İşgal, HDP ve Yeni Mücadele Planı

Son birkaç yıllık bir duygu aslında bu içimize sinen. Göğsümüzün tam üstünde, orta yerinde, oyuncağı alınmış bir çocuk üzüntüsü, eşyası çalınmış bir mazlumun acizlik ile karışık öfkesi var.

Gözümüzün içine baka baka, her keslerin sus pus edildiği zalim bir sessizliğin tam ortasında, boğazımıza dayanmış bir sustalı tehdidi altında, her şeyimizi ama her şeyimizi almak istiyorlar. İnsanlık çarşısının tam ortasında Kürdü resmen soyuyorlar.

Bu yüzden siyasal terminolojinin o uzak sanılan ‘işgal’ kavramı anlatma gayretimin tam ortasına kuruluyor. Basbayağı bildiğimiz işgal! Başkasının elinde bulunan bir toprağı, bir yeri ele geçirme” diyor sözlükler onun için. Erdoğan rejiminin son birkaç yıldır her türden faşist uygulamaları çekinmeden planlı bir şekilde Kürt toplumu üzerinde uyguladığı planın adı bu. Bir coğrafya ve toprak parçasını ele geçirmekle sınırlı kalmıyor. Düşüncesine, sözüne, ruhuna göz dikiyor. Kürdün varlık meselesi bu işgal planı içerisinde  tarihin en onursuz en karanlık en bedbaht köşesine gömülmek isteniyor. ‘Meftun’ olmak bile bu ‘hiç’liğin yanında daha itibarlı kalıyor.

Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de bu işgal büyük bir korku seli eşliğinde hakim kılınmak isteniyor. AKP’nin tek meselesi bu iç işgali kurumsallaştıramamış olması. Geriye bu süreci her türden gerici ve zalim yapılarla kurumsallaştırmak kalmış durumda.

Resme böyle bakınca Rojava ve Güney Kürdistan işgal planlarının sırrı daha bir anlam kazanıyor. Buralardaki yeni işgal planları sonuç alırsa eğer içerideki –Kuzey Kürdistan’daki- işgal kurumsallaşmış olacak. Bu yüzden Güney ve Rojava Kürdistan’ında asıl olarak Kuzey Kürdistan’ın işgali kurumsallaştırılıyor.

Bu yüzden Rojava ve özellikle Güney Kürdistan’a yönelik Türkiye’nin hazırlık içinde olduğu işgal planı tüm dört parçayı yakından ilgilendiren çok büyük bir ulusal mesele.

Ne yazık ki her dört parçadaki demokratik siyasi yapıların bu derin bilinçle hareket ettiği söylenemez. Özellikle Kuzey Kürdistan’da HDP’nin öncülük ettiği demokratik siyaset alanı bu büyük planın derin bilincinde hareket edemiyor. Kuzey Kürdistan işgalinin Güney ve Rojava saldırılarıyla tamamlanmak  istendiği görülemiyor.

HDP için Türkiye’de zorlu ve bedel gerektiren bir mücadele mevsiminin yaşandığı tartışılması abes bir gerçek. Belki de hiçbir güç bunca saldırı ve yönelime dayanamayabilirdi. Bir direniş geleneği ki HDP’yi ayakta tutuyor. Ama sonuçta politika sadece doğrudan güçleri karşına almakla yürümüyor. Bu güçlerin ilişki ve ittifaklarını bilmek, buna göre pozisyon almak, karşı mücadele yürütmek, tüm sahaları mücadele zeminine dönüştürmeyi de bilmek önemli. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru hedeflere karşı doğru araçlarla mücadele yürütmek HDP’nin yeni sorunuymuş gibi görünüyor.

Örneğin KDP, bu işgalin destekçisi olarak Kürdistan tarihinin belki de en utanılası kardeş kavgasına hain bir Türkiye uşaklığı göreviyle kapı aralıyor. Ancak bu tavır ile mücadele zemininde Kuzey Kürdistan’ın demokratik siyaset aktörleri pek de görünmüyor. Kürdün özgür yaşama umutları için büyük bedellerle inşa ettiği Rojava devrimi üzerinde tüm güçler her türden diplomatik askeri manevralar yapıp, pazarlık konusu yürütüyor. Ancak en aktif ve en dinamik toplumsal desteğe sahip Kuzey Kürdistan’daki demokratik siyasi yapılar varlığını hissettiremiyor. Tüm meselelerin gelip çattığı İran üzerinde hesaplar yapılırken Kürdistan’ın en mazlum parçası olan Doğu Kürdistan üzerinde “bizim de sözümüz var” demiyor.

Oysa ki bu alarm seviyesi yüksek tehditkar süreç Kuzey Kürdistan’daki HDP öncülüğünde varlık gösteren tüm demokratik siyasi yapılara önemli görevler yüklüyor. İşgale büyük bir sesle ‘dur’ demek, bu işgalinin ardındaki işbirlikçi ve hain güçlere tarihin en onurlu tavrını takınmak, Rojava’yı işgal girişimlerini cansiperane savunmak, Erdoğan rejiminin bu planlarını uluslararası alanda teşhir etmek, bu saldırılar karşısında destek aramak, demokratik siyasetin gereğidir. Tüm bunlardan da daha önemlisi oyunu ve desteğini aldığı milyonlara karşı öncülük görevini yerine getirerek, dönemin hak ettiği yeterlilikte ve kudrette bir mücadele planı çıkarıp bu toplumsal gücü harekete geçirmek bu güçlerin varlık sebebidir.

Güney Kürdistan’ı işgal, Rojava’yı işgal, Kürdistan dağlarını işgal esasta Kuzey Kürdistan’ı işgaldir. Buralara operasyon Kuzey Kürdistan’daki demokratik siyasi birikim örgütlenme ve güce operasyondur. Herkesten önce de HDP’ye operasyondur. Zaten bunların sonuçları HDP’yi de içine alacaktır.

HDP bir Türkiye partisi de olsa bir Kürdistan partisi de olsa gerçek budur. Türkiye partisi olan HDP Erdoğan’a karşı bölgesel planda bir mücadele planı çıkartıp karşı durmalı, AKP rejiminin yeni nefes borusu olarak gördüğü bu bölgesel oyunu bozmalıdır. AKP karşıtı tüm demokrasi güçleri bunu görebilmelidir. Bir Kürdistan partisi olarak da HDP her parçadaki Kürdistani gelişmenin doğrudan kendisini etkilediği gerçeğiyle buralara karşı sorumluluğunun bilinciyle hareket edebilmelidir. Bir İstanbul seçimi için halkları hareke geçiren “Türkiye partisi HDP”, şimdi işgale dur demek için aynı fırtınayı estiren bir “Kürdistan partisi HDP” olabilir. Gerçek devrimciler de, Kürdün gerçek dostları da HDP’nin bu tavrına anlam verecek, arkasında duracaktır.