Sur'a saldırı, Amed'in ruhuna saldırıdır-Hüseyin Ali

...Türk devleti, askeri-polisi bugün sadece özgür ve demokratik yaşam isteyen Kürt’ü değil, tüm geçmişin kökünü kazımak ve geleceğini ortadan kaldırmak istemektedir...Çünkü tarihi yok olanın kökü de yok olur ve geleceği olmaz...

Türk devleti de, basını da, kurumları da Kürtlere karşı yürütülen özel savaş içinde tamamen kirlenmişlerdir. Yalan ve suç kurumları haline gelmişlerdir. Bir yerde özel savaş yürütülüyorsa, orada sadece devlet değil, toplum da yozlaşır. Türkiye'de şimdi yaşanan budur. 

Polis-asker mezarlıkları bombalıyor, yakıp yıkıyor, mezarlık yanındaki cami, mescit ve cemevlerini yıkıyor, Türkiye'deki kurumlardan ve toplumdan ses çıkmıyor. Polisler, askerler, özel harekatçılar, Esadullah timi denilen JİTEM artıkları Amed’de şehrin en eski yerleşim yeri olan Sur içinde cami, minare, han hamam demeden yakıyor ve yıkıyor ama basın "teröristler yıktı" diye yalan propaganda yapıyor; devlet ve hükümetin işlediği suçu gençlerin ve direnen halkın üzerine yıkmaya çalışıyor. İşte özel savaş çirkinliği budur. Gerçekliğin bu kadar tersyüz edildiği yerde her türlü insanlık dışı uygulama da yapılır. 

Türk devleti Kürt’ün kökünü kazımak istediği için tarihin de kökünü kazımak istiyor. Çünkü tarihi yok olanın kökü de yok olur ve geleceği olmaz. Bu açıdan Kürdistan'da uygulanan kültürel soykırım aynı zamanda tarih ve kültürel değerlerin yok edilmesini de kapsamaktadır. Kürdistan'daki yaygın baraj yapımlarının esas amaçlarından biri kültürel soykırımdır. Barajlar, Kürdistan'ı insansılaştırma, gerilla alanlarını daraltma yanında, esas olarak kültürel soykırım amaçlı yapılmaktadır. Hasankeyf ve tarihinin yok edilmesini önlemek için büyük bir tepki ortaya konulmasına rağmen Ilısu barajının yapılmasında ısrar edilmesi bu nedenledir. 

Türk devleti açısından Kürdistan'da tarihi eser hassasiyeti olmadığı için tarihi Sur ilçesi de yakılıp yıkılmaktadır. Sur’da halk kendi kendini yönetmek istediği için bu iradeyi kırmak hedeflenmiştir. Bunun için de önüne geleni yakıp yıkıyorlar. "Benim hakim olmadığım bir yerde hiçbir şey bana ait değildir" anlayışıyla hareket ediyorlar. Kendilerine ait olmayanı da rahatlıkla yakıp yıkıyorlar. Polis Sur’da tek bir şey düşünüyor; her yere hakim olmak! Bunun dışındaki her şey onlar için teferruattır. Hakim olmaları için gerekiyorsa cami de yıkılır, hamam da yıkılır, mezarlık da! Nitekim Sur’da yüzlerce yıllık eserleri yakıp yıkmaktadırlar. Cami, mescit, kilise demeden her yere saldırmaktadırlar. Hem de yakıcı ve yıkıcı ağır silahlarla birlikte! Savaşta tarihi eserleri koruma Cenevre Savaş Hukuku içinde olmasına rağmen Türk devleti bunları dikkate almıyor. Ortağı IŞİD gibi her türlü tarihi eseri hiçbir tereddüt göstermeden yakıp yıkıyor. Bu gerçeklik bile Türk devletinin karakterini göstermektedir. 

Türk devleti, askeri-polisi bugün sadece özgür ve demokratik yaşam isteyen Kürt’ü değil, tüm geçmişin kökünü kazımak ve geleceğini ortadan kaldırmak istemektedir. Türk devleti Amed’in, yani Kürt’ün ruhunu şekillendiren en temel yerlerden biri olan Sur’u yok etmek istemektedir. Sur, Amed’in ruhunu yaratan tarihi yerleşimdir. Sur’u sadece bir mahalle olarak görmemek gerekir. Sur’u Amed’in ruhu olarak görmek gerekir. Bu açıdan başta Amed olmak üzere Kürdistan halkı kendi ruhu olan Sur’a sahip çıkmalıdır. Amed’in ruhunu ve kimliğini yaratan Amed’teki herhangi bir mahalle ve semt değildir; Amed’i Amed yapan Sur’dur. Bu açıdan bu derin bilinçle hareket edilmelidir. Tarihi eserleri korumada büyük bir duyarlılık gösterilmelidir. 

Tahir Elçi bu gerçeğin bilincinde olduğundan, Sur’un Amed’in ruhunu şekillendirdiğini bildiğinden Dört Ayaklı Minare'nin ayaklarının tahrip edilmesine isyan etmiştir. Çünkü tarihi eserlere saldırı tüm bir halka, insanlığa ve tarihe saldırıdır. Tahir Elçi’ye saygının gereği de Sur’daki tarihi eserlere sahip çıkılmalı, tarihi eserlere yapılan saldırılara tepki gösterilmelidir. 

Kürdistan'ın her yerinde Türk devletinin Kürt halkına saldırıp kadın-çocuk demeden öldürdüğü bir dönemde KDP lideri Mesud Barzani Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin ilk önce MİT’le görüşmeyle başlaması, bu gidişin amacı ve içeriğini ortaya koymaktadır. Ziyaretin MİT’le görüşmeyle başlatılması ise Güney Kürdistan ve Kürt gerçeğine gösterilen yaklaşımla ilgilidir. Bu, bilinçli bir ayarlamadır. MİT’in şu anda en fazla uğraştığı, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi konusudur. Bu açıdan MİT görüşmesinin yüzde 80’i PKK'ye karşı nasıl mücadele verileceği üzerinedir. 

Son zamanlarda MİT ile KDP’ye bağlı istihbaratın PKK yönetiminin yerlerini tespit edip buraları bombalatmayı hedefledikleri söylemleri işitilmektedir. PKK yönetimine birçok yerden bu yönlü uyarılar geldiği söylenmektedir. Türkiye ve KDP'ye yakın kesimlerden bu uyarıların gelmesi, bu tür bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. 

Diğer yandan Türkiye ile KDP arasında Rojava Devrimi'ni boğma konusunda da ortak bir çaba yürütüldüğü bilinmektedir. Nitekim Mesud Barzani’nin daha önce Türkiye'ye gidişinde "Rojava’da bir devrim yoktur" demesi, bu amaç ortaklığını ortaya koymuştu. Kuşkusuz o günden bugüne uzun bir zaman geçmiştir. Ancak KDP ile Türkiye'nin PKK karşıtlığı üzerinden yürüttükleri ilişkilerde fazla bir değişim olmamıştır. Hatta son zamanlarda hava saldırılarının arttırılması, bu hava saldırılarında sivillerin öldürülmesi, köylülerin bağ ve bahçelerinin yıkıldığı gerçeğine rağmen KDP tarafından hiçbir tepki gösterilmemesi, ilişkinin karakterini ortaya koymaktadır. 

Kürt siyasi güçlerinin ulusal birlikten güç alma yerine bu duruma düşmeleri, tarihi bir yaranın, acının ve olumsuzluğun sürmesi anlamına gelmektedir. 

Bu durumdan ise kültürel soykırımcı sömürgecilik yararlanmaktadır. Abdulkadir Selvi ve Taha Akyol’un Şengal’in kurtarılmasını Türk askerinin peşmergeyi eğitmesine bağlamaları ve bu söylemlere KDP cephesinden hiçbir itiraz gelmemesi gerçekten de çok incitici bir durumdur. Şengal’in başta YBŞ ve HPG gerillaları olmak üzere Kürt güçleri tarafından kurtarıldığını tüm dünya bilmesine rağmen IŞİD dostu Türk devletinin Şengal’in kurtarılmasında kendisine pay çıkarması kadar incitici bir şey olamaz. Bu yaklaşım, Kürtlerle alay etmektir; ''Kürtler hiçbir güç olamaz ancak Türk devleti sayesinde yaşayabilirler'' yaklaşımıdır. Kürtlere kültürel soykırımcı sömürgeciliği kabul ettirme söylemidir.

 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA