Özgür yaşam tutkusu bastırılamaz

Özgürlük Mücadelesinin ortaya çıkarttığı gelişmeler karşısında faşizm zorlanıyor...

Çünkü ortaya çıkartılan değerler bölgeyi etkiliyor, değiştirip dönüştürüyor. İşte Kürt halkının bağrından çıkan, kendi öz gücüne dayanan bir mücadele gerçeği günümüzde insanlığın umudu haline gelmiş bulunuyor. Bölge halklarının özgür, eşit, kardeşçe birlik içinde yaşayabileceği bir zihniyeti bütün halklara kavratmaya çalışıyor, bunun mücadelesini veriyor. Kırk yılda Kürdistan’da mucize kabilinden yaratılmış olan gelişmelerin önümüzdeki yıllarda bölgesel ve küresel düzeye daha güçlü taşınacağı görülebiliyor. Tüm halkların, insanlığın, faşizmden, kapitalist sömürüden, zulümden kurtulduğu bir tarihsel yaşam sürecine dönüşeceğine inanılarak mücadele büyütülüyor.

Diğer yandan bu mücadele; Kürt sorununun çözümü, Kürdistan’ın özgürlüğü, soykırımın ortadan kaldırılması, inkâr ve imhanın zihniyet ve siyaset olarak yok edilmesini öngörürken; bu sistemi reforme etmeyi, biraz baskılarını azaltmayı öngören siyaset ve mücadeleyle de Kürt sorununun çözülemeyeceğinin bilincini de somutlaştırmış oluyor. Sistemi düzelterek, sadece saldırıları hafifleterek Kürt sorununun çözülebileceği sanısının yanlış olduğu son yaşanan gelişmelerde de 19 Ağustos darbesinde de somut olarak görülmüş oluyor.

Bu açıdan demokratik komünal ve özgür Kürt zihniyetine ulaşan düşünsel-pratik gerçeklik; özgürlük hedeflerini, amaç ve ilkelerini dar bir çerçeve içerisine sokarak süreci karşılamayacağını, sistemi reforme ederek bunun mümkün olmadığını söylüyor, böyle bir özgürlüğün olamayacağını baştan itibaren ifade ediyor. Kürt varlığının ve özgürlüğünün mevcut sistemin tümüyle değiştirilmesinden geçeceğini ortaya koyuyor, kendisini baştan itibaren sistemden kopartıyor, alternatif bir özgür Kürt sistemi olarak tanımlıyor, şekillendiriyor, örgüt ve eylemliliğini bu ilkeler temelinde geliştiriyor, kendisini buna göre mücadeleye dönüştürüyor. Dolayısıyla Kürt sorununu ortaya çıkartan sistem ile çelişki ve çatışma içerisine giriyor. Aradaki temel fark budur. PKK’ye ve PKK’nin açığa çıkardığı değerlere, özgür Kürt gerçekliğine derinliğine düşmanlık, karşıtlık buradan ileri geliyor.

Bu karşıtlık sadece Kürt olmayandan gelmiyor, Kedisini güya Kürdistan’ın temsilcisi olarak gören bazı çevrelerden de gelebiliyor. Yakın zamanda PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın “Kürdistan’ın bütünü özgür bir iradeye kavuşmadıkça diğer parçalar günümüzdeki sistem karşısında özgür olduklarını sanmamalıdırlar” dedi. Bu tespit karşısındaki refleks ve değerlendirmeler Özgür Kürt ve fosilleşmiş Kürdün ruh dünyasını bir kez daha somutlaştırdı. Ayrılık ve karşıtlık temelinde neredeyse söylenmedik söz bırakılmadı. Sistemin bu düzeyde saldırılarına, 3. Dünya Savaşı’nın günümüzde Kürdistan’da somutlaştığı böylesi bir süreçte, doğruluğu kanıtlanmış böylesi bir tespit karşısında neden bu kadar karşıtlık? diye sorulabilir. Elbette bu söylem karşısındaki karşıtlık Kürt olmayanlardan gelmedi. “Ben Kürtlerin temsilcisiyim” diyen bazı kesimlerden geldi. Neden? Çünkü Kapitalist modernitenin Kürt versiyonu olduğu için geldi. Böyle bir karşıtlık içerisinde olanlar için önemli olan sömürü sisteminin kendisini var etmesidir. Sömürü sistemine hizmet eden Kürt ise, bu hizmet çerçevesinde ya da yaptığı hizmet ölçüsünde kendisine yaşam hakkı tanınacağını sanıyor. Ancak yakın tarihe baktığımızda Kürdistan’ın herhangi bir parçasında Kürtlük nüveleri gözükebiliyorsa, bunun Özgürlük Mücadelesinin ve Önderliğinin yürüttüğü mücadele sayesinde olduğu aşikardır. Böyle bir mücadele geriletilirse sistemin 24 saat bile kendilerine Kürt olarak yaşam hakkı tanımayacağını nedense göremiyorlar.

Bu temelde Kürt sorununun nasıl çözülebileceği durumu muğlaklaştırılmamalıdır. Sistem kendi ömrünü uzatmak için ve kendi sistemine hizmet ettiği müddetçe sınırlı bazı hak tanımalar ile bir yanılsama yaratmakta bu da sorunun zamana yayılmasından öte bir anlam ifade etmemektedir. Yine Kürt sorunu Kürdistan’ın bir parçasında çözülebilecekmiş gibi ya da çözülmüş gibi yaklaşmak Kürt halkına hiçbir getirisi olmayacaktır. Hele hele Kürt halkına özgürlüğü getirmeyecektir ve önümüzdeki yıllarda Kürt halkının yeni katliamlarla yüz yüze gelmesinin tehlikesini beraberinde taşıyacaktır.

PKK’nin ideolojik-felsefik, teorik duruşu, pratikte yürüttüğü mücadele, mevzilenişi ve kazanımları da bunun böyle olacağını ortaya koyuyor. Bu gelişmeler dünya gericiliğini, Türkiye’deki faşist güruhu her zamankinden daha fazla ürkütüp korkutuyor. Çürüyen ve çökmekte olan AKP-MHP faşizmi böyle bir devrimci tehditle de yüz yüze geldikçe daha fazla saldırganlaşıyor. Hukuk, nizam, kural-kaide diye kurum olarak ortaya çıkardığı şeyleri bir yana itiyor, daha fazla çıplak zora dayalı orman kanunu denen bir saldırganlıkla kendisine nefes borusu açmak istiyor. Korktukça daha çok saldırgan hale geliyor, daha fazla faşistleşiyor, bu temelde korkuyu yenmeye, çöküşü önlemeye, gerici sömürücü sistemi ayakta tutmaya çalışıyor.

Bu korkunun, telaşın verdiği histeriyle saldırılarına devam ediyor. Planlı, örgütlü saldırıyla Kürt varlığını ve özgürlüğünü yok etmek istiyor.  Bu oldukça net ve açıktır. Para ve silah gücüne, vahşiliğine, zalimliğine, katliamcılığına dayanarak Özgürlük Mücadelesini zayıflatmak, halkı ürkütmek ve korkutmak istiyor, böylelikle özgürlük mücadelesine gönül veren milyonların özgür yaşam tutkusunu kırmaya çalışıyor.

Kapitalist Modernite sistemi de 20. yüzyılın ilk çeyreğinde başlattığı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetini 21. yüzyıla da egemen kılmaya çalışıyor, bunun dışında ayakta kalamıyor, çökmekten kendisini kurtaramıyor. Katliamları, baskıyı, sömürüyü, savaşı, soykırımı daha da geliştirerek, derinleştirerek, çöküşünü önlemeye çalışıyor. TC’nin bu kadar korunmasının, sahiplenilmesinin arkasında kesinlikle bu yatıyor. İktidar ve devlet düzeni, 5 bin yıllık erkek egemen zihniyet ve siyaset derin bir kaos kriz içerisinde çöküşü yaşıyor. Evet, zülüm de sınır tanınmıyor. Maddi üretimde belli bir düzeye ulaşmış durumda, fakat bütün bunların güçlülük etkeni olma konumundan uzak olduğunu bilmek de bir o kadar önemli oluyor. Tam tersine bu durum, daha fazla iç çelişki ve çatışmaları derinleştiriyor. Krizi ve kaosu daha çok arttırıyor. Bu da çöküşü daha fazla geliştiriyor ve alternatif yaşam umudunu büyütüyor.