran'daki mücadele fırsat ve olanaklarını görerek konumlanmak, rejim değil demokratikleşme krizini öne çıkarmak önemli olacaktır.

24 Haziran seçimleri öyle görünüyor ki, esas ve son seçim olmayacak. Devrede olan darbe mekaniği işlemeye devam ediyor. O nedenle 25 Haziran'a nasıl girileceğinin kararını bugünden vermek ve halka anlatmak için siyasetçilerin son hamlelerini yapacakları son kulvara giriyor seçim. Önümüzde hepimizi bekleyen daha bulanık sular var. Ortaya çıkan dengelerin boğuculuğuna ve fırsatların ilizyonuna kapılmadan, gücün değil hakikatin çizgisini izlemek herkese kazandıracaktır. 25 Haziran'ı bugünden en doğru ve demokratik şekilde örmek için "Bir Oy HDP'ye Bir Oy Demirtaş'a"

https://ssl.gstatic.com/ui/v1/icons/mail/images/cleardot.gif