Yapıcı: Kanal İstanbul’un tümden reddedilmesi gerekir

Mimar Mücella Yapıcı, Kanal İstanbul projesinin bugüne kadar yapılan tahribatın en üst noktası olacağını vurgulayarak, coğrafyanın tamamını etkileyecek bu projenin tümden reddedilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kanal İstanbul tartışmasının yeni olmadığını belirten TMMOB üyesi mimar Mücella Yapıcı, uzun yıllar önce Bülent Ecevit döneminde jeopolitik bir proje olarak tartışmaya açıldığına dikkat çekti. Yapıcı, 2011 yılında dönemin başbakanı olan Tayyip Erdoğan’ın “Çılgın Proje” diye ortaya attığında kullanılan görsellerin de aslında Amerika’daki üniversite öğrencisi çalışmalarından oluştuğunu belirtti.

TMMOB üyesi mimar Mücella Yapıcı, tüm itirazlara rağmen onaylanan Kanal İstanbul projesini ANF’ye değerlendirdi.

‘İSTANBUL ASLA KUZEYE DOĞRU GELİŞTİRİLMEMELİ’

Erdoğan’ın 2011’de duyurduğu Kanal İstanbul projesinin, üçüncü havalimanı ve üçüncü köprü ile düşünülmezse vereceği zararın anlaşılamayacağına dikkat çeken Yapıcı, Kanal İstanbul projesine neden itiraz edilmesi gerektiğini bilimsel gerekçeleri sıralayarak anlattı. İstanbul’un var olduğundan beri bütün yaşam kaynaklarını ve nefesini Kuzey Karadeniz’den aldığını belirten Yapıcı, bundan ötürü de bugüne kadar yapılmış bütün çevre düzeni planlarında temel ilke olarak İstanbul’un doğu-batı istikametindeki büyümesinin ve kentin asla kuzeye doğru geliştirilmemesinin ilke edinildiğini kaydetti. Yapıcı, bütün bilim ve meslek insanlarının İstanbul’un doğu-batı yönündeki makro formunun kesinlikle bozulmaması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu belirtti.

‘İSTANBUL BEREKETLİ BİR COĞRAFYADIR’

Yapıcı, Kuzey Karadeniz’in önemini şöyle anlattı: “Su havzaları başta olmak üzere, oksijen, tarım, orman, mera gibi bütün yaşam kaynaklarının hepsi kuzeydedir. Özellikle kimsenin fark etmediği yeraltı su rezervleri hep İstanbul’un kuzeyinden gelir. İstanbul öyle bereketli bir coğrafyadır ki bütün topografik ve yaşam kaynakları olarak da doğa armağanı bir kenttir. Yani İstanbul tarımsal olarak da gıda olarak da kendine yeten muhteşem bir kentti. Bir de üzerine uygarlıkların getirdiği ve kattığı kültür ve tarih dokuları ve birikimleri var.”

‘TOKİ YÜZÜNDEN TOPRAK ALANI DA KALMADI’

Yerleşim yerlerinin kentin taşıyabileceği kapasitede olması gerektiğinin önemine işaret eden Yapıcı, oysa bugün yapılan köprü ve yollarla yerleşim alanlarının giderek arttığına ve yaşam kaynaklarının bu kapasiteyi taşıyamaz hale geldiğine dikkat çekti. İstanbul’un şu anda nüfusunun 16-17 bine yaklaştığını belirten Yapıcı, İstanbul kendine yeten bir kentken, 1950’li yıllardan sonra ve özellikle 12 Eylül darbesi öncesi 24 Ocak kararlarıyla Türkiye ekonomisinin üretimden koparak karayolları gibi politikalara yönelmesiyle bozulmaya başladığını belirtti. Özellikle Birinci Boğaz Köprüsü’nün yapımıyla İstanbul’un kaderinin değiştiğine dikkat çeken Yapıcı, şunları kaydetti: “Birinci köprü yerleşimleri bir miktar kuzeye doğru çekmiştir. İkinci köprü keza aynı. Sultanbeyli tarım ve hayvancılıkla geçinen küçücük bir orman köyü iken, ikinci köprüyle kaçak kentleşme başlamıştır. Nüfus artışı nedeniyle artık su ihtiyacı karşılanamaz hale geldi. Özellikle su havzalarına doğru devlet eliyle yayılan TOKİ şeklinde yerleşim yerlerinin çoğalmasıyla artık toprak alanı da kalmadı. O yükselen binaların altında da otoparklar var. Her yağmur yağdığında toprak olmadığı için su caddeleri dolduruyor ve sele neden oluyor. Bu da yaşam rezervlerini istila etmemizden kaynaklı.”

‘ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ YIKIMIN BİR HALKASI!’

TMMOB olarak çokça karşı çıktıkları üçüncü köprünün de yıkımın bir halkası olduğunu vurgulayan Yapıcı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken üçüncü köprüyü İstanbul’un felaketi olarak tarif eden Erdoğan’ın yıllar sonra köprüyü tüm itirazlara rağmen yaptırdığını hatırlattı. Bu köprünün yapımı için normalde uygar ülkelerde 100 yılda değişmeyen mastır planın iki senede değiştirildiğine dikkat çeken Yapıcı, “2009 yılında yapılan Çevre Düzeni Planı en azından kuzeyde yapılaşmayı öngörmüyordu ve üçüncü köprünün asla olmamasını bildiriyordu. Ancak mastır planı oturtulmadan iki sene sonra plan değiştirilerek oldubittiye getirildi” diye konuştu.

‘BU PROJELERİN HEPSİ HUKUKA AYKIRI’

Mücella Yapıcı, her şeyden önce üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul gibi mega projelerin hepsinin anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu doğayı korumaya yönelik tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu vurguladı. Özellikle deprem gibi büyük bir tehdidin olduğu kentlerde böylesi mega projelerin yapılamayacağının altını çizen Yapıcı, ancak Türkiye’de maalesef depremlerin de sermaye tarafından bir fırsat olarak görüldüğüne işaret etti. Depremlerin zaten zemin kaymasına neden olduğunu belirten Yapıcı, üçüncü havalimanının da havalimanı yapılamayacak tek zeminde yapıldığına dikkat çekti.

‘DÜNYANIN EN BÜYÜK EGZOZ ÜRETİCİSİ HAVAALANLARIDIR’

Üçüncü havalimanının altında kömür madenlerinin olduğunu anlatan Yapıcı, şunları ifade etti: “Orada doğanın kendini onarmasına izin verilmediği gibi, havalimanı yapmak için zemini onarmaya çalışırken çok sayıda işçi hayatını kaybetti. Akıllı bir kapitalist oraya havalimanı yapmazdı. Hem maliyeti çok yüksek hem de meteorolojik şartlar, rüzgarlar uygun değil. Dünyanın en büyük egzoz üreticisi havaalanlarıdır. İklim krizi nedeniyle dünyada artık büyük havaalanları yapılmadığı gibi, karayollarından da lojistik taşınmıyor. Ama buna rağmen Karadeniz’den doğru İstanbul’un havasını temizleyen ve baca işlevi gören en önemli noktaya havalimanı yaptınız; Doğu Karadeniz’in bütün doğasını mahveden üçüncü köprüyü inşa ettiniz. Yer seçimi diye bir şey vardır, bilim ve meslek insanları bunun uyarısını yapar ve yaptık. Üçüncü köprü için de yıllarca uyardık. Hatta birinci köprüden itibaren uyardık, karayolları yapmayın diye. Üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul projelerinin hepsi çevre kanunlarımıza göre stratejik Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna tabi tutulması gereken alanlar. Ama mesela ÇED raporu yapılmadan üçüncü köprü yapıldı. Biz bunu dava ettik, mahkemeyi kazandık, Danıştay bozdu, Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık ve kazandık. Ama gittiler ÇED raporu hazırlattılar ve tüm itirazlara rağmen köprüyü inşa ettiler.”

‘ZARARLARI BİLE BİLE NİYE BUNU YAPIYORSUNUZ?’

Bir yatırımın sadece ekolojik değil ekonomik, hukuksal, demokratik zararlara da neden olduğunu vurgulayan Yapıcı, bir kişinin emriyle ülkenin bütün sisteminin değiştiğini belirtti. Kanal İstanbul projesinin bugüne kadar yapılan tahribatın en üst noktası olacağı uyarısında bulunan Yapıcı, bu projenin bütün coğrafyayı etkileyeceğini söyledi. Yapıcı şöyle tepki gösterdi: “Eğer sen kente bütün suyunu, nefesini, ekmeğini keserek bakarsan ve buna ekonomik getiri dersen zaten yaşam olmayan bir yerden suni bir yaşam önermiş olursun. İşte Kanal İstanbul projesi tam da bu. Bütün bu zararları bile bile niye bunu yapıyorsunuz? Neden insanları kandırıp bunları yapmak zorunda bırakıyorsunuz? Üstelik bütün bu projeler ekonomik felaketle sonuçlanacak. Köprüleri yap-işlet-devret ile yapıyorsunuz, havalimanı için bütün ormanlarda taş ocakları yaptınız. Tek nefes alabildiğimiz noktayı yok ediyorsunuz. Marmara’nın, Karadeniz’in ölümüne neden oluyorsunuz.”

Kanal projesi için çalışmaların yapılacağı Küçükçekmece üstünde iki diri fay attı ve iki tarafında da atom reaktörü olduğuna işaret eden Yapıcı, vurulacak her kazmada zeminin oynayacağını belirtti. Yapıcı, son olarak coğrafyayı olumsuz etkileyecek bu projenin tümden reddedilmesi gerektiğinin altını çizdi.