‘Rojava devriminin mimarı Öcalan’dır- SEYİT EVRAN

Rojava devriminin bir bölge devrimi olduğu gerçeği, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından çokça değerlendirildi.

Rojava devriminin bir bölge devrimi olduğu gerçeği, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından çokça değerlendirildi. Rojava devrimiyle birlikte yeni bir canlanma ve hareketlenme ortaya çıktı. Bunu şimdi birçok kesim de kabul ediyor. Rojava’nın domino etkisi yaratması, getirmek istediği sistem, birçok halk tarafından değerlendirilip tartışılıyor. Rojava’da inşa edilen sistemin, bölge için en kalıcı yöntem olduğuna dair değerlendirmeler yapılıyor. Peki, neden bu devrim 40 yıl önce ya da sonra olmadı da bu dönemde oldu? Bölgede statükocu ve emperyalist güçler vardı. Bu statüler de batılı ülkeler tarafından oluşturulan statülerdi. Bölge sistemi ve rejimleri tamamen dışa bağımlı rejimlerdi. Örneğin Mısır, Tunus, Suudi Arabistan, Katar, Dubai, Suriye ve Irak gibi. Kürt Halk Önderi, bu konuya ilişkin; bölge rejimlerinin devletleri ve sistemleri bölge valilikleri gibi bir şeydir. Kendilerine ait bir rejim ve sistemleri yoktur, demektedir. 2011 yılından itibaren bu artık sürdürülemez bir pozisyona geldi. Sürdürülememesinin nedenlerinin başında da birçok kesim tarafından da değerlendirildiği gibi, özgürlük hareketinin verdiği mücadeledir. Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesiyle, ulusal birlik yönündeki uyanış ve bilinç de artmıştır. Kürtler, bu mücadeleyle bölgeye aslında bir yenilik getirdi.

Öyle bir noktaya gelindi ki, bölgede Kürtsüz artık bir taş bile oynayamaz. Kürtlerin katılmadığı hiçbir çözüm modelinin, bölgede kalıcı barışı getirmeyeceği gerçeği, bugün bütün dünya tarafından da kabul edilmektedir. Eskiden Filistin deniliyordu. Filistin bir biçimde bir statü kazandı. Yeterli yetersiz, doğru ya da yanlış. Kürtler ise hala yok sayılıyor. Güney’de bir oluşuma götürdüler. O da tüm Kürtleri kapsamadığı için olmadı, olmuyor da. Bu Kürt özgürlük hareketinin hazırladığı bir süreçti. Uzun süreli verdiği bir mücadelesi vardı. 73’lerden başlanarak en şiddetli bir biçimde siyasi, askeri, toplumsal vb. her alanda yürütülen mücadelelerle bu noktaya gelindi.

DEVRİMİN MİMARI ÖCALAN’DIR

Bir de şu soru sorulmaktadır. En fazla mücadele Bakur’da verilmiş olmasına rağmen devrim neden Rojava’da gelişti? Devrimler tarihine bakıldığında buna benzer durumlar çokça görülmektedir. Devrimler genelde en zayıf halkadan gelişir. Bunun yanı sıra Rojava devriminde Kürt Halk Önderi’nin emeklerini görmemek büyük bir körlük olur. Rojava devrimi, aslında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2 Temmuz 1979’da ilk Suriye-Ortadoğu sahasına geçişte, Kobanê ye gelişiyle başlar. Bunu Rojava’daki halk da böyle söylüyor. Orada şu anda direnişte olanlar da böyle söylüyor, bunu uluslararası güçler de söylüyor.

2 Temmuz’da Kürt Halk Önderliği, Rojava’ya geçtikten sonra, aralıksız bir biçimde 20 yıl sahada çalışma yürütmüştür. Lübnan’da, Halep’te, Şam’da halkla ilişkiler çerçevesinde ciddi bir emek sarf ediyor. Bu emeğin ürünleri bir dönem sonra Kürdistan dağlarına akın akın taşınmaya başlandı. Yine orada sarf ettiği emek ve çaba sonucunda, binlerce genç, Doğu, Güney Kürdistan dağlarında mücadele verdi. Yine çocuklardan başlayarak yaşlılara kadar, halkla kurduğu ilişkiler vardı. Toplantılar, eğitimler vardı. 20 yılık çok ciddi bir emeğin sonucu bu devrim gerçekleşmiştir. Bazı kesimler Rojava devrimini, Önderlikten bağımsız olarak ele almaya, koparmaya çalıştılar. Arap baharı ve Suriye’de yaşanan gelişmelerden dolayı, Kürtler de orada bir şeyler oluşturmaya çalıştılar, tarzında değerlendirmeler oldu. Fakat sonraları kendileri de yanıldıklarının farkına vardılar. Bugün bunu açıkça ifade ediyorlar. Kürt Halk Önderini çocuk yaşta görenler, şimdi o devrimin yöneticileridir. Çocukken Önderliğin toplantılarına katılanlar, şimdi devrimin kanton yönetiminde yer alıyorlar, halk meclisinde yer alıyorlar. Rojava’da oluşturulan halk ordusunun komutanlığını yürütüyorlar. Yaşamın her alanında o insanlar şimdi devrimi yürütüyorlar. Buradan bakıldığında aslında bu devrimin kimin mimarlığında geliştiği çok açık görülüyor.

BARIŞ VE KARDEŞLİK İÇİN KANTON

Rojava’da devrimin inşası bağlamında ele alınan bir sistem var. Bölgede statükonun dışına pek fazla çıkılmamaktadır. Statüko nedir? Ya hanedan bir aile ya da statükocu bir aile etrafında oluşan bir yönetim vardır. Fakat Rojava’da bu gelişmedi. Rojava’da tüm halkların, tüm kültürlerin ve cinslerin öncülük yaptığı bir sistem geliştirildi. Bu da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın görüşleri ve felsefesi esas alınarak yapıldı. Bölge çözümüne yönelik geliştirdiği tezlerin pratikleştirilmesi çabası içine girildi. Hatta inşa adımları atılırken, kanton ilan edilirken, özellikle Batılılar şaşkınlıklarını saklayamadılar. Nasıl olurda Ortadoğu gibi bir bölgede, kanton gibi bir sisteme cesaret edebildiniz dediler. Rojava’daki halk örgütü Tev-Dem de, halklar arasında barış ve kardeşliği kurmanın en iyi sistemlerinden biri olduğu için böyle bir sisteme gittiklerini söylediler. Bu sistem, her kesimin kendisini özgürce ifade edeceği bir sistemdir. Zaten bölgedeki çatışmalı durum, böyle bir sistemin inşa edilememiş olmasından kaynağını almaktadır. Bu yüzden bölge çıkar kavgasının yürütüldüğü bir alana çevrilmiştir. Rojava devriminin önderi Kürt Halk Önderidir ve bu hiç bir biçimde yadsınamaz. Devrime yönelik saldırılar da bu noktadan gelişmektedir.

DEVRİM HALKLARI KENDİSİNE ÇEKMİŞTİR

Kanton sistemi bölge halkları tarafından da ilgiyle karşılandı. Ülkeler açısından da; mesela Yemen kendi iç çelişkilerinden kaynaklı sorunlar yaşayan bir ülke. Mezhepsel ve inançsal boyutuyla da böyle bir gerçeklik var. Yemen, Rojava devriminden 20 gün sonra kanton sistemini ilan etti. Kendisini 6 kanton olarak ilan etti. Suriye içerisinde Alevi- Sünni kesimler var. Yine Arap olmalarına rağmen ne Alevi, Sünni olan kesimler de var. Suriye’nin farklı kesimlerine bu sistem uygulanabilir mi, diyerek Suriye Baas rejimi tarafından, gerekse çete unsurları dışındaki İslami kesimler de kendi içinde tartışmaya başladı. Sahil kesimi Latkiye- Tarsus hattı, neden böyle bir sistem, diye tartıştılar. Siyasal yapılar açısından bu gelişmeler yaşanırken, halklar açısından şu açığa çıktı; Kanton sınırları içerisinde yaşayan, Ermeniler, Asuriler, Süryaniler, Araplar vardı. Farklı aşiretler vardı. Onlar zaten kanton ve Rojava sınırları içerisinde yaşadıkları için direkt içinde yer aldılar. İçinde yer alamayanlar da kendi içlerinde, acaba nasıl böyle bir sistem geliştirebilirler dediler. Birçok yerden göç oldu. Savaşın getirdiği istikrarsızlıktan dolayı, kendi bölgelerinden göç ederek kanton sınırları içerisine, Rojava sınırları içerisine geldiler ve burada kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalıştılar. Kantonal yönetimin sunduğu imkanlar doğrultusunda kendilerini ifade etmeye başladılar. Barış içinde çatışmadan, şu ana kadar içlerinde geliştirilen düşmanlık tohumlarını bir kenara atarak, birlikte yaşama düşüncesi gelişti. Sempozyum ve platformlar oluşturuldu, tartışmalar yürütüldü.

Bu yönlü görüşler fazlasıyla kamuoyuna yansıdı. Halklar arasında bizzat görüştüğüm Asuri ve Ermeni halklarının temsilcileri, Araplar, şimdiye kadar neden böyle bir şey düşünmedik, dediler. Bu süreçte 2 milyona yakın Suriyeli göç etti. Bu göçlerin Türkiye’ye gidenleri kadar da Rojava’ya gelmiştir. Rojava’da, Derik’ten tutalım Afrin’e kadar, Şam’dan Deraa’dan, Hema Humus’tan, Kuseyir’den Lübnan sınırından, her taraftan göç edenler şimdi Rojava’da yaşıyorlar. Kanton sistemi içinde yaşıyorlar.

Devrim halkları kendisine çekmiştir. Devrim gerçekleşti. Devrimin halkları temsil eden siyasal iradesi kanton özerk yönetimleri ilan edildi. Uluslararası güçler ilk zamanlarda bu devrim gerçekliğinin fazla farkına varmadılar. Kürtlerin böyle bir çıkış yapacaklarını tahmin etmediler. O yüzden ilk zamanlarda kayıtsız kaldılar, daha sonra bunun bir sistem olarak gördüklerinde ABD, Batılı ülkelerin birçoğu, Türkiye; Barzani ailesiyle stratejik ittifak temelinde bu sefer Rojava’ya yönelmeye başladılar. 2012 yılından beri geliştirilen bu planlar, değişik biçimler alarak devam etti. Rojava’ya yönelik saldırıların temelinde bu planlar vardır. Amaç, devrimi halklar çizgisinden saptırmaktı.

DEVRİME SALDIRI İDEOLOJİKTİR

Kürt Halk Önderi’nin geliştirdiği bu sistem, bölge ve dünya halkları için, demokratik bir çözümü esas aldı. Kapitalist modernite üzerine çözümlemelerle, iktidar karakteri ortaya koyuldu. Bu temelde alternatif olarak da demokratik modernite sistemi geliştirildi. Bu bir alternatif çizgiydi. Rojava şahsında özellikle son 2 yılda geliştirilen saldırılar, bu iki çizgi arasındaki mücadele olarak görülmelidir. Tüm saldırılar bu noktadan geliştirilmiştir. İdeolojik bir çizgi saldırısıdır. Çünkü bu devrim yaşarsa bölge sistemi değişecek. Bu devrim yaşarsa, bölge statükosu değişecek. Hanedanlık kalkacak, aile iktidarları kalkacak. Halklara dayalı bir sistem gelişecek. İktidar mücadelesi böyledir. Kaybettiğini düşündükleri an saldırganlaşırlar.

NEDEN KOBANÊ?

Rojava devrimine yönelik saldırıların bir planı ve halkası da Kobanê’dir. Sıradan rastgele bir halka değildir. Bazıları tarafından değerlendirildiği gibi, en zayıf halka, hiç bir yerden yardım almayan küçük bir yer olduğu için bu kadar şiddetli bir saldırıya maruz kaldı, biçiminde ele alınan bir halka değildir. Kobanê çok özel seçilmiş bir hedefti. Özel seçilmiş hedef olan Kobanê, Rojava devriminin başladığı yerdir.

Kürt Halk Önderi’nin oradan Rojava’ya açılmasıyla, adım adım örülmeye başlanan devrimin ilk çıkış yeridir. Yine 19 Temmuz orada başladı. Örneğin Suriye Baas rejiminin ilk Rojava alanlarında çıkartılmaya başlandığı yerdir. 19 Temmuz’da ilk defa Baas rejimi Kobanê’den çıkartıldı. Devrim orada örülmeye başlandı. O açıdan bakıldığında Kobanê’ye yönelik saldırı, doğrudan Kürt Halk Önderi’nin kendisine yönelik bir saldırıydı.

Orada aslında özgürlük çizgisi alt edilmek istendi. Yerine farklı bir işbirlikçi Kürt çizgisi ikame edilmek istendi. KDP çizgisi öyledir. Bilindiği gibi AKP’yle stratejik ortaklık bağlamında geliştirilen bir saldırıydı. Bu çok uzun bir planın en son halkasıydı. Ondan önce parçalı saldırılar vardı. Afrin’e oluyordu. Cizîr alanında herhangi bir yere oluyordu. Kobanê’de küçük çaplı saldırılar oldu. 2013 yılı, bu temelde, Tıl Koçer’den Afrin’e kadar saldırı ve saldırılara karşı direnişle geçti. O şekilde devrimin saptırılamadıklarını görünce, bu sefer direkt devrimin çizgisinin başladığı yer olan Kobanê’ye, çete gruplarının tüm teknik kadro ve saldırı gücünün toparlanmasıyla saldırdılar. Ölüm ve çete grupları saldırıya geçtiler. Kobanê hedef haline getirildi. Cizîr’de öncesinde boydan boya saldırı vardı. Afrin’de saldırı vardı. Bu saldırılar, uluslararası güçlerin, AKP ve Kürt işbirlikçilerin stratejik ortaklıklarıyla başladı. Aynı tarihte biri Afrin-Qamışlı hattından, diğeri de Derik, Tıl Koçer hattına hendek kazmaya başladı.

Mayıs ayından itibaren hendekler başladı, üç dört gün sonra da Rojava’ya dönük saldırılar peş peşe geldi. Kobanê’ye saldırının amacı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan çizgisinin yerine, KDP- Barzani çizgisini ikame edilmesidir. Şengal’de, Musul’da Kerkük’te KDP yenilmişti. Aslında o bir plandı. Çete paramiliter güçler, önlerine koydukları planlara her zaman bağlı kalmazlar, kontrol dışı güçlerdir. Hewler’in yanına kadar geldiler. Aslında planda şu vardı. Musul, Şengal alınacak. Daha ötesine gidilmeyecekti. Fakat çeteler Hewler yakınlarında kadar geldiler. Maxmur’a geldiler. Neden Şengal, Maxmur? Maxmur halkı, PKK’li olarak görülerek, Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte hareket ettikleri bilindiği için, Türkiye devleti tarafından köylerinden, yurtlarından göç ettirilmiş bir halktır. Neden Şengal? Êzîdî bir halktır, inançları farklıdır. Bu iki kesime yönelik tamamen katliamdan geçirilmek üzere bir plan yapılmıştı. Bu plan tutmayınca KDP’nin Güney halkı ve tüm Kürt kamuoyu tarafından prestiji dibe vurdu. Dibe vurunca Kobanê’ye yönelik saldırılar, bununla birlikte geliştirildi. KDP’ye yeniden prestij kazandırılmak istendi. Peşmerge gönderildi. Peşmergenin gitmesi anlamlı olsa da, bir planın sonucuydu. Fazla bir etkinlik kurumayınca geri döndüler. Oradaki planda, önceden hazırlanmış bazı kesimler vardı. Türkiye bu işbirlikçi kesimlere; Kobanê’ye gidin, Kobanê düşecek, siz orada kendi yönetimlerinizi ilan edeceksiniz, diyerek akıl veriyordu. Bunlar kamuoyuna da yansımıştır. Bu konuda Radikal İslami grupların kendi itirafları var. Böyle bir plan vardı. Çok kısa sürede Kobanê düşecek, orada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çizgisi yenilgiye uğratılarak, KDP inşa edilecek; dolayısıyla Rojava devriminin de sahibi olacaktı. Ancak bu plan gerçekleşmedi.

ÇIPLAK YÜREKLERİYLE TANKLARIN ALTINA YATTILAR

Buna karşılık resmi, siyasal anlamda bir birliğe ulaşılamadı, bir kongre ya da konferans olmadı; ama tabanda halk nezdinde bir ulusal birlik ruhu gelişti. Güney’de, Doğu’da, Kuzey’de, her dört parçada, bir ruh birliği sağlandı. Her dört parça Kobanê’nin savunulması için harekete geçirildi. Tüm imkanlar Rojava devriminin yaşatılması ve Kobanê için seferber edildi. Sadece Kürtler mi yaptı? Hayır, birçok devrimci, demokrat, Türk kesimlerinden de bu destek geldi. Birçok kesim; bu savaş bizim de savaşımızdır, diyerek devrime sahip çıktı. Kobanê bu anlamda bakıldığında dünya devrimler tarihi açısından da, şu ana kadar gelmiş geçmiş en büyük direnişlerden biri olmuştur. İnsanlar çıplak yürekleriyle tankların altına yattılar.

Sayısız insan, gencecik insanlar, kendilerini en öne attılar. Hatta bazıları devrimci de değildi. Bu kesimler de vardı. Kobanê, bölge insanlığının bir özgürlük merkezi ve sembolü haline geldi. O açıdan da Kobanê, direnişiyle dünya tarihindeki yerini almıştır. Dolayısıyla 40 yıllık özgürlük hareketiyle başlayan mücadelenin de bir anlamda hangi ruhla direndiğini, hangi ruhla sistemine sahip çıktığının da göstergesi oldu. O kanıtlanmış oldu. Dünyada da istenilen düzeyde yankı yarattı. Ancak tehlikeler de devam etmektedir. Saldırgan güçler, saldırılarla sonuç alamayınca bu sefer siyasal, diplomatik yollarla bunun sonucunu almaya çalışırlar. Kendine muhtaçlık temelinde, özel savaş politikaları devreye girecektir. Rojava devrimi de bunun farkındadır. Herkesle ilişki geliştiriyor ama kendi çizgisinden taviz vermiyor. Aslında saldırılarla Rojava iradesi sınanıyor, kırılmaya, teslim alınmaya çalışılıyor.

Rojava’da kazanan, izlediğim kadarıyla birebir tanık olduğum olayların analizi olarak baktığımda Rojava’da olan demokratik ulusun temelleridir. İnşa da bunun üzerinde gelişiyor. Demokratik ulus, tüm halkların bir arada yaşaması ve kendi kaderlerini ortak yönetim tarzıyla belirlemeleridir. Saldırıların hedefinde de bu var. Kürt Halk Önderinin geliştirdiği bu model, Rojava’da karşılığını bulmuştur. Çete grupları ise, uluslararası güçlerin ortak saldırısı koludur. Bağırsaklarını boşaltıyorlar. Her ülkenin başına bela olanlarını oraya akıtıp, bir vurucu güç haline getirilmesidir. Halkları bununla teslim alma projesidir. Halkların iradesini kırma projesidir. Çete gurubu DAİŞ üzerinden bu yapıldı. Öncesinde El- Nusra idi. Sistem bir zaman sonra kendisine de dönebilecek olan bu unsurları, bu yolla da temizlemek istedi. Rusya, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya öyle yapıyor. Kendi içindeki korkunç unsurları oraya akıtıyorlar, saldırılar bununla geliştiriliyor.

Bu saldırılara rağmen yürütülen ciddi bir inşa süreci de var. Halk meclisleriyle inşa başladı. Ancak daha fazla komün oluşturma ihtiyacı vardır. Komün çalışması son süreçte işlevsellik üzerinden daha çok geliştirilmeye başlandı. Köy komünleri, ihtiyaçlar ve üretim çerçevesinde ele alınıyor. Yine köydeki toplumsal ve sosyal sorunların çözümü için de, Komün çalışmaları genişletilmiştir. Rojava, şimdi kendi ekonomik modelini, komünal ekonomik modeli geliştirmeye çalışıyor. Üretim çiftliklerine benzer bir biçimde, her komün kendi alanında üretim alanları kuruyor. Sivil tolum, halk örgütlenmeleri, birlikleri örgütlendiriliyor. Rojava’ya yönelik saldırıların gölgesinde bu inşa çalışmaları sürdürülüyor. Rojava’ya yönelik saldırıların bir nedeni de inşa sürecine engel olmaktır. Buna rağmen ciddi bir inşa çalışması da var. İnşa süreci yapılaşma değil, bir zihniyet olayıdır. Öncelikle yeni bir zihniyet inşa edilmeye çalışılıyor.

DEVRİMİN ÖNCÜ GÜCÜ KADIN

Bu devrimde insan gücünün yapabilme, direnişle nelerin elde edilebileceği kanıtlanmıştır. Kürt Halk Önderinin, son sömürge ulus olarak tanımladığı kadının da devrimin gerçek gücü olduğu ortaya çıkmıştır. Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da benzer kalkışmalar oldu. Ama kadın bir irade olarak ortaya çıkmadı, kadın yoktu. Rojava’da ise devrimin öncü gücü olarak ortaya çıktı. Cepheye gidemeyen Analar, cephe gerisindeki tüm işleri üstlendiler. Stalingrad savunması gibi; kadın, çocuk, yaşlı, herkesin harekete geçmesiydi. Cephe gerisinde, cephedekilerin lojistik ihtiyaçları karşılanıyordu. Hatta silah üretimine katılan analar vardı. 2 ay boyunca evine gitmeyen analar, cephedekilere yemek hazırlamıştır. Rojava devriminde kadın gölgede değil, sürükleyici roldedir. En önde kendisi savaşıyor kadın. Tüm dünyanın da gündemi haline geldi. Mesela, 150 yıllık yayın tarihi boyunca, bugüne kadar sadece 4 kez özgürlük savaşçılarını kapak yapan uluslararası bir dergi; İspanya iç savaşı, Filistinlilerden sonra YPJ güçlerini kapak yapmıştır. Bu gerçekliği kimse görmemezlikten gelemedi. Rojava’daki kadın direnişi sadece bölge kadınlarına değil, tüm dünya kadınlarına da uyarıcı etki de bulunmuş, güçlü mesajlar vermiştir.

ÖZGÜRLÜĞÜ HALKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR

Rojava’da; Derik’ten, Hamami isimli Güney Kürdistan sınırında bir köye kadar, bir uçtan bir uca, birçok köy kasaba ve şehirlerini gezdim. Çok rahat bir biçimde söyleyebilirim ki, her adım başında Kürt Halk Önderi’nin izine rastladım. Her yerde, taraftar olan olmayan herkes üzerinde bıraktığı bir iz ve etki vardı. Burada Kürt Halk Önderi’nin devrimi hazırlamadaki etkisi daha çarpıcı bir şekilde görülüyor. Mesela çocukken görüp şimdi devrim yönetiminde yer alanlar var. Halkın bağlılığı, sadece siyasal bir bilinç değil, daha derinde olan bir toplumsal bilinçtir. Örneğin Kürtlerde, sofra çırpma diye bir şey var. Yer sofraları çırpılır. Bir ana anlatıyordu, Kürt Halk Önderliği ile yaşadığı bir anıyı; “Birlikte yemek yedik, sofrayı götürüp çırpmak istedik. Bir anda Önderlik bir anda elini vurup o kırıntıları ağzına attı” diyor.

30 yıl önce bu olay yaşanmıştı, o günden bu yana bizim evde sofra çırpılmamış, diye de ekledi. Yarattığı etki budur. O dönemde ismini Önderlikten alan sayısız çocuk var. Şimdi Rojava’da en fazla karşılaşacağınız isim Öcalan’dır. Rojava halkları şunun bilincindedir. Rojava devrimi bu mücadelenin sonucudur ve devrimin Önderi de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. O yüzden Kürt halkı ve Rojava halkları kendi devrimlerinin öncüsü olan önderlerinin tutsak olmasını hiç bir zaman kendilerine yedirememişlerdir.

‘Biz Rojava’yı sağlamlaştırdıkça, devrimi güçlendirdikçe Önderliğimizin özgürlüğünü de yakınlaştırıyoruz’ diyorlar. Devrim sürecinde en önde taşınan Kürt Halk Önderinin posteri olmuştur her zaman. Çünkü o bu devrimin önderidir. Hatta Kürtlerden çok Asuri, Süryani, Türkmenler onun fotoğraflarını kaldırmaktadır. Kürt Halk Önderinin özgürlüğü sağlanıncaya kadar bu mücadeleyi bırakmayacaklardır. Bunu her adımlarında hissettirdiler bütün dünyaya. Önderlikleri esaretten kurtulmadan devrimlerinin de güvencesinin olamayacağını biliyorlar. Başlatılan hamle sürecinin de en ön saflarında yer alacaklardır. Sadece Kürt halkı değil, diğer tüm halklar diyor ki, önderliğin zamanında söylediklerini dikkate alsaydık, bugünkü durumlar yaşanmazdı, diyorlar. Bu anlamda ciddi bir sahiplenme var. Bu anlamda Kürt Halk Önderi, aynı zamanda Ortadoğu halklarının da önderidir. Ve Özgürlüğü tüm Ortadoğu’nun özgürlüğü anlamını taşımaktadır.