Cizîr’de ilan edilen uzun süreli sokağa çıkma yasakları sürecinde 137 kişi katledilmiş, özellikle bodrumlarda mahsur kalan sivillere yönelik vahşet ciddi hak ihlalleri tartışmalarına yol açmıştı.
Konuya ilişkin başvurular ilk olarak 13 Kasım 2019'da AİHM tarafından görüşülmüş, ancak mahkeme o dönem başvuruları "kabul edilemez" bularak reddetmişti.
Avukatlar, iç hukuk yollarının tüketilmesi kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuş, ancak AYM’nin de başvuruyu reddetmesinin ardından yeniden AİHM’e başvuruda bulunulmuştu.
Dosya avukatlarından Ramazan Demir, gelişmeyi sosyal medya üzerinden şu sözlerle duyurdu:
"Sokağa çıkma yasakları ve Cizre bodrum dosyaları yeniden AİHM gündeminde. AİHM, 2019’da verdiği karar ile AYM sürecinin beklenmesine karar vermişti. AYM’nin ret kararı üzerine yeniden yaptığımız başvurularda AİHM, 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimle hükümetten tekrar savunma istedi."
YANIT İSTENEN SORULAR
AİHM, 2015-2016 yıllarındaki vahşete ilişkin kapsamlı bir savunma talep ederken, özellikle bodrum katlarında hayatını kaybeden sivillerle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi (yaşam hakkı) bağlamında, şu kritik sorulara yanıt istedi.
AİHM, Türkiye'den şu sorulara yanıt istedi:
"* Başvurucuların yakınlarının yaşam hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi kapsamında, Cizîr'de uygulanan sokağa çıkma yasakları sürecinde yürütülen askeri operasyonlar sırasında devlet güçlerinin güç kullanımı nedeniyle ihlal edilmiş midir?
* Güvenlik operasyonlarını planlayan ve yürüten yetkililer, sivillerin yaşamını korumak için gerekli özeni göstermiş midir? Özellikle, sivillerin yoğun şekilde bulunduğu bölgelerde operasyonların başlatılması ve sürdürülmesi sırasında sivil can kayıplarının önlenmesi adına gerekli tedbirler alınmış mıdır?
* Devlet, başvurucuların yakınlarının yaşamlarını koruma yükümlülüğü kapsamında, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılmasını sağlamayarak -özellikle bodrum katlarında mahsur kalan yaralılara ambulans gönderilmesini engelleyerek- Sözleşme’nin 2. maddesini ihlal etmiş midir?
* Devletin yetkili organlarının, yardım çağrısında bulunan ve hayatta olan kişilerin bulundukları yerlerde uzun süre yaralı şekilde bekletildikten sonra yaşamlarını yitirmesine ve bazı vakalarda bu kişilerin bedenlerinin yakılarak öldürülmesine yol açacak şekilde hareket etmesi, yaşam hakkı bakımından devletin doğrudan sorumluluğunu doğurmakta mıdır?
* Yaşam hakkının usule ilişkin korunması bağlamında, Cizîr'de gerçekleşen ölümlerle ilgili olarak yürütülen iç hukuk soruşturmaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında gerekli etkinlik, tarafsızlık ve şeffaflık ölçütlerini karşılamış mıdır?
* Türk adli makamlarının, başvurucuların yakınlarının ölümlerine yönelik tutumu, olaylarda devlet yetkililerinin sorumluluğunu ortaya koymuş mudur? Devletin bu olaylara dair iç hukuktaki yaşam hakkını güvence altına alan düzenlemeleri etkili şekilde uyguladığı söylenebilir mi?
* İlgili soruşturma ve yargı süreçleri -hem olayların ilk inceleme aşamasında hem de Anayasa Mahkemesi aşamasında- gerekli hızda, ciddiyetle ve tarafsızlıkla yürütülmüş müdür?
* Soruşturmayı yürüten savcılık makamları, olayın koşullarını aydınlatmak ve tüm delilleri nesnel biçimde değerlendirerek sorumluları belirlemek adına elindeki tüm olanakları yeterince kullanmış mıdır?
* Yürütülen soruşturmalar, başvurucuların olaylara dair meşru menfaatlerini koruyacak ölçüde erişilebilir olmuş mudur?"
Elbette, işte eklemeniz için uygun bir özet:
NE OLMUŞTU?
14 Aralık 2015’te Şırnak’ın Cizre ilçesinde ilan edilen ve 79 gün süren sokağa çıkma yasağı sırasında, 7 Şubat 2016’da 137 kişi üç ayrı binanın bodrum katında yakılarak katledilmişti. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yaşananları “kıyamet benzeri bir tablo” olarak tanımlamıştı.
Bodrumlarda yaşamını yitirenler arasında Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel, gazeteci Rohat Aktaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) üyeleri, MKM sanatçıları, KJA aktivistleri ve çocuklar da bulunuyordu. Bazı cenazelere hâlâ ulaşılamazken, bu binaların yıkıldığı alanlara daha sonra TOKİ konutları yapıldı.
Olaylara ilişkin açılan soruşturmaların çoğunda "örgüt üyeliği" gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi; ölümler “hukuka uygun” sayıldı. Avukatlar, iç hukuk yollarını tükettikten sonra davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM, 2019’daki duruşma sonrası, başvuruyu Anayasa Mahkemesi (AYM) süreci tamamlanmadığı gerekçesiyle kabul edilemez buldu.
Bunun üzerine AYM’ye yapılan başvuruların reddedilmesi sonrası dava yeniden AİHM gündemine geldi.