'Savaş çığırtkanlığı yapanlar gazeteci ise ben gazeteci değilim'

TGS Amed Temsilcisi Mahmut Oral, savaş çığırtkanlığı yapan "gazeteciler" hakkında konuşarak, "Bu, gazetecilik adına utanç duyulacak bir durum. Eğer onlar gazeteci ise, ben gazeteci değilim" dedi.

Bir yandan Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik işgal saldırıları sürerken, diğer yandan da Türk basınının bu işgal saldırılarını meşrulaştıran propaganda içerikli haberleri servis edilmeye devam ediliyor. Nusaybin'de İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri, insanları oturdukları mahallelere yapılan saldırıları "YPG yaptı" dedirtemediği için polislere ihbar ederek gözaltına aldırmıştı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Amed Temsilcisi Mahmut Oral, ana akım medyanın kışkırtıcı savaş dilini ve militarist gazeteciliği ANF'ye değerlendirdi.

Gazetecinin mesleğinin ilkelerine sadık olduğu taktirde objektif ve nesnel olması gerektiğini vurgulayan Oral, olayları olduğu biçimde yansıtmanın gazetecinin temel görevi olduğunu kaydetti. Evrensel hukukun ilkelerine göre savaşa karşı çıkmanın en temel ilke olduğunun altını çizen Oral, gazetecinin savaşa karşı çıkması gerektiğini söyledi. Oral, Türkiye'de 90'lı yıllardan öncesine bile dayanan orducu, savaşçı ve çığırtkan bir medyanın söz konusu olduğunu ifade ederek, 90'lı yıllarda Cudi'nin tepesine Türk bayrağı dikildi diye zafer manşetleri atan bir medyaları olduğunu belirtti.

'GAZETE SAHİPLERİ İKTİDARA BİAT EDİYOR'

Medyanın ve gazetecinin savaşın dilinden uzak durması gerektiğine dikkat çeken Oral, "Ancak Türkiye'de uzak durmak bir yana, bu dili özel olarak kullanmak çabası söz konusudur. Bunu da hem iktidar hem de maalesef ki basın kuruluşlarının sahipleri istiyorlar. Çünkü bugünün Türkiye'sinde herhangi bir basın kuruluşunun sahipliği iktidara biat etmekten geçiyor. İktidara biat etmediğinizde bırakın bir gazetenizin olmasını herhangi bir işletmenizin olması bile mümkün değil. Dolayısıyla gazete sahipleri iktidara hiçbir koşul gözetmeksizin biat etmek durumunda kalıyorlar. Karşımıza da savaş gazeteciliği gibi bir durum çıkıyor" dedi.

'SAVAŞ KARŞITLARI İKTİDARDAN ÇEKİNİYORLAR'

Kendisinin de sınır hattında gazetecilik yaptığını aktaran Oral, şunları paylaştı: "Biz oradayken, Türkiye'nin Kuzey Suriye'ye yönelik operasyonunu destekleyen kadar karşı çıkanlar da vardı. Destek verenlerde içerisinde ikircikli olanlar vardı. Sadece Suriyeli sığınmacılardan kurtulmak için destekleyenler vardı. Tam tersi serzeniş edenler de vardı. Savaş nedeniyle ekonomik olarak iş yapamadıklarını kulaklarımıza fısıldıyorlardı. Ekranlara çıkıp çıkmamak istediklerini sorduğumuzda da gerek iktidarın gerekse de mahalle baskısından çekindikleri için bu düşüncelerini açık açık ifade etmekten imtina ediyorlardı."

'VATANDAŞI SUÇLAMAK GAZETECİNİN HADDİ DEĞİLDİR'

Sınır hattında ellerine Osmanlı dönemine ait kılıçlar alarak fotoğraflar çekilen ve yurttaşları "terör sevici" olarak nitelendirip polise ihbar eden "gazetecilere" de değinen Oral, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Açık ve net söyleyeyim; eğer onlar gazeteci ise, ben gazeteci değilim. Bu, gazetecilik adına utanç duyulacak bir durumdur. Hele ki Nusaybin'deki o çığırtkanlık meslek adına utanç duyulacak ve kanımca uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek çok büyük bir vakadır.

Hiçbir gazetecinin haddi değildir vatandaşı 'terör sevicisi' olarak suçlamak. Gazetecinin durumu sadece nesnel olarak olan-biteni aktarmaktır. Yine diğer taraftan ellerinde Osmanlı kılıçları ve üç hilaller ile poz veren gazetecileri de gördük. Onlarınki daha acıklı bir durumdu.

Düşünün siperde ve Suriye'de olduğunu söyledi ama aynı anda başka bir kanalın kameralarında sobelenerek, sınırın bu tarafında olduğu ortaya çıktı. Bunların hepsi gazetecilik ile ilgilerinin olmamasından kaynaklanıyor. Zaten gazeteci yaptığı işin öznesi ve objesi haline geldiyse o zamanda yaptığı işten tamamen uzaklaştığı anlamına geliyor."