Kürt öfkesi yakar da yapar da!

TC askeri üzerine yürüyen Şêladizê halkı nasıl da öfkeli ve kinliydi? Tıpkı yıllardır bu orduya karşı savaşan gerillalar gibi! Tıpkı YPG ve YPJ savaşçıları gibi! Tıpkı “Of” bile demeden bedenini açlığa yatıranlar gibi...

Nasıl da öfkeyle yürüdü Şêladizêli Kürtler TC ordusunun üzerine? Kurşuna aldırmadan karakolu yakıp yıktılar, Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle yerle yeksan ettiler! Herkes de bu durumu TV ekranlarından gördü ve hala da gözlerinin önünden gitmiyor. İşgalci ve soykırımcı TC ordusunun içine düştüğü acizliği artık hiç kimse unutamaz. Onlar da, tıpkı tüm işgalci ve sömürgeciler gibi, çareyi önce saldırıp katletmekte, sonra da korkuyla kaçmakta buldular. Bize bu gerçekleri bir kez daha gösterip yaşattıkları için Şêladizê halkını ne kadar kutlasak azdır. Onlar gerçekten de selamlanmayı ve izlenmeyi fazlasıyla hak ettiler.

Derelok’ta savaş uçaklarıyla kardeşlerini vuran TC askeri üzerine yürüyen Şêladizê halkı nasıl da öfkeli ve kinliydi? Tıpkı yıllardır bu orduya karşı savaşan HPG ve YJA-Star gerillaları gibi! Tıpkı DAİŞ’i yenip yok eden YPG ve YPJ savaşçıları gibi! Tıpkı 86 gündür “Of” bile demeden bedenini açlığa yatıran ve hücre hücre eriyen Leyla Güven gibi! Nasır Yağız, İmam Şiş, Strasbourg’da ve TC zindanlarında direnen yüzlerce açlık grevcisi gibi!

Besbelli ki insanlarda çok büyük bir öfke ve kin oluşmasa böyle onlarca ve hatta yüzlerce gün açlığa yatamazlar. Bu biçimde hücre hücre erimeye dayanamazlar. Çok büyük bir amaçları ve kendilerini buna sevk eden çok güçlü bir nedenleri olmasa böyle haftalarca direnemezler! Yaşayanlar çok iyi bilir ki, açlık grevi insan soyunun gerçekleştirdiği en gözü pek direniştir. Açlık grevi yapıp bedenini hücre hücre eritebilenlerin yapamayacağı iş, dayanamayacağı zorluk yoktur. Nitekim 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi Kürt Özgürlük Hareketinin çizgisi olmuş ve 35 yıldır kesintisiz devam eden bu gerilla kahramanlığı bu temelde ortaya çıkmıştır.

Peki nedir Kürtlerde böyle kahraman bir direnişçiliği yaratan öfke ve kinin ardında yatan gerçekler? Kürt gençlerini ve kadınlarını, Kürt halkını böyle bir direnişe sevk eden gerçekler nelerdir? Bu büyük öfke ve kin neden ve nasıl oluştu? Kimler ve hangi davranışlar buna yol açtı? Bu büyük öfke ve kin nasıl anlaşılmalı ve oluşmuş bu gerçekliğe nasıl yaklaşılmalı?

Belli ki şimdi bu dünyada ve Ortadoğu bölgesinde yaşayan herkesin önünde bu sorular duruyor. Diyarbakır zindanında açlık grevine başlayan DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven ile Hewlêr’de açlık grevinde olan Nasır Yağız herkese bu soruları sormuş bulunuyor. Özellikle de TC askeri üzerine göğsünü gererek yürüyen Şêladizê halkı herkesin beynine adeta tokmakla vuruyor. Kaldı ki Şêladizê Güney Kürdistan’ın bir kasabası ve burası da 1992’den beri sözde Kürtler tarafından yönetiliyor. Peki böyle bir yönetim altında bulunan bir halkta böyle derin bir öfke ve kini kimler ve nasıl oluşturmuş bulunuyor?

İşte bu keskin soru üzerinde herkesin tüm kapsamı ve derinliğiyle düşünmesi ve gereken doğru cevapları artık vermesi gerekir. Yoksa her faşistin, sömürgecinin ve soykırımcının söyleyip yaptığı gibi, Tayyip Erdoğan’ın da söylediği “Uçaklarımızı anında tepelerinde uçurduk” demekle hiç kimse bu öfkeyi dindiremez; hatta çok daha fazla büyütür ve de alevlendirir. Yine her işbirlikçi ve uşağın söyleyip yaptığı gibi, sözde Kürdistan Bölge Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani’nin katilleri değil de katledilenleri suçlayan ve de ardından tutuklayan söz ve davranışlarıyla da bu öfke dindirilemez; tersine bu biçimde de öfke ve kin daha da büyür ve keskinleşir. Nitekim şimdiye kadar olduğu gibi!

Çok açık ki, Kürt halkında oluşan bu büyük öfke ve kinin doğru anlaşılması ve ona doğru yaklaşılması gerekiyor. Yoksa söz konusu öfke ve kin her yöne akmaya ve her şeyi yapmaya açıktır. Dikkat edilirse, yönlendirilme durumuna göre yıkıp yakmaktadır da, kurtarıp yapmaktadır da. Bazı yaşamları yıkıp yakarken, bazı yaşamları da kurtarıp yapmaktadır. Bu durum kimileri için ecel terleri döktüren bir korku olurken, kimileri için de faşizmi yenerek özgürlüğü koruyan bir kurtarıcı olmaktadır. Çok açık ki, söz konusu öfke ve kin tarihi bir yargılama yapmaktadır.

Peki böyle bir öfke ve kini kimler nasıl oluşturdular? Bu durumun sorumlusu ve suçlusu olanlar, gündeme bu soru geldi mi, hemen “Bütün bunları PKK yapıyor. PKK bir terör örgütüdür” deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Kuşkusuz bu cevabın gerçekle hiçbir alakası yoktur. Bazı bilim insanlarının da çok doğru bir biçimde ifade ettikleri gibi, PKK bu işin bir nedeni değil, tersine bir sonucudur. Dahası bu derin öfke ve kini halklar ve insanlık yararına kullanmaya çalışan güç konumundadır. Bu gerçeklik faşist DAİŞ çetelerine karşı savaşta çok açık ve net bir biçimde yaşanmış ve de görülmüştür. PKK ideolojisi ve yönetimi olmasaydı, halkları ve insanlığı günümüzün belası olan El Kaide ve DAİŞ faşizminden kim koruyacaktı?

Demek ki, PKK ne bu öfkenin ve kinin yaratıcısı ve ne de kötüye kullanıcısıdır. Tersine PKK de bu büyük öfke ve kinin ortaya çıkardığı ve onu özgürlük ve demokrasi yönünde kullanmaya çalışan tarihi gerçekliktir. O halde Kürt halkını, kadınlarını ve gençlerini böyle öfkeli ve kinli hale kimler, hangi söz ve davranışlar getirmektedir? Dikkat edilirse, sadece bir alanda da değil, dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında bulunan Kürtlerde yaşanan gerçeklik budur. O halde, herkesin biraz gerçekçi, adil ve de vicdanlı yaklaşması gerekir.

Kuşkusuz bu konuda “Şöyle olsun” diyecek biz değiliz. Çünkü bu durumun sorumlusu değiliz. Biz bu durumu doğru ve yeterli bir biçimde özgürlük ve demokrasi mücadelesine sevk edememekten sorumluyuz ki, zaten bu durumun özeleştirisini de hep yapıyoruz ve pratikte de bunun gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz. O halde Kürt insanında bu derin kin ve öfkeyi yaratanlar da artık biraz gerçekçi ve dürüst olmalılar ve şimdiye kadar Kürtlere yaptıkları hakaret ve zulümden vazgeçmeliler. Yoksa Kürtler daha çok yeri yakıp yıkarlar ve çok sarayı yerle yeksan ederler! Kuşkusuz bundan da sorumlu olmazlar.

O halde Kürt halkındaki bu derin öfke ve kini dindirebilmek için yapılması gereken nedir? Çok açık ki, bu sorunun cevabı hem çok basittir ve hem de herhangi bir ayrıcalık içermemektedir. Yani bu dünyada herkes neye sahipse ve nasıl yaşıyorsa Kürt halkına da onun verilmesidir. Yoksa Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli gibi, her gün meydanlara çıkılıp küfür ve hakaret savrulursa, her gün yok etmekten, çukura gömmekten, kan ve katliamdan söz edilirse, Kürdistan böyle parçalı, Kürt halkı bu biçimde yok sayılır ve inkar edilir, özgür Kürt ulusal iradesi İmralı’da böyle rehin tutulursa bu öfke ve kin azaltılmaz, tersine daha da artırılır ve körüklenir.

Belli ki burada yapılması gereken açıktır. Her şeyden önce, Kürtlerin bir halk olarak varlıkları ve demokratik hakları herkes tarafından kabul edilmelidir. Kürdistan’ın birliği ve demokratik yönetimi herkes tarafından tanınmalıdır. İmralı işkence ve tecrit sistemi parçalanmalı ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması sağlanmalıdır. Kürtler içinde özgürlükçü, demokratik ve birlikten yana eğilimler esas alınmalı ve desteklenmelidir. Kuşkusuz bu temelde de her türlü aşağılayıcı ve hakaret içeren söz ve davranıştan uzak durulmalıdır. İşte hepsi bu kadar. Demek ki çözüm hem vardır ve hem de işte bu kadar basittir!

Kaynak: Yeni Özgür Politika