Bir görüşmenin ardından... - ANALİZ

Aslolan, Önder Öcalan’ın çıkıp kendisinin bu eylemleri durdurmaya çağrı yapabilmesi, çıkıp savaşları durdurmanın yöntemini kendisinin açıklaması, uygulamasına katılması, politikasını yürütmesidir. Tecrit kalkmalıdır. Faşizm yıkılmalıdır.

Türkiye’de, Ortadoğu’da ve tüm dünyada yaşanan gelişmelerin birebir ele alınması mümkün değil. Defalarca tekrarlanan olayların bir ivme yaratamaması kadar bir defa yaşanan bir olayın büyük ivmeler yaratması arasında tabi ki nitelik farkı var. 2 Mayıs 2019 tarihinde Önder Öcalan ile yapılan görüşme de bu ikincisine örnek kabilinden ele alınması gerekiyor. İvme yaratmasının önemi, Önder Öcalan’ın önderlik konumu, milyonların önderi olması kadar Ortadoğu siyasetine dair derin çözümlemeleri, demokrasi ve özgürlük tanımlarının nasıl yaşamsallaşacağını bilmesidir. Yapılan 1 saatlik görüşmenin ardından kamuoyuna bir belge sunuldu. Avukatlar belgeyi okumadan önce belgenin müzakere ya da mutabakat metni olmadığını belirtip uyardılar. Şüphesiz bu uyarının bir anlamı ve nedeni vardı. Bir müzakere var sanıp faşizm karşısındaki direnişte yanılgılı pasif tutuma girmemek gerekiyor. Aynı şekilde Önder Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulların öyle müzakere yapacak durumda olmadığını bilmek gerekiyor. Zira ağırlaştırılmış tecrit dediğimiz tam da budur. İmralı bir işkence sistemidir. Anı anına bir işkence uygulanmaktadır Önder Öcalan üzerinde. İyi bilmek gerekiyor ki, Önder Öcalan, yıllar önce rehine olduğunu belirtmişti. Rehine koşulları tabi ki devam etmektedir.

Yine devletin böyle bir pozisyonda olmadığını bilmek gerekiyor. Bu, görüşmeyi ele alırken dikkat edilmesi gereken temel noktadır. Bunun dışında da bu süreçte Önder Öcalan’ın yayınladığı deklarasyonu irdelemek, tartışmak, çözümün nasıl olacağını ortaya koymak kadar hangi zihniyet ve siyasetlerin, hangi uygulamaların engel olduğunu ortaya koymak gerekiyor.

İlk maddede yapılan “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır.” tespitindeki ana nokta, sorunların çözümünde kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak yöntemdir. Bugün tüm Ortadoğu’da sorunların demokratik çözüm yöntemi önündeki engel, kutuplaşmadır. Kim tekçi, faşist, egemen, ayrılıkçı, düşmanlığı arttırıcı söylemler ve pratikler içinde bulunursa kutuplaşmayı arttırır. Her tekçi yaklaşım, her faşist söylem ayrılıkçılık yaratıyor, ayrılıkçılığı derinleştirerek kutuplaşmaya dönüştürüyor ve halklar boğazlaşmasını yaratıyor. Bugün işgalci Türk devletinin tüm Türkiye’de ve bölgede yaptığı halklar boğazlaşmasının zeminini hazırlayan faşist uygulamaları yaygınlaştırmaktır. Parçalayıcı, dağıtıcı, ayrılıkçılığı derinleştirici, düşmanlık duygularını bir nükleer bomba gibi halklar içine atan faşist Türk devletinin şu anki en yaygın politikasıdır. Türkiye’yi parçalayan, bölücülük yapan AKP-MHP’dir. Önder Öcalan birleştiricidir. Çünkü Önder Öcalan’ın esas aldığı siyaset demokratik siyasettir. Esas aldığı toplumsal sistem de demokratik konfederalizmdir. Bu sistemin içinde herkesin kendi toplumsallığıyla özgür yaşama hakkı vardır. Sadece bireysel özgürlükler değil kolektif özgürlüklerin en zirvede yaşanacağı sistemdir Önder Öcalan’ın esas aldığı sistem.

Önder Öcalan’ın dikkat çektiği ikinci konu, Kuzey Doğu Suriye sorununun çözümüne dairdir. Bölgenin sorunlarını, akıl, politik ve kültürel güçle çözmeye dikkat çekiyor. Bu ikinci maddenin ana konusu ise Kürtlerin Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde, anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması konusudur. Bu madde, Kürtlerin toplumsal haklarının anayasa kapsamına alınmasıdır. Bu temelde Suriye bütünlüğü ancak anlam kazanabilir. Ve zaten Kürtlerin toplum olarak var olma ve yaşamını sürdürme sorunları demokratik haklar kapsamında anayasal güvenceye kavuşursa, Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmuş olunur. Çünkü sorunlar demokratik temelde çözülürse, akıl, politik ve kültürel güç devreye girer.

 İmralı’daki duruşun, 2013 Newroz bildirgesinde belirtilen ifade tarzının daha da derinleştirilerek ve netleştirilerek sürdürülmesi kararlılığı da deklarasyonda temel bir madde olarak açıklanmıştır. Bu madde çok önemlidir ve hassasiyetle ele alınmalıdır. Üzerinde tartışılmayı gerektiren temel maddelerden biri aslında budur. 2013 Newroz bildirgesinin koşulları nelerdir? Dolmabahçe mutabakatına giden bir yoldur bu bildirgenin koşulları. Sadece avukatların ve ailenin değil, milletvekillerinin, akademisyenlerin Önder Öcalan’la görüşme yapabilmesidir. Önder Öcalan’ın zindan koşullarının kesinlikle değişmesi, yanına kadınlar da içinde olmak üzere başka tutukluların gitmesi, yanında bir sekretarya oluşturulmasıdır. Yine Kürdistan’daki polis, ordu, bekçi, korucu vesaire faşizminin geri çekilmesidir. Önder Öcalan’ın basın, bilgi alma, kendi düşüncelerini dışarıya ulaştırma özgürlüğü olmalıdır. Bu şartlar çoğaltılabilir, ancak özcesi, 2013 Newroz bildirgesinin yeniden gündemleşmesi için o zamanki koşulların oluşması gerekir.

Önder Öcalan ile yapılan görüşmeden sonra bir grup tutsak daha ölüm orucuna girdi. AKP’nin direnişi kırma taktiğinin boşa çıktığının en keskin cevabı bu arkadaşların direnişi yükseltme amaçlı ölüm orucunu başlatmasıdır. Zaten şu anda Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin temel gündemi bu direnişlerdir. Zafer direnişle elde edilecek! AKP-MHP iktidarı, kendi bekaları için, İstanbul seçimlerini iptal ettirdiler. Türkiye’de hiçbir yasa kalmadı ki hükümet tarafından çiğnenmemiş olsun. Türkiye’de hükümet olan AKP-MHP tüm yasaları çiğnedi. Ve bu kadar göz göre göre kendi yasalarını çiğneyen bir hükümet, her türlü sahtekarlığı da yaparak seçimi kazanmaya çalışacaktır. Bunun için tehlikeli, kirli, riskli, yalan dolan her şeye başvuracaktır. Kürtler şu an faşizmle mücadele halindedir. Anaların eylemleri yavaş yavaş ve istikrarlı bir şekilde, onurla ve dimdik bir tarzda sürmekte, her gün kendisiyle tüm toplumu kucaklayarak yürütmektedir. Öyle tehlikeli bir taktik ki AKP’nin yaptığı, CHP’nin naif söylemlerine dahi terörist diye hırlayan MHP, görüşme sonrası yerinde pısmış kalmıştır. Yorum yapmaması, görüşmeyi hazmettiğinden değildir, kirliliğinden, oynadığı kirli kumarın sonuçlarını düşünerek katlanıyor olmasındandır. Öyle kirlik bir taktiktir ki, bu kadar kirliliğin altından, ancak kendi çıkarları için başta din, inanç, insan olmak üzere her şeyi harcamaya hazır bir AKP, kendi faşist çıkarı ve bekası için bu kirliliğe onay verecek bir MHP çıkar. Kürtler buna kanmayacak kadar, akıl ve politik güce ulaşmıştır.

Önder Öcalan, direnişe saygı duyduğunu belirtti. Direnişlerin ölümle sonuçlanmamasının tek şartı, faşizm koşullarının ortadan kalkması, tecridin kırılmasıdır. Başka hiçbir durum ya da koşulun, bu direnişleri bitirmeyeceğini, başta zindanlar olmak üzere dünyanın her yerinden direniş öncülüğünü yapan eylemciler açıkladılar. Aslolan, Önder Öcalan’ın çıkıp kendisinin bu eylemleri durdurmaya çağrı yapabilmesi, çıkıp savaşları durdurmanın yöntemini kendisinin açıklaması, uygulamasına katılması, politikasını yürütmesidir. Tecrit kalkmalıdır. Faşizm yıkılmalıdır.