Öz ve biçim

Açık ki öz de biçim de önemlidir. Her öz kendi biçimini yaratır ve onunla hayat bulur. Bir öz kendi biçimini yaratamazsa ya da başka biçime hapsolursa, o zaman gelişme sağlayamaz.

İşe özgür yurttaş çalışması ile başlanarak, bir ‘özgür yurttaş hareketinin’ yaratılması hedeflendi. Zira TC Anayasasının vatandaşlık tanımı ile demokratik ulus ve demokratik toplum bireyi olunamazdı. Bunun için bilinçli özgür yurttaş gerekliydi. Bu da hazır olmadığına göre, eğitim ve propaganda ile böyle bir yurttaşlığı yaratmak gerekirdi. Böyle de yapılmaya çalışıldı.

Ardından ‘demokratik toplum hareketinin’ yaratılması ve örgütlendirilmesi geldi. Birkaç yıllık çalışma ile yaratılan demokratik toplum hareketi örgütlendirilerek ‘Demokratik Toplum Partisi-DTP’ ortaya çıkartıldı. DTP, 22 Temmuz 2007 seçimine bağımsız adaylarla girerek 36 milletvekili kazanmayı başardı. Ardından girdiği 29 Mart 2009 yerel seçiminde büyük çoğunluğu Kurdistan’da olmak üzere yüzden fazla belediye başkanlığı kazandı. Fakat oyları çalına çalına bu sayı yüzün bir altına düşürüldü. Böyle de olsa Kürt sorununun siyasi çözümü için gereken yerel yönetimler ortaya çıkartılmıştı.

Fakat süreç böyle işlemedi. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 13 Nisan günü Harp Akademileri mezuniyetinde yaptığı uzun konuşmada Tayyip Erdoğan hükümetinin uygulaması gereken özel savaş programını şekillendirdi. Bu temelde, 14 Nisan gününden itibaren de Tayyip Erdoğan Yönetimi Kürtlerin ‘siyasi soykırım operasyonu’ dediği saldırı ve tutuklama sürecini başlattı. Yeni seçilmiş belediye başkanlarını ve DTP yöneticilerini peş peşe tutuklayıp zindanlara koydu. Bu da yetmeyince, 11 Aralık 2009 günü DTP’yi kapattı ve Eşbaşkanlarına siyaset yasağı getirdi.

Zindanlarda 12 Eylül 2012 tarihinde başlatılan yaygın açlık grevi ve ölüm orucu eylemini durdurma çabaları yeni bir İmralı görüşmesinin kapısını araladı. Süreç 2013 Newrozunda yeni bir demokrasi deklarasyonunun yayınlanmasıyla adına “Çözüm Süreci” denen yeni bir düzey kazandı. Bu sürecin en önemli siyasi gelişme ve kazanımlarından biri, demokratik siyasetin Türkiye çapında yeniden örgütlendirilmesi oldu.

Kuşkusuz demokratik siyaset Türkiye’nin en temel sorunlarının çözüm gücü olacaktı. Böyle olup bunu başarabilmesi için de hem ideolojik özü buna uygun olacak ve hem de biçimi, yani örgütsel sistemi buna uygun şekillenecekti. Bir üst kimlik olarak “Türkiye Ulusu” kavramı bu temelde gündeme getirildi. Kuşkusuz ancak demokratik ulus anlayışıyla gerçekleşebilecek olan Türkiye ulusu üst kimliği, kendi altında Türk, Kürt, Arap, Çerkes ve benzeri ulusal kimlikleri yadsımayacak, tersine onlarla birlikte var olacaktı. Diğer yandan, bir devlet ulusu olmaması için de her şeyiyle bilinçli ve örgütlü topluma dayanacaktı.

Bu çerçevede Türkiye demokratik siyasetinin örgüt yapısı olarak HDP ve HDK tanımlandı. Halkların Demokratik Kongresi bütün toplumsal kesimleri ve etnik toplulukları kendi özgünlükleri temelinde eğitip örgütleyerek kendi bünyesinde demokratik birliğini ve iradesini ortaya çıkartacaktı. Halkların Demokratik Partisi de bu gücü ve iradeyi siyasete dönüştürecek ve geliştireceği mücadeleyle devleti demokrasiye duyarlı hale getirecekti. HDK ve HDP’ye tüm demokratik güçler hem kendi örgütlü yapılarıyla ve hem de bireysel olarak katılabileceklerdi. Başta Kürt sorunu olmak üzere kadın sorunu, inanç sorunu, emek sorunu gibi temel sorunlar böyle bir yapılanma içinde çözüme kavuşacak, bu yapılanmanın tüm topluma yayılması ve etkin hale getirilmesiyle de söz konusu sorunlar toplumsal ve siyasal düzeyde çözüm bulacaktı.

Açık ki sorunu olan güçler, söz konusu çözümü yaşayabilmek için, kendi özgün örgütlenmelerini yaratmak ve söz konusu çözüm zeminine örgütlü katılmak durumundaydılar. Örneğin kadın sorununun çözümü için kadınların örgütlenmesi ve demokratik siyasete kendi örgütleriyle katılması gerekliydi. Tüm inançlar, emekçiler ve kesimler için de bu geçerliydi. Bu çerçevede demokratik siyasette Kürt özgürlüğünün ve özerkliğinin sağlanması için de Kürt demokratik siyasetinin kendi özgünlüğünde örgütlenmesi ve Türkiye demokratik siyasetine örgütlü katılması gerekiyordu. Böyle bir örgütlü güç olarak, yani Kürt demokratik siyasetinin örgütlü gücü olarak da DTK ve DBP örgütlenmeleri öngörüldü. Demokratik Toplum Kongresi, tüm kesimleriyle Kurdistan toplumunun demokratik iradesini ortaya çıkartacak, Demokratik Bölgeler Partisi de bunu siyasete dönüştürecek ve içinde yer aldığı HDP’de temsil edecekti. Yani HDK ve HDP’nin anlam bulup gelişme kaydetmesi, en başta DTK ve DBP’nin var olması ve rolünü oynamasıyla mümkündü.

Demokratik siyasetin bu temeldeki yeni örgütlenmesi başlangıçta önemli bir etki yarattı ve siyasi hava oluşturdu. Bu biçimde Kürt özgürlük hareketi ile Türkiye demokrasi hareketi, Türkiye’nin tüm sorunlarını demokratik özerklik temelinde çözmeyi içeren bir demokratik birliğe kavuşmuş oldu. Bu çözüm ve birlik anlayışı Türkiye ve Kurdistan’da büyük heyecan yarattı ve bunun sonucunda HDP, 7 Haziran 2015 seçiminde yüzde on barajını aşarak seksen civarında milletvekili çıkardı. Anlayış ve sistem yaratılmış, atılan adım tutmuştu.

Ancak devlet içindeki Kürt karşıtı faşist yapılanma da bu gelişmeden ciddi rahatsızlık duyarak, bunu engelleyici ve zayıflatıcı adımlar atmaya yöneldi. Kobanê direnişini destekleme bahane yapılarak Kürtlere dönük yeni bir katliam ve tutuklama furyası geliştirildi. ‘Çöktürme eylem planı’ ortaya çıkartılıp kabul edildi. 7 Haziran seçim sonuçları işletilmeyerek, 1 Kasım’da yeniden seçim yapılıp AKP’nin tek başına iktidar olması sağlandı. En önemlisi de yeni bir ABD-TC anlaşması yapılarak AKP ile MHP bir araya getirildi ve KDP de bunlara eklendi. Bunlar çerçevesinde Kürt halkı ve demokratik siyaset üzerinde çok yoğun bir baskı ve terör uygulandı. Bu baskı ve terör karşısında demokratik siyaset yeni örgütsel yapılanmasını tam işletip geliştiremedi, HDK ve DTK iyice zayıf düştü, DBP ise adeta işlemez hale geldi. Böylece her şey HDP’de merkezileşti. Kuşkusuz bu durumun ortaya çıkmasında esas etken AKP-MHP faşizminin baskısı idi, ancak sistemi doğru ve yeterli anlamayan ve onda ısrar edemeyen yaklaşımlar da bu durumun ortaya çıkmasında zemin oldular.

Şimdi 14 Mayıs seçim sonuçlarını değerlendirirken, bu durumu da göz önünde tutmak gerekiyor. Açığa çıkıyor ki, HDK’siz ve yine DTK-DBP’siz bir HDP gerçek anlamda var olamaz ve başarı kazanamaz. Türkiye demokratik siyaseti demokratik ulus çizgisinde örgütlenmezse, yani çözümü kendi içinde yaratmazsa başarılı olamaz. Çünkü diğerlerinden farkı kaybolur ve topluma kendi çözümlerini sunamaz.

Nitekim durum tam da böyle oldu. Diğer bazı hatalarla birlikte söz konusu kendi sistemini işletememe ve kaybetme durumu, seçimde önüne koyduğu hedefleri başarmasını engelledi. HDK ve DTK’nin zayıflığı kitle tabanına inme zayıflığıydı. DBP’nin HDP içinde örgütlü varlığını etkince göstermemesi HDP’nin bir Türkiye partisi olup olmadığı tartışmasını ortaya çıkardı. Açık ki öz de biçim de önemlidir. Her öz kendi biçimini yaratır ve onunla hayat bulur. Bir öz kendi biçimini yaratamazsa ya da başka biçime hapsolursa, o zaman gelişme sağlayamaz.

Şimdi demokratik siyasetin özeleştiri temelinde yeniden yapılanması gerçekleştirilirken, kuşkusuz tüm bunlar değerlendirilecek ve gereken düzeltmeler yapılacaktır. Başkaları farklı eleştiri geliştiriyor ve süreci saptırıyor diye doğruları uygulamaktan geri durulmayacaktır. Zira demokratik siyasetin özü ve biçimi güçlüdür, dayanakları etkilidir; hiçbir saldırı onu zayıflatamaz ve de doğru yolundan saptıramaz. Derler ya, ‘İt ürür kervan yürür’. Kürt işbirlikçiliği ile Türk şovenizmi ve sosyal şovenizmi ne kadar saldırırsa saldırsın, düzeltme ve yeniden yapılanmayı ters yüz etmek için ne kadar çaba harcarsa harcasın, bunların hepsi demokratik siyasetin derin bilinci, zengin tecrübesi ve demokratik olgunluğuyla mutlaka boşa çıkartılacak ve demokratik siyaset kervanı kendini düzeltip yenileyerek başarı yolunda sağlam adımlarla yürümeye devam edecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve korkusu olmasın.

Kaynak: Yeni Özgür Politika