TKEP-L Rojava: AKP yenilgiye mahkumdur, gelecek direnen halkımızın olacak

TKEP-L Rojava Yaşar Bulut Karargâh Sorumlusu Teymen Ali, “Cizre, Sur ve Nusaybin’de direnen insanlık onurudur” dedi.

Erdoğan-AKP faşizminin Kürdistan’da amacına ulaşması halinde katliamlarını Türkiye şehirlerine de taşıyacağına dikkat çeten TKEP-L Rojava Yaşar Bulut Karargâh Sorumlusu Teymen Ali, “Cizre, Sur ve Nusaybin’de direnen insanlık onurudur” dedi. AKP faşizminin yenilgiye uğratarak direnişin zafere ulaşması için acil bir şekilde toplumun ayağa kalkarak mücadeleyi yükseltmesi gerektiğini söyledi.

Erdoğan-AKP çetelerinin Rojava’da aldıkları yenilgiden sonra Kuzey Kürdistan’da katliamlara başladığını söyleyen TKEP-L karargah komutanı Ali, “AKP-Erdoğan çeteleri halkın direnişi karşısında yenilgiye mahkumdur. Ufkumuz açık olsun zafer direnen halkımızın olacaktır” dedi.

Rojava TKEP-L Yaşar Bulut Karargâh Sorumlusu Teymen Ali, AKP faşizmine karşı Kürdistan’daki direniş ve gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

Cizre, Sur, Silopi ve Nusaybin gibi Kürdistan şehirlerindeki direnişe karşı, Erdoğan-AKP faşizminin soykırım amaçlı saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rojava’da bulunan Leninistler olarak Kürt halkının Rojava ve Kuzey Kürdistan’daki kahramanca direnişini saygı ile selamlıyoruz. Yapılan tüm saldırılar, AKP’nin 13 yıllık hegemonik sürecini de aşan, tarihsel olarak faşist bir karakterde olan devlet halklar üzerinde gerçekleştirdiği katliamlarla bugüne kadar gelmiştir. Faşizan devlet sürekli halkları ezerek, katliamlar yaparak kendi egemenliğini pekiştirmek istemektedir. Ama Almanya başta olmak üzere İtalya ve İspanya’da faşizmin tüm baskılarına rağmen halkların kahramanca mücadeleleri sonucunda özgürlüklerine kavuştuğunu göreceğiz.

AKP faşizminin Kuzey Kürdistan’daki saldırıların altında Rojava yenilgisi vardır. Rojava devrimi ile Kürt halkı büyük bir zaferle özgürlüklerine kavuştu. AKP hükümeti ve faşist TC devleti Rojava’ya düşmanca yaklaşarak, yıkmak için tüm olanaklarını kullanmasına rağmen, hem uluslararası toplumda, hem de Kürdistan ve Türkiye halkalarındaki desteği ile bunu başaramadı. Bundan dolayı Rojava’daki yenilgi dolayı da Kuzey Kürdistan halkına saldırmaya başladı.

Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın birçok bölgesindeki saldırının amacı halkın öz yönetimlerle ortaya çıkardığı iradeyi yıkmak ve teslim almaya yöneliktir. İkili iktidara son vereceğiz diye Erdoğan bir açıklaması olmuştu. Erdoğan’ın bu açıklaması TC’nin Kuzey Kürdistan’da bir egemenliğinin kalmadığının itirafıydı.

Erdoğan, AKP faşizmi Kürdistan’da kaybettiği egemenliğini tekrardan sağlamak için savaş başlatarak, daha fazla kan ve gözyaşının akmasını ve hunharca katliamları yapmaya baldı. Hitler örneğini Erdoğan bu amaçla kullandı. Ortaya çıkan belgelerde de devletin Kürdistan’da egemenliğini sağlamak için 15-20 bin insanın katledilmesini önüne hedef koymuş.

Böylesi kitlesel bir katliam göze almışlar diyorsunuz?

Evet, kitlesel bir katliamı yapacak kadar gözü kara ve gaddarca bir savaşın içine girmişler. Erdoğan-Davutoğlu devleti yönetemez bir duruma geldiklerini çeşitli vesilelerle itiraf ettiler. Yönetemedikleri için de özgürlüğü için mücadele eden kitleleri, Kürtleri katlediyorlar.

Kürt halkına karşı ordu ve saraya bağlı özel ordu ile yürüttüğü bu savaşta yüzlerce ölülerinin olduğunu itiraf ettiler. Ama teslim aldığı medya ile bir algı yaratarak Kürt halkının direnişini terörize etmeye çalışıyorlar.

Bu faşizan saldırıları durdurmak için ne yapmak gerekir?

AKP uzun süredir Kürt halkının örgütlü gücünü dağıtmak ve direnişini kırmanın hazırlığını yaptı. Çözüm denilen süreç aslında bu işin kılıfıydı. Hiçbir zaman AKP ve Erdoğan çetelerinin çözüm diye bir arayışları olmadı. Her zaman fırsat kollamaya, kendilerini toparlamaya çalıştılar. Rojava’da yenilgiye uğrayıp planları boşa çıkınca DAİŞ çeteleri ile başaramadığını bu sefer özel ordusunu devreye koyarak sonuç almaya çalıştı.

Amed, Suruç, Ankara katliamları bu saldırıya zemin hazırlamaya yönelikti. Aslında bu katliamlar sürecini Paris’te Sakine yoldaşları katlederek başlatmışlardı. Bu katliamla Kürt halkına bir mesaj verilmişti. Emekçi halkımız TC’nin kanlı elini çok iyi biliyor. Kürt halkıda AKP-Erdoğan çetesinin mesajını çok iyi okudu. Çünkü ‘90’lardaki katliam ve kanlı yüzünü hiç unutmamıştı.

AKP 1 Kasım’da hazırladığı güçle iktidarını tamamladı ve Kürt halkına karşı bir saldırı imha konsepti başlatmış oldu. 2012-2013 yıllarından sonra Kürt halkının öz iradesinin öne çıktığı yerleri komple bir imha konsepti ile ortadan kaldırma planını devlet yapmış, ama zamanın uygun olmasını bekliyordu. TC’nin bu kirli oyunlarına karşı Kürt halkının direnişi tamamen meşru ve haklıdır.

‘KÜRDİSTAN’DAKİ KATLİAMLARA SESSİZ KALAN HER İNSAN SUÇA ORTAKTIR’

Türkiye cephesinde devrimci demokrat ve duyarlı çevrelerin bu savaşa karşı duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve ne yapmak lazım?

Kürdistan, Türkiye ve bölge halkları tarihsel bir dönemden geçiyor. Emperyalist ve kapitalist düzen her yönü ile çöküş içindedir. Bu çöküşünü engellemek için farklı yol ve yöntemleri devreye sokuyor. Din, DAİŞ vb. mezhep çatışmalarını bir araç olarak kullanıyorlar. Kürdistan’da şehirler içindekilerle birlikte yok edilirken, Türkiye cephesinde büyük bir ölüm sessizliği vardır. Kürdistan’daki Erdoğan-AKP çetelerinin katliamlarına sessiz kalanlar kesinlikle bu suça ortaktırlar. Şunu da asla unutmayalım, şu anda yapılan saldırılar Kürdistan ile sınırlı kalmayacaktır. Erdoğan-AKP çetelerinin saldırıları sadece Kürt halkına karşı değil, tüm halklara, insanlığa karşı saldırı yapıyorlar.

Örgütlü olduğu ve direndiği için Kürtlere katliamlar yapılıyor. Eğer Erdoğan-AKP çeteleri Cizre, Sur ve Nusaybin gibi direniş olduğu yerde başarıya ulaşırsa bir sonraki adım Adana, Mersin, İstanbul gibi Türkiye kentleri olacaktır.

SUR’DA, CİZRE’DE DİRENEN İNSANLIK ONURUDUR

Leninistler olarak Türkiye kamuoyuna şu çağrıyı yapmak istiyoruz. Devrimci-demokratlar başta olmak üzere, emekçilere, gençlere, kadınlara ve toplumun tüm kesimlerine Kürdistan’da yürütülen imha konsepti hepimizi, hepinizin imhasını hedefliyor. AKP, DAİŞ gibi kara rengi dışındaki toplumun tüm renklerini yok etmeyi hedefliyor.

O halde bu faşizan-dikta rejiminden kurtulmak için herkes ayağa kalkmalı, direniş için örgütlenmeli ve mücadeleyi en üst seviyeye çıkarmalıdır. Bu yapılırsa ancak faşizm yenilir, halkların direnişi zafere ulaşır. Sessiz kaldığımız her an ölüme bir adım daha yakınlaştığımız andır. Bu ölüm sadece fiziki olarak değil, bu faşizan rejim her gün insani özelliklerimizi yok ediyor. Sur’da Nusaybin’de, Cizre’de kazanacak olan insanlığın onurudur. Kaybedilecekse herkes kaybedecektir.

‘ACİL ORTAK BİR CEPHEYE İHTİYAÇ VARDIR’

Onun için acilen tüm halkları içine alacak olan ortak bir cephe oluşturulmalıdır. Bu cephenin ana teması başta AKP faşizmi olmak üzere, tüm bu katliamlara kaynaklık eden tekçi faşizan devletin yıkılmasıdır. Bu amaçla devrimci bir birliğe ihtiyaç vardır. Bu birlik Kürt halkına kendi kaderini tayin etme hakkını getirirken, önderlik ve devrimci tutsakların özgürlüğünü yaratırken, Türkiye halklarını temsil edecek olan demokratik bir sistemin oluşmasını sağlayacaktır.

Halkların devrimci birliği oluşmadığı sürece faşizan devletin katliamları devam edecektir. Dersim’de Sivas’ta, Amed ve Ağrı gibi katliamların yaşanmasının altında oluşmayan birlikten faydalanan devletin faşizan yaklaşımlarından ileri geliyor.

40 yıllık mücadele tarihi ve Türkiye devrimci direniş tarihini de dikkate alarak önümüzdeki bahar süreci neyi getirecek, nasıl bir hazırlık içinde olmak gerekiyor?

Erdoğan-AKP çetelerinin yaptığı bu katliamların bir bedelinin olabileceğini herkes biliyor, görüyor. AKP faşizminin paniği ve korkusu da bundan olsa gerek bahara kadar yapabildiği kadar direnişin olduğu yerleri bastırmaya çalışacaktır. Ama faşizmini ne kadar yükseltirse yükseltsin, döktüğü kanda boğulmaya mahkumdur. Şunu içtenlikle söyleyebiliriz ki, önümüzdeki süreç halklarımıza özgürlük getirecektir. Zafer direnen halklarımızın olacaktır.

Devrimcilerin, komünistlerin, yurtseverlerin her zamankinden daha fazla çalışmalı ve mücadeleyi yükseltmesi gerekiyor. Erdoğan-AKP çeteleri kedi yenilgilerini örtmek, zayıflıklarını gizlemek için halklara saldırıyor.

Bir devlet eğer tankı ile topu ile ağır silahlarla sivil halkın yaşadığı bir mahalleye saldırmaya kalkmış ise devlet orada bitmiştir demektir. Devlet yenilgisini burjuva basını üzerinden gizlemeye ve öldürdüğü sivil insanları terörize ederek, yalan-palavralara başvurabilir. Ama o direniş mevzilerinde yaşanan gerçeklik asla bu değildir.

Saray gladyosu zaten Kürdistan’da katlettiği tüm insanları terörist sayıyor?

Erdoğan-AKP çeteleri Kürt halkına karşı topyekün bir imha konsepti başlatmıştır. 6 aylık bebek ile 70 yaşındaki insan ve hatta anne karnındaki bebekler bile katledildi ve bunu terörist diye veriyorlar. Burada ne savaş ahlaki, ne siyasi ne de insanlık adına bir şey aranmaz. Bu çeteler önüne gelen tüm Kürtleri katlediyor, soykırım uyguluyor. Tüm bu ahlaksızca yaklaşımları yaparken de devlet kendi güçsüzlüğünü örtbas etmek için tüm kirli özel savaş araçlarını kullanıyor. Bu halk kendi küllerinden doğmasını öğrenen bir halktır.

Kesinlikle şunu iddia ediyoruz ki, Erdoğan çetelerinin sonu kendisinden öncekilerden farksız olmayacaktır. Son çırpınışları ile Erdoğan-AKP çeteleri direnen halkın karşısında yenilgiye mahkumdur. Türkiye ve Kürdistan halkları birleşerek bu faşist iktidarını yıkacaktır. Gezi ile başlayan 6-7-8 Ekim olayları halkın gücünün neye kadir olduğunu herkes gördü. Sadece politik olarak ufkumuz açık olsun. Gelecek bizimdir, özgür yaşam bizden yanadır diyoruz.