Şerik: 14 Temmuz direnişçilerinin takipçisi olmalıyız

14 Temmuz direnişinin yıldönümüne ilişkin konuşan PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, "Şimdi yapılması gereken 14 Temmuz direnişçilerinin bugün de takipçisi olmaktır" dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişinin 38. yıl dönümü vesilesiyle değerlendirmelerde bulundu. 

14 Temmuz yıl dönümü nedeniyle ölüm orucu direnişçilerini anarak sözlerine başlayan Şerik, şöyle konuştu:

"Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ve onların şahsında tüm devrim şehitlerimiz saygıyla, minnetle anıyorum. Yine bugün vesilesiyle 5 Temmuz 2019 tarihinde TC devletinin savaş uçakları tarafından haince, alçakça katledilen Dîyar Xerîb arkadaşı, beraberinde şehit düşen Şahin Dicle ve Devran arkadaşları saygıyla anıyorum. İçinde bulunduğumuz koşullarla 14 Temmuz büyük ölüm orucunun yaşandığı koşulları birbirinden ayrı düşünmemek gerekiyor.

Farklı yanları da var ama ortak özellikleri de var. Bugün Kürdistan’da yaşananlar, Türkiye’de yaşananlar 12 Eylül askeri, faşist cuntasının güncelleşmiş halini ifade ediyor. O nedenle de 14 Temmuz Direnişi’nin yaşandığı koşullarla, günümüzde yaşananlar arasında ciddi bir ayrım veyahut fark görmek ya da farklı olduğunu söylemek gerçeği her yönüyle ifade etmez. Bunlar arasındaki ortaklığın mutlaka görülmesi ve ona göre de bir yaklaşım ve değerlendirmenin de sahibi olunması gerekiyor. Bizi böyle bir değerlendirmeye yapmaya götüren nedenler var.

Bunların başında da şu geliyor; 12 Eylül 1980’de askeri faşist darbe gerçekleştiğinde hedefinde devrimci, demokratik, sosyalist hareketleri ezmek vardı. Bunların başında da Kürdistan’da gelişen özgürlük ve demokrasi hareketimiz geliyordu. Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü, somutlaşmış ifadesi olan PKK’yi yok ederek 12 Eylül askeri darbeciler hedeflerine ulaşacaklarını zannediyorlardı. O nedenle 12 Eylül askeri, faşist darbesinin özünü oluşturan PKK’nin tasfiye edilmesi, imha edilmesiydi. Bundan dolayı PKK’ye karşı çok yoğun saldırıların yaşandığı, imha harekatlarının gerçekleştiği bir dönem olarak tarihe geçti."

14 TEMMUZ DİRENİŞİ 15 AĞUSTOS ATILIMI'NI DOĞURDU

12 Eylül faşizmine karşı PKK'nin direnişine değinen Şerik devamla şunları belirtti: "14 Temmuz büyük ölüm sadece zindanlarda gelişen, insanlık düşmanı, vahşi saldırılara karşı bir direniş değil, aynı zamanda Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi hareketinin de temsili anlamına geldi. Bu yönüyle 14 Temmuz Direnişi’ni ele almak gerekiyor. Zaten 14 Temmuz ölüm orucunun temel hedeflerinden birisi de siyasal kimliğin, varlığın korunmasıydı. Bu temelde böylesine büyük bir eylem gerçekleştirilmiştir. Böylesi bir eylem gerçekleştirilirken de şahadetler göze alınarak başlanmıştı.

14 Temmuz ölüm orucunun bu gerçekliği sadece direnişi gerçekleştirenler tarafında değil, 12 Eylül faşist cuntasını gerçekleştirenler tarafından da biliniyordu. O nedenle de kesin sonuç elde etmek istediler. Bu anlamda da kararlı bir eylemdi. Bundan dolayı 14 Temmuz aynı zamanda iki karşıt iradenin karşı karşıya gelmesini de anlattı. Bir yandan PKK’nin direnişçiliği, diğer taraftan da 12 Eylül askeri faşist cuntasının bu direnişi ezme hareketi. Bunlar 14 Temmuz’da karşı karşıya geldi.

Düşmanın iradesi kırıldı ve direnişçilerle anlaşmak zorunda kaldılar. Bu PKK’nin direniş çizgisinin, iradesinin düşman üzerindeki kabulü anlamına da gelmişti. Daha sonra da 14 Temmuz direnişi bir çağrı olarak kabul edildi. Dağda gerillaya dönüştürüldü. 15 Ağustos 1984 yılı da gerillaya dönüşen bu davetin en somut gerçekleşme biçimi olarak tarihe geçti."

ÇÖKTÜRME PLANI İLE PKK BİTİRİLMEK, KÜRT HALKI SİNDİRİLMEK İSTENDİ

Düşman PKK’yi tasfiye ve imha etmek istediğinin altını çizen Şerik, şöyle devam etti "PKK’yi imha ederek, tasfiye ederek amacına ulaşacağını düşünüyor. O nedenle saldırısını çok yoğun bir şekilde sürdürüyor. 2015 yılının Nisan ayından itibaren uygulamaya konan Çöktürme Planı da bunun somut ifadesidir. Çöktürme Planı’yla PKK bitirilmek, Kürdistan halkı sindirilmek istendi. Bunun için de çok yoğun bir katliam süreci Kürdistan toplumuna dayatıldı. Bu Çöktürme Planı Önder Apo’ya uygulanan mutlak tecritle gündeme geldi.

Atılan ilk adımdı. Bununla yapılmak istenilen çok net, ortadaydı. Önder Apo ile PKK arasındaki, Önder Apo ile Kürdistan toplumu arasındaki bağları koparmak istediler. Bu aslında başı, gövdeden ayırma hareketi olarak devreye konuldu. Ardından da Kürdistan toplumunun iradesini ifade eden 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını yok hükmünde saydılar. Bu açıkça Kürdistan toplumunun o güne kadar mücadeleyle elde ettiği kazanımları ortadan kaldırma hareketiydi.

Bir yandan PKK ile Önderliğin arasındaki bağı koparmak isterken, diğer taraftan da toplumu bu şekilde iradesiz hale getirmeyi önlerine hedef olarak koymuşlardı. Ardından da Kürdistan’da direniş bölgeleri olarak adlandırabileceğimiz Cizre, Nusaybin, Gever, Farqîn, Kerboran, Silopi ile Varto ve Doğubayazıt gibi yerlerde de yoğun saldırılara geçti, büyük katliamlar gerçekleştirdiler. Bu katliamlarla da direniş bölgelerini susturmak istediler."

YAŞANANLAR ÇÖKTÜRME PLANININ DEVAMI

Daha önce Şark Islahat Planı devreye konulduğu zaman Kürdistan’da belirledikleri stratejik noktaların ve bölgelerin olduğunu hatırlatan Şerik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Nasıl ki onları parça parça düşürmeye önlerine hedef olarak koymuşlarsa, aynısını Çöktürme Planı’nı devreye koyduklarında da gerçekleştirdiler. Fakat başta gençler ve kadınlar olmak üzere ortaya konan direniş ve bu direniş esnasında düşmana onun özel harekat güçlerine vurulan darbeler amaçlarına ulaşmalarını engelledi. Direniş bölgelerinde yoğun katliamlar gerçekleştirildi. Direniş bir geri çekilme süreci yaşadı fakat direniş bastırılamadı, direniş yok edilemedi.

Önderlik mutlak tecrit koşullarında direndi. Direnişini en üst nokta da ifadeye kavuşturdu. Gerilla mücadelesine devam etti, daha da yaygın bir hale getirmeye çalıştı. Katliamlar sonucunda ortaya çıkan boşluklar hızla doldurulmaya çalışıldı. Tabi bununla da sınırlı kalmadı. Rojava Kürdistan’ı ile Bakûrê Kürdistan birleşmişti, bunları birbirinden ayırmak da mümkün değildi. Aslında TC Bakûr’da bu katliamları gerçekleştirirken aynı zamanda Rojava Devrimi’ni boğmak için de hazırlıklarını yapmaya çalışıyordu.

Ardından Efrîn işgalinin gerçekleşmesi bunun somut bir ifadesi oldu. Efrîn işgali neye karşı gerçekleştirildi? Kobanê’de DAİŞ yenilmişti. Bakûr’da halkın direnişi üst boyutlara çıkmış ve iradesini 7 Haziran seçimlerinde çok net bir şekilde ortaya koymuştu. O nedenledir ki Kuzey’i etkisizleştirerek Rojava’da DAİŞ’in yenilgisiyle birlikte ortaya çıkan boşluğu yeni bir işgal harekatıyla doldurmak istemiş, onun hazırlıklarını yapmışlardı. Rojava Kürdistanı’na dönük bir işgal harekatının hazırlıkları daha da yoğunlaştırılıyor. Sınır bölgelerine TC’nin yapmış olduğu yığınaklar var. Rojava’da ki işgal güçlerini takviye etmeye çalışıyorlar.

Yine Başûrê Kurdistan’da, Zap’ta, Xakûrkê’de işgal saldırılarını daha ileri boyutlara çıkarmak istiyorlar. 23 Haziran İstanbul yerel seçiminden sonra uygulamaya koyduğu saldırı son yılların en şiddetli saldırıları biçiminde gerçekleşti. Neredeyse her gün, günün 24 saati yoğun hava saldırıları gündeme getirildi. Sınır bölgelerinde tank, havan ve obüs atışlarını aralıksız sürdürüyorlar. Sivil katliamları gerçekleştiriyorlar. Dağları yoğun bombardımana tabi tutuyorlar. Bağlar, bahçeler, ormanlar yakılıyor. Bunlar aralıksız devam ediyor."

AÇLIK GREVİ DİRENİŞİNİN BAŞARIYLA SONUÇLANMASI TARİHE GEÇTİ

AKP iktidarının İstanbul seçimlerinde aldığı yenilgi sonrası saldırılarını daha da yoğunlaştırdığına dikkat çeken Şerik devamla şöyle konuştu: "Aynı süreçte zindanlarda yaşanan süresiz açlık grevi direnişi büyük bir zaferle sonuçlandı. 26 Mayıs’ta süresiz açlık grevi direnişinin başarıyla sonuçlanması bu anlamda tarihe geçmiştir. Açlık grevi direnişini 14 Temmuz direnişinden ayrı değerlendiremeyiz. O 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişinin bugün somutlaşmış haliydi. Koşullar farklı, kapsamı farklıydı.

14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi, Amed zindanında gerçekleşmişti. Fakat 7 Kasım 2018 yılında Leyla Güven öncülüğünde süresiz açlık grevi direnişi sadece zindanlarla sınırlı kalmadı. Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim şiarıyla içerisine girilen hamlenin somut geçekleşmesiydi. Zindanlarda ve toplumsal alanda bu hamlenin kendisini ifadeye kavuşturduğu direniş biçimiydi. Nasıl 14 Temmuz direnişi düşmana geri adım attırmışsa, 26 Mayıs’ta sonuçlanan süresiz açlık grevi direnişinde de düşmana aynı şekilde geri adım attırıldı. Bu aslında 14 Temmuz’un yeni bir yıldönümüne giderken gerek zindanlardaki PKK’li, PAJK’lı tutsakların, gerek Kürdistan toplumunun vermiş olduğu bir cevap ya da karşılaması anlamına gelmektedir."

ÖZEL SAVAŞ REJİMİNİN KENDİSİNİ DAHA FAZLA AYAKTA TUTMA KOŞULLARI KALMADI

Çöktürme Planı’nın sonuçsuz kaldığının altını çizen PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, şunları ifade etti: "Direniş olmadan ne kazanılabilir, ne varlık korunabilir ne de sömürgecilerin soykırım saldırıları boşa çıkartılabilir. Böylesine güçlü sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Sadece bununla da kalmamıştır. Özel savaşın kendi içerisinde oluşturmuş olduğu ulusal mutabakatın parçalanmasına neden olmuştur. Ulusal mutabakat parçalandığı zaman da özel savaş rejiminin kendisini daha fazla ayakta tutma koşulları da ortadan kalkmış demektir. Çünkü özel savaş rejimi ancak böylesi bir mutabakat üzerinden kendi varlığını sürdürebilir. Süresiz açlık grevi direnişleri böylesi bir sonucu da açığa çıkarmıştır.

Şimdi yapılması gereken 14 Temmuz direnişçilerinin tarihe mal olan o eşsiz direnişlerinin, kazanımlarının bugün de takipçisi olmaktır. Bugün de 26 Mayıs’ta sonuçlanan süresiz açlık grevi direnişinden ortaya çıkan sonuçları, özgürlük ve demokrasi mücadelemizi çok daha ileri bir safhaya taşımanın vesilesi haline getirmektir. Şimdi böylesi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya bulunuyoruz.

Bu vesileyle 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin 37. yılını geride bırakıp 38. yılına girerken bugünü bize, özgürlük ve demokrasi mücadelemize kazandıran büyük şehitlerimiz Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’i saygıyla, minnetle anıyoruz. Yine 7 Kasım 2018’de başlayıp 26 Mayıs 2019’da son bulan süresiz açlık grevi direnişçilerini saygıyla selamlıyorum. Bu direnişte şehit düşen 9 yoldaşımızı saygı ve minnetle anıyoruz. Ve anılarının da mücadelemizde sürekli yaşayacağını buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz."