Bağdat-Hewlêr-Kerkük üçgeninde neler oluyor...

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Bağdat ve Hewlêr'i ziyaret etti. Sonra Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'ı ziyaret etti. Bunların pozisyon almaya yönelik ziyaretler olduğunu söylemek yanlış olmaz.

ABD Başkanı Donald Trump, 2018 yılının son günlerine doğru ABD güçlerinin Suriye’den çekileceğine dair bir açıklama yaptı. Trump’ın bu açıklaması yeni değildi. Seçim sürecinde ABD’lilere verdiği vaatlerden biriydi. Ancak bu açıklama, en başta ABD iç siyasal dengesi, plan ve projeleri olmak üzere uluslararası ve bölgesel güçlerin Suriye savaşı ile birlikte son 7 yılda bölge üzerinde yaptıkları hesaplar ve kurdukları kısa, orta ve uzun vadeli dengelerin hepsini alt üst etti. Yeni denge, ilişki ve ittifak arayışları bir anda hızlandı. ABD iç dengelerinde ciddi sarsılmalar yaşandı. Trump’ın izlediği bölgesel politika ve askeri güçlerin Suriye’den çekileceğinin açıklamasının neden olduğu üç üst düzey ve peş peşe istifalar oldu. 

Rusya-Türkiye, ABD-Türkiye, Türkiye-İran  arasındaki görüşmeler hızlandı. RTE ve AKP peş peşe Moskova, ABD, Tahran’a heyetler gönderdi. 

Ancak birbiri ile çelişkili ve çatışmalı görünen ABD, Rusya, İran başta olmak üzere uluslararası tüm güçler, Türkiye daha doğrusu AKP ve Erdoğan’ın uygulamak istediği plan ve oynamak istediği oyunun farkına vardılar. O yüzden her üçü de temkinli yaklaştı. 

Zira herkesten önce Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme açıklamasına AKP ve Türkiye karşı çıktı. Normalde Türkiye'nin ABD’nin Suriye’de olmasına karşı bir tutumu olduğu yansıtılmıştı. Ancak Trump’ın bu açıklamasından sonra ilk tepki AKP'den geldi. Bu durum Rusya tarafından fark edildi. Rus resmi yayın organlarında da ABD Trump’ın bu açıklaması ile Türkiye’yi daha fazla kendisine çekti. Erdoğan tüm güçlerden önce ABD ile hareket etmek istiyor. ABD bu yaklaşımla Türkiye’ye bölgede kilit rol vermek istiyor... Türkiye'nin de buna hazır olduğu basın yayın kuruluşlarında yansımasını buldu. 

Trump, Suriye’deki askeri güçlerin Irak’a çekileceğini yaptığı açıklamalara ekledi. Bu durum ister istemez, ABD’nin Irak’a daha fazla güç göndererek, İran’a karşı ekonomik yaptırımlarla başlattığı sürece olası askeri bir müdahaleyi de eklemek için hazırlık yaptığı şeklinde yorumlanmaya başlandı. Trump ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinden sonra bu kararın açıklanması Türkiye’nin ABD ile İran’a karşı bir anlaşma yaptığı  şeklinde de yorumlandı. ABD'nin Suriye’den çekeceği güçleri Irak’a konumlandırması da İran tarafından bunun bir parçası olarak algılandı. O yüzden Türkiye’ye karşı daha fazla temkinli olmaya başladı. 

Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme açıklaması uluslararası ve bölgesel güçler açısından bu gerçeklikleri açığa çıkarırken, Rojava Devrimi'ni gerçekleştiren ve daha sonra Kuzey Doğru Suriye olarak bir sistem olarak adlandırılan yapı açısından da önemli bazı gerçeklikleri açığa çıkardı. 

Açığa çıkardığı gerçekliklerin başında başta ABD, Rusya, Fransa, Almanya, Avusturya, Hollanda gibi uluslararası güçler olmak üzere Türkiye ve İran gibi bölgesel güçler açısından ne kadar önem arz eden bir bölge ve güç olduklarıydı. ABD’nin, uluslararası ve bölgesel güçler arasında denge unsuru olma ve birbiri ile ilişkileri ve çelişkilerini arttıran düzeyde bir gücün sahibi olduğu gerçeğini açığa çıkardı. 

Ayrıca atılan adımlar ve yapılan açıklamalarla ilişki ve ittifak için sadece ABD ve Rusya gibi güçlere mahkum olunmadığı, çok çeşitli seçeneklere sahip olunduğu da görüldü. Kuzey Doğu Suriye yönetimi net bir tutumla, "gelmeleri için çağırmadığımız gibi giderlere de gitmeyin demeyeceğiz" şeklinde tutum alarak, öz güvenini ortaya koydu.

TRUMP'IN IRAK'TA GÖRÜLMESİ

Trump'ın, Suriye’den ABD askerlerini çekerek, Irak’ta konumlandıracaklarını açıklamasından hemen sonra bir anda Irak yönetimine bile haber vermeden Irak’taki askeri üslerine sürpriz bir ziyarette bulundu. Trump’ın bir anda Irak’ta görülmesi, Suriye’den asker çekme, Irak’a konumlandırma açıklamalarının İran’a yönelik bir plan olduğu ve bu konuda Türkiye ile de ciddi bir anlaşma yaptıkları konusundaki değerlendirmeleri daha da güçlendirdi. O yüzden Türkiye-İran ilişkileri de Astana ve Soçi dönemindeki gibi yürümedi. Zira Türkiye Almanya, Rusya ve Fransa ile İstanbul'daki yaptığı zirve ile İran’ı sürecin dışına attı. ABD ile son zamanlarda yaptığı anlaşmanın hazırlıklarını daha o zamandan planladı.

Trump gerek ABD iç siyasetinde yaşanan deprem gerekse koalisyon güçlerinin baskılarından ötürü Suriye’den asker çekme açıklamalarına ilişkin yeni açıklamalar yaptı. Yeni açıklamalar, asker çekme açıklamalarının politik bir yaklaşım olduğunu ortaya koyan nitelikteydi. Bu durum ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden germeye başladı. Aslında Trump, RTE ile yaptığı telefon görüşmesi sırasındaki anlaşmaya bağlı kalıyordu. Zira Trump, RTE ile Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi üzerine anlaştı. Ancak RTE sadece bununla yetinmiyor; tüm Kürtlerin tasfiyesini istiyor ve Kürtler adına hiçbir yapının ayakta kalmasını istemiyor. Durum böyle olunca ABD ile Türkiye ilişkileri yeniden gerildi. Türkiye yeniden yönünü Rusya’ya vereceğini açıkladı. Ama Rusya da artık bu aşamadan sonra Türkiye’den alabileceği fazla bir şey kalmadığı için çok  sıcak yaklaşmıyor. 

YENİ YILIN İLK GÜNLERİNDE HIZLANAN GELİŞMELER

ABD’nin izlediği bölge politikası her ne kadar Suriye merkezli gibi görünse de aslında Irak ve Suriye gibi iki merkezli bir politika olduğu açık. Trump’ın Suriye’den ABD askerlerinin çekileceği açıklamasının ardından Irak’a yaptığı sürpriz ziyaret de bunu kanıtlıyor. 

Ancak mesele sadece bununla kalmadı. Trump’tan sonra hiç beklenmedik bir anda Irak, Başûrê Kurdistan ve birçok gücün üzerinde hakimiyet mücadelesi verdiği Kerkük’te bazı gelişmeler yaşanmaya başlandı. 

Referandumdan sonra Irak ordusu, federal polis ve Haşdi Şabi’nin, tartışmalı bölgeler ve Kerkük’ü ele geçirmelerinden sonra Kerkük’teki bölgesel yönetim bayrağı indirilmişti. YNK Kerkük’teki parti binalarına bölgesel yönetim bayraklarını yeniden astı. YNK bir buçuk yıl sonra parti binalarına bayrak asarak anayasal hakkını kullandığını açıkladı. Soru şu, neden bu anayasal hak bir buçuk yıl sonra akla geldi? Anayasal haklarını kullanmaktan çok YNK’ye bu bayrakların asılması için ABD’den yeşil ışık yakıldığı yönünde bilgiler var. YNK bayrakları asmadan önce ABD askeri güçleri Kerkük’teki en büyük askeri üs ve petrol rafine merkezi olan Q1’den Irak güçleri ile Haşdi Şabi’yi çıkardı; kendileri yerleşti. ABD bu adımı atmadan önce Kuzey Suriye’den İran’a petrol akışının olduğu yönünde bir açıklama yapmıştı. Bu açıklamayla aslında Ebu Kemal sınır bölgelerine yerleşen Irak ordu güçleri ile özellikle de Haşdi Şabi güçlerinin Derazor’da DAİŞ’in elinde olan bölgelerden İran’a petrol akışını sağladıkları ifade ediliyordu. Derazor’da DAİŞ’in denetiminde olan bölgelerden Haşdi Şabi tarafından alınan petrol Kerkük’teki Q1’a getirilerek oradan da İran’a aktarılıyordu. ABD Q1’a yerleşmeden günde 400 tankerle petrolün İran’a taşındığı yönünde bilgiler vardı. ABD'nin oraya yerleşmesi ve YNK’ye de Bölgesel Yönetim bayrağını astırmasıyla, İran ve Türkiye’nin Kerkük üzerine olan hesap ve planlarına bir cevap verilmek istendi.

ABD, İran ve Türkiye her biri ayrı ayrı Kerkük’te hareket ederek, Kerkük’ü egemenlikleri altına almak istiyordu. ABD, Türkiye ve İran’ın planlarına Kürtlerle cevap vermek istedi.

Ancak her zaman olduğu gibi bayrağın asılmasına en büyük tepki Türkiye ile birlikte hareket eden geçici Kerkük Valisi Rakan Said Cuburi ile Türkiye MİT’ine bağlı ITC’den geldi. Rakan Cuburi, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız ile birlikte hem İran’a hem Irak Şiilerine karşı işbirliği yapmıştı ve Türkiye ile birlikte bazı Sünnilerin Kerkük’te egemen olması için çalışıyordu. Rakan Said Cuburi eliyle ITC maaşları Türkiye tarafından ödenen ve Türk Genelkurmayı ve MİT tarafından eğitilen ITC’ye bağlı silahlı çete grubu oluşturulmuştu. Bu çete gruplarına takviye amacıyla geçtiğimiz ay Daquq’ta bir eğitim devresi de açılmıştı. 

Irak Başbakanı Adıl Abdulmehdi bayrağın yeniden asılmasının yasal olup olmadığına Irak Federal Mahkemesinin karar verebileceğini söyledi. Türkiye, ABD ve YNK tarafından atılan bu adımı, "ABD Irak’ta halkı sokağa döktü" şekilnde değerlendirdi. 

BAŞUR VE KERKÜK'TE YAŞANAN GELİŞMELERDEN SONRA ZİYARETLER...

Kerkük merkezli Irak ve Başur’da bu gelişmelerin yaşandığı günlerde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Bağdat ve Hewlêr'i ziyaret etti. Sonra Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'ı ziyaret etti. Bunlara Suriye ve Irak’ta baş gösteren siyasal ve askeri gelişmelerin neden olduğu ve buna göre ülkeleri pozisyon almaya çeken ziyaretler olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Ancak Pompeo’nun ziyaretinden hemen sonra Nuri Maliki ve Hadi Amiri tarafından Irak İçişleri Bakanı olması istenen İran yanlısı Falih Feyyaz da Hewlêr’i ziyaret etti. Feyyaz’ın bu ziyareti Irak hükümetinin tamamlanmasını istemekle birlikte ABD’den sonra İran mesajlarının iletilmesi anlamına da geliyor. ABD, Türkiye, İran, Rusya ve uluslararası güçlerin, Kürtleri kendilerine yana bir tavır almaya zorlama çabası içinde olduğu görülüyor. Kürtlerin parçalı duruşları ve herhangi bir ülkeden yana tavır almalarının Kürtlere kazandırmaktan çok daha büyük kaybettireceği şu ana kadar yaşanan örnekler kanıtlamış durumda. Bunun yerine Kürtlerin parçalı duruşlarını giderip ulusal birliklerini sağlayarak; askeri, diplomasi, siyasi anlamda birlikte hareket etmeyle kazanabileceklerinin farkına vardıklarını da söylemek mümkün. Ancak Türkiye ile çıkar ilişkisi içinde olan bazı kişilerin buna engel olarak Kürtlere  kaybettirmeye çalıştıklarının da artık Kürdistan’ın tüm partileri tarafından anlaşılmış olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak pratik uygulama böyle mi olacak, yoksa Türkiye’nin lehine Kürtleri birbirine kırdırma politikalarına göre mi hareket edilecek, daha belli değil. 

Önümüzdeki günlerde gelişmelerin hangi yönde seyredeceği biraz daha netlik kazanacak...