‘QSD ve Şam Serêkaniyê'den İdlib'e kadar ortak mücadele edebilir’

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiyakurd: Siyasi bir anlaşmayla QSD ile Suriye ordusu Serêkaniyê'den İdlib'e kadar işgal ve teröre karşı ortak mücadele edebilir.

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiyakurd, başta Kuzey-Doğu Suriye olmak üzere Suriye'de yaşanan kriz, Rusya ve Şam ile görüşmeleri, Muhaberat-MİT görüşmesi, Türk devletinin bölgeye yönelik işgali ve tehditleri, İdlib'teki çatışmalar ve ulusal birlik konularını ANF'ye değerlendirdi.

Rusya'nın "Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Suriye rejimi arasına bir yakınlaşma sağlamaya çalıştığını" belirten Bedran Çiyakurd, Rusya'nın aynı şekilde "Adana Mutabakatı gibi anlaşmalara dönüş yaparak Şam ile Ankara'yı uzlaştırmaya çalıştığını" kaydetti.

Bedran Çiyakurd, Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile Suriye ordusu arasında daha öne yapılmış askeri bir anlaşmanın olduğunu hatırlatarak, kendileri için önemli olanın "siyasi uzlaşı" ve "anayasal güvence" olduğunu kaydetti.

"Serêkaniyê ve Girê Spî işgali ABD, Türkiye ve Rusya arasındaki üçlü bir ittifak sonucu gerçekleşti" diyen Bedran Çiyakurd, "Siyasi bir anlaşma olması durumunda QSD ile Suriye ordusu Serêkaniyê'den İdlib'e kadar işgal ve teröre karşı ortak mücadele edebilir" ifadelerinde bulundu.

Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi'nin (ENKS) QSD Komutanlığı ile yaptığı görüşmeler sonrası ulusal birlik için Özerk Yönetim'in kimi adımları attığını kaydeden Bedran Çiyakurd, "ENKS'nin Türkiye ve Suriye muhalefetinden bazı tavizler koparmak için böyle bir adım attığı yönünde duyumlar aldıklarını" söyledi.

Ulusal birliğe ilişkin de bölgenin yeni kriz ve çatışmalara gebe olduğunu ifade eden Bedran Çiyakurd, Kürtlerin ortak bir strateji sahibi olması gerektiğine vurguda bulunarak, "Bizler de müşterek tehditlere karşı ortak bir görüş ortaya koyabiliriz" diye kaydetti.

Suriye krizi ile başlamak istiyoruz. Bir yandan Suriye topraklarının bir kısmında Türk devletinin işgali devam ediyor, hatta işgalin daha da genişletilmesi emelleri var, diğer yandan da siyasi çözümden söz ediliyor. Sizler ufukta bir siyasi çözüm görüyor musunuz?

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye'deki icraatlarının tamamının temel amacı Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmak ve Suriye'den toprak koparmaktır. Türk devleti, bütünü siyasetini de bölgede kalıcılaşmak üzerine kuruyor. Buna karşı da toplumsal, askeri, siyasi ve diplomatik bir mücadele gerekli. Çünkü şu anda Suriye topraklarının bir bölümü işgal altında. Birçok kesim de bundan rahatsız. Şam da bundan rahatsız. Türk devleti ile Rusya arasında yapılan kimi anlaşmalardan Şam da rahatsız. Buna karşı açıklamaları da oldu. Biz bunu önemli görüyoruz. Türk devletinin işgalinin sonlanması çabalarını da destekliyoruz.

ADANA MUTABAKATINA DÖNÜŞ ZEMİNİ…

Suriye topraklarının bir kısmında işgalin sürmesi durumunda siyasi bir çözümden söz etmek pek mümkün gözükmüyor. İşgal sürdüğü müddetçe siyasi çözümden söz etmek mümkün değil. Mesela Rusya bir süredir Ankara ile Şam arasında bir yakınlaşma sağlamaya çalışıyor. Eskiden bazı girişimler oldu. Örneğin dün de Moskova'da iki taraf arasında bir görüşme sağladı. Bunu da taraflar arasındaki kimi eski anlaşmalara dönüş yaparak sağlamaya çalışıyor. Bu anlaşmalardan biri de Adana Mutabakatı'dır. Bizim bu anlaşmaya karşı tutumumuz bellidir. Bunu bölge halklarının, özellikle de Kürt halkına karşı yapılmış bir anlaşma olarak görüyoruz. Çözümün de burada olmadığını hepimiz biliyoruz. Bölge halklarının iradesine rağmen yapılmış olan bu anlaşmaların kabul edilmesi bir yana, eğer bir çözüm isteniyorsa, bölge halklarının iradesine rağmen imzalanmış olan bu tür anlaşmaların hepsinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

Rusya'nın Ankara ile Şam arasında arabuluculuk yaptığını söylediniz. Ama aynı Rusya sizler ve Şam arasında da bazı arabuluculuk girişimlerinde bulunuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu, Özerk Yönetim ile Şam arasında bir diyalogun başlaması için Rusya'nın girişimleri var. Bu girişimler neticesinde de Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgali sırasında QSD ile Suriye ordusu arasında bir askeri anlaşmanın doğmasını sağladı. Rusya bu askeri anlaşmanın akabinde siyasi bir diyalogun başlaması için de söz verdi. Bu temelde siyasi bir çözüm için Rusya Özerk Yönetim'le görüştü, aynı şekilde Şam'la da görüştü. Her iki tarafın da çözüm önerilerini alarak karşı taraflara iletti. Fakat siyasi çözüm için Şam'la doğrudan bir görüşme hala gerçekleşmiş değil. Fakat çabalar var ve devam ediyor.

SİYASİ ANLAŞMA VE ANAYASAL GÜVENCE

Kanaatimize göre; Rusya Özerk Yönetim ile Şam'ı birbirine yakınlaştırmak istiyor. İkisini bir blok haline getirmeyi ve inisiyatifine almak istiyor. Böylece tüm Suriye'de etkin olmak istiyor. Tabi bizim de bu konuda görüşlerimiz var. Nasıl bir çözüm olması konusunda görüşlerimiz var. Bölgenin idaresinin, özerk yönetimi ve kurumları, savunması ve iradesinin tanınması konularının anayasal güvenceye alınması gerektiğini belirtiyoruz. Bu şekilde siyasal bir çözümünü gelişebileceğini ifade ediyoruz. Yoksa Şam'ın dediği gibi öyle bir anda hiçbir şey olmamış gibi 2011 öncesine dönüş olmaz. Böylesi bir şey çözüm de getirmez. Bizler de bu çerçevede bazı çabaların içerisindeyiz. Rusya'nın da çabaları var. Rusya isterse çözümü geliştirebilir. Bizler de buna hazırız.

ABD, uzun süre hem sizinle hem de Türkiye ile ortak çalıştı ve gelinen noktada da Türk devletinin işgaline onay veren bir tercih yaptı. Şimdi de Rusya hem sizinle hem de Türk devleti ile görüşüyor. Siz Rusya'nın bu rolünü bir tehlike olarak mı yoksa çözüm için bir fırsat olarak mı görüyorsunuz?

Evet, Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinde Trump ve Erdoğan arasında bir anlaşma oldu. Fakat bu işgal, ABD, Türkiye ve Rusya arasındaki üçlü bir ittifak sonucu gerçekleşti. ABD'nin bölgeden çekilmesi sonrası Girê Spî ile Serêkaniyê'nin Türk işgaline bırakılması; Kobanê, Minbic'ın ve sınır hatlarının Rusya'ya bırakılması; Dêrik, Tirbêspiyê'den Dêrazor'a kadar ki petrol bölgelerinde ABD'nin konuşlanması gibi ortaya çıkan tablo bu üçlü anlaşmanın sonucuydu. Bu temelde bölgedeki tüm güçler, bir intişar yaşadı ve yeniden konumlanıyor.

KUŞKUYLA BAKIYORUZ

ABD'nin Türk devleti ile yaptığı anlaşmalar neticesinde Serêkaniyê ve Girê Spî işgali gerçekleşti. Rusya'nın da Türk devletiyle yapmış olduğu anlaşmalar sonucunda da Efrîn'in işgali gerçekleşti. O yüzden bu ülkelerin yapıp ettiklerine her zaman kuşkuyla bakıyoruz. Bir kez daha bu güçlerin anlaşmalarını bizim hesabımız üzerinden yapmamaları gerektiğini söylüyoruz. Evet bunlar büyük güçler, ittifak ve anlaşmaları olacaktır ama bölge halklarının hesabı ve zararı üzerine olmamalı, bunlar. Bunun söz konusu güçlere de büyük zararlar vereceğini hatırlatmak gerekir. Ortaya çıkan güvensizlik de bunun neticesidir.

TÜRK DEVLETİNİN PROJESİ SURİYE’Yİ PARÇALAMA STRATEJİSİDİR

Diğer yandan Türk devleti tarafından bugün işgal edilmiş olan Efrîn, İdlib, Ezaz, Cerablus, Serêkaniyê, Girê Spî gibi bölgeler Rusya ve Suriye için de büyük bir tehdittir. Türk devletinin bu projesi, Suriye'yi parçalama projesidir. Bu bölgelere yerleştirilen terör grupları herkes için de büyük tehlikedir. En başta da Suriye devletinin varlığı ve bütünlüğü büyük tehlike altına girer.

Bazı iddialara göre; Türk devleti İdlib'in rejime devredilmesi karşılığında Kobanê'nin işgali için Rusya ile görüşmelere yapıyor. Böyle bir tehdit söz konusu mu?

Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik tehditleri bitmiş değil. Bu tehditler hala devam ediyor. Türk rejiminin halklarımıza dönük katliam ve soykırım politikaları devam ettiği müddetçe bu tehdit var olmaya devam edecektir. Bu Kobanê olur ya da başka bir yer olur, o tehdidi her zaman hesaba katmak durumundayız.

IDLIB’TE DEVİR, LİBYA’DA ATEŞKES

Rusya ile Türk devleti İdlib'te belli düzeyde bir anlaşmaya varmak istiyorlar. Kanaatimize göre, belli bir anlaşmaları da var. Mesela Halep-Şam ve Halep-Lazkiye uluslararası yollarının rejimin eline geçmesi gibi. Fakat oradaki bazı grupların diretmesi dolayısıyla Türkiye, Rusya'ya verdiği sözleri yerine getiremiyor. Diğer yandan İdlib pazarlıklarına Libya da eklendi. Biliyorsunuz, Rusya ile Türkiye Libya'da çatışan taraflar olan Hafter ile Serrac'ı Moskova'da bir araya getirdi. O görüşmede İdlib'in belirli bir kesiminin rejime devredilmesi karşılığında Libya'da ateşkesin sağlanması öngörülüyordu. Libya'da da Suriye benzeri bir model öngörüyorlardı. Yani Libya'nın bir parçasında Moskova destekli General Hafter'in denetiminde olması, bir kesiminin de Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin denetiminde olması planlanıyordu. Fakat bu konuda henüz bir anlaşma sağlanamadı. Ancak bunun İdlib'e nasıl bir yansımasının olacağı takip edilmeye değer.

QSD ile Suriye rejimi arasında bir askeri anlaşma yapıldı. Bu askeri anlaşma, siyasi bir anlaşmaya evirilme durumu var mı? Ya da Suriye'nin Türk devletinin işgali altında olan bölgelerinin kurtarılması için bir ortak program ortaya çıkarabilir mi?

QSD ile Suriye ordusu arasında yapılan askeri anlaşma Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının işgalini önlemeye dönüktü. Bunun başarıya ulaşması durumunda siyasi olarak da birçok ortak çalışma doğabilir. QSD ile Suriye ordusu Serêkaniyê'den İdlib'e kadar işgal ve teröre karşı ortak mücadele edebilir. Fakat başta da söylediğimiz gibi bunun bir siyasi anlaşmayla sağlanabilir. Ortak askeri mücadele, ortak siyasi ittifak ve anlaşmaya bağlıdır. Yoksa zayıf kalır. Her zaman söylediğimizi bir kez daha tekrarlarsak, Özerk Yönetim ile Şam yönetimi arasında oluşabilecek bir ittifak, aynı şekilde QSD ve Suriye ordusu arasında sağlanacak bir ittifak Suriye'yi güçlendirecektir. Böylesi bir durum siyasi, askeri ve ekonomik olarak Suriye'yi çok çok güçlendirecektir. Bizler, Şam'ın anlaması için bunu her zaman dile getiriyoruz. Böyle bir durum Suriye'yi zayıflatmaz, aksine çok çok güçlendirir. Fakat Şam'da mevcut olan egemen akıl, bunu bir zayıflık olarak görüyor.

Uzun bir süredir ulusal birlik konusu gündemde. Bunun Rojava ayağına baktığımızda da geçtiğimiz günlerde ENKS'den bir heyet QSD Komutanlığı ile görüştü. Bu konuda bir ilerleme var mı?

Ulusal birlik için bizler Özerk Yönetim olarak üzerimize düşen adımları attık. Bizim üzerimize düşenleri yaptık. Son olarak QSD'nin almış olduğu bir inisiyatif vardı. Bu doğrultuda da çabalarımızı oldu ve hala da bu çabalar devam ediyor. Ancak ne yazık ki takip ettiğimiz kadarıyla ulusal birlik için atılan adımlara bazı dış müdahaleler oluyor. Bazı çevreler bu inisiyatifin başarıya ulaşmaması için çabalıyor. Özerk Yönetim ile ENKS arasında doğrudan bir görüşme olmadı. Onların QSD ile bir görüşmeleri oldu, fakat bazı çevrelerin müdahalesi sonrası tutumlarında bir değişim gözlemliyoruz.

ULUSAL STRATEJİ ŞANTAJ ARACI YAPILMAMALI

Kim bu çevreler?

Türkiye ve Suriye muhalefeti gibi çevreler... Bu çevreler söz konusu inisiyatifin başarıya ulaşmaması için çabalıyorlar. Yine aldığımız kimi duyumlara göre; Türkiye ve Suriye muhalefetinden bazı tavizler koparmak için böyle bir adım attı. Yani ENKS'nin bazı tavizler koparmak ve işgal edilen bölgelerde rol sahibi olması için böyle bir adım attığı yönünde kimi duyum ve tartışmalar var. Eğer bunun bir gerçekliği varsa, bunun kötü sonuçları olur. Çünkü ülkemizi ve ulusal stratejimizi bazı çıkarlar için şantaj aracı yapmak doğru değil. Umut ediyoruz ki bunlar doğru olmaz, sadece söylenti olur.

Size göre, bu durumda ENKS'nin üzerinde söz sahibi olabilecek, KDP gibi Kürt taraflarının, oynaması gereken rol ne olabilir?

Güney Kürdistan Yönetimi, başta da KDP'nin ENKS üzerinde etkisi fazladır. Umut ediyoruz ki, KDP bu konuda olumlu rol oynar. ENKS'yi bu konuda teşvik edici rol oynaması ulusal bir görevdir. Çünkü Kürdistan'ın tüm parçalarının çıkarları birbiriyle bağlantılıdır. Bunları birbirinden bağımsız olarak ele alamayız. Rojava'nın güçlenmesi, Güney Kürdistan'ın güçlenmesidir, Güney Kürdistan'ın güçlenmesi Rojava'nın güçlenmesidir. Bunun aksi de geçerlidir. O yüzden ortak bir stratejiyle hareket etmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Güney Kürdistan Yönetimi bu konuda çok olumlu bir rol sahibi olabilir.

Her ne kadar sonuca varmamış olsa bile 2013 yılında ulusal birlik yolunda gösterilen kimi çabalar DAİŞ savaşında Kürtlere ve bölge halklarının ortak mücadelesinde ciddi kazanımlar sağlamıştı. Bugün de bölgede ABD-İran çekişmesi, Irak'taki durum ve bir bütünen tüm Ortadoğu'da kaosta tüm güçler yeniden konumlanıyor. Böylesi bir atmosferde ulusal birlik birçok tehlikeye karşı bir zırh olamaz mı?

Kürdistan üzerindeki tehditleri merkezi Türk devletidir. Silahlı grupları halkımızın üzerine süren Türk devletidir. Kerkük'te, Musul'da Şengal'de bu çeteleri Kürdistan Bölgesi'nin üzerine süren yine Türk devletidir. Dolayısıyla tehditler müşterektir. Bizler de bu müşterek tehditlere karşı ortak bir görüş ortaya koyabiliriz. Mesela Güney Kürdistan'daki referandumda ilk tepkiyi veren Türk devleti oldu. Hemen Bağdat ve Tahran ile ilişkiye geçerek Kürdistan Bölgesi'nin üzerine gitti.

ABD VE İRAN’IN TEMAS HATTI ROJAVA VE BAŞÛR’DUR

Bilhassa ABD ile İran arasındaki gerilim ve bölgede yaşanan kaotik durum bize ortak bir stratejiyi farz kılıyor. Çünkü savaşın derinleşeceği görülüyor. Belki ABD ile İran arasında doğrudan bir savaş şimdilik olmaz ama hesaplaşma sahaları Irak ve Suriye olacaktır. Çünkü her iki gücün temas hattı Irak ve Suriye'dir dolayısıyla Rojava ve Güney Kürdistan'dır. O yüzden muhtemel senaryolara karşı Rojava ile Güney Kürdistan'ın ve diğer parçaların ortak çıkarlarımızı korumaları için iyi ilişkiler içerisinde olması zorunluluktur.