Bu oyunlar Erdoğan'ı kurtarmaz

Erdoğan şimdi de Bağdat’ı ziyaret edecekmiş. Bir süre önce Irak Başbakanı’nı Ankara’da ağırladılar. Bu trafiğin esas nedeni Kürtlerin tasfiyesidir.

Erdoğan seçim rüşveti dağıtarak, iflasın eşiğine gelmiş ekonomiye fazladan yük bindirdi. Seçimi kaybederse ardında enkaz bırakacaktı. Ancak Kürtlere karşı savaşı sürdürmekte kararlı olan güçler bu iş için en uygun figürün Erdoğan olduğunu bildikleri için onu seçtirdiler. Devlet Erdoğan’ın yanında seçime sokuldu. Erdoğan’a iktidar verdiler ama arkasında enkaz bırakan kişi olarak şimdi o enkazı kaldırmak zorunda kalmış. ‘’Faiz neden, enflasyon sonuç’’ diyen Erdoğan şimdi söylediğinin tersini yapıyor. Faizi artırıyor. Enflasyonun düştüğü de yok. Tersine zamlar peş peşe geliyor. Savaşın ekonomiye yıktığı yükü, vurgunların ve soygunların bedelini doğal olarak halka ödetecekler.

Arap ülkelerini aşağılayan, herkese ayar vermeye çalışan Erdoğan şimdi onların kapılarını aşındırıyor. Türkiye’nin birikimlerini onlara sunarak para bulmaya çalışıyor. Ambargoyu delerek, kara para aklayarak Rusya’dan kaynak aktarıyor. Bir zamanlar Rıza Zarab gibilerinin üzerinden İran’ın parasını aklıyorlardı. Onları aklarken kendi yüzlerine kara çaldılar. Zarab, Erdoğan ve hükümetinin tümünü satın alacak hale geldi. İtiraflar ve dosyalar ABD mahkemelerinde el altında tutuluyor.

Erdoğan, Kürtleri soykırım sürecine sokan Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılında yine Avrupa’nın kapısını çaldı. NATO toplantısına Kürtleri pazarlık unsuru olarak götürdü. ABD ve NATO başından beri Kürtlere karşı Türkiye’yi destekledi, silahlandırdı. Bütün bunlara rağmen Türk devleti Kürtleri yok edemedi. Rojava’yı yalnızlaştırmak, işgali tamamlamak ve YPG gibi direniş örgütlerini ortadan kaldırmak için İsveç’in NATO üyeliğine karşı Kürtleri masaya koydu. Lozan Antlaşması’nda Kürtler temsil edilmediler. Kürtler bütün haklardan mahrum bırakıldılar. Böylece yüz yıl süren bir savaş ve soykırımın yolu açılmış oldu. Şimdi aynı şey NATO üzerinden pekiştirilmek isteniyor. Dün Kürtleri dışarıda tutan güçler bugün de aynısını yapıyorlar.

Halbuki NATO ülkeleri Türkiye’ye ‘’bu kadar savaş ve inkar yeter. Git Kürtlerle sorununu barışçıl yöntemlerle çöz. Yüz yıldır sana verdiğimiz desteği hep savaş ve inkar doğrultusunda kullandın, bu da sorunları çözmedi ve giderek ağırlaştırdı. Biz daha fazla Kürtlere düşmanlık yapmayacağız,’’ demeliydiler. Ancak NATO üyeleri hak ve hukuk yerine çıkarlarını esas aldılar ve yine Kürtleri pazarlık konusu yapmayı kabullendiler.

Erdoğan şimdi Batı’ya yaranmaya ve destek almaya çalışıyor. Ancak bunun da onu kurtarmayacağını biliyor. Bir yandan da dostu Putin’in etrafında dolanıyor. Özellikle B. Esad’la ilişkileri düzeltmeye ve onlarla birlikte Kürtleri ezmeye çalışıyor. İşgale rağmen ne Kürtleri ortadan kaldırmayı ne de B. Esad yönetimini devirmeyi başaramadı. B. Esad da anlaşılan işgale son vermesini istiyor. Ama Türkiye buna yanaşmıyor. Aslında işgal bölgelerini ilhak etmenin alt yapısını döşüyor. Buna rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayım deyip dikkatleri başka yere, Kürtlere çekmeye çalışıyor.

Birkaç gün önce Erdoğan yaptığı açıklamada ‘’bize Suriye’den çekilin deniyor ama çekilemeyiz, teröre karşı savaşıyoruz’’ dedi. Kürtler ve Araplar, Süryaniler vd. Suriye’nin vatandaşlarıdırlar. DAİŞ’ten temizledikleri bölgelerde demokratik özerk yönetimler oluşturmuşlar. Ve Suriye hükümetiyle sorunlarını çözmeye çalışıyorlar. Türkiye hem Suriye’yi işgal ediyor hem de Suriyelileri terörist ilan ederek onları katlediyor, topraklarından sürüyor ve işgalini de onlar üzerinden meşrulaştırmaya uğraşıyor. Şark kurnazlığı olur da bu kadar mı olur!

Erdoğan şimdi de Bağdat’ı ziyaret edecekmiş. Bir süre önce Irak Başbakanı’nı Ankara’da ağırladılar. Bu trafiğin esas nedeni Kürtlerin tasfiyesidir. KDP’nin işbirliği gerilla güçlerini yenmede istediği sonucu vermedi. Irak’ın zorluklarını ve sıkıntılarını da kullanarak onları Kürtlere karşı sürdürdüğü savaşa daha fazla katmak istiyor. Özellikle Fırat nehrini kurduğu barajlarla Irak ve Suriye’ye karşı tam bir silaha çevirmişler. Her iki devleti de pazarlığa çekmek, tavize zorlamak için suyu bir silaha çevirmişler. Kürtlerin topraklarından çıkan suyu Kürtleri boğmakta kullanıyorlar. Zorbalık ve hukuksuzlukta sınır tanımıyorlar. Zaten Fırat’ın suyunu keserek Rojava’yı kuraklığa mahkum etmişler. Hesekê şehrinin içme suyu Serêkaniyê’den geliyor. Bu kavurucu yaz sıcağında Hesekê’nin suyunu kesmişler. Bu yapılanlar özü itibariyle insanlık suçları kapsamına girer. Ancak kimsenin ses çıkardığı ve hesap sorduğu yok. Onun için Türk devleti Irak ve Suriye’yi de bu konularda baskılamaya devam ediyor.

Bu oyunlar ve zorbalıklar Erdoğan’ı kurtarmaz. Şimdiye kadar sonuç alamadı. Direnen bir halk oldukça sonuç alması da mümkün olmayacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika