Suriye’de Esad rejiminin iki haftalık bir sürede devrilmesinin ardından Türkiye’nin de Rojava ve özerk bölgelere yönelik saldırıları arttı. Türk devleti, özerk bölgelerde yaşayan sivil halka yönelik katliam saldırılarını da artırdı. Bir yandan HTŞ, Suriye’de yeni bir hükümet kurup, yeni bir düzen oluşturmaya çalışılırken, diğer taraftan Türkiye, Esad’ın yıkılmasını kendisi için bir fırsat olarak görüp hem desteklediği çeteler eliyle hem de doğrudan Özerk Yönetim’e ait bölgelere saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Saldırılarda sivil halk katlediliyor ve özellikle IŞİD yeniden güçlendirilmeye çalışılıyor.
DEM Parti İstanbul Eş Başkanı Murat Kalmaz, Suriye’de oluşan yeni durumu ve Türkiye’deki demokrasi güçlerinin tavırlarını ANF’ye değerlendirdi.
‘ŞAM 12 GÜNDE DEĞİL 1 GÜNDE DÜŞTÜ’
Şam’ın aslında 12 günde değil, bir günde düştüğüne dikkat çeken Kalmaz, “Aslında şunu özellikle belirtmek istiyorum: Ortadoğu’da uluslararası güçlerin müdahil olmadığı hiçbir gücün ayakta kalmadığının en iyi örneğini Esad’la birlikte görebildik. 13 yıldır ayakta duran Esad değil, Esad’ı ayakta tutan Rusya ve İran gerçekliği vardı. Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı savaş, İran’ın özellikle Hizbullah ile yaşamış olduğu kriz ve içine girmiş olduğu savaş, böyle bir durumu ortaya çıkardı. İstediği gibi Esad’ı ayakta tutma gücünün de kalmadığının bir göstergesidir. Aynı şekilde, Rusya’nın da bu işe aktif olarak dahil olmamasıyla birlikte Esad’ın düştüğünü görebildik. Artık kaldırabilecek güçlerinin kalmadığını görebildik. Bu da şunu gösteriyor, aslında 13 yıldır ayakta duran Esad değil, Ortadoğu’da uluslararası güçlerin destek vermediği, bu ister devlet olsun ister bir güç olsun kimsenin ayakta duramayacağını görebiliyoruz. Şam, öyle 12 günde değil 1 günde düştü. 54 yıllık bir Baas iktidarı ve rejimi de bununla birlikte çökmüş oldu” dedi.
‘TÜRKİYE’NİN BİR SURİYE POLİTİKASI YOK, KÜRT KAZANIMLARINA KARŞI POLİTİKASI VAR’
Türkiye’nin bir Suriye politikasının olmadığını, Türkiye’nin Kürt kazanımlarının yok edilmesine yönelik bir politikasının olduğunu dile getiren Kalmaz, Türkiye’nin Suriye’nin iç barışını değil, Kürt kazanımlarının yok edilmesini düşündüğünü söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Türkiye’nin bir Suriye politikası yok, Türkiye’nin bir Kürt politikası var. Bütün 13 yıl boyunca Türkiye, genel anlamıyla politikasını Kürtlerin kazanımları üzerinde kuran bir ülke gerçekliğine sahip. Dolayısıyla, Suriye’ye dönük, Suriye’nin bütününe, iç barışına dönük, Suriye’nin sorunlarını ve krizini çözebildiği bir politikası yok.
Esad’ın düşmesiyle bir daha gördük ki, Türkiye bir bütün olarak şuna odaklanmış durumdadır: Kürt kazanımlarını bertaraf etmek! Orada yıllardır beslediği, eğitip donattığı IŞİD artığı çetelerle bugün ortaya çıkan tabloyla birlikte, Kürtlere saldıran bir politikaya sahip. Bir tarafta HTŞ, Suriye’nin bütününe hükmeden bir hükümet kurmaya çalışıyor ve devletin sahibi olduğu bir yerde duruyor.”
‘AKP, SURİYE’DE KÜRTLERE YÖNELİK SALDIRILAR ÜZERİNDEN KENDİNİ VAR EDİYOR’
AKP’nin 13 yıllık savaş boyunca Kürtlere yönelik saldırılar üzerinden kendini var etmeye çalıştığını söyleyen Kalmaz, “Onunla birlikte; AKP iktidarının, Türkiye devletinin, Suriye’ye dönük bütünlüklü bir politikasının olmadığını görüyoruz. Türkiye, Kürtlerin söz sahibi olmasını, kazanımlarının olmasını istemediği bir yerde duruyor. Aslında bu savaşı 13 yıl boyunca sürdüren temel nedenlerinden biri de AKP’nin, Kürt karşıtı siyasetidir.
AKP’nin Kürt karşıtı siyasetinin Suriye’yi de bu noktaya getirdiğini görebiliyoruz. Son süreçte Til Rifat’tan Minbiç’e yaşananlarla ilgili Türkiye’nin açıklamalarında, Rojava’ya ve Kürtlerin kazanımlarına dönük değerlendirmeler yapıldığını, HTŞ’nin ilerlemesini de bunun üzerine okuyan, SMO ve çetelerin Kürtlere dönük saldırılarını bunun üzerinden okuyan ve bütün denklemini, yaklaşımını bunun üzerine kuran bir Türkiye gerçekliği var. Bunun ne Suriye’nin oradaki yeni oluşumuna ne de halkların bir arada yaşamasına hizmet etmediğini net olarak görebiliyoruz” diye ifade etti.
‘HTŞ TOPLAMA BİR ÖRGÜT’
HTŞ’nin bir toplama örgüt olduğunu ve içinde IŞİD üyelerinin de olduğuna işaret eden Kalmaz, HTŞ’nin bir süre sonra katliamlar yapabileceğini, yapmamasının garantisini kimsenin vermeyeceğini belirterek şöyle devam etti: “HTŞ için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: HTŞ, hem El Kaide’den gelen bir örgüt hem de IŞİD’ten kalan çetelerin dahil olduğu toplama bir örgüttür. İçinde onlarca örgütten farklı kişilere sahip toplama bir çatı olarak da değerlendirebiliriz. Bu süreçte zaman zaman iç yüzü yansımış olsa da Batı’ya verdiği mesajlarla iyi çocuk rolü oynayarak süreci atlatmaya dönük yaklaşımları vardır. Ama HTŞ, orada yaşanan insanlık suçlarında, Kürtlere, Alevilere ve farklı etnik yapılara karşı çok büyük katliamlar gerçekleştiren bir örgüttür. Böylesi bir gerçekliği var.”
‘SOSYALİST GÜÇLERİN ROJAVA DEVRİMİ’NE SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR’
Türkiye’de özellikle sosyalist güçlerin burada doğru bir yerde durmaları ve Rojava Devrimi’ne sahip çıkmaları gerektiğini vurgulayan Murat Kalmaz, sözlerini şöyle tamamladı: “Esad’ın düşmesiyle birlikte Esad’ın kötülükleri anlatılıyor, ama HTŞ’nin de yıllardır bölgede yaptıkları var. Buna karşı Türkiye Sosyalist Hareketi, Türkiye muhalefeti ve Türkiye demokrasi güçlerinin hassas yaklaşması gerekiyor. Özellikle Rojava Devrimi’ne sahip çıkmak, bu anlamda hem Türkiye’nin demokratikleşmesi hem de Ortadoğu’nun barışı için önemlidir. Bu yönlü daha duyarlı, daha hassas yaklaşmalılar.
Maalesef şöyle bir gerçeklik var: Evet, İsrail Filistin’de büyük bir soykırım gerçekleştiriyor, orada büyük bir insanlık dramı var, her gün bombalanıyor, insanlar katlediliyor; ancak aynısını bugün Kürtler de yaşıyor. Hem Türkiye’nin desteklemiş olduğu çetelerle hem de HTŞ ile gerçekleşebilecek olası durumlara karşı Türkiye Sosyalist Hareketi aynı duyarlılığı göstermiyor.
Rojava kazanımlarına ve devrime sahip çıkacak olan, Türkiye’nin Rojava politikalarına karşı durabilecek en büyük güç, sosyalist harekettir. Bu konuda daha cesur, sesini yükselten bir yerde durmalı ve AKP iktidarına karşı harekete geçen durumda olunmalı. Yoksa orada gerçekleşebilecek katliamlarda sadece Kürtlerin bu konuda ses çıkartması ya da karşı durması yeterli değil, Türkiye Sosyalist Hareketi’nin de bir sorumluluk alması gerekmektedir. “