'Sağlık hakkı mücadelesi özgürlüğü konusundaki hassasiyettir'

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan: Sağlığını kendi öz imkânlarıyla koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir. Sağlık hakkı mücadelesi, kendine saygı ve özgürlüğü konusundaki hassasiyettir.

Eğitim ve sağlık alanının tıpkı bilim gibi iktidar ve devlet tekeline geçmesinin yol açtığı sorunları kavramak önemlidir. Devletleşmiş bilim nasıl ideolojik hegemonyanın en etkili aracı konumunda ise, iktidarla bütünleşmiş eğitim ve sağlık da aynı karakteri yansıtır.

Eğitim toplumun kendi deneyimlerini teorik ve pratik bilgiler halinde kendi mensuplarına, özellikle gençlerine özümsetmesi çabası olarak tanımlanabilir. Çocukların toplumsallaşması toplumun eğitim etkinliği ile sağlanır. Çocukların eğitimi iktidar ve devletin değil, toplumun en önemli görevidir. Çünkü çocuklar ve gençler toplumundur. Hem hak hem de görev olarak çocuklarını ve gençlerini kendi geleneklerine ve toplumsal doğasının özelliklerine göre yetiştirmek, kendisine dönüştürmek yaşamsal bir konudur; kendi varlığını sürdürme sorunudur. Hiçbir toplum kendi varoluş hakkını ve bunun için gençlerini eğitme görevini başka bir güçle paylaşamaz, bu görevi başka bir güce devredemez. Söz konusu güç devlet veya çeşitli iktidar aygıtları olsa bile, bu hak ve görevini devredemez. Aksi halde kendini egemenlik tekellerine teslim etmiş sayılacaktır.

EĞİTİM HAKKININ KUTSALLIĞI

Eğitim hakkının kutsallığı varoluştan kaynaklanmaktadır. Başta anne-baba olmak üzere hiçbir güç ne toplumu kadar çocukları ve gençlerine yakın olabilir, ne de onlar kadar yakın olma gereğini duyar. Tarih boyunca uygarlıkların en büyük toplum karşıtlıklarından biri, toplumu çocuklar ve gençlerden yoksun bırakma eylemidir. Devletçi uygarlık sistemi bu eylemini iki yolla gerçekleştirir: Ya büyüklerini imha ederek çocukları ve gençlerini köleleştirir, ya da iktidar katında değerlendirmek için sözde eğitmek amacıyla alır.

Savaşların en önemli amaçlarından biri, en değerli mal olarak çocukları, kızları ve genç erkekleri bu iki yolla içlerinde eritecek devşirme ocakları oluşturmaktır. İlkel bürokrasinin temeli böyle başladığı gibi, uygarlık tarihi de bir açıdan bu yöntemle hem toplumu zayıflatma hem de bürokratik aygıtların gücünü oluşturma eylemidir: Topluma karşı toplum oluşturmak, doğal topluma karşı iktidar ve devletin toplumunu oluşturmak. Bu oluşumda öz toplumundan soyutlanmış çocuklar ve gençlere bambaşka bir dil, kültür ve tarih öğretilir. Bu eğitimde kendi özüne yabancılaştırma temel hedeftir. Hem ideolojik hem de maddi olarak kendilerine en devletçi kimlik kazandırılır. Böylelikle iktidarsız yaşamaları imkânsızlaştırılır. Devlet ve iktidar kendileri için varoluşun tek geçerli yolu haline getirilir. Devşirilen bu kesimler hem kendilerini devlet ve iktidar sayarlar, hem de böylelikle doğal toplumla zıtlaştırılırlar. Bazen devlet toplumuyla toplumsal doğa aynılaştırılır. Bu yanlıştır, çelişkilidir. Uygarlık tarihi bu çelişki üzerine bina edilmiştir. İktidarların eğitimi gasp etmelerinin altında bu tarihî gerçeklikler yatar. Yoksa topluma karşı eğitim görevi umurlarında değildir. Bir sermaye sahibi işçilerini ne kadar eğitiyorsa, iktidar da hükmettiklerini o mantıkla kendi kul-işçileri olarak eğitir. Adı bürokrasi de olsa, mensupları en alt düzeyden en üste kadar kul olarak yetiştirilir.

EĞİTİM YOLUYLA ÇOCUK VE GENÇLER ÜZERİNDE TEKEL

Özellikle ulus-devlet iktidarları toplumun tüm çocukları ve gençleri üzerinde tekellerini öncelikle eğitim yoluyla örerler. Kendi tarih ve sanat anlayışları, dinsel ve felsefi zihniyetleriyle yoğurdukları kişiler artık eski ailelerinin değil, iktidar sahiplerinin öz çocukları, mallarıdır. Büyük yabancılaşma böyle kurumlaştırılır. Burjuvazi eğitim açısından tüm toplum üzerinde en yoğun tekeli kuran sınıftır. İlk ve orta eğitimi mecbur kılıp, iş bulmak isteyenlere de üniversite diplomasını hatırlatınca, toplum gençliğinin üzerindeki yabancılaşma ve bağımlılaşma kıskacı, kafese alınma süreci zorunluluk kazanmış demektir. Zor, maddi güç ve eğitim toplumu sömürgeleştirmenin dayanılması güç silahları haline gelmiş demektir.

EĞİTİM YOLUYLA TOPLUMA EN BÜYÜK DARBE

Dolayısıyla uygarlık tarihi boyunca devlet ve iktidarın eğitim aracıyla kendisine karşı yürüttüğü savaştan toplumun en büyük darbeyi almış olduğu rahatlıkla belirtilebilir. Toplumların eğitim hakkı gerçekleştirilmesi en zor haktır. Ulus-devletin ve ekonomik tekellerin devasa güçleri karşısında eğitim yoluyla kendi varoluşunu mutlaka güvence altına alması gereken toplum, tarihinin en zorlu dönemine girmiştir. İdeolojik hegemonya son iletişim devrimiyle birlikte tüm toplum üzerinde yürüttüğü medya savaşıyla, sömürgeleştirmeyi askeri ve ekonomik yön kadar, belki de ondan daha yoğun ve çaktırmadan yürütmesi nedeniyle daha başarılı bir yeniden kültürel sömürgecilik yürütmektedir.

KÜLTÜREL FETİH VE SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI TOPLUMUN EN TEMEL VAROLUŞ ARAÇLARI

Bu kültürel fetih ve sömürgeciliğe karşı toplumun en temel varoluş araçları olan öz ahlâkı ve politik mücadelesiyle direnmesi tek özgürlük ve kurtuluş yoludur. Gençlerini kaybeden toplum veya tersine toplumunu kaybeden gençlik yenilmiş olmaktan öteye kendi varlık hakkını kaybetmiş, ona ihanet etmiş demektir. Gerisi çürüme, dağılma ve yok olmadır. Buna karşı toplumun temel görevi, varoluşunun temel araçları olarak kendi eğitim kurumlarını geliştirmektir. İçerik olarak bilimsel, felsefi, sanatsal ve dilsel yorumlarını bilim-iktidar yapılanmasından ayrıştırmak, anlam devrimini başarmaktır. Aksi halde toplumsal varlığın ahlaki ve politik dokularını işlevsel kılmak mümkün olmaz.

Böylelikle eğitim sorunu özünde toplumun ahlaki ve politik kurumlarını (dokularını) zorunlu kıldığı gibi, ahlâk ve politikanın esas görevi de toplumsal eğitimi gerçekleştirmektir. Kendini eğitmeyen toplumun kendi öz ahlâkını ve politik kurumlarını geliştirme ve ayakta tutma imkânı ortadan kalkar; böyle bir toplum sürekli tehlike altında yaşamaktan, çürümekten ve dağılmaktan kurtulamaz.

TOPLUMUN SAĞLIK SORUNU

Toplumun sağlık sorunu da oldukça hassas bir konudur. Eğitim kadar önem taşır. Sağlığını kendi öz imkânlarıyla koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir.

SAĞLIK ALANINDAKİ BAĞIMLILIK GENEL BAĞIMLILIĞIN GÖSTERGESİDİR

Sağlık alanındaki bağımlılık genel bağımlılığın bir göstergesidir. Fiziki ve ruhi sağlık sorunlarını çözmüş bir toplumun özgürleşme imkânı kendi elinde demektir. Sömürge toplumlarındaki yaygın hastalıklar yaşadıkları sömürge rejimiyle bağlantılıdır. Kendi sağlık kurumlarını oluşturmak ve uzmanlarını yetiştirmek toplumun temel hak ve görevi olarak görülmelidir. İktidar ve devletin bu görevi elinden alması ve tekelleştirmesi toplum sağlığına büyük darbedir. Sağlık hakkı mücadelesi, kendine saygı ve özgürlüğü konusundaki hassasiyettir.

Kapitalist modernite eğitim ve sağlığın ulus-devletleştirilmesini yaşamsal saymaktadır. Toplumun varoluşsal, sağlıklı ve aydınlıklı gelişmesinin bağlı olduğu bu iki alan denetim altına alınmadan, bu iki alan üzerinde tekelci hâkimiyet inşa edilmeden, genel egemenlik ve sömürünün sürdürülmesi çok zordur. Sadece çıplak militarist zorla toplumu mülkleştiremeyeceğini bildiğinden, eğitim ve sağlık üzerindeki denetim tekeller açısından olağanüstü önem taşır.

Bir kez daha görüyoruz ki, toplumun varoluşsal tüm sorunlarının temelinde tekelci devlet ve iktidar yatmaktadır. Kâr-sermaye bu iktidar tekeli olmadan sürdürülemez. Buna karşı demokratik uygarlığın sistemsel mücadelesi olmadan da toplumun hiçbir sorunu kalıcı çözüme kavuşamaz.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın  "Özgürlük Sosyolojisi" adlı savunmasından alınmıştır