Kürtlerin birlik olamama tarihi

Kürtler, keyfi sınırlar içerisinde muhafız olarak dikilen yapay ulus devletlerin insafına bırakıldığından beri soykırım ve direniş denklemini bozacak 'birlik' arayışında başarısız. Peki neden?

Kürtler ve Kürdistan açısından “Ulusal Birlik/Ulusal Kongre” ve onun içeriğini tartışırken mutlak surette kabul etmemiz gereken bazı temel hususlar var. Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi, adında Kürt sorunu ya da Kürt meselesi denilen durumun Ortadoğu’daki en başat çıkmazlardan biri olduğu hakikatidir. En karmaşık, en zor, en bağlayıcı ve belirleyici durumlardan biridir Kürtlerin durumu. Bugün Farslar, Araplar ve Türkler arasında kalmış parçalarda yaşayan Kürtlerin yaşadığı trajediler belgelerle ortadadır. Tarihin bize gösterdiği üzere Kürtlere doğru yaklaşılmadığı ve tarihten ders alınmadığı sürece Ortadoğu da rahat etmeyecektir.

Elbette Kürtler şahsında yaşanan fırtınanın tek sebebi dış güçlerin yaptıkları değil. Kendi iç gündemleri de bu durumun gidişatını, rengini ve geleceğini belirleyen diğer önemli faktördür. İçeriden oluşturulamayan birlik, dışın binbir zorba politikası ile birleşince elbette sorunun kendisi de derinleşip geleceğe kaos olarak eklemleniyor.

Peki, böyle bir durumda ne yapmak lazım? Sorunu nasıl çözümlemek gerekir? 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, çok hayati bir öneri getirmektedir bu soruya. Diyor ki “En başta yapılması gereken şey, Kürt olgusunun kendisini masaya yatırmak; bu olguya ilişkin olarak inkârcısından en duygusal yaklaşım sahiplerine kadar her çevrenin dediklerini irdelemek ve en doğruya yakın bir tanımlamada birleşebilmektir.”

Böyle bir öneri neden yapmaktadır? Çünkü her parçanın bugün kendine ait Kürt tanımı var. Her egemen kendi açısından Kürt'ü nesneleştirip kendine ait bir eşya gibi görüp ad vermektedir. Biri dağ türkü, diğeri yemen arabı, biri cinlerin çocukları olarak gördüğünü açıkça söyleyebilmektedir. Tek taraflı bakış açıları olguyu bir anlama kavuşturmaz. Tam tersine onu parçalara bölerek içini boşaltır. Bugün Kürt olgusunun başına gelen en acı şeylerden biri de budur.

ÜÇ TEMEL YAKLAŞIM

O anlamda olguya tarih ve güncel açısından baktığımızda 3 bakış açısı ortaya çıkar:

* Kürt olgusuna yönelik inkârcı yaklaşım. “Bu yaklaşıma göre, ortada Kürt diye bir şey yoktur veya hangi ülkede bulunuyorsa o ülkenin düşmanları tarafından yapay olarak yaratılmak istenen cin gibi bir sorundur. Dolayısıyla Kürt adıyla ne söylense, yazılsa ve yapılsa düşman işidir, haramdır; bunun için bu sorun olduğu gibi yok sayılmalı veya yok edilmelidir.”

* Duygusal ve objektiflikten yoksun bir yaklaşımla, olguyla fazla ilişkisi olmayan tutum ve davranışlarla politika yapmaya soyunmaktır. “Hamaset edebiyatı denen yöntem bu oluyor. Bu yöntem, Kürt olgusu gibi son derece karmaşık ve içinden çıkılmaz hale sokulmuş bir konuyu çözmek şurada kalsın, son bir kördüğüm atmaktan öteye rol oynayamaz. Bazıları bu yöntemi ilkel milliyetçi ve dini perspektiflerle uygulamaya çalışırken, bir kısmı da sol ve devrimcilik adına pratikleştirdiğini sanır.”

* Üçüncüsü bilimsel olma iddiasındaki kesimlerin yaklaşımlarıdır. “İyi niyetli olmakla birlikte, bu kesim bilimsel yetenek olarak gereken kapasiteye sahip olamamaktadır. Saptadığı olgular bölük pörçük olup sistemli olmaktan uzaktır. Bu yaklaşım, fili bir kılıyla izah etmeye benzemektedir. Dolayısıyla en az diğer görüş sahipleri kadar olumsuz rol oynaması işten bile değildir. Yarım görüş, sistematize olmuş yanlış görüşlerden daha az tehlikeli değildir.”

ÜÇÜNE KARŞI ORTAK ÇARE

Yukarıda özetlenen üç yaklaşıma ortak bir çare ne olabilir diye kafa yorup meselenin boyutu da göz önüne alındığında, her parçayı kapsayacak ve tarihsel bağlama da oturtulabilecek bir perspektife ihtiyaç olduğu görülebilir. Bu perspektifin/ihtiyacın adı “Ulusal Kongre/Birlik”tir…

Kongre, birden fazla kişinin belli yerlerden katılarak bir konuyu tartışmasıdır. Ulusal, dediğimizde ise niteliği ve çerçevesi ortaya çıkar. Ulusal Kongre, esas olarak bir ulusun genel çıkarlarını gözeten örgütler, kişiler ve kesimler bütününden oluşmuş en üst merciyi karşılar. Bir ulusu oluşturan farklı katmanlar, sınıflar, inançlar her biri kendini örgütler ve kendi öznel çıkarlarını gözetir. Bunların asgari müşterekleri ise ulusal kongrenin esasıdır. Afrika Ulusal Kongresi'nden Filistin Kurtuluş Örgütü'ne, Hindistan Ulusal Kongresi'nden 1988'de Güney Kürdistan'da parça esaslı oluşturulan Kürdistan Ulusal Cephesi'ne birçok oluşumu örnek olarak verebiliriz. Her birinin programı, modeli, egemenlik yapısı birbirinden farklıdır. Çalışma biçimlerinde de benzerlikler yoktur. Ortak noktaları kendi uluslarının çıkarları temelinde örgütlenmiş olmalarıdır.

YAPAY HARİTANIN ULUS DEVLETLERİ

Hem ilişkide olduğu ulusal devlet aygıtı hem de kendi iç sorunlarını çözememiş bir halkın farklı sınıf ve katmanlarının, inanç gruplarının sorununun çözümü için ortak bir örgütlülük etrafında bir araya gelmeleri önemlidir. Öcalan'ın Savunmalar’da genişçe ifade ettiği üzere Ortadoğu’nun güncel temel sorunlarının altında ulus devletlerin kurgulanması yattığı gibi, Kürt sorunu da esas olarak bu kurgulamadan kaynaklanmaktadır. 1. Dünya Savaşı’nda kurgulanan Ortadoğu siyasi haritası en az yüzyıl sürecek sorunlar oluşsun diye çizildi. Avrupa için Versailles Antlaşması neyse Ortadoğu için de Skes-Picot Antlaşması oydu. Avrupa’da “barışa son veren barış” olarak rol oynayan Versailles, 2. Dünya Savaşı'na yol açtı. Sykes-Picot Antlaşması da aynı rolü oynadı. 'Osmanlı barışı' yerine Ortadoğu’yu derin bir bunalıma ve çıkmaza sürükledi. Savaşın sonunda ortaya çıkan tüm ulus devletler içte kendi halklarına, dışta birbirlerine karşı savaştırılan organizasyonlar durumundaydı. Geleneksel toplumun tasfiyesi, halklara karşı savaş demekti. Cetvelle çizilen haritalar ise yapay devletlerin kendi aralarında savaş çağrısı demekti. Bu durum Kürtlerin ülkesinin parçalanmış olmasını da göz önüne getirdiğimizde daha da öne çıkar. Çünkü Kürtlerin bu anlamda emsallerinden farklılıkları var. Kürtlerin ülkesi dört ayrı egemenlik altında bölünmüş durumda.

Ekim 2017'de Parti Merkez Komitesi yıllık olağan toplantısını gerçekleştirdiğini duyuran PKK’nin yayınladığı mesajın bir bölümü şöyle idi: "Merkez Komite toplantımız, içinden geçtiğimiz tarihi süreçte Kürdistan Ulusal Kongresi'nin önemine bir kez daha vurgu yapmış ve tüm Kürdistani parti ve örgütleri yürütülen Ulusal Kongre çalışmalarına katılmaya çağırmıştır. Yine yaşadığımız tarihi süreçte tüm halklar için özgürlük getirecek olan Demokratik Ortadoğu Devrimi'ni başarabilmek için başta Kürt-Arap, Kürt-Türk ve Kürt-Fars ilişkileri olmak üzere bölgenin tüm halklarıyla ‘Demokratik Ortadoğu-Özgür Kürdistan’ çizgisinde ilişki ve ortak mücadele içinde olmayı öngörmüştür. Böylece tarihi Ekim Devrimi'nin 100. yıl dönümünde halklara özgürlük ve demokrasi getirecek olan daha büyük bir devrimin Ortadoğu’da gerçekleştirilmesinin mümkün ve de gerekli olduğunun altını çizmiştir.”

Bu paragraftan yola çıkarak Ulusal Kongre'nin önemi ve tam olarak neyi içerdiğini, istediğini açığa kavuşturabiliriz şimdi. Bu vurgunun peşinden gideceğiz. Çünkü bir özlem olarak bahsedilmekte, özgürlük için ön koşul olarak belirtilmekte, süreç için büyük bir etken olduğu da ifade edilmektedir.

O halde “Ulusal Kongre” nedir? Nasıl doğdu bu talep? Nasıl bir gelişim seyri izledi, etki ve tepkiler nedir? Ulusal birlik hangi ilkeler ve değerler üzerine kurulacak?

Tüm bu soruların cevabını almak için biraz tarihsel arka plan ve gelişimine bakalım.

TARİHSEL ARKA PLAN

I- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uzun yıllardır önemsediği ve hayata geçmesi için çok ciddi çaba içerisinde olduğu Kürt Ulusal Konferansı'nın yapılması için 2011'de hazırlıklar yapıldı. Mayıs ayında DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ile dönemin KADEP Genel Başkanı ve Amed Milletvekili Şerafettin Elçi'nin de aralarında bulunduğu bir grup, Erbil'e giderek temaslarda bulundu. Ancak, bu görüşmelerden iki ay sonra konferans Barzani tarafından iptal edildi. Bu iptale gösterilen gerekçe Silvan’da 13 askerin öldürülmesidir.

II- Öcalan 2013'teki Newroz'da demokratik çözüm için yaptığı çağrıda Amed, Ankara, Avrupa ve Hewlêr’de konferanslar yapılmasını önerdi.

III- Hewlêr’de Temmuz 2013’te konferans için Kürt siyasi parti ve sivil toplum temsilcileri Selahaddin (Mesif) kentinde bir araya geldi.

EN KAPSAMLI TOPLANTI

Toplantıya; KCK Yürütme Konseyi üyeleri Sabri Ok, Zeki Şengali ve Ronahi Serhat, KDP Genel Başkanı Mesud Barzani, Federe Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani, DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, YNK Politbüro üyeleri Sadi Pira ve Adnan Müfti, KDP'den Kemal Kerküki, PYD Eşbaşkanları Salih Muslim ve Asya Abdullah, KNK Eşbaşkanları Nülifer Koç ve Tahir Kemalizade ile daha birçok parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.

Dört parçadan temsilciler ilk defa bu şekilde yan yana gelip tartışıyordu. Toplantıya 39 kurum katıldı ve bu katılan 39 siyasi parti ve çevrenin isimleri tam olarak şöyle kayıtlara geçti: PKK, PDK, YNK, KCD, HDK-İran, BDP, Encumena Nîştimanî ya Kurd li Sûrya, Meclîsa Gelê Rojavayê Kurdistanê, HDK, KNK, PJAK, Yekgirtûya Îslamî ya Kurdistanê, Komela Îslamî ya Kurdistanê, Tevgera Goran, Partiya Komonîsta Kurdistanê, Partiya Sosyalîsta Demokrata Kurdistanê, Tevgera Îslamî ya Kurdistanê, Partiya Zehmetkêşên Kurdistanê, Komeleya Mafên Mirovan li Bakur, Partiya Azadiya Kurdistanê, PSK, HAK-PAR, KSK, Partiya Serbixoyî ya Kurdistanê, Tevgera Demokrata JinênKurdistanê, Komeleya Şoreşgerên Zehmetkêşên KurdistanaÎranê, Komeleya Komonîsta Îranê, Grûpa Diyaloga Dîcle û Firat, Partiya Azadî û Sosyalîzmê, Komelaya Zehmetkêşên Kurdistana Îranê, Sazmana Xebata Kurdistana Îranê, MEYA-DER, Tevgera Îslamî ya Gel, KADEP, DDKD, PÇDK, Partiya Ayînde ya Kurdistanê, YNDK, PDK-Bakur.

Dört(4) saat süren hazırlık komitesi toplantısında tüm katılımcıları, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve YNK Lideri Celal Talabani’yi selamlayarak söze başlayan Federe Kürdistan Başkanı Mesud Barzani, “Kürt Ulusal Kongresi” için uzun süredir yürütülen çalışmalara dikkat çekti. Böylesi bir konferansın bir zamanlar Kürtler için hayal olduğuna işaret eden Barzani, şunları söyledi: “Bu kongredeki öncelikli amacımız her dört parça Kürdistan’daki tüm siyasi çevrelere ve bölge halklarına barış ve birlikte yaşam mesajını ulaştıracak ortak bir stratejidir. Bizim bu kongremizin amacı Arap, Türk ve Fars halklarına ‘Kürtler sizlerle eşit ve birlikte bir yaşam sürmek istiyor’ mesajını vermektir. Biz hiçbir şekilde bölgedeki diğer halklara ve devletlere düşmanlık yapmayız. Belki bu şekilde Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesinin önündeki engelleri de engelleyebiliriz. Çünkü bu şekilde Kürt halkının serveti ve doğal kaynakları ile bölgenin geliştirilmesine ve yaşamın her açıdan daha fazla gelişmesine hizmet edeceğine inanıyoruz. Kürtlerin temel görevi bölgede demokrasinin güçlendirilmesi olmalı. Çünkü onların da barışa ihtiyaçları olduğunu gözardı etmiyoruz.”

PKK adına söz alan Sabri Ok, “Kongre barış, demokrasi ve özgürlüğü bölgede kalıcı hale getirmeli. Kürt halkı ilk kez birlik oluşturuyor. Tarihin ve halkımızın bize emri bu çalışmayı başarıyla tamamlamaktır” derken Ronahi Serhat, “Demokrasi ve özgürlük bahsinin kadınsız olamayacağı kesin” vurgusunda bulundu.

TOPLANTININ SONUÇ BİLDİRGESİ

Toplantı sonucunda açıklanan bildirgenin tam metni ise şöyle oldu: "Kürt Ulusal Kongresi'nin yapılmasına yönelik ilk adım 22 Temmuz 2013'te Federal Kürdistan Bölge Başkanlığı ofisinde Kürdistan'ın dört parçasından toplam 39 siyasi çevrenin katılımıyla gerçekleştirildi. Başkan Barzani'nin istemi ve öncülüğünde yapıldı. Toplantının başında Sayın Barzani başta kendi adına olmak üzere Sayın Mam Celal ve Sayın Abdullah Öcalan adına tüm katılımcıları selamladı. Kongre çalışmalarının başarıyla gerçekleştirilebilmesi için bir takım stratejik hususun önemine dikkat çekti. Toplantıya katılan tüm çevreler görüş ve düşüncelerini sırayla dile getirdiler. Bu çevreler Kürt halkının barış anlaşmasına ulaşması temelinde, ortak bir yaşam ve sorunların siyasal yollarla çözülmesine yönelik çalışılması ve Kürt sorununun barışçıl ve eşit yollarla meşru haklarının elde edilmesi hususlarını dile getirdiler. Toplantı diyalog dili ve barışçıl demokratik yolların kullanılmasına, Kürdistan'ın tüm parçalarının iradesine saygı gösterilmesine ve tüm parçaların özelliklerinin göz önüne alınmasına ağırlık verdi. Kongrenin başarıya ulaşabilmesi için her türlü partici ve dar ideolojik yaklaşım ve tutumlardan uzak durularak çalışılmasının önemine değinildi.

Toplantı, kongrenin başarıya ulaşması ve Kürt halkının hedeflerinin ilerletilmesinin hizmetinde ve kongrenin pratikleşebilmesi için özgürlük, kadın hakları ve insan hakları geliştirilerek, demokratik bir toplumun oluşturulması için adım atılmasına dikkat çekti.

Tüm taraflar kongrenin amaç ve mesajlarının başarıya ulaşması için gerekli her türlü yol ve yöntemi, en uygun mekanizmayı kullanarak, kongrenin aldığı kararları ve görevleri yerine getirmek için çalışma yürütülmesi konusunda ortak inançlarını ifade ettiler. Toplantı katılımcıları kadınların, gençlerin, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin ve Kürdistani tüm halkların ortak ve eşit yaşama aktif katılmasına ağırlık verdiler. Toplantı tüm Kürdistani siyasi partilerin ilişkilerinin güçlendirilmesine ve Rojava Kürdistan'ında Kürtlerin meşru haklarının ele edilmesi için siyasi çevrelerin ortak çalışmasının önemine dikkat çekti.

Toplantı, kongrenin en kısa zamanda gerçekleştirilebilmesi için tüm Kürdistan’ı temsil edecek 21 kişiden oluşan bir hazırlık komitesinin kurulmasına karar verdi.”

IV- Hewlêr’deki toplantıdan sonra hazırlık komitesi ikinci toplantısını alarak çalışmalara hızlıca başladı. Komite o dönemde verdiği bilgi notunda, pratik planlamaların başında komisyon çalışmalarının yer aldığını bildirdi. Kadın özgürlük komisyonu, gençlik komisyonu, diplomasi ve dış ilişkileri komisyonu, ulusal stratejik belge ve ulusal prensipler komisyonu, protokol komisyonu gibi çeşitli komisyonların oluşturulması kararlaştırılırken, kongrenin en geniş katılımla gerçekleştirilmesi için paralel olarak görüşmelerin sürdürüleceği öğrenildi. Komite, “Muhalefette olanlarla da görüşülüyor, onların katılımı üzerinde ısrar var. Katılmaları gerekliliği üzerine herkes hem fikir” dedi.

Komite, toplantısında Kürdistan’ın dört parçasının kontenjanları da değerlendirdi. Siyasi partilere yüzde 45, kadınlara yüzde 40, sivil toplum örgütlerine yüzde 35, gençliğe yüzde 10 ve bağımsız şahsiyetlere yüzde 10 kota ayrıldı. Delege sayısı ise 500 olarak belirlendi. Ayrıca bir sonraki toplantı üzerine seçenekleri değerlendiren komite net bir tarihte uzlaşamazken, bir sonraki toplantının Ağustos’ta olmasını öngördü.

V- Hazırlık komitesi son olarak 24-26 Ağustos'ta toplantının yapılacağını kararlaştırdı.

VI- Üzerinden çok geçmeden bu tarih 15 Eylül olarak değiştirildi.

VII- Federe Kürdistan’da 21 Eylül’de yapılacak milletvekili seçimleri nedeniyle 25 Kasım’a ertelendi. Oysa Öcalan’ın önerisi “15-17 Eylül” arasında yapılmasıydı. Fakat bu tarihte yapılmadığı gibi sonraki süreçte de sürekli ertelendi.

VIII- 9 Şubat 2014’te Öcalan'ın, Barzani'ye Kürt Ulusal Kongresi'ne ilişkin gönderdiği mektuba Barzani tarafından cevap verildiği öğrenildi. Öcalan "Eğer bu tür gerekçelerle kongre ertelenmemiş ve gerçekleştirilmiş olsaydı AKP Hükümeti, Kürt sorunun çözümü konusunda bu kadar hantal davranamazdı" dedi. Bu önemli bir gelişmeydi ve mektuplaşma sürecinin detayları daha sonra ortaya çıktı.

Buna göre, BDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile HDP Müzakere ve Çözüm Sürecinden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder'den oluşan heyet, İmralı Adası'na giderek Öcalan'la toplantı gerçekleştirdi. (15. Görüşme)

Öcalan'ın daha önce Önder ve Leyla Zana aracılığı ile Mesud Barzani'ye Rojava ve Kürt Ulusal Kongresi'ne ilişkin görüş ve önerilerini içeren mektup göndermişti. Mektup, Önder tarafından Barzani'ye iletilmişti. Öcalan'ın mektubuna Barzani'nin mektupla verdiği cevap, Adalet Bakanlığı aracılığıyla Öcalan'a iletildi. Barzani’ye yazılan yeni mektup kısa süre sonra ona iletileceği söylendi İmralı heyeti tarafından. Bu mektupta kongrenin gecikmesi eleştirildi.

NEDEN SÜREKLİ ERTELENİYORDU?

Bu konuda çeşitli görüşler ortaya atıldı. Kongrenin gerçekleştirilmemesine gerekçe olarak bazı çevreler tarafından "başkanın kim olacağında anlaşılmaması, 600 kişiden oluşacak olan delegelerin parçalara dağılımında anlaşmazlık ve siyasi projeler karar tasarısı metninde uzlaşmanın sağlanamaması" gibi gerekçeler gösterilse de asıl anlaşmazlık noktası "Rojava Devrimi'ne yaklaşım" ve "Türkiye ile İran'ın müdahaleleri" olduğu gerçeğiydi.

Kongrenin yapılamamasının önündeki en büyük engel KDP'nin Rojava'ya yönelik politikaları oldu. 22 Temmuz 2013 toplantısından 3 gün önce, yani 19 Temmuz 2013'te dönemin Rojava Kürdistanı Halk Meclisi (MGRK) ile Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi (ENKS) Barzani başkanlığında toplanmıştı. Toplantıda ENKS tarafı, Rojava’nın her iki meclis arasında askeri ve idari olarak iki eşit parçaya bölünmesini istemişti. MGRK, iki ayrı askeri güç fikrinin Kürtler arası çatışmayı derinleştireceğini belirterek kesin bir dille karşı çıkmıştı. Rojava konusunda Kürt partileri arasında uzlaşmanın sağlanamamasının etkileri, Kürt Ulusal Kongresi hazırlıkları boyunca sürekli hissedildi.

Diğer yandan KDP'nin daha önce Rojava sınırına Türkiye ile eş zamanlı olarak hendekler kazması ve hazırlık komitesinin toplantıları devam ederken 24 Ekim'de KDP, PYD Eşbaşkanı Salih Muslim'in Sêmalka'dan geçerek, Hewlêr üzerinden Avrupa'ya gitmesine engel oldu. Muslim'in AKP destekli ve ENKS katılımlı El Nusra çetelerine karşı savaşırken Serêkaniyê'de şehit düşen oğlu Şervan Muslim'in cenazesinden dönerken kapatılan kapılar, bir anlamda Kürt Ulusal Kongresi için de kapanan kapılar anlamına geliyordu.

KDP Başkanlık Divanı üyesi Ali Avni, 10 Ağustos 2013'te  yaptığı açıklamada, "PYD kendisi için başka bir kapı açsın" derken, Muslim'in Hewlêr'e geçişine izin verilmemesinden sonra 25 Ekim 2013'te konuşan Barzani’nin Sözcüsü Hemid Derbendî, "Salih Muslim’in Kürdistan Bölgesi üzerinden Avrupa ülkelerine gitmesine izin vermeyeceğiz. Salih Muslim, Şam üzerinden de Avrupa’ya gidebilir, Kürdistan’a ihtiyacı yok" diyerek tavrını ortaya koydu.

Diğer yandan Kürdistan'ı dört parçaya bölgen iki devletten olan Türkiye ve İran her şekilde Kürt Ulusal Kongresi'ne karşıydılar. Bu durum 2013’te önemli bir aşamaya getirilen kongrenin boşa düşürülmesinde de etkisini büyük oranda gösterdi. Özellikle bazı siyasi partiler üzerinde kurdukları baskı ve tazyik söz konusuydu. Ortadoğu kendi içinde Türkiye öncülüğündeki Sünni cephe ve İran öncülüğündeki Şii cephe şeklinde ikiye bölünmüşken, bu cephelerle yakın siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde olan Kürt siyasi partilerinin bu cepheleşmenin dışında durmaları mümkün değildi. Zira bu ülkeler kendi aralarındaki tüm bölünmüşlükleri yüz yıldır Kürtler söz konusu olunca bir kenara bırakmışlardı. O gün tekrarlanan yine buydu. Kongrenin boşa çıkarılmasında etkili oldular.

2013'te önemli bir ivme kazanan ama bir sonuca varamayan çalışmalarda ortaya çıkan sorunlara yönelik henüz tam olarak bir çözüme varılabilmiş değil. Varılamadığı gibi bazı konular daha da derinleşerek Kürt halkına negatif etkide bulundu. Ne dış güçlerin partiler üzerindeki etkileri kırılmış ne de Rojava sorunu çözülmüştür. Hatta tam tersine Türk devletiyle hareket eden bazı Kürt siyasi partilerinin Rojava düşmanlığı artmış durumdadır. Şengal, şuan KDP ve PKK güçleri açısından ciddi bir derinlik ve gerginlik nedenidir. Tabii sadece Şengal ve Rojava sorunu değil, 2014’ten sonra Güney’in kendi içinde derin bir siyasi kriz patlak verdi. Bir taraftan başkanlık sorunu diğer taraftan parlamento başkanlığı sorunu buradaki partileri değil dört parça sorunlarını, kendi iç sorunlarını dahi tartışmak için bir araya gelemez duruma getirdi. Bunun en son örneği 25 Eylül 2017’de yapılan referandum ve sonrasındaki ihanet gösterilebilir. Oysa 2013’te birlik için bir sağduyu bile geliştirilmiş olsaydı tüm bunlar yaşanmazdı.

KNK’NİN ULUSAL BİRLİK ÇALIŞTAYI

IX- Son olarak Kürdistan Ulusal Kongresi’nin (KNK) Eylül 2016'da Kerkük’ün Kara İncir beldesindeki toplantısında Kürt ulusal birliğinin tartışılması için ortak bir platform yapma kararı alındı. Bu çalışmanın startını da 12 Haziran 2017’de Süleymaniye’de verdi. Dört parçada birçok kesim, siyasi parti ve oluşumlarla görüşmeler yapıldı. 15-16 Temmuz’da bir çalıştay yapma kararı alındı.

X- KNK'nin yaklaşık bir aylık yoğun görüşme trafiğinin ardından dört parçadan siyasi parti, toplumsal kesimler, aydın, yazar, akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan 350 delegenin katılımıyla Kürt Ulusal Birliği Çalıştayı, Süleymaniye'de 15-16 Temmuz 'da gerçekleştirildi.

ÇALIŞTAYDA ALINAN KARARLAR

* Çalıştaya katılan tüm siyasi partiler, kurum temsilcileri ve değerli şahsiyetler, ulusal birliğin gerekliliği ve zorunluluğu konusunda görüşlerini ortaya koymuş, bu konuda üzerlerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getireceklerine dair irade beyanında bulunmuşlardır.

* Çalıştayın tüm katılımcıları, Ulusal Birlik Çalıştayı ile sınırlı kalmamasını, Ulusal Kongre gerçekleşinceye kadar aralıksız bir biçimde sürdürülmesini beyan etmiş ve kararlılığına ulaşmıştır.

* Önceki çalışmalarda yaşanan yöntem yetersizliklerinden gerekli derslerin çıkarılarak, hedefe emin adımlarla ve geniş tartışma ve kararlaşmalarla gidilmesi yöntem olarak benimsenmiştir.

* Bu çalıştaydan sonra, ulusal birliğin temel ilke ve yöntemlerinin tartışılarak bir sonuca gidilmesi için ikinci bir adımın atılması kararlaştırılmıştır.

* Ulusal birliğin ilke ve yöntemleri, gerçekleşmesinin kilit konusudur. Bu nedenle bu konunun hem siyasi partiler, hem de toplumumuzun aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, din insanları, kanaat önderleri ve kadınları tarafından hızlı ama genişçe tartışılması gerekmektedir. Bunun için çalıştayımız, bu yönlü zengin içerikli bir çalışmanın Kuzey Kürdistan, Rojava, Avrupa, Doğu Kürdistan ve Güney Kürdistan’da yürütülmesini kararlaştırmıştır. Parçalarda ilke ve yöntemlerde ulaşılan sonuçların, tüm parçalardan ve Avrupa’dan katılımın olacağı yeni bir çalıştayla ikinci adımın tamamlanması hedeflenmiştir.

* Çalıştayımız, tıpkı birinci adımda olduğu gibi, ikinci adımda da tüm tarafları ulusal birlik çalışmalarına katmayı ilkesel olarak görmüştür. Onun için birinci adıma katılamayan veya katılmayan tüm tarafların çalışmaya katılması yönündeki çabaların sürdürülmesini kararlaştırmıştır. Ulusal birlik çalışmaları, sonuna kadar tüm tarafların katılımına açık ve katılması hedefiyle yürütülecektir.

* Çalışmanın ikinci adımına da KNK’nin öncülük ve organize etmesinin doğru olacağı sonucuna gidilmiştir. KNK’nin her parçada çalışmaları yürütürken geniş çevrelerden katkı ve destek alması benimsenmiştir.

* İlkeler ve izlenecek yöntem konusunda ortak bir görüşe ulaşılmasından sonra, üçüncü adıma geçme zamanı gelmiş olacaktır. Bu aşamaya geçmeden önce, üçüncü adımın, yani Ulusal Kongre’yi toplama çalışmasının bir komitesinin oluşturulması hedeflenecektir. Hiç kuşkusu bu komite tüm siyasi partilerin temsilcileri ve bazı bağımsız şahsiyetlerden oluşacaktır.

* Çalıştaya katılan bileşenler olarak siyasi tutsakları selamlıyor, mücadelelerini destekliyoruz. Ayrıca Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesini destekliyoruz. Ayrıca çalıştaya katılan tüm taraflar demokrasinin gelişimi için diyalog ve tartışma yöntemini esas almalı. Her yerde Kürdistanlıların sömürgeciliğe karşı gerçekleştirdiği eylemlere aktif katılmalı.

* Ulusal birlik çalışmaları yürütülürken Kürt kadınlarının ulusal birlik için oluşturduğu komitenin görüş ve önerilerinden yararlanılmalı ve kadınlar bundan sonra yürütülecek ulusal birlik çalışmalarına etkin ve güçlü katılmalı.

Sonuç bildirgesinde ayrıca çalıştaya katılmayan parti ve kesimlere ise şu çağrıda bulunuldu: “Hiç kuşkusuz gerek siyasi partilerin gerekse de aydın, yazar, akademisyen ve diğer tüm toplumsal güç ve şahsiyetlerin katılımıyla burada yürüttüğümüz tartışmalar ve ulaştığımız kararlılık tarihi değerdedir. Tüm toplumumuz, bu çalışmayı büyük heyecanla izlemekteyiz. Onun için önümüzdeki süreçte hepimize daha büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle tüm siyasi ve toplumsal kesimlerle şahsiyetleri, çalışmanın ikinci aşamasına güçlü bir biçimde katılmaya ve sahiplenmeye çağırıyoruz. Çalışmanın, sonuna kadar tüm tarafların katılımına açık olduğunu beyan ediyor, bugün aramızda hazır bulunmayan siyasi partileri de, önümüzdeki çalışmalarda aramıza katılmaya davet ediyoruz.”

TUTUMLARIN DOĞRU ANALİZİ

Ulusal Birlik ile ilgili son resmi gelişmeler bu şekilde cereyan etti. 10 madde ile özetlemeye çalıştığımız bu süreç bugün siyasal gelişmelerden ötürü tekrar gündemde. Referandum yapılıp sonuçlarının iptal edilmesi ve pek çok bölgenin elden çıkması, Kürtlere karşı ulus devletlerin yeniden bir araya gelerek yaptırımlara başlaması, bu konunun hayati önemini zinde tutuyor. Fakat gerek KDP gerek yer yer YNK, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın deyimiyle 'sürekli ipe un serdiler'… Bunun başlıca nedenlerini şöyle sıralamak mümkün:

* Güneyli güçlerin bağımsız ve kendilerine özgü bir siyasetlerinin olmaması.

* Güneyli güçlerin Kürdistan’ın diğer parçalarına ilişkin ulusal bir politikaya sahip olmayışları, eldeki kazanımları korumanın tek yolu olarak diğer üç parçayı kurban etme anlayışının esas almaları.

* Ekonomik olarak Irak merkezi hükümetinin yüzde 17’lik bütçe payı, İran ve Türkiye gümrük kapılarından elde ettikleri gelirlere bağımlı olması; elektrik, benzin, giyecek, temel gıda, inşaat sektörü, sebze ve meyve vb. tüm ihtiyaçlarının İran, Irak ve Türkiye üzerinden karşılanması.

* Güney Kürdistan sermayedarlarının bu ülkelerdeki yatırımları ve daha birçok nedenden dolayı ulusal konferansa ‘evet’ diyememektedirler. Bunun faturasını da işin gerçekliğini manipüle ederek başka güçlere çıkarmak istemektedirler.

PKK’NİN İLKESEL DURUŞU

PKK cephesinde ise daha 2013’teki ilk toplantıda bazı temel ilkeler vurgulanmış, bunlardan taviz verilmeyeceği deklare edilmişti. Cemil Bayık, verdiği bir söyleşide bunları derinlemesine açıklıyor, konuya ilişkin tutum belgelerini, sınırlarını açık seçik belirtiyordu. Bayık, özetle şunları ifade ediyordu: “Kürt sorununun çözümü demek Ortadoğu halklarının demokrasi ve özgürlük sorunularının da çözümü demektir. Kongrenin böyle bir gerçekliği var. Onun için bu kongreyi biz önemsedik. Gerçekleşmesini istedik. Bu herhangi bir partinin kongresi olamaz. Ne PKK’nin ne KDP’nin ne de başka bir partinin. Bütün partilerin kendi kongreleri vardır, kendi kongrelerinde istedikleri kararları alabilirler. Buna kimsenin herhangi bir diyeceği de olamaz. Bir partinin kararı Ulusal Kongre kararı olamaz. Adı üzerinde Ulusal Kongre. Bütün Kürt toplumunu kapsayan onun bütün eğilimlerini kapsayan bir Kongre olmak zorundadır. Kararların da bu temelde çıkması gerekiyor. Yine bu kongrenin demokratik bir modelde gerçekleştirilmesi; kararlarını demokratik tarzda geliştirmesi gerekiyor. Elbette ki parçalar arasında sorunlar var, her parçada kendi aralarında sorunlar var. Bu sorunları çözmek kolay değil. Diğer taraftan bir de sorunlara farklı farklı yaklaşan örgütler var, ideolojiler var, siyaset yapma tarzları var. Yine uluslararası kapitalist modernist sistemin o sistemle ilişki içerisinde olan sömürgeci güçlerin Ortadoğu’daki despotik faşist iktidarların Kürt sorununun çözülmemesi için yürüttüğü çabalar var. Özellikle de özgür Kürt’e dayalı bir çözümüm geliştirilmemesi için yürüttükleri çabalar var. Onun için bu kongreye müdahaleleri var. Kongre yapılacaksa da bizim çizdiğimiz çerçevede olmalıdır, diyorlar. Eğer o çerçevenin dışına çıkarsak kabul etmeyiz, diyorlar. Kürdistan’da da bazı güçler var ki mesela bunların başında da KDP geliyor. Bu çerçevede istiyor. Oysa ki biz bunu Türk devletini, İran devletini, Amerika devletini memnun etmek için geliştirmiyoruz. Bunların istediği tarzda geliştiremeyiz. Biz Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının insanlığın hizmetine girecek bir kongrenin yapılmasını istiyoruz.

PKK onun için şu önerilerde bulundu:

Kararlar herhangi bir partinin kararları olmamalı. Bir karar eğer bir örgüt tarafından kabul edilmiyorsa o kongrenin gündemine getirilmemeli. Kongrenin kararı olmamalı. Kongrede azınlık çoğunluk diye bir şey olmamalı. Kararlar mutabakatla alınmalı. Bütün parçalar gözetilerek, bütün hareketleri, toplumu gözeterek bu kararlar alınmalı.

Model demokratik olmalı. Eşbaşkanlık olmalı. Eşbaşkanlık olduğunda biri bir parçadan diğeri öbür parçadan olmalı. Herhangi bir parçanın egemenliği herhangi bir örgütün egemenliği olmamalı. Eşbaşkanlık sistemi de dönüşümlü olmalı. Yani öyle sürekli aynı kişilere dayandırılmamalı. 1 yıl olabilir veya 2 yıl ama dönüşümlü olsun. Demokratik olsun. Yani bu hem var olan Kürtler arasındaki sorunları çözer, hem de uluslararası alanda Kürtlerin itibarını artırır. Çünkü Kürtler adalet yüzü görmemiş bir halktır. Hep adaletsizliğe uğramış. Kürtler adaletli olmak zorunda. Adaleti de ilk önce kendi içinde yaratmak zorunda ki adaletli bir hareket Ortadoğu’da geliştirebilsin. Bunun öncülüğünü yapabilsin; Kürtlerden beklenen istenen doğru olan da budur. Onun işte kongresini gerçekleştirirken kararlarını doğru geliştirmeli modelini doğru geliştirmeli ki adalet gerçekleşsin. Adaleti de Ortadoğu’da geliştirebilsin. Kongrenin bu temelde yapılmasını istedik, bunları çeşitli dönemlerde kamuoyuna yansıttık. Ama KDP, eşbaşkanlık sistemini kabul etmiyor. Başkanda ısrar ediyor. Güney ve Kuzey Kürdistan’ın delege sayılarının eşit olmasını istiyor. Bunun bir mantığı yoktur. Bu adaletli olamaz. Biz bütün kararların mutabakatla alınması gerektiğini söyledik. Çoğunlukla olsun demedik. Madem öyleyse neden delegeler Kuzey delegelerin sayısıyla eşit tutulmak isteniyor. Demek ki burada farklı hesaplar var. Bunlar doğru şeyler değil. Bakın esasta böyle bir kongrenin yapılmasını istemeyenler var. Uluslararası, bölgesel ve Kürtler içerisinde. Olacaksa benim istediğim gibi olmalı ya da olmamalı. Yaklaşım budur. Biz de diyoruz ki; bu güçlere göre kongre olamaz. Kongrenin Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının çıkarlarına hizmet edecek tarzda yapılması gerekiyor; mutlaka bu temelde yapılması gerekiyor. Bizim ısrar ettiğimiz budur. Kongrenin bu tarzda yapılmasını istemeyen çevreler, ‘PKK’den kaynaklı sorunlar olduğu için kongre yapılamıyor’ biçiminde şaya yayıyorlar. Toplumun gerçekleri öğrenmesini önlemek istiyorlar, işleri tersyüz ederek sunuyorlar, çarpıtma yapıyorlar. Burada siyasetin ilkelerine bağlı kalmama, ahlaki olarak ahlaklı davranmama durumları vardır. Kongreyi istemeyen kendileri ama bunun sanki PKK tarafından istenmiyormuş gibi yansıtılması var.

ÖCALAN’IN ÇÖZÜMLEMESİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise daha önce “Demokratik Ulus Çözümü” bağlamında yazdığı savunmalarında “Ulusal Birlik/Kongre” için önemli açıklamalarda bulunmuştu. Onları da hatırlayalım:

"Kürtlerin tarihinde olumlu veya olumsuz yönde çok sayıda diplomatik ilişki süreci varlığını hep sürdürmüştür. Çok parçalanmışlık ve topluluklar arasındaki yalıtılmışlık, elçilik faaliyetlerine yüksek değer biçilmesine yol açmış, doğru ifa edildiğinde toplumsal yaşama değerli katkılarda bulunmuştur. Kötü niyetle ve farklı kişisel ve zümresel çıkarlar peşinde ifa edildiğinde ise düşmanlıklara ve çatışmalara hizmet etmiştir.

Günümüzde Kürtler gerek kendileri ile komşuları arasında, gerekse küresel çapta anlamlı bir diplomasiye şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Varlıklarını korumada ve özgürlüklerini sağlamada olumlu diplomatik faaliyetlerin büyük rolü vardır. Yakın dönemde, kapitalist modernite sürecinde belki de dünyada en çok diplomatik oyunlara kurban edilen halk Kürtler olmuştur. Bütün 19. ve 20. yüzyılda Ortadoğu’nun parçalanmasında ve kapitalist sistemin hegemonyası altına alınmasında Kürtler kurbanlık rolü oynamıştır. Özellikle I. ve II. Dünya Savaşlarının en trajik kurbanları olmuşlardır. Ortadoğu diplomasisinde (ulus devlet diplomasisi) Kürtlere biçilen rol hep piyonluk olmuş ve bu durum çok ağır sonuçlar doğurmuştur. Kürtler soykırıma varan acı tablolarla karşılaşmışlardır. Bunda şüphesiz Kürt işbirlikçileri kadar Kürt direnişlerinin modern yöntemlerden kopukluklarının da önemli payı vardır.

Hem konjonktürel hem de sınıfsal açıdan birleşik bir Kürt ulus devletinin şansının az olduğu göz önüne getirildiğinde, bu amaçla yürütülen diplomasilerin çözümleyici şansının oldukça az olduğu görülecektir. Son iki yüz yılda bu amaçla yürütülen faaliyetlerden başarılı sonuç alınmadığı bilinmektedir. Kürt sorununun doğası başarılı olmasına elvermemektedir. Kürtlere ilişkin ulus devlet diplomasisi çözümleyici değil, tıkayıcı, parçalar arası çelişkiyi artırıcı ve düşman ulus devletlere açık davetiye çıkaran birçok olumsuz role tanıklık etmiştir. Bu nedenle yeni bir diplomasiye, demokratik ulus diplomasisine şiddetle ihtiyaç vardır.

Demokratik ulus diplomasisi, öncelikle parçalanmış ve farklı çıkarlar etrafında bölünmüş Kürtler arasında ortak bir platform geliştirmek durumundadır. Kürtlerin en çok ve şiddetle ihtiyacını duydukları bu platform, diplomatik faaliyetlerin merkezine oturmak durumundadır. Diğer bütün diplomatik faaliyetler, özellikle her örgütün kendi başına ve çıkarına göre geliştirmek istediği diplomatik faaliyetler şimdiye kadar görüldüğü gibi faydadan çok zarar getirmiş; daha çok Kürtler arasındaki parçalanmaya, bölünmeye ve çatışmalara hizmet etmiştir. Dolayısıyla Kürtler arasında bütünsel bir diplomasiyi geliştirmek temel ulusal görevlerdendir. Bunun için Demokratik Ulusal Kongre’yi gerçekleştirmek Kürt diplomasisinin en hayati görevidir. Demokratik Ulusal Kongre hem tüm Kürt örgütleri ve şahsiyetlerinin temel hedefi olmalı, hem de bir an önce gerçekleştirilmesiyle ona dayalı tek ağızdan konuşan, tek politikası olan, kurumlaşmış bir Kürt diplomasisi gerçekleştirilmelidir. Hiçbir örgüt hiçbir gerekçeyle bu hayati görevleri erteleyemez, savsaklayamaz. Bu görevleri sürekli erteleyenler ve savsaklayanlar, farklı kişisel ve örgütsel çıkarlar peşinde koşanlardır. Tarihte bu tip zihniyetler ve kişiliklerin yol açtıkları büyük felaketler ve zararlar iyi bilinmektedir, bilinmek durumundadır. Federe Kürt devletine dayalı diplomasi önemli olmakla birlikte, bütün Kürtlerin ihtiyacını karşılayamaz. Ne cevap verecek yeteneği vardır ne de koşulları buna müsaade eder. Bütün Kürtlerin ihtiyacına cevap verecek diplomasi ancak Demokratik Ulusal Kongre’ye dayalı olarak geliştirilebilir. Dolayısıyla öncelikli görev Demokratik Ulusal Kongre’nin toplanması ve kalıcı bir genel bütünleyici ulusal demokratik örgüt olarak ilanıdır.

ÖCALAN’IN BELİRLEDİĞİ GÖREVLER

Olası Demokratik Ulusal Kongre’nin temel görevleri şöyle sıralanabilir:

a- Demokratik Ulusal Kongre kalıcı bir örgüt olmalıdır. Ulusal, demokratik her sınıf ve tabakadan uygun bileşimle kişiler ve örgütlerin temsili sağlanmalıdır. Bunda nüfus ve parçaların rolü, mücadele azim ve kararlılıkları göz önünde bulundurulmalıdır.

b- Kongre daimi bir İcra yani Yürütme Konseyi seçmelidir. Yürütme Konseyi bütün Kürtlerin pratik politik ilişkilerinin yürütülmesinden sorumlu olmalıdır. İç ve dış diplomatik faaliyetler, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler Konseyce kurumsal olarak yürütülmelidir.

c- Bütün örgütler öz savunma güçlerini ortak bir pêşmerge örgütünde birleştirmelidir. Ortak Halk Savunma Güçleri Komutanlığı kurulmalıdır. Her örgütün gücü oranında öz savunma güçleri üzerinde belli bir inisiyatifi olmalıdır.

d- Konseye bağlı Dış İlişkiler Bürosu veya Komitesi, başta Kürtlerin bağlı yaşadığı ulus devletler olmak üzere, diğer tüm devletler ve sivil toplum güçleriyle tek başına ilişkilerden sorumlu olmalıdır.

KCK ile Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Demokratik Ulusal Kongre’yle ilişkileri uygun bir statü altında düzenlenmelidir. Her iki organizasyon bir biçimde Kongre Yürütme Konseyi’yle bağlantılı çalışabilir. Bu iki organizasyonla birlikte çalışmak, üzerinde tartışılıp çözüme kavuşturulması gereken önemli bir sorundur. Açık ki, KCK’nin demokratik ulus inşasıyla Irak Kürt Federe Yönetimi’nin ulus devletçi inşacılığı arasında ideolojik ve siyasi kapsamda ilişki ve çelişkiler uzun süre devam edecektir. Bu konuda Demokratik Ulusal Kongre çözümleyici bir çatı örgütü olabilir. Demokratik ulus diplomasisi, ulus devlet diplomasisinin büyük bir kaosa ve çatışmaya götürdüğü Ortadoğu halkları ve ulusları arasında demokratik modernite bağlamında kalıcı çözümleyici rol oynayabilir."

KCK’NİN ULUSAL BİRLİK BELGESİ

Ulusal birlik konusuna ilişkin en son ve önemli gelişme ise 19 Ağustos 2017'de KCK tarafından yayınlanan bir “belge” oldu. KCK Yürütme Konseyi, ulusal birliğe ilişkin, ilkeler, değerler ve yöntem konulu bir belge yayınladı… KNK’nin başlatmış olduğu ulusal birlik çalışmalarında birinci aşamanın tamamlandığını, ikinci aşamaya geçildiği belirtilen belgede, şunlar yer aldı: “Birinci aşamada esas olarak, ulusal birliğin gereği, önemi ve zorunluluğu, tarihsel ve güncel nedenleriyle tartışılmıştır. Süleymaniye’de yapılan ve dört parça Kürdistan ve Avrupa’dan çok sayıda siyasi parti temsilcisi, çeşitli kurum ve kuruluş temsilcileri ve aydın, yazar, akademisyen ve kanaat önderlerinin katıldığı ‘Şewra Yekitiya Netewi ya Kurdistan’ın’ sonuç bildirgesinde, ulusal birliğin ve ulusal kongrenin güncel ve tarihi nedenlerle Kürtler için önemli, gerekli ve zorunlu olduğu belirtilmiştir" denildi.

İlkeler, değerler ve yöntemin tartışılma kararı son derece isabetlidir. Bu, hem Kürt uluslaşmasının yaşadığı önemli bir eksiklikten, hem de gerek duyduğu zorunlu bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Eksiklik şudur: Uluslaşma, ortak bir zihniyet ve kimlik bilincini oluşturma işidir. Ortak bir dil, kültür, tarih ve coğrafyayı paylaşmak uluslaşmanın tarihsel temelini ve maddi zeminini oluşturmakla birlikte, bunlar ilkeler, değerler ve kurumlar temelinde ortak bir bilinç ve zihniyet düzeyine kavuşturulmadıkça uluslaşma gerçekleşemez. Bu anlamda ulusal birlik sorunu, sadece bazı pratik problemlerden kaynaklanan basit bir siyasi birlik meselesi değildir. Öyle olsa çoktan çözülürdü. Ulusal birlik sorunu, ‘Ulusun’ siyasi, sosyal ve kültürel kesimlerinden fertlerine kadar, tüm toplumsal kesim ve bireylerinin temel bazı ilke ve değerler etrafında, ortak bir zihniyet ve bilinç oluşturma sorunudur. Ulusal Birlik konusunda parçalar, siyasi partiler ve toplumsal güçler düzeyinde yaşadığımız sorunlar, sadece egemen güçlerin önümüze koyduğu engeller değildir; ulusal birlik konusunda yaşadığımız sorun ve engeller, aynı zamanda toplumsal durumumuzun yansımasıdır. Somut bir biçimde ifade edersek; eğer parçacılık, aşiretçilik, bölgecilik, dincilik, mezhepçilik ve particilik, ulustan daha öndeyse, bu anlayışlar hala Kürdistan’da kendisini yaşatıp toplumsal taban bulabiliyorsa bu, ilkeler ve değerler konusunda ulusal düzeyde bir konsensüsün bulunmamasından kaynaklanmaktadır.

Bu belge bugün için temel yol gösterici niteliğinde olup, önemlidir. Birliğin temel taşı niteliğinde bir manifesto olarak da okunabilir. Çünkü KNK’nin son yaptığı çalıştay ve girişimler sonucu açıklanan maddelere vurgu yaparak, daha üst bir aşamaya geçilmesi kararlılığı gösteriliyor. Peki bu ilkeler, değerler ve yöntem nedir? Böyle bir belgeye neden ihtiyaç duyuldu. Belgede ortaya konan TEMEL İLKELER şöyledir:

I- Demokratik Kürt Ulusu İlkesi:

Uluslaşma, tarihsel olarak oluşmuş, günümüzde devam eden ve toplumları geleceğe de taşıracak olan canlı bir süreçtir. Ortak bir dil, kültür, tarihsel geçmiş ve vatana sahip olmak uluslaşmanın önemli unsurları olmakla birlikte, ulus olmanın asıl belirleyici ve taçlandırıcı unsuru, ortak bir zihniyet ve bilinci paylaşıyor olmaktır. Türk, Fars ve Arap ulus devletlerinin kıskacına alınan ve baskı ve asimilasyon politikalarıyla yok edilmeye çalışılan Kürtler, uluslaşma süreçlerinin içerdiği zenginlik sayesinde direnebilmiş ve ayakta kalmışlardır. Kürt ulusu, sahip olduğu çok farklı sosyal, kültürel ve dini-mezhebi alt kimlikler sayesinde kendisini korumuş, maruz kaldığı tüm saldırılardan sonra adeta yeniden kendisini buradan üretmiştir. Onun için gerek kapitalist sistemin ve onun milliyetçi ve ulus devletçi ‘uluslaşma’ anlayışının tuzağına düşerek, bizzat kendi elimizle kendi kültürümüzün celladı olmamak, gerekse de toplumsal gelişimin doğal ve demokratik yollardan olmasını sağlamak açısından, Kürt Ulusunu doğru tanımlamak önemlidir. Yukarıdaki gerekçe temelinde Kürt Ulusu; Kurmanc, Soran, Bahdini, Lor, Kelhor, Lek, Hawraman, Zaza, Feyli, Şebek, Kakai, Yarsan, Êzdi, Zerdeşti Kürtler, Alevi Kürtler, Şii ve Sünni Müslüman Kürtler, Bahai, Xorasan Kürtleri ve başta Avrupa, Rusya-Kafkasya, Ortadoğu’nun değişik bölgeleri ve dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Kürtlerden oluşur. Bunlardan herhangi birisinin olmaması veya dışlanması, Kürtlüğü eksik, yaralı ve sakat bırakır.

II- Özgür, Birleşik ve Demokratik Vatan İlkesi:

Kürt ulusu, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biridir. 1639 yılında Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla Safevi ve Osmanlı İmparatorlukları, 1916 ve 1923’te de Sykes-Picot ve Lozan antlaşmalarıyla Türkiye, İran, Suriye ve Irak ulus devletleri arasında dörde bölünen Kürdistan, Kürtlerin tarihi anayurdudur. Kürdistan, aynı zamanda bu coğrafyada yaşayan ve Kürt halkıyla ortak kaderi paylaşan halkların ortak vatanıdır.

III- Ulusal Bütünlük İlkesi:

Kürt ulusu ve Kürdistan, Sykes-Picot ve Lozan antlaşmaları neticesinde Ortadoğu’nun dört egemen devleti arasında dört parçaya bölünmüştür. Bu bölünme, Kürt uluslaşmasına vurulmuş en büyük darbedir. Kürt halkının, hiçbir zaman ülkesinin ve ulusunun parçalanmasını kabul etmediği de, bu yolda verdiği yüz binlerce şehidiyle ortaya koyduğu daha büyük bir gerçekliktir. Maalesef, her fırsatta Sykes-Picot ve Lozan antlaşmalarına karşı olduklarını ve bu antlaşmaları reddettiklerini ifade eden Kürt siyasi hareketlerinin bir bölümü, siyasi anlayış ve uygulamalarıyla bu parçalanmayı derinleştirmişlerdir. Burada söz konusu olan şey, bir parçanın mücadelesinin, özgünlüğünün, hatta uluslararası siyasi sistemden kaynaklanan yasal durumunun inkarı değildir. Söz konusu olan, Kürt uluslaşmasının inkarı anlamına gelen bu sistemin asla meşru görülemeyeceği ve meşru hale getirilemeyeceğidir. Sömürgecilik ve uluslararası sistemin Kürtlere dayattığı bu parçalanmışlığı kabul etmek, Sykes-Picot ve Lozan’ı meşru görmektir; Kürtlerin bir ulus, Kürdistan’ın da Kürtlerin anavatanı olduğu gerçeğini inkar etmektir. Onun için, ilkesel olarak hiçbir Kürt şahsiyeti, siyasi hareketi ve sosyal grubu, Kürt ulusuna ve ülkesine dayatılan bu parçalanmışlığı meşru görmemeli; sömürgeciliğin çizdiği siyasi, coğrafi ve hukuki sınırları, herhangi bir Kürt bireyi, siyasi hareketi veya sosyal grubunun önüne engel olarak koymamalı. Devletlerin, uluslararası sistemden kaynaklanan siyasi ve hukuki haklarını, Kürtlerin Ulus, Kürdistan’ın da bu ulusun anavatanı olmasından kaynaklanan doğal haklarından üstün tutmamalıdır.

IV- Ulusal Siyaset İlkesi:

Ulusal kurtuluş mücadelesini verdiğini iddia edip, belli ulusal ilkeler ve hedefler temelinde ve yine ulusal düzeyde siyaset yapmamak, Kürt siyasi hareketlerinin büyük çoğunluğunun handikapıdır. Ulus olmak, ulusun fertlerinden toplumsal kesimlerine kadar, herkesin etrafında birleşeceği ilkeler, değerler ve kurumlar yaratacak bir siyaset gerektirdiği gibi, ulusal kurtuluş mücadelesini vermek ve ulusu geleceğe taşırmak da ulusun tümüne hitap eden ve herkesin içerisinde kendi geçmişini, değerlerini ve geleceğini gördüğü bir siyaseti gerektirmektedir. Bir parçanın, sınıfın veya toplumsal grubun çıkarlarını veya hedeflerini esas alarak uluslaşma gerçekleştirilemez; Ulusal kurtuluş mücadelesi başarıya kavuşturulamaz, ulus geleceğe taşırılamaz. Parçanın, sınıfın veya toplumsal grubun çıkar ve hedefleri, ancak ulusun çıkar ve hedefleriyle uyumlu olduğunda sonuca ulaşır. Onun için ilkesel olarak ulusu meydana getiren tüm coğrafi ve idari birimler, kültürel, siyasi ve sosyal kesimler, üzerinde konsensüs sağlanmış bir ulusal siyaset belgesi temelinde siyaset yapmalıdır. Uzun vadeli ve stratejik bir belge olan Ulusal Siyaset Belgesi, Ulusal Kongre gibi tüm ulusu temsil eden bir kurum tarafından hazırlanıp onaylanmalı, ihtiyaç duyulduğunda yine bu kurum tarafından tartışılarak yenilenmelidir.

V- Demokratik Siyaset İlkesi:

Kürt sorunu, özü itibariyle demokrasi ve özgürlük sorunudur. Sömürgeci güçler, sürekli savaş ve şiddetle Kürt sorununu militarize etmiş, çatışma, savaş ve şiddeti, Kürtlerin iç ilişkilerinin de bir parçası haline getirmişlerdir. Kürtlerin, kendi bünyelerinde demokratik siyaset kurumunu geliştirememiş olmaları, bir yandan geniş toplumsal kesim ve bireylerin siyasete katılarak muazzam bir güç açığa çıkarmalarını engellemiş, bir yandan da Kürt gücünün gereksiz iç çekişme ve çatışmalarda tüketilerek büyük güç kayıplarının yaşanmasına yol açmıştır. Demokratik siyaset anlayışında yaşanan sorun ve yetersizlikler, Kürtlerin siyasi ve toplumsal güçlerinin parçalı olarak kalmasının, dolayısıyla da ulusal birliğin gerçekleşmemesinin de ana nedenlerinden biri olmuştur. Bu nedenlerle Kürtlerin demokratik siyaset kurumunu geliştirip işletmeleri, hem Kürt sorununun siyasi-demokratik yollarla çözümüne, hem büyük bir Kürt gücünün açığa çıkmasına, hem de Kürt uluslaşması ve ulusal birliğinin demokratik temelde gelişmesine büyük katkılar sunacaktır.

VI- Diplomasinin Ulusal Düzeyde Örgütlendirilmesi İlkesi:

Halkımızın, dört parça Kürdistan’da yürüttüğü mücadelelerle elde ettiği siyasi ve askeri kazanımlar, tüm Kürt güçlerine bölgesel ve uluslararası alanda diplomasi yapma imkanlarını ortaya çıkarmıştır. Ancak Kürt güçlerinin, ortak bir siyasi vizyon ve hedeften yoksun olarak kendi başlarına yaptıkları diplomatik faaliyetler, istenilen sonucu vermemektedir. Sömürgeci ve emperyalist güçler, çoğu zaman Kürtlerin bu parçalanmışlığından yararlanarak, Kürt güçlerini ya birbirlerine ya da başka güçlere karşı kullanmaktadırlar. Kürt siyaset ve diplomasisinin bu parçalanmışlığı, uluslararası güçlerin Kürtlerle stratejik ilişkiler kurmasını engellemekte, sömürgeci güçleri de Kürt inkarı ve imhasında ısrar etmesi yönünde cesaretlendirmektedir. Onun için ilkesel olarak Kürtler, kendi iç ilişkilerinde demokratik siyaseti esas alırken gerek sömürgeci devletlerle, gerekse de uluslararası güçlerle ilişkilerinde ulusal düzeyde bir diplomatik muhattabiyet yaratmalıdırlar. Bu anlamda Kürtler, kendi diplomatik ilişki ve kurumlarını ortaklaştırmalı, Kürt diplomasisi, Ulusal Siyaset Belgesi temelinde yapılmalıdır.

VII- Kürt Sorununun Siyasi-Demokratik Yollarla Çözümü ve Meşru Savunma İlkesi:

Kürt sorununun çözüm yöntemi ve sömürgeci devletlerle ilişkiler, Kürt ulusal birliğinin önündeki önemli engel ve sorunlardan biridir. Herhangi bir yerde ve zamanda, herhangi bir sömürgeci güce karşı savaşan bazı Kürt güçleri, bir siyasi hamle ya da taktik olarak yürüttükleri savaşı kutsamakta, bu savaşa katılmayan ya da destek vermeyen güçleri, adeta ulusa ihanet etmiş gibi yermektedirler. Aynı güçler, başka birileri çok zorunlu bir meşru savunma savaşı verdiklerinde, kendini savunmak sanki dünyanın en kötü şeyiymiş gibi, meşru savunma savaşını lanetlemektedirler. Aynı şey, siyasi çözüm yaklaşımları için de geçerlidir. Bu durumda çeşitli güçler birbirlerini ya teslimiyetçi ya da işbirlikçi olmakla suçlamaktadırlar. Kısaca, Kürt güçlerinin önemli bir bölümü, Kürt sorununun siyasi ve demokratik yollarla çözümüne de Kürtlerin, saldırılar karşısında kendilerini meşru savunma temelinde savunmalarına da ilkesel bir yaklaşım göstermemektedirler. Bu durum Kürtler arasında, tam da sömürgecilerin istediği gibi, birbirleriyle çatışmalı ve güvensiz bir iklimi yaratmaktadır. Bu konulara ilkesel bir yaklaşımın ortaya çıkması, hem Kürtler arası güvensizlik ve çatışma risklerini ortadan kaldıracak, hem de sömürgecilerin beslendikleri önemli bir kaynağı kurutacaktır. Onun için Kürtler, ilkesel olarak Kürt sorununun siyasi ve demokratik yollarla çözümünü, mücadelelerinin en temel yöntemi olarak görmeli ve tercih etmelidirler.

VIII- Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı İlkesi:

İnsan, doğası gereği hem bireysel hem de kolektif bir varlıktır. Toplumundan ayrı bir insan varlığı düşünülemez. Bu nedenle insanın bu varoluşsal durumu, günümüzde bireysel ve kolektif haklar biçiminde ifade edilerek, uluslararası hukukun temel ilkeleri haline getirilmiştir. Ayrıca kolektif haklar; bireyin mensubu bulunduğu kültürel grubun, (etnik, dini, mezhep grubu, ulus vb.) kendi varlığını koruması ve sürdürmesi için zorunlu olan ve meşruiyetini bizzat ‘insan’ varlığından alan en doğal haklardır. Bir toplumun bu hakkını nasıl kullanacağı, tamamen kendi takdir ve iradesine bağlıdır. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı, sadece devlet kurma hakkı olarak anlaşılmamalı ve yorumlanmamalıdır. Devletten daha esnek olan demokratik yönetim sistemlerinin, birey ve toplumların özgür gelişimlerine daha fazla imkanlar sunduğu unutulmamalıdır. Onun için, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olan Kürt ulusunun hem doğal hukuktan, hem de uluslararası hukuktan doğan, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını kullanması, ilkesel bir haktır. Kürt ulusunun, bu hakkını nasıl kullanacağı tamamen kendi takdir ve iradesine bağlıdır. Kürtler, dört ulus devlet arasında bölündüğü ve buralarda azınlıkta kaldığı için, herhangi bir parçadaki Kürtlerin bu haklarını kullanmaları, egemen ulusların iradesine bağlanamaz. Egemen veya komşu uluslar, bu konuda ancak Kürtlere öneri ve tavsiyelerde bulunabilirler. Ancak Kürdistan’ın herhangi bir parçasının da diğer üç parçayı yok sayarak bu hakkı kullanması da, ulusun inkarı olur. Onun için, herhangi bir parçadaki halkımızın bu hakkını kullanırken, diğer parçalardaki halkımızın destek ve onayını alması hem politik bir gereklilik, hem de ulus olmanın ve ulus olarak varlığını sürdürmenin bir zorunluluğudur.

IX- Kadınların, Toplumsal Alanın Tüm Faaliyetlerine Eşit Katılımının Hedeflenmesi İlkesi:

Kadınlar, Kürt kültürünün ve uluslaşmasının ana oluşturucularıdırlar. Kürt ulusunun, 20. yüzyılın başından itibaren Ortadoğu’da inşa edilen dört ulus devletin fiziki ve kültürel soykırım sistemine tabi tutulması, Kürt dili, kültürü, inançları ve diğer maddi ve manevi değerlerinde büyük tahribatlara yol açmıştır. Kürt kadını, bu amansız baskı ve asimilasyon koşullarında başta dil ve kültür olmak üzere toplumsal değerlerimizi, bir nakkaş gibi kendi benliğine nakşetmiş ve kuşaktan kuşağa aktararak yaşatmıştır. Yakın tarihte Xanzadî Mîrî Soran, Qedemxêr, Hepsexanî Naqîp, Adîle Xanî Caf, Zarife, Besê, Meyan Xatun ve Leyla Qasım’ların şahsında toplumsal mücadelenin önemli simaları olan kadınlar, günümüzde başta kadın ordulaşmaları olmak üzere, toplumsal sahanın her yerinde öncülük eder duruma gelmişlerdir. Kürt kadını bugün Zilan, Sema, Sakine, Arin, Viyan ve Şirin Elemhuli şahsında uluslararası kadın hareketine öncülük etmekte, ortaya çıkardığı mücadele ve irade düzeyiyle tüm dünyada hayranlıkla izlenmektedir. Kürt kadınının ulaştığı bu irade ve özgürleşme düzeyi aynı zamanda Kürt uluslaşması, ulusal birliği ve özgürleşmesinin de düzeyidir.

X- Kürtler Arası Savaşın Yasaklanması İlkesi:

Kürtler arası savaş, ulusumuzun yaşadığı en büyük trajedilerden biridir. Bu, kısmen sömürgeci ve egemen güçlerin kurguladıkları, komplo ve kışkırtmalardan kaynaklansa de, esas olarak ulusal bilinç zayıflığı ve demokratik kültürün yetersizliğinden doğmaktadır. Bu durum uluslaşma sürecimize ve ulusal birliğimize büyük zararlar verdiği gibi, bizi büyük kazanımlar elde etmekten de alıkoymaktadır. Onun için Kürtler arası savaş, hiçbir gerekçe ve bahane ile kabul edilmemeli ve ilkesel olarak yasaklanmalıdır. Kürtler arası savaş, ulusa yapılmış bir ihanet olarak görülmeli, sorumlularının soruşturularak cezalandırılacağı kurumsal mekanizmalar oluşturulmalıdır. Kürtler arası savaşı tamamen ortadan kaldırmak hedefiyle, demokratik uluslaşma ve demokratik siyaseti geliştirme süreçleri hızlandırılmalıdır.

XI- Kürdistan’ın Dışındaki Kürtlerin Hak, Talep ve Mücadelelerinin Desteklenmesi İlkesi:

Başta Türkiye, İran, Irak ve Suriye metropolleri, Xorasan, Avrupa, Rusya-Kafkasya ve Lübnan Kürtleri olmak üzere, Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Kürtler, Kürt ulusunun ayrılmaz bir parçasıdırlar. Kürdistan’ın dışında yaşayan Kürtler, her zaman ülkeye duydukları sevgi ve özlemle Anavatanın mücadelesine katılmış ve desteklemişlerdir. Buralarda yaşayan halkımız, her zaman özgürlüklerini, Kürdistan’ın özgürlüğünde görmüşlerdir. Onun için, Kürdistan coğrafyası dışında yaşayan Kürtlerin ulusal-demokratik hak ve özgürlük talepleriyle mücadeleleri, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir. Buralarda yaşayan halkımızın, en temel bireysel ve kolektif haklarını kazanmak için yürüttükleri mücadelelerine destek verilmesi ilkesel bir sorumluluk olarak görülmelidir.

XII- Kürdistan’da Yaşayan Kardeş Halklarla Ortak Yaşam İlkesi:

Kürdistan coğrafyası, Kürtlerin tarihsel olarak sürekli ve yoğun yaşadıkları bir coğrafya olması itibariyle, Kürdistan adıyla isimlendirilmiştir. Ancak tarihin her döneminde bu coğrafyada, başta Asuri-Süryani, Keldani, Ermeni, Mahellemi, Azeri halkları olmak üzere Türk, Arap, Fars, Çerkez, Çeçen halkları gibi birçok halk yaşamış ve Kürdistan’ın bir ülke ve vatan olarak inşa edilmesine maddi ve manevi kültürleriyle katkı sunmuşlardır. Onun için ilkesel bakımdan Kürdistan, tarihsel olarak bu coğrafyada yaşayan tüm halkların ortak vatanı olarak kabul edilmelidir. Kürdistan’da yaşayan halklar da tıpkı Kürtler gibi tüm bireysel ve kolektif haklara sahip olmalıdır. Ülkenin siyasi, kültürel ve ekonomik yaşamı başta olmak üzere, tüm toplumsal yaşam bu halklarla birlikte inşa edilmelidir.

DEĞERLER

Değerler, üzerine toplumsallaşmaların inşa edildiği sütunlardır. Sürekli olarak değer üretmeyen veya değerlerine sahip çıkmayan hiçbir toplumun uzun süre yaşama şansı yoktur. Bireyler değerlerini yitirerek başka toplumsallıklar içerisinde kendilerine yabancılaşmış olarak varlıklarını sürdürebilirler. Ama toplumlar, değersiz yok olurlar. Kürtler, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olduğu için, çok derin ve zengin bir maddi ve manevi değerler birikimine sahiptirler. Bütün asimilasyon ve kültürel soykırım uygulamalarına rağmen Kürtlerin, bir ulus olarak varlıklarını sürdürmeleri ve uluslaşma süreçlerini devam ettirmeleri, sahip oldukları birikimin büyüklüğüyle bağlantılıdır. Bu bakımdan, değerlerimizin değerini bilmemiz son derece önemlidir.

Çok zengin dilimiz, kültürümüz, gelenekleriniz, inançlarımız, mimarimiz, üretim biçimlerimiz, şiirlerimiz, stranlarımız ve daha onlarcasını sayabileceğimiz birikimlerimiz, üzerine ulusal kimliğimizi inşa ettiğimiz değerlerimizdir. Çağımızın yükselen değerleri olarak öne çıkan ve insanlığa mal olan, demokrasi, insan hakları, kadın özgürlüğü ve ekoloji gibi değerler, kökenleri tarihimizde bulunan ve günümüzde yeniden özümseyerek katkılar sunduğumuz ve birikimlerimize kattığımız değerlerdir.

ORTAK DEĞER ÖCALAN

Hiç şüphesiz bu değerlerin başında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan gelmektedir. Sayın Öcalan’ın konumuzla bağlantılı iki büyük özelliği bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; yürüttüğü mücadeleyle, üzeri küllenmiş, sönmeye yüz tutmuş Kürt değerlerini yeniden diriltmesi ve canlandırmasıdır. Kürtlerin dili, kültürü, müziği, inançları ve daha onlarca değeri onunla yeniden vücut buldu; uluslaştı, uluslararasılaştı. İkinci olarak da sayın Öcalan, başta kadın özgürlüğü olmak üzere, Ortadoğu ve Dünya’ya hitap eden düşünceleriyle büyük bir değer olan yeni bir zihniyet dünyası oluşturdu. Bu zihniyet dünyasının adeta sütunu olan demokratik ulus çözümleme ve kavramlaştırması, sadece sosyoloji ve siyaset bilimlerinde çığır açıcı bir çözümleme ve kavramlaştırma değildir; Demokratik ulus, özelde Ortadoğu birey ve toplumlarının, genelde de insanlığın yaşadığı kimlik kargaşası, bunalım ve çatışmaların da çözüm formülüdür. Sayın Öcalan’ın oluşturduğu yeni paradigma, sadece Kürt sorununun çözümü için değil, uygarlık sisteminin yaşadığı krize getirdiği açıklama ve çözüm önerileriyle insanlığın zihniyetinde büyük bir dönüşüm başlattığı gibi, siyasi ve toplumsal sorunların da çözüm modeli oldu. Giderek bir insanlık değeri haline gelen sayın Öcalan’ın, Kürt ulusu tarafından daha güçlü sahiplenilmesi, Kürt olanın evrenselleşmesine, evrensel olanın da Kürtlere mal olarak Kürt kültür ve değerlerinin zenginleşmesine yol açacaktır. Onun için sayın Abdullah Öcalan, düşünceleri, siyasi görüşü, inancı ve cinsiyeti ne olursa olsun, tüm ulusumuz tarafından Ulusal bir değer olarak görülmeli. Mücadelesine ve yarattığı değerlere sahip çıkılmalı, düşünceleri sürekli özümsenerek geliştirilmelidir.

Berxwedan ve Raperin, ulus olarak özümsememiz ve sahip çıkmamız gereken ikinci büyük değerdir. Direnmenin, başkaldırının ve bedel vermenin ne anlama geldiğinin bilinmemesi, bir toplum açısından büyük bir gaflet ve baş aşağıya gitmenin başlangıcıdır. İnsanların, bugün demokrasi ve özgürlükler anlamında aldıkları nefesin, Fransız devriminde, Paris komününde ya da Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde gösterilen direnişin, verilen bedelin sayesinde mümkün olduğunun bilincinde olunmaması büyük bir yüzeyselliktir. Hatta bazı insanların Berxwedan ve Raperinleri yermesi, gereksiz görmesi tam bir kendini bilmezlik ve kendi yaşam kaynağına ihanettir. Hele hele olaylara sığ bir bakışla bakıp, en görkemli Raperin ve Berxwedanları yenilgi ile yaftalamaları en hafif tabirle cahilliktir. Acaba, Şêx Sait, Seyit Rıza ve Qazi Muhammed yenildi mi? Bu kesinlikle meseleye nereden ve hangi perspektifle bakıldığıyla ilgilidir. Tarihsel olarak olaylara baktığımızda dün, hasımlarımız ve belki de bizim tarafımızdan yüzeysel bir bakışla ‘yenilgi’ olarak değerlendirilen ayaklanma ve direnişler, aslında bizim bugün var olmamızın kökeninde yatan zaferlerdir. Hiç kuşku duyulmasın ki, onlar olmasaydı bugün bizler de var olamazdık. Bizim varlığımız, direnişçi insanların zaferlerinin kanıtıdır. Şêx Sait, Seyit Rıza, Qazi Muhammed ve Berzencilerin direnişleri nasıl ki bugün var oluşumuzun temelinde yatan zaferlerse, başta Sur, Cizre, Nusaybin, Kobanê ve Şengal direnişleri olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanında yapılan direnişler de yakın zamanda kazanacağımız özgürlüklerimizin, üzerinde inşa edildiği zaferlerimiz olarak görülmelidir. Bu direnişlere sahip çıkmadan var olacağını ve özgürleşeceğini düşünmek büyük bir gaflettir. Onun için toplum olarak var olmak ve özgürleşmek istiyorsak mutlaka Berxwedan ve Raperin kültürünü güçlü bir biçimde sahiplenmeli ve yaşatmalıyız. Berxwedan ve Raperine ne kadar sahip çıkıyorsak, İhanet ve işbirlikçiliği de o kadar mahkum etmeliyiz.

SEMBOLLER VE SİMGELER

Semboller ve simgeler de ulusumuzun önemli değerlerindendir. Semboller, simgeler ve kavramlar, toplumların ürettiği değerlerin veya hedeflediği ütopyaların şekli veya sözlerle yapılan en özlü ifadeleridir. Bunların bir kısmı, zamanla yerlerini yenilerine bıraktıkları gibi, bir kısmı da yeni anlamlar yüklenerek varlıklarını sürdürürler. Bir toplumda sembol ve simgelerin çokluğu, toplum olmanın gereğidir. Onun için bu sembol ve simgelerin tümüne saygı gösterilmelidir. Hiçbir sembol ve simge ulusun bir bölümüne veya tümüne dayatmayla kabul ettirilmeye çalışılmamalıdır.

EN BÜYÜK DEĞER: ŞEHİTLERİMİZ

Ulusal değerlerimizin en büyüklerinden biri olan, hatta tümünün kökeninde yatan bir değerlerimiz de şehitlerimizdir. Onlar, Halk ve ulus olma tarihimizde, canları pahasına ulusal varlığımızı bugüne taşıdıkları kadar, bugün özgürlüğümüzü ve geleceğimizi de güvenceye alanlardır. Hiç kuşkusuz, hangi toplumsal kesimden, siyasi görüşten, inanç grubundan ve parçadan olurlarsa olsunlar, şehitlerimizin hiç birisi canlarını sadece sosyal grupları, siyasi partileri, inanç kimlikleri veya parçaları uğruna vermemişlerdir. Şehitlerimiz, Kürt ulusu, Kürdistan ve hatta insanlık için canlarını feda etmişlerdir. Onlar ulus ve ülkeye nasıl bakmışlarsa, bizler de onlara öyle bakmak zorundayız. Onun için ayrım yapmadan tüm şehitlerimize sahip çıkmalıyız. Onları, ulusal değerlerimizin baş köşesine oturtmalıyız.

YÖNTEME İLİŞKİN

Ulusal Birlik sorunu, halkımızın çok eskiden beri acısını çektiği bir sorun olduğu kadar, her zaman gerçekleştirmek istediği bir ütopya ve hedefi de olmuştur. Bu konuda her dönemde çok sayıda girişimde bulunulup, emek ve çaba sarf edilse de istenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Bu durum, son yıllarda yapılan girişim ve çalışmalara kadar devam etmiştir. Çalışmaların şimdiye kadar istenilen sonuçları vermemesinin birçok tarihi, siyasi ve konjonktürel nedeni bulunsa da bunda yöntem sorununun da önemli bir rolü olduğunu tespit etmemiz gerekiyor. Her şeyden önce bugüne kadar, ulusal birlik sorununa, hep siyasi parti veya güçlerin birlik sorunu olarak bakılmış ve sorunun çözümü için de belli başlı siyasi güçlerin uzlaşması istenmiştir. Siyasi parti ve güçler arasında ‘birlik’ sağlama çalışmaları bile çoğu zaman kamuoyuna kapalı bir biçimde yapılmış, toplum çoğu zaman gelişmelerin dışında tutulmuştur. Mevcut durumda bu ortak zemin bulunmadığı için, Kürt siyasetinin önemli bir bölümü adeta saha dışında top koşturmaktadır. Onun için öncelikle yapılması gereken şey, ulusun tüm sosyal, kültürel, dini, mezhebi ve siyasi kesimleriyle fertlerinin bu sürece katılmasını sağlamaktır. Ulusal birlik sorununu, partilerin siyasal birlik sorunu olarak ele almak şimdiye kadar birlik çalışmalarının sonuca ulaşmamasına yol açan dar ve yetersiz bir yaklaşım olmuştur. Zira ulusal birliği, ulusu oluşturan tüm sosyal, kültürel, dini-mezhebi ve siyasi kesimlerle fertlerin ortak bir noktada buluşma sorunu olarak ele almak, hem ulusal birlik sorununu siyasi partilerle sınırlı bir sorun olarak gören anlayıştan kurtaracak, hem de gerçek anlamda bir birliğin ortaya çıkmasını sağlayarak siyasi partileri birlik olmaya mecbur kılacaktır. Kısaca ulusun tümü ortak ilkeler, değerler ve kurumlar temelinde çerçevesi çizilmiş bir zemine geldiklerinde, bu zemine gelmeyen bir veya birkaç siyasi parti, şimdiye kadar üzerinde hareket ettikleri toplumsal zemini kaybederek saha dışında kalmış olurlar. Bu da ortak zeminde gerçekleşen ulusal birliğin, ulusun tüm bileşenlerine kazandırdıkları yanında büyük bir kayıp sayılamaz.”