Seyîdxan’ın son sözü: Türk devletine asla güvenmeyin

Agirî Dağı’na ulaşamayıp Mêrdîn dağlarındaki çatışmada yaşamını yitiren Seyîdxanê Usivê Seydo’nun son sözleri, "Türk devletine asla güvenmeyin" oldu.

Agirî Ayaklanması’nın etkisinin kırıldığı dönemde devlet bölgede tüm dikkatini Seyîdxan ve Alican’ın başlattığı direnişe verir. Askeri operasyonları üst düzeye çıkarır. Direnişçi grubu, Seyîdxan’ın liderliğinde Rojava’ya (Binxetê) geçmeye çalışırken, girdikleri çatışmalarla tarih yazdılar.

Direniş grubun diğer lideri Alican’ın öldürülmesinden sonra Seyîdxan, direnişçileri devletin zulmünden ve katliamından kurtarmak için Binxetê’ye gitmeye çalışır. Yeni Türk devletin uygulamalarına boyun eğmeyen bu lokal direniş, toplu katliamlara, zorla yerinden etme süreçlerine karşı bir başkaldırıdır. Kurdistan’da sistematik imha süreçlerine karşı gelişen direniş kültürünün ve bu kültüre karşı yerleştirilmeye çalışılan ihanet kültürünün çatışması da ortaya çıkıyor. Firarê Binê Xetê olarak tarihe geçen direnişçiler, aynı zamanda ihanet anlayışına karşı da savaşarak Kürt toplumsal hafızasına kazındı.

10 ay boyunca zorlu şartlarda geniş bir coğrafyada çatışa çatışa Agirî Dağı’na ulaşmaya çalışan grup, Alican’ın ölümünden sonra üç günlük yolculukla Agirî Dağı’na yakın Eledax yaylasına varır. Askeri operasyon ve takiplerden kurtulmayı başaran grup, Seyîdxan’ın ani karar değişikliği ile Rojavayê Kurdistan’a (Binxetê) gitmeye karar verir. Seyîdxan, Agirî Dağı’ndaki direnişin dağılmaya yüz tutuğunu, çok az sayıda grubun kaldığını söyleyerek, Rojava’ya gitme gitme kararını grup ile paylaşır. Aylardır çatışa çatışa yaklaştıkları Agirî Dağı’na sırtını dönen grup, atlarını tekrar Malazgirt Ovası’na sürer. Firarilerin girdiği çatışmalar ve bölgede etkili milis gruplarına yönelik eylemleri nedeniyle daha çok askeri birlik peşlerine takılır. Devlet Mûş Ovası, Qereyazi, Milazgir ve firarilerin gidebileceği tüm yerlere yeni askeri müfrezeler sevk eder. Bölgedeki devlet yanlısı çeteler de grubun peşine düşer.

KARAYAZI DAĞLARINDAKİ ÇATIŞMALAR

Milazgir Ovası’nda askeri takipten kurtulmak için Bilican dağlarına, burada Yüzbaşı Derviş Bey’in Seyyar müfrezesi ile çatışarak Qereyazi dağlarına çekilirler. Qereyazi’da Qazicelal köyü civarında Erzirom'un Kürt ilçelerinde halka kan kusturan Deli Kemal’in komutasındaki askerler ile çatışırlar. Erzirom ve Mûş Alay’ından sevk edilen askerler tarafından etrafları sarılır. Yaşanan çatışmada Alican’ın amcasının oğlu Mihê Xelîfe ölür. Askerler büyük bir bozguna uğrar. Deli Kemal askerlerini bırakarak, çatışma alanında kaçar. (Bu çatışma dengbêjler tarafından “Hê Bira” klamıyla efsaneleştirildi.) Bu çatışmada firarlardan yaralananlar da olur. Neredeyse her günü çatışmalarla geçen grup, yaşanılan çaresizlik karşısında Suriye’ye gitmek için yol arar. Uğradıkları her köye askerler baskın yapıp sivil insanları infaz eder ve köylüleri işkencelerden geçirir. İlaç, yiyecek gibi temel malzemeleri tedarik etmek artık onlar için imkânsız hale gelir.

MÊRDÎN DAĞLARINA ZORLU VARIŞ

Mûş’un dağlık alanlarında gündüzleri saklanarak, geceleri yol alarak Talorik dağlarından Êlih yöresine geçerler. Reşkotan ve Bekiran aşiretlerin içinden geçerek, Dicle’yi takip edip Amed yöresine gelirler. Amed ovasından Mêrdîn’in Stêwr (Savur) ilçesine geçip oradan da sınır bölgesine geçmeyi planlarlar. Büyük bir gizlilik içinde Dicle’yi geçmek için planlar yapılmıştır  fakat burada Baravan Aşireti mensupları ile yerel askeri müfrezelerin saldırısına maruz kalırlar. Ovada kurşun yağmurun altında yol alırlar. Gece çatışma alanından çıkmayı başarırlar. Sabaha doğru Stêwr'in Çınarönü (Cilin) köyünün kırsal alanına yetişirler. Seyîdxan’ın kardeşi Tevfik burada yaralanır. Askeri takip ve çatışmalarla geçen yolculuklarına bir de Mêrdîn dağlarının sıcaklığı ve susuzluğu eklenir. Serhed bölgesinin serin havasına alışan firariler, yorgunluk ve uykusuzluğun yanında bir de susuzluk çeker.

BİNLERCE ASKER VE UÇAKLAR

Dağın tümü askerler tarafından sarılır. Binlerce asker geçiş güzergahlarında konumlandırılır. Ağaçlar arasından yol alırken, operasyona dahil olan uçak tarafından fark edilirler. Uçaktan onlara ateş açılır. Uçaktan ateş açılması ile etrafta bulunan askerler aynı anda makinalı tüfeklerle saldırır. Etrafları her taraftan sarılır. Artık askerlerle iç içe çatış çatışa yol alırlar. Firarların çoğu askerlerden elde ettikleri malzeme ve silahlarla çatışır. Bir de askerlerden aldıkları elbiseleri giyerler. Kurşun yağmurundan tüm atları öldürülür. Su kuyusu başında rast geldikleri askerleri esir alarak, atlarına el koyarlar. Askerlerin yorulmayan atlarıyla hızlıca alandan çıkmanın yolunu ararlar. Nereden kaçmak isteseler yol bulamazlar. Kavurucu sıcaklar ve yağmur gibi yağan kurşunların altında çemberin içinde kalmışlardır. Çatışa çatışa Şêxan ırmağının kenarına varırlar. Gruplara ayrılıp çatışmaya devam ederler. Üç gün üç gece Stêwr dağlarında durmadan çatışırlar.

BU BARBARLARIN ELİNE BIRAKMAM

Sayıları 30 ve 40 arasında değişen Kürt savaşçılar, Türk ordusu karşısından tarihi bir direniş sergiliyordu, yiğitlikleriyle düşmanlarına ders veriyordu. Seyîdxan’ın amcasının oğlu Süleyman vurulmuştu. Yaralı arkadaşını düşmana teslim etmemek için dönen Abdulhamidê Berazî, tepki gösteren firarilere, “Ben ölsem de kimseyi arkamda amansız bırakmam. Hiçbir arkadaşımı bu barbarların eline bırakmam” cevabını veriyordu. Abdulhamid ve yanındaki arkadaşları iki saat çatışarak, yaralı arkadaşlarını güvenli bir alana çıkarmayı başarır.

Seyîdxan’ın başını çektiği grup dağ zirvesinde çatışır; Abdulhamid’in başını çektiği grup ise dere kenarında çatışır. Akşam saatlerinde iki grup birleşir. Seyîdxan, artık askeri çemberi aştıklarını ve hızlıca yol almaları gerektiğini anlatır. Akşam saatlerinde çemberi aşıp Mêrdîn’in Keferder köyü kırsalına varırlar. İçlerinde bazı arkadaşları vurulur, bazıları ise kayıptır.

DİRENİŞÇİLERİN APÊ SEYITXAN’I

Seyîdxan, cesareti ve gözü pekliği ile yılların verdiği tecrübeyle “Bunların kurşunlarından korkarsak dünyanın rezaleti üzerimize olsun” diyerek, arkadaşlarını cesaretlendirir. Seyîdxan’a duyulan güven ve ilerlemiş yaşına rağmen çatışmalardaki atikliği, verdiği kararlarla bütün saldırıları boşa çıkarır. Yanında oğlu, kardeşi ve yeğenleriyle aynı kaderi paylaşır. Bütün firariler, ‘Apê Seyîdxan’ diye hitap ederdi.  Aylardır birlikte cephede savaştığı arkadaşlarına karşı tereddütsüz canını ortaya koyacak kadar da vefalıdır. Kürt örf ve adetleriyle yoğrulmuş gururu ve onuru asla teslim olmasına müsaade etmez. Evladı gibi koruduğu, gözettiği, yönlendirdiği arkadaşlarına karşı ortaya koyduğu vefa onun şehadetine sebep olacaktı. Omuzlarındaki sorumluluğun farkındadır. Yaşadığı tek pişmanlık, I. Dünya Savaşı’nda Türk hükümeti adına Kürtlerin savaş cephelerinde yer alması ve kendisinin de içinde bulunmasıydı. Ölüme giderken duyduğu pişmanlığı, Seyîdxan’ın yol arkadaşlarına ve Kürt halkına vereceği son ders olacaktı.

SEYÎDXAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ

Çemberden kurtulan firariler, askerler üzerinden topladıkları silah ve cephanelerle atlarını dört nal sürerek operasyon bölgesinden uzaklaşır. Keferde köyü yakınlarında Mardin Alayı’nın kurduğu tuzaktan habersiz hızlıca yol alırlar. Akşam karanlığından faydalanıp hızlı hareket etmek isteyen firariler, aniden kendilerini askerlerin içinde bulur. Her taraftan saldırı altında kalırlar. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar çatışma sürer. Atı vurulan ve askeri alanda kalan arkadaşını kurtarmak için geri dönen Seyîdxan da vurulur. Fesîhê Mihê Mîrze, yarası ağır olan Seyîdxan’ın şehadetine tanıklığını şöyle anlatmıştı: “Ben Seyîdxan’ın hemen yanındaydım. 'Amca sakın dönme' dedim, 'vurulursun'. Yine de Ali’yi kurtarmaya gitti. Ben atımı büyük bir ağacın altına sürüp mevzi aldım. Ağacın yaprakları kurşunların tesiriyle üstüme dökülüyordu. Bir de baktım Seyîdxan’ın atı boş yanımdan geçti. O zaman Seyîdxan’ın vurulduğunu anladım. Abdülhamidê Berazî, kardeşleri Feyzullah, Abdülbaki amca oğulları Abdulaziz, Sülheddin, Aliyê Feqiyê Sile, Seyîdanlı Şêxo ve Seyîdxan’ın yaralı kardeşi Tevfik tekrar çatışma alanına döndü. Tevfik yaralıydı, savaşamıyordu. Abdulhamid, beni, Reşit’i, Abdulaziz ve Sülheddin’i savaşmakla görevlendirdi. Siz savaşın, biz Seyîdxan ile ilgilenelim, dedi. Biz savaştık. Onlar Seyîdxan’ı epeyce uzaklaştırdı. Savaşın sonuna gelmiştik. Saat gecenin 2’isine geliyordu. Seyîdxan’ın yarası ağırdı. Kan hiç akmıyordu. Kanı içe sızıyordu. Su diye inliyordu fakat su yoktu. Ben akşam vakti bir erin atını almıştım. Heybesini karıştırdım içinde bir su vardı. Matara’daki sudan biraz içip Seyîdxan’a verdim.”

BULUNDUĞU ALANDA DEFNEDİLİR

Seyîdxan’ı yaralı bir şekilde Keferde köyü kırsalından Zone köyü kırsalına götürürler. Grubun inisiyatifini alan Abdulhamid, Seyîdxan’ı güvenli bir alana taşıyıp onun yanında son kurşuna kadar çatışacaklarını söyler. Fesîhê Mihê Mîrze şu şekilde not düşmüş Seyîdxan’ın son sözlerini: “Benden artık hayır yok, dedi. Son isteğim kendinizi kurtarın. Elinizden gelirse yaralı kardeşimi de kurtarın. Aile ocağımız sönmesin. Biz 5 kardeştik. Birinci Cihan Harbinde Türk hükümeti için 3 kardeşim şehit düştü. Müfettişi umumiler yalancı ihbarcılar. İşte sonumuz bu. Türk hükümetinin bize mükafatı bu oldu. Bizi bu felakete sürdüler.”

Ölmeden bütün savaşçılarla helalleşip onları yolcu eder. Ancak yine de iki firari Seyîdxan’ın yanında kalır. Seyîdxan sabah saatlerinde vefat eder. Yanındaki firariler, Zone köyüne haber verip alandan uzaklaşır. Grubu takip eden askerler akşam saatlerinde Seyîdxan’ın cenazesini bulur. Yapılan teşhislerde Zone köyü muhtarı ve imamı da yer alır. Daha sonra askerler alandan çekildikten sonra köylüler tarafından Seyîdxan bulunduğu alanda defnediliyor.

ROJAVA’DAN TEKRAR BAKUR’A

Rojava’ya geçen firariler, Temmuz 1933’te 24 kişi olarak tekrar Bakurê Kurdistan’a giriş yaparlar. Mêrdîn, Amed ve Êlih hattı üzerine Mûş Ovası’na geçerler. Milazgir, Qereyazi ve Seyidan Dağı’na varırlar. Firarilerin tekrar bölgeye girdiklerinden haberdar olan askerler de yoğun bir şekilde operasyonlara başlar. Milis grupların tümü firarilerin peşine düşer. Firariler ise milis olan ve ihbarcılık yapan kişilere yönelik eylemlerle bütün ihbarcıların korkulu rüyası haline gelir. Devletle iş birliği içinde olan ve halka zulüm eden birçok kişiye eylem düzenlerler. Mûş’ta devletle çalışan Sıdıqê Arif, Abdulhamid tarafından vurulur. Milis olan kişileri uyarırlar ve silahlarına el koyarlar. Devlet çetelerinin zulmüne uğrayan kişilerin artık yardım istediği bir grup haline gelir. Yine devlet tarafından silahlandırılan Çaxsor köyü ve ovada devlet tarafından silahlandırılan birçok köye baskın düzenleyip, silahlara el koyarlar. Qereyazi'da Gelîye Berazan, Hasankale, Tekman, Karaçoban ve Malazgirt yöresinde milislere yönelik düzenledikleri eylemlerden sonra Sarıkamış tarafına geçerler. Posta trenine el koymak için eylem yaparlar. Ancak milis ve askerler ile Sarıkamış ormanlarında çatışırlar. Sarıkamış Mızraklı Alayı grubu takibe alır. Kösedağ’da alayı dağıtıp, askerlerin silahlarına el koyarlar. Abdulhamid ve Fesihê Mihê Mîrze bu çatışmada yaralanır.

5 İLDEN ASKERLER SALDIRIR

Eleşkirt ve Karayazı taraflarına gelen firariler, Malazgirt tarafına geçerken, onların o tarafa geleceklerinden haberdar olan Türk ordusu bütün köylere asker ve milis yığar. Güzergâh üzerindeki tüm köylere  Agirî, Mûş, Qamûşan (Sarıkamış), Erzirom, Hasankale tarafından getirilen binlerce asker yerleştirilir. Ovada sıkışan firarilerin gideceği alan kalmayınca köylere sığınmak ister, ancak yönünü çevirdikleri tüm köylerde yüzlerce askerin kurşunlarıyla karşılaşırlar. Şewranşêx köyü etrafında başlayan çatışmada çıkış yolu bulamayan firariler, Mele Mistefa köyüne sığınır. Burada geceye kadar çatışma sürer. İki firari çatışmada yaşamını yitirir. Abdulhamid ise bacağından ikinci defa yaralanır. Gece yarısı köyden çıkmayı başarırlar. Askerler köyü tümden yakar. Orada mahsur kalan sivil insanların tümünü infaz ederler. Askerler ağır kayıp verir. Daha sonra Mele Mistefa köyünde devlet tarafından öldürülen askerler için sembolik anıt yaptırıldı.

ÇURO AĞA’YA* MİSAFİR OLURLAR

Firariler, bu çatışmalardan sonra Sason ve Motkan taraflarına geçer. Abdulhamid ve diğer yaralılar, Motkan ağalarından ve kendisi de aynı zamanda firari yaşayan Curo Ağa’ya misafir olur. Onları takip eden askeri müfreze, Motkan’ın Meydan köyünde Çuro Ağa’ya yanında olan firarilerin teslim edilmesini talep eder. Etki ettiği alanlarda hiçbir askerin girmesine izin vermeyen Çuro Ağa, olaydan 40 gün önce bölgeye girmek isteyen askeri müfrezeye baskın düzenlemiş ve çok sayıda askeri öldürmüş. Aynı çatışmada 9 yeğeni de ölmüş ve kendisi de yaralanmıştı. Ancak hiçbir şekilde mıntıkasına askerlerin girmesine izin vermiyor. Albay’ın vekil olarak gönderdiği kişiye de firarilerin yanında olmadığını olsa da vermeyeceğini bildirir. Çuro ile çatışmayı göze alamayan Albay, müfrezesi ile Muş’a döner.

İHANET VE TEVFİK’İN ÖLÜMÜ

Tevfik ve Feyzullah ise beraberindekilerle birlikte Mereto Dağı’na çekilir. Oradan da Talorik dağlarına geçer. Bir dönem izlerini kaybettiren firariler, Xiyan Aşireti ileri gelenlerinden Emerê Mihê’nin köyü olan Talorik köyüne gelir. Köyün derin bir vadide bulunması, etrafının dağlarla çevrili bulunmasından dolayı firariler için korunaklıdır. Emerê Mihe orada saklanabileceklerinin ve kışı orada geçirebileceklerinin güvencesini verir. Firariler, Emerê Mihê’nin devlet ile iş birliği yaptığını aşirete mensup köylülerin silahlandıklarından habersiz bir şekilde köye girer. Kurulan tuzaktan habersiz bir şekilde köyde farklı evlere misafir olacak şekilde dağılırlar.

Diyarbakır Kolordusu’na bağlı askerler de köyün etrafını sarmış vaziyete bekliyor. Tevfik ve arkadaşı Şakir bir evde misafirler. Öğle yemeğini yerken köydeki hareketlilikten şüphelenirler. Kapıya yönelen Tevfik, kapının üstlerinden kilitlendiğini fark eder. Pencerelere yönelince evin etrafını saran köylüler tarafından kurşun yağmuruna tutulur. Civar köylerdeki milisler de köye sevk edilir. Köyde başka evlerde kalan firariler bir şekilde kendilerini dışarı atıp çatışmaya dahil olur. Askerler köye saldırmaya başlar. Mustafa ve Feyzullah yaralanır. Derin vadiden faydalanan firariler köyün dışına çıksa da Tevfik’in kaldığı evin etrafı sarılmış vaziyetedir.

KESİLEN KAFASI TEŞHİR EDİLİR

Tevfik’in evden çıkma şansı kalmamıştır. Askerler de ağır silahlarla eve saldırır. Akşama kadar süren çatışma sonucunda askerler eve girer. Kurşunları biten ve yaralı olan Tevfik’in kafası kesilir. Tevfik’in cenazesine el koyulur. Tevfik’in kesik kafası Diyarbakır Kolordusu’na götürülür. Daha sonra teşhir edilir. Vahşete sınır tanımayan askerler, esir aldıkları Seyîdxan’ın yeğenleri 17-18 yaşlarında Mustafa ve kız kardeşi Dido’yu ise Muş’a götürmek için yola çıkarır. Yolda askerlere eşlik eden milislerin aktardığına göre iki kardeş de askerler tarafından katledilir. Tevfik gibi onların da mezarları bilinmiyor.

* Motkan ağalarından Çuro, yıllarca devlete teslim olmadı. Kurdistan direnişinde bulunan tüm firarilerin sığınağı oldu. 1937-1938 yıllarında Türk askerleriyle girdiği bir çatışmada eşiyle birlikte katledildi.

DEVAM EDECEK