İktidarın akıl noksanlığı ve kontra akıl ile çöküşe doğru...

DAİŞ’in akılbabalığını yapan Türk soykırımcı devlet sisteminin 90’ların uygulamalarına geri dönmesi, bir anlamda AKP-MHP faşizminin acizliğini de gözler önüne sermektedir.

AKP-MHP iktidarı, insanları kaçırarak katletme tarzı saldırılarla faili meçhul dönemine yeniden döndü. Erdoğan’ın övünerek söylediği “beyaz toroslar dönemi bitti” söylemi de ömrünü tüketti. Bu iktidar, katili belli sayısız cinayetle aslında başlattığı dönemin eskisinden beter olduğunu gösterdi. AKP iktidarı döneminde binlerce Kürt sokak ortasında, evinde, okulunda, işyerinde katledildi. Tabi madenlerde, trafikte, kazalarda, erkekler eliyle çok sayıda başka uluslardan insanlar da katledildi ancak Kürtlerin katledilmesi Türkiye’de sistematik olarak ve bir devlet politikası olarak sürdü.

Tüm soykırım yöntemlerine rağmen Kürt düşmanlığında sınır tanımazlığı zirveleştirmesine rağmen Kürtleri bitiremeyen faşist iktidar eski yöntemlerine geri dönüyor. Bu son aylarda yeniden başlatılan faili meçhul cinayetler, kaybolmalar AKP’nin postsoykırımcı politikalardan yeniden klasik Türk soykırımcı uygulamalara döndüğünü gösteriyor. Yeşil faşizm büyük oranda geliştirilmiş olsa da bugün ortaya çıkan kara faşizmin ta kendisidir.  

Aslında Erdoğan rejimi, üzerine yeşil boya sürülmüş bir kara faşizmdir.

Bu faili meçhuller son dönemde artmaya başladı. Amed'li Gulistan Doku’dan bir aydan fazladır haber alınmaması. Süryani ailenin kaçırıllarak hiçbir haber alınamaması. En son da zindandaki oğlunu görmeye giden bir babanın günlerdir kaybolması ve haber alınamaması. Bu olaylar devletin yeniden eski uygulamalarına dönerek insanları kaçırtıp öldürmesi tarzındaki saldırılarla halkta korku yaratmayı amaçlayan kontra saldırılardır. Bu insanların başına ne gelmiştir, kim kaçırmış, ne yapmıştır? Kürdistanlılar neden kaçırılmaktadır? Türkiye’de Kürdistanlılara karşı sonsuz bir savaş ilan edilmiştir ve bu savaşta her türlü saldırı, soykırım, tecavüz, öldürme, parçalama, ölü bedeni yok etme de dahil her türlü saldırı uygulanmaktadır.

DAİŞ’in akılbabalığını yapan Türk soykırımcı devlet sisteminin 90’ların uygulamalarına geri dönmesi, bir anlamda AKP-MHP faşizminin acizliğini de gözler önüne sermektedir.

Kontra akıl giderek devlet aklı olmaktan çıkarak, bu akılla kurulan kurumlara da sirayet ediyor. Bu durum da giderek toplumu zehirleyen bir kire, bir yozlaşmaya dönüşüyor. AKP sadece bununla da kalmıyor, bekçileri silahlandırarak AKP milis ordusunu da kuruyor. Türkiye devletinin ciddi bir eksen kayması yaşadığı belli. Ancak bu eksende değişmeyen ikinci temel eksen kürt düşmanlığıdır. Zira bekçilerin bekleyeceği pek birşey kalmamıştır. Beklenecek ve korunacak bir cumhuriyet (!) değeri de kalmamıştır. Geriye kalan AKP-MHP iktidarının kapısının korunmasıdır ve bugün oluşturulan silahlı bekçiler ordusu, AKP milis ordusu olmaktan başka bir işlev üstlenmeyeceklerdir.

Bu durum AKP’nin “kendinden” olanları devlet kademelerine yerleştirerek devlet kurumlarını işgal etmesi yanında, bunların da Erdoğan familyası açgözlülüğüne yetmediğini, yeni kurumlar oluşturarak AKP’nin bekaasına odaklanıldığını gösteriyor. AKP’nin kapsamlı bir iç savaş hazırlığı yaptığı da artık herkesin malumu. Eski ordu yönetimleriyle girilen sözlü kavgalar, vurulan tüm darbelere, yapılan hakaretlere ve itibarsızlaştırmalara rağmen orduya güvenilmediğini de gösteriyor. Bu durumda, kendi ordusunu kurmak Erdoğan açısından kaçınılmaz olmakta. Böyle bir milis ordusu içinda Erdoğan’ın Libya’ya gönderemediği çeteleri de konumlandırarak maaşa bağlaması ve istediği şekilde kullanması gibi bir durum, imkansız değildir.

Herşeye rağmen, içinde bulunduğu durumdan AKP’yi büyük ordu kurtaramadığı gibi küçük ordular, milis orduları da kurtaramayacaktır. Bunu İdlib’ten, Efrîn’den, en son Libya’ya takviye gönderilen ücretli çetelerden de gördü herkes. Bu tarz mahalli yaklaşımlar, evrenselleşen Kürdistan özgürlük mücadelesi karşısında yenilmeye mahkumdur.

Bir yandan İdlib’te büyük sıkışma yaşayan AKP-MHP faşizmi saldırgan bir dil kullansa da süreci uzatarak saldırılarla kazanmaya çalışacak. Ancak yapılan açıklamalarda kimi yerel grupların AKP’ye sırt çevirdiğini ima ederken, Erdoğan, o grupları parayla satın aldığını ve istediği ortadoğu savaşına sürdüğünü de unutmuş görünüyor. Ve dönüp dönüp İdlib’teki işgalciliğini Adana Mutabakatı'na bağlaması da ayrı bir düğüm olarak ortada duruyor.

Adana Mutabakatı, Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılması temelinde geliştirilen tehditlerin başlangıç noktası. Bu sürecin kördüğüme dönüşmesi de şunu gösteriyor:

Önder Apo’nun esareti üzerinden kurulan mutabakatlar yıkılacak. Başta Kürdistan gençliği olmak üzere tüm Kürdistan halkı, 99 yılındaki aynı öfkeyle komploculara karşı direnecek ve Önderlik özgür olana kadar da bu direniş süreci bitmeyecek.