1 Kasım sonuçları Rojava ve Suriye’ye nasıl yansıyacak?...-Amed Dicle
AKP, 1 Kasım öncesinde sürdürdüğü Suriye ve Rojava politikasında ısrar ederse, bu uzun vadede kendisi için bir kayıp olacaktır.
AKP, 1 Kasım öncesinde sürdürdüğü Suriye ve Rojava politikasında ısrar ederse, bu uzun vadede kendisi için bir kayıp olacaktır.
Türkiye 1 Kasım seçimlerine odaklanırken, 31 Ekim günü Rojava ve Suriye’deki savaşın seyrini belirleyecek bir hamle başlatıldı. Hesekê’nin güneyini ve kısmen güneydoğusunu kapsayan bu hamlenin amacı DAİŞ’i bölgeden temizlemek. Bu hamle başarıya ulaşırsa stratejik önemi olan bu bölgede DAİŞ trafiğini önlenecek, DAİŞ grupları Suriye’de kıskaca alınacak ve Rakka kuşatılmış olacaktır. Başka bir ifadeyle; Rakka’yı özgürleştirme stratejisinin ilk adımı, Türkiye seçimlerinden bir gün önce, 31 Ekim günü Hesekê’nin güneyinde atılmış oldu.
Peki, bu operasyonda kimler yer alıyor? Operasyon, Demokratik Suriye Güçleri tarafından yürütülüyor. Demokratik Suriye Güçleri 12 Ekim’de ilan edildi. İçinde YPG/YPJ güçlerinin yanı sıra; Arap, Asuri, Türkmen halklardan askeri güçler yer alıyor. Kobanê direnişinde YPG ile omuz omuza savaşan Burkan El Fırat güçleri de operasyonun içindeki bir diğer güç. Amerika ise, bu defa operasyona sadece havadan değil, karadan da destek veriyor. ABD’li askeri danışmanlar, operasyon planlanmasından haberdarlar. Kısacası operasyon, Suriye ve Rojavalı demokratik güçler ile uluslararası DAİŞ karşıtı koalisyonu tarafından yapılıyor.
Bu operasyon yeni başladı ve zamanı henüz bilinmemekle birlikte Rakka’ya kadar devam edecek. Bunun hangi aşamalardan geçeceği ise askeri stratejistlerin işi. Fakat Rakka düştükten sonra, sıra Cerablus’a gelecek. Ve Rakka’dan çıkartılmış olan DAİŞ’in, Cerablus-Mınbic ve Halep’in kuzeyinde tutunması giderek daha zor olacak.
Bu operasyon hazırlıklarının olduğu günlerde, Türkiye ordusu Kobanê civarında birkaç defa YPG mevzilerini vurdu. Erdoğan, “PYD Fırat’ın batısına geçemez, geçmeye çalışınca vurduk, vuracağız” gibi söylemlerde bulundu. Fırat’ın batısı dedikleri Cerablus. Yani; DAİŞ’in şu an dünyaya açılan tek sınır kapısı. Türkiye’nin ise, Suriye’ye açılan tek sınır kapısı. Nusaybin’den Kilis’e kadar sınırda birçok kapı var ancak kapıların diğer tarafı Kürtlerin denetiminde olduğu için bu kapılar kapalı. Sadece DAİŞ ile ortak kullandıkları Cerablus açık. Burası Türkiye için önemlidir zira Halep’e açılan koridor işlevini görüyor ve Türkiye bu sebeple Cerablus’a açılan kapının YPG kontrolüne geçmesini istemiyor.
Tabii Cerablus meselesi sadece sınır kapısı ile izah edilemez. Rojava kantonlarının birleşmesi ve sınırın boydan boya Kürtlerin eline geçecek olması da Türkiye devletini korkutuyor. Bu yersiz Kürt fobisi üzerine kurgulanmış ‘Suriye politikası’ hem Kürtlere, hem de Türk devletine kaybettiriyor.
DAİŞ’in Girê Spî yani Tel Abyad’dan çıkarılmasından sonra, sıra Cerablus’a gelecek gibi bir düşünce ve beklenti oluşmuştu. Aslında Cerablus’un askeri olarak alınmaması için ciddi bir engel yoktu, halen de yok. Bölgedeki güçler ve hava desteği ile bu operasyon kolaylıkla yapılabilirdi. Ancak siyasi sebeplerden dolayı Cerablus operasyonu bir süre ertelendi. Türkiye devleti gerek Rojava yönetimine ve gerekse ABD’ye “YPG Cerablus’a girmesin, gerekirse DAİŞ’i biz çıkarırız” mesajı verdi. Bu süre zarfında uluslararası güçler adeta Türkiye’yi bu operasyona ‘ikna etmeye’ çalıştı. Ancak diğer yandan da, yukarıda bahsettiğimiz operasyonun hazırlıkları yapılıyordu. Bilinmesi gereken şu: Türkiye istemiyor diye Rakka ve Cerablus operasyonundan durdurulmayacak, fakat önce diplomatik zemini hazırlanacak ve günü geldiğinde Türkiye buna razı olmaktan başka hiçbir şey yapamıyor olacak. Bu noktada ne tür bir karar vereceğini tartışması gereken, Türkiye’dir.
TÜRKİYE STRATEJİK BAŞARI ELDE EDEMEYECEK
Peki, 1 Kasım seçimlerinden ‘güçlü çıkmış’ Türkiye yönetimi -yani AKP- nasıl bir karar verecek? Bu sorunun cevabı, Suriye-Rojava, ve Türkiye ile Kürtlerin geleceği açısından çok önemlidir. AKP, 1 Kasım öncesinde sürdürdüğü Suriye ve Rojava politikasında ısrar ederse, bu uzun vadede kendisi için bir kayıp olacaktır. Başta Kürtler olmak üzere bölgedeki halkları zorlayacak, savaş ve şiddetin yayılmasına yol açacaktır, ancak stratejik bir başarı elde edemeyecektir. Daha yalın bir ifadeyle; objektif olarak DAİŞ ile işbirliği yapmayı Kürtlere tercih eden bir devletin Ortadoğu zemininde tutunması mümkün değildi, bu saatten sonra hiç mümkün değildir. HDP’nin 7 Haziran’da aldığı oy oranını 1 Kasım’da almaması, ‘Kürt hareketinin Ortadoğu zemininde zayıfladığı’ şeklinde yorumlamak çok sığ bir yaklaşım olur. Bu yanlış düşünce üzerinde konum alanlar, yanıldıklarını anladıklarında elde bir şey kalmamış olacaktır.
İMRALI SÜRECİ ROJAVA’DAN DOLAYI SONA ERDİ
Şu noktaya özellikle dikkat çekmekte fayda var. AKP’nin seçim öncesi Rojava karşıtlığı, sadece ‘milliyetçi oyları almak’ için geliştirdiği bir söylem değildi, değildir. Türkiye’deki Kürt sorununun çözülmemesi, İmralı’da başlatılan sürecin sona ermesi doğrudan Rojava ve Suriye’deki gelişmelere bağlıdır. Zaten AKP yetkilileri bunu açıkça söylemektedirler. Eğer bu zeminde bir uzlaşma sağlanırsa, Türkiye’deki ‘Kürt sorunu’ çözülmüş olur.
TÜRKİYE ROJAVA MODELİNİ KENDİSİ İÇİN TEHLİKE OLARAK GÖRÜYOR
Aslında Türkiye devleti içerisinde böyle bir eğilim gelişti veya gelişiyor gibi gösterildi. Nitekim Kobanê’ye yönelik saldırıların başlamasından bir süre önce, Türkiye devleti adına Rojava’ya bir heyet gönderildi. Devlet heyetinin Rojava’ya gidip görüşmelerde bulunduğu İmralı adasında da gündeme geldi. Ve Kürt tarafı, “Eğer bir çözüm olacaksa, bunun Rojava ve Suriye’ye de olumlu yansıması olmalı” düşüncesiyle, bu görüşmeleri olumlu karşıladı. Ki ondan önce de PYD yönetiminin Türkiye ziyareti vardı. Bu heyetin Ankara’ya dönmesinden sonra Erdoğan, “Rojava bizim kırmızı çizgimizdir” dedi. Öcalan da cevaben, “Rojava bizim de kırmızı çizgimizdir” mesajını verdi. İmralı’daki diyalog süreci esasen, bu tavrın ardından Kobanê saldırısıyla sona ermiş oldu. Muhtemelen devlet, Rojava’da gelişen modelin kendisi için tehlike olarak not etti ve ‘kırmızı çizgi’ siyaseti devreye girmiş oldu.
Bu durumda akla şu soru geliyor: Rojava ve Suriye’de Kürtlerin statüsünü kabul etmeyen bir siyasal yapının Türkiye’de Kürtleri kabul etmesi mümkün mü? Tabii ki hayır. Zaten sözünü ettiğimiz bu yapı -yani AKP- “Kürtler Suriye’de güçlenirse burada bize daha fazla arıza çıkarırlar” diye düşündüğü için DAİŞ ile işbirliğine gitti. Bu işbirliği sadece 7 Haziran ve 1 Kasım süreci arasında 400 insanın hayatına mal oldu.
1 KASIM SONUÇLARI ROJAVA’YA OLUMSUZ YANSIYACAKTIR
Eğer AKP, 1 Kasım seçim sonuçlarını Suriye ve Rojava politikasına bir ‘halk onayı’ olarak değerlendirirse yanılır. AKP’nin aldığı oy oranı, Türkiye içerisinde kendisine bir nefes aldırmış olur, ama Suriye politikasını canlandırmaz, canlandıramaz.
Tekrar başlıktaki sorumuza dönecek olursak… Evet, 1 Kasım seçim sonuçları önümüzdeki süreçte Suriye ve Rojava’ya olumsuz yansıyacaktır. Zira politikanın değişmesi için zihniyetin değişmesi gerek. AKP’nin Rojava düşmanlığına dayalı zihniyeti göreceli olarak ‘onay’ almıştır ve yakın zamanda değişmesi neredeyse imkânsızdır. AKP bu politikasında ısrar edecektir. İçerden aldığı bu destekle ABD gibi güçlerle Suriye pazarlığına girişecektir. Kürtlere karşı ABD’den destek almak için her tavizi verecektir. Ancak benimsediği politika, söz konusu güçlerin çıkarlarına ters geldiği için başarılı olamayacaktır.
KARAR VERMESİ GEREKEN AKP’DİR
Kürtlerin ise bir strateji değiştirmeye ihtiyaçları yoktur. Kürtler, Suriye ve Türkiye’de demokratik bir çözümden yanalar ve Kürt-Türk birlikteliğinin bölgede yaratacağı sinerjiyi her zaman hatırlatıyorlar. Şimdi karar vermesi gereken AKP’dir. Eğer ‘güçlendim’ diyerek 1 Kasım öncesi stratejisinde ısrar ederse, içeride yani Fırat’ın batısında ‘güçlü’ olur ama dışarıda izole olmuş olur. Sadece Rojava’da değil, Türkiye’de bile elini tutabileceği pek az Kürt bulabilir. Ama seçimden aldığı sonuçları çözüm için bir güç olarak değerlendirir ve Suriye-Rojava politikasını değiştirip Kürtlerle barışma fikriyatını geliştirirse, o zaman ‘kazan-kazan’ süreci başlamış olur. Bu durum Türkiye’ye de istikrar, Suriye ve Rojava’ya da barışçıl bir güç getirir. Normalde olması gereken budur. Ancak ne yazık ki AKP’deki akıl tutulması, 1 Kasım seçim sonuçlarıyla birlikte Rojava ve Suriye’ye kaosu ve kavgayı dayatacağa benziyor. Rojava’daki Kürtler ve diğer halklar bu durumun farkındalar. Dün olduğu gibi bugün de barış elini uzatıyorlar ama tehlikeyi görerek direnmenin hazırlıklarını yapmış durumdalar.
Yani yine direnmek kalıyor Kürde…