Erdoğan’ın ‘gazeteci’ mesajının düzeltilmiş hali

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda, özgür, demokratik ve çoğulcu bir medya profili çizdi.

Erdoğan’ın mesajı, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden paylaşıldı. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyunun eksiksiz, tarafsız, doğru bilgilendirilmesi ve vatandaşların haber alma hakkının korunmasının, demokrasinin işlerliği açısından hayati öneme sahip olduğunu söyledi.

Erdoğan şu ifadeleri kullandı: "Türk basını, ne yazık ki demokrasimizin kesintiye uğradığı hak ve özgürlüklerin askıya alındığı vesayet dönemlerine çok ciddi baskılara ve mağduriyetlere uğramıştır. Son 16 yılda ülkemiz genelinde hayata geçirilen reformlar, Türk basınının zenginleşmesine, çeşitlenmesine, daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasına vesile olmuştur"

Aynı Erdoğan şunları da ekledi: "Medyanın bağımsızlığını en iyi biçimde sağlama hususunda, hukuki düzenlemeler kadar, basın mensuplarının meslek ahlakına ve tarafsızlık ilkesine uymaları da önem taşımaktadır. Medyamızın, meslek ilkelerini ve milletimizin hassasiyetlerini dikkate alarak, doğru bilgilendirme görevini en güzel şekilde yapacağına ve demokrasimize katkıda bulunmaya devam edeceğine inanıyorum.”

KESİNTİSİZ ANTİ-DEMOKRASİ

Şimdi de Erdoğan’ın mesajının ANF tarafından düzeltilmiş ve mevcut koşullara uyarlanmış halini yayınlıyoruz, zira ne Erdoğan’ın tarif ettiği Türkiye, mevcut koşullara denk geliyor, ne de Türk medyası basın özgürlüğü, ilkeleri, çoğulculuk ve demokrasiye uygun bir profil çiziyor.

Erdoğan’ın bahsettiği, “ne yazık ki” kesintiye uğramış demokrasi bile gerçeği ifade etmiyor, zira Türkiye’de demokrasi karşıtı sistem hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Türkiye kuruluşundan bu yana demokrasinin bazı kurumsal yapıları dışında, demokratik bir zihniyete ve içeriğe kavuşmadı. “Ciddi baskılar” her zaman vardı. Erdoğan’ın 16 yıllık iktidarındaki “anti-demokratik reformlarla” bu baskılar benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Göreceli “zenginlik” ve “çeşitlilik” de yok edildi.

SİSTEME BAĞLI MEDYA

Erdoğan’ın iddia ettiğinin aksine “hukuki düzenlemelerle” medya, iktidara tamamen bağlı hale getirildi, zaten çok kırılgan ve kaypak bir zeminde olan tarafsızlık ve meslek ahlakı bir bütün olarak yok edildi. Erdoğan’ın ifade ettiği “doğru bilgilendirme görevi ve milletin hassasiyetleri”nin, Erdoğan rejiminin hassasiyetleri ve Erdoğan’ın doğruları olarak karşılık buluyor. Bu da demokrasiye değil, faşist bir sisteme uygunluğu ifade ediyor.

VERİLER...

Türkiye gazeteciler açısından bugün dünyanın en büyük cezaevi durumunda. 16 yılda binlerce gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, işinden oldu ya da işinden edildi. Yüzlercesi sürgüne çıkmak zorunda kaldı. Özgür Gazeteciler İnisiyatifi’nin (ÖGİ) açıkladığı 2018 raporuna göre 171 gazeteci cezaevinde bulunuyor. Aynı yıl içerisinde 521 gazeteci yargılandı, 112’sine toplam 547 yıl hapis, 3’üne müebbet ceza verildi. Ayrıca AKP iktidarında, yüzlerce medya kurumu ve haber sitesi kapatıldı. Rakamlarla ifade edilen bu Türkiye, baskının boyutlarını tam olarak anlatmaya yetmiyor. Fiziki baskıların yanısıra sansür, oto-sansür, korku iklimi, tek tip medya ve yandaşçılık korkunç boyutlarda.

DEMOKRASİ KARŞITI MEDYA

Türkiye medyası, her dönem iktidar ve patron yanlısı bir tutum sergiledi. Bu açıdan, çarpık kurgulanmış bu medya da masum görülemez, aksine ağır bir suç döngüsü içerisinde bulunuyorlar. Erdoğan, 3 Ekim’de kendi sarayında düzenlediği Akademik Yıl Açılış Töreni’nde, “Dördüncü kuvvet, dördüncü kol, bilmem ne falan…” diyerek medyayı küçümserken, kendi ülkesinin medyası adına doğruları ifade ediyordu.

Erdoğan şunları ekliyordu: “Demokrasi gücünü halktan alır. Halk varsa, demokrasi var, halk yoksa demokrasi yok. Medyayla filan falan demokrasi olmaz.” Bu söylemde de ne yazık ki bir doğru bulmak mümkün.

Türk medyasının mevcut haliyle demokrasiye katkısından söz edilemez. Aksine bu medya demokrasiye zarar veriyor. Türkiye’de egemen medya hiçbir dönem “dördüncü kuvvet” rolünü oynamadı, hep iktidarın bir aracı oldu. Bugün ise rejimin gerçek bir ideolojik aygıtı haline geldi. Patronlara ait ve bir havuzda toplanmış bu medya topluluğu, tüm sosyal reformlar, daha adil bir paylaşım, ifade özgürlüğü, demokrasi ve ortak yaşam karşıtı bir tutum içerisinde. Açık bir şekilde işçi düşmanı, kadın düşmanı, çoğulcu ve özgür bir toplum karşıtı yayınlarla, Erdoğan rejiminin “ajanları” haline gelen bu medya kurumları, bir medya olmaktan çok, siyasi parti gibi hareket ediyorlar. Temel misyonlarından biri de toplumsal taleplerin bastırılmasını sağlamak.

KİRLİ VE ZEHİRLİ MEDYA

Dünya genelinde medya bu yönde ağır bir bozulma yaşayarak gerçek misyonlarını yitirirken, Türkiye gibi faşist baskıların egemen olduğu ülkelerde başından itibaren yanlış kurgulanmış bir medyadan kamu yararı, bilgi edinme hakkı ve demokrasiyi güçlendirmesi beklenemez. Kirli ve zehirli bilginin aktörleri haline gelen bu “gazeteciler”, hem mesleklerine hem de insani değerlere ihanet ediyorlar.

Kısaca, Türkiye’deki mevcut durumu anlamak için bazen sadece Erdoğan’ın açıklamalarını tersten okumak yetiyor. Çıkan sonucu da şöyle özetlemek mümkün: Türkiye’de sistemle birlikte medyanın da yeniden inşasına ihtiyaç var. Her ikisi de zehirli, her ikisi de zararlı.