'Sıradaki' Nusaybin'den notlar
Aylardır abluka altında tutulan Nusaybin'de yeni bir sokağa çıkma yasağı kapıda. İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın geçtiğimiz günlerde "sırada" olduğunun işaretini verdiği Nusaybin ilçesindeyiz.
Aylardır abluka altında tutulan Nusaybin'de yeni bir sokağa çıkma yasağı kapıda. İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın geçtiğimiz günlerde "sırada" olduğunun işaretini verdiği Nusaybin ilçesindeyiz.
Aylardır abluka altında tutulan Nusaybin'de yeni bir sokağa çıkma yasağı kapıda.
İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın geçtiğimiz günlerde "sırada" olduğunun işaretini verdiği Nusaybin ilçesindeyiz.
Daha önce defalarca sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ilçede öğle saatlerinde ana cadde ile sokaklar insan dolu. Hayat günlük rutininde akıyor. Ancak ana caddede sık sık yüksek hızla seyreden zırhlı araçlar geçiyor. Bir araca ya da bir insana çarpmaları an meselesi. TOMA'ların üzerinde "Oktay" yazıyor. Nusaybin'de öldürülen bir polis komiserinin adı olduğunu öğreniyoruz. İsimlendirilen TOMA'lar gerçeği bile, meselenin bir "kamu güvenliği sorunu" olmadığını göstermeye yetiyor.
İlçede ilk durağımız Nusaybin Belediyesi.
Özyönetim ilanından sonra gözaltına alınıp serbest bırakılan ancak savcının itirazıyla tutuklanan, ardından da İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınan belediye eşbaşkanı Sara Kaya, son 8 ayda ilçede yaşananları anlattı.
Kaya'ya "eski eşbaşkan" demek yerinde bir ifade olmaz. Çünkü birlikte dışarıya çıktığımızda gördüğümüz gerçek: Sara Kaya'nın "halkın belediye eşbaşkanı" olarak görevinin başında olduğuydu.
Nusaybin'de Fırat, Newroz, Yenişehir, Dicle, Kışla, Zeynel Abidin mahalleleri abluka altında. Aslında ilçenin tamamı 8 aydır kuşatma altında tutuluyor.
Her an yeni bir sokağa çıkma yasağı ilanı gelebilir.
Yasak henüz başlamasa da ölümler sürüyor. Bizim ziyaretimizden bir gün önce 59 yaşındaki Dilşa Ak, başından vurularak öldürüldü. Mardin Valiliği olayın "teknik bir kaza" olduğunu belirten bir açıklama yayınladı. Bir gece önce de zabıta müdürünün evi tarandı.
Önce Kışla, ardından Fırat Mahallesi'ni dolaştık. Her iki mahallede de barikatlar ve hendekler mevcut. Bazı sokaklara da keskin nişancılardan korunmak için perdeler çekilmiş durumda.
Devletsiz hayat için perdeli sokaklar.
Ana caddeden mahallelere giriş yaparken Kaya, sıkça uyarıyor bizi: "Kenardan yürüyün, keskin nişancıların hedefindesiniz."
Yanımızdaki mahallelilerden biri duvarın kenarından bir binayı eli ile işaret ederek, "Geçen kuşatmada, keskin nişancılar şu binadaydı" diyor.
Soruyorum: "Şimdi orada keskin nişancılar mı var?"
Yanıt, "Bilemiyorum" anlamına gelen bir yüz ifadesi oluyor.
Bizimle birlikte mahalleleri gezen Kaya ve belediye meclis üyeleri, özyönetim ilanı sürecinde ilçede yapılan çalışmaları anlattı. Buna göre, özyönetimin yapı taşları olan halk meclisi ve kadın meclisi oluşturulmuş. Ancak devletin ağır saldırıları nedeniyle bu örgütlerin süreklilik kazanması mümkün olmamış. Fakat bu meclislere işlerlik ve süreklilik kazandırmaktan vazgeçilmiş değiller.
Sadece "devletsiz yaşama" doğru önemli bir adım olan özyönetim kurumları değil savaş aslında birçok çalışmanın yarım kalmasına sebep olmuş.
İlçede, kadınların toplumsal üretime katılmalarının zeminini yaratmak için "Sınırsız Yaşam" alanı oluşturuldu.
Aslında oluşturulan bir pazar yeri burası. Ancak halkın belediye eşbaşkanı Sara Kaya, kapitalist ekonominin bir unsuru olarak gördüğü bu kavrama itiraz ederek, "Sınırsız yaşam alanı" demeyi tercih ediyor.
Qamışlo'nun hemen sınırında oluşturulan bu alanda 32 dükkan yeri hazırlanmış. Amaçlanan şu: Kadınlar köylerde ekip biçtikleri ürünleri bu alana getirerek satacak ve ekonomik gelir elde edecek.
"Sınırsız yaşam" denilmesinin nedeni de, Qamışlo ile aradaki sınıra işaret etmek.
Kaya, "Bir gün aramızdaki bu tel örgüler, askeri kuleler ve mayınlar kalkar da, gerçekten sınırsız yaşam mümkün olur" diyor.
Kadınlar için hazırlanan "Sınırsız Yaşam Alanı" sokağa çıkma yasakları nedeniyle açılamadı.
Tıpkı beyaz gül ve gençlik kompleksi projesi gibi.
Beyaz gül projesi ilginç gerçekten. Mayınlardan temizlenen bölgelere kadınlar beyaz güller dikip büyütecek ve bunların satışından elde edilen gelir ile kendi ekonomisini oluşturacaktı.
Çalışmanın sloganı ise: Mayın değil gül, ölüm değil yaşam.
Ancak savaş bunu da engelledi.
Kaya, özellikle kadınlara istihdam alanları yaratmak istediklerini belirtiyor. Nedeni belli: "Çünkü kadınların toplumsal ve siyasal hayata katılmalarında ekonomik özgürlüklerini sağlamaları çok önemli bir yerde duruyor."
Kaya'nın özellikle kadınlarla ilgili bu iki projeyi önemsediği ve hayata geçiremedikleri için canının sıkkın olduğu belli. Ancak sık sık "Moralimiz yüksek. Fırsatını bulduğumuz anda yarım kalan tüm planlarımızı hayata geçireceğiz, yenilerini de yapacağız" diyor.
Kaya, iki mahalleyi dolaşırken evinin önünde katledilen kadınları, çocukları hatırlatıyor ve "İnsanlar, evlerini mahallelerini terk etmek istemiyor. Ancak kadınların ve çocukların sürekli hedef alınması, halkı kaygılandırıyor" diyor.
Nusaybin 120 bin nüfuslu bir ilçe. Mahalleler özellikle 1990'lı yıllardaki göçlerle kurulmuş. İnsanlar henüz yeni yeni bir düzen oturtmaktalar, çıplak tuğladan konduların sıvaları daha yeni vurulmuş, boyaları yeni yapılmış. Şimdi savaş halkı ikinci bir göçe zorluyor.
Göç edenlerle ilgili net bir rakam yok. Kaya, "Daha çok iç göç var. İnsanlar daha güvenlikli bölgelere, mahallelere gittiler" diyor.
Zaten sokakları dolaşırken evlerinin önünde oturan kadınlar, hendeklerin başında oynayan çocuklar, mahallelerin dolu olduğunu gösteriyor.
Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde "Kesinlikle çıkmam" diyenler az değil.
Bir eve konuk oluyoruz. Mutfaktan kek kokuları geliyor. Evdeki kadınlardan biri, "Bizim gençler için kek yaptık" diyor.
"Bizim gençler" YPS'liler oluyor.
Evin sahipleri de "Bir yere gitmeyeceğiz" diyor.
Başka biri "Başkan Apo'nun dediği gibi savaşla yaşamaya alışmaya çalışıyoruz" diye hatırlatıyor.
Sohbet sürüyor. "Öldüğümüzde yayınlanacak fotoğraflarımızı bile hazırladık" diyor başka biri.
Şaka sanıyorum önce.
Sonra anlıyorum ki ciddiler. Herkes cenazesinde taşınmasını istediği bir fotoğraf çektirmiş, düğün, nişan albümleri değil cenaze fotoğrafları.
Tüylerim diken diken oluyor. Savaş işte!
"Hayat işte"nin yerini "Savaş işte" alıyor.
Zaman zaman silah sesleri geliyor. Ne taraftan geldiğini anlamaya çalışıyorum; uzaktan mı yakından mı! İrkiliyorum.
Kadınların fotoğraflarını çekmekten sakınıyorum. Çünkü yayınlanan her fotoğrafla hedef haline gelebilecekleri ve öldürülebilecekleri endişesi sarıyor içimi.
Halkın Belediye Eşbaşkanı Sara Kaya ile ayrılıyoruz. Bu kez mahallelerin savunmasını üstlenen YPS'lilerle görüşeceğiz.
Sokakları dolaşırken, Cizre'nin Cudi, Nur ve Yafes mahalleleri gözümün önünde.
Cizre'de 12 Aralık'ta başlayan ve hala devam eden son sokağa çıkma yasağından birkaç gün önce gezdiğimiz sokaklar insanlarla doluydu.
O günlerde "Cizre hendekleri ile yaşıyor. Cizre'de hayat var" demiştim.
Ancak o yaşamı devletin silahlı güçleri aldı ve Cizre'yi yerle bir etti.
Şimdi de kış güneşinin altında Nusaybin'in mahalleleri hendekleri ile yaşıyor.
Ta ki devlet gelinceye dek!
YARIN: YPS'li Çekdar Niseybin savaşta ve barışta YPS'yi anlatacak?