Oldukça kritik ve tarihi öneme sahip bir dönemi yaşıyoruz. Uluslararası komployu başarıya götürmekle görevlendirilmiş olan AKP’nin faşist saldırıları sürürken, AKP faşizmine ve soykırımına karşı Kürt halkının kahramanca direnişi de devam ediyor. Suriye politikalarının tümü başarısız olan, oynadığı kumar tutmayınca Rusya ile örtülü bir savaş yaşamak durumunda kalan, en yakın müttefiki olan ABD ile ciddi bir Rojava çelişkisi yaşayan, DAİŞ ve KDP’den başka dostu kalmayan, 7 Haziran 2015 genel seçimini kaybederek iktidardan düşen, kendi içinde bile ciddi görüş ayrılıkları bulunan AKP, tüm bunların sorumlusu olarak Kürt halkını gördüğü için iktidarda kalabilmek amacıyla 24 Temmuz 2015 tarihinden beri Kürtlere yönelik tarihin en kirli ve vahşi saldırısını yürütüyor.
AKP faşizminin Kürt halkına yönelttiği topyekûn özel savaş saldırısının hiçbir ahlaki ve hukuki ölçüsü bulunmuyor. Bu saldırılar hiçbir savaş hukukuna da sığmıyor. Özgürlük istediği, kendi kimliği ve kültürü ile yaşamak ve özyönetim temelinde kendi kendini yönetmek istediği için sivil Kürt halkı tam bir soykırımcı saldırı altında tutuluyor. Kürtlerin dili, kültürü, tarihi, coğrafyası, varlığı, dirisi, ölüsü, her şeyi bu ahlaksız ve alçakça saldırıların hedefi oluyor.
Kürt mahalleleri AKP polisi ve ordusu tarafından kuşatılarak aylarca süren sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, Kürt çocukları ve yaşlıları evinin önünde kurşuna dizilerek katlediliyor, Kürt cenazeleri haftalarca sokaklarda ve aylarca da morglarda kalıyor, sivil evler tanklar ve toplarla bombalanıyor, sokaklar ve mahalleler tahrip edilerek tarihten siliniyor, her taraf yakılıp yıkılıyor ve katledilmeyen insanlar da evinden ve yurdundan sürülüyor. Dahası Kürt direnişçilerin mezarlıkları bombalanıyor, cenazeleri zırhlı araçlara takılarak sürükleniyor, şehit kadın direnişçilerin cenazeleri çıplak sergileniyor. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu yönetimindeki faşist AKP iktidarı yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde ve tüm dünyanın gözü önünde Kürt halkı üzerinde soykırım uygulayarak açık bir insanlık suçu işliyor.
Son günlerde söz konusu bu insanlık suçuna yenileri ekleniyor. Tam iki aydır kuşatma altında tutulan ve tank-top saldırıları altında harabeye çevrilen Cizre’den, Kürt direnişinin bu tarihi kalesinden yeni katliam haberleri geliyor. Tank ve top saldırıları altında yaralanan yüzden fazla insanın, sığındıkları bodrumlarda yakılarak ve kurşuna dizilerek toplu katledildikleri görülüyor. Şimdi katledilen bu insanların cenazeleri katledildikleri yerlerden çıkarılarak morglara götürülüyor ve kimlikleri tespit edilmeye çalışılıyor. Cizre derinliklerinde AKP faşizmi tarafından daha ne kadar Kürdün katledilmiş olduğu ise şimdilik tam olarak bilinemiyor.
Çok açıktır ki, AKP faşizminin Kürdistan’daki saldırıları soykırımdır ve insanlık suçudur. İster kavga ve ister savaş densin ve böyle bir durumda yaralanan kim olursa olsun, ele geçirdiği yaralıyı yakmak veya kurşuna dizmek alçakçadır, açık bir insanlık suçu, savaş suçudur. Hiçbir din, ahlak, hukuk, kültür yaralıya saldırı hakkı vermez. Hele hele yakmak gibi aşağılık bir tutum gösterme hakkını hiçbir şey vermez. Fakat AKP yönetimi işte bu hakkı kendinde görmekte ve Hitler faşizminin gaz odalarındaki katliamlarına benzer katliamlar uygulamaktadır. "Müslüman" olduğunu söyleyen iktidar tapıcısı bu faşist güruh, dünyanın gözü önünde en ahlaksızca bir soykırım saldırısı yürütmektedir. Bir de Cizre’de işlediği bu insanlık suçunu "Zafer" diyerek kutlamaktadır.
Bir defa eğer ortada bir zafer varsa, bu zaferin altı aydır AKP’nin faşist terörüne ve soykırımcı saldırılarına karşı kahramanca direnen Cizre halkı tarafından kazanıldığı açıktır. Zaferi "AKP faşizminin önünde diz çökmedik ve çökmeyeceğiz" diyen Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un kazandığı ortadadır. Zaferi "Bizim duruşumuz özgür geleceğin gururudur" diyenlerin kazandığı tartışmasızdır. Bir şehrin hiç sokağa çıkmadan tam iki ay yaşaması dile kolaydır. Dolayısıyla zaferi iki ay boyunca direnerek AKP faşizminin hesaplarını bozan Cizre halkının kazandığı, iki buçuk aydır AKP faşizmini kahredercesine direnen Amed halkının kazandığı ortadadır.
Peki AKP yönetimi denen bu faşist güruh, bile bile mevcut insanlık suçunu niçin işlemektedir? Besbelli ki Kobanê’de ve Suriye’de yenildiği için. 7 Haziran genel seçiminde yenilerek iktidardan düştüğü için. İktidardan düşünce çalıp çırptıkları ve işlediği insanlık suçları kapsamında yargılanacağını bildiği için. Açık Kürt karşıtı ve Kürt düşmanı olduğu için. Tüm cephelerde yenilen ve ipliği pazara çıkmakta olan AKP’nin, iktidarı bırakmamak ve de Tayyip Erdoğan’ı başkan yapabilmek için ülkeyi böyle kan gölü haline getirdiği açıktır. Dolayısıyla ortada bir AKP zaferi filan yoktur, tam tersine düşmekte ve sonu gelmekte olan AKP yönetiminin can havliyle ve çılgınca saldırısı ve çırpınışı vardır.
Acaba güçlü AKP eskisi miydi, yoksa şimdiki midir? Hiç kuşkusuz geçmişin maskeli ve ikiyüzlü AKP’si çok daha güçlüydü. Gereklerini yerine getirmese de, halka umutlar veriyor ve birçok şeyi yapacakmış gibi gösteriyordu. Bu da toplumda ciddi bir beklenti yaratıyor ve AKP’ye destek oluşturuyordu. Şimdi deyim yerindeyse takke düşmüş ve kel görünmüştür. AKP’nin maskesi tümüyle düşmüş ve nasıl bir demokrasi ve Kürt düşmanı olduğu artık gizlenemeyecek şekilde açığa çıkmıştır. Belki de son bir yılın en önemli ve büyük gelişmesi budur, AKP’nin maskesinin tümden düşürülerek nasıl tehlikeli bir Kürt düşmanı olduğunun açığa çıkarılmasıdır.
Peki bu büyük gelişmeye kim yol açtı? Çok açık ki, Botan ve Amed merkezli süren Kürt direnişi. AKP’nin 24 Temmuz faşist saldırısı karşısında tereddütsüz direnişe geçen Kürtler! Tüm Türkiye’ye tarihin en tehlikeli ulus-devlet faşizmini dayatan AKP saldırganlığına karşı demokratik özyönetim ilan ederek öz savunma direnişini geliştiren Kürt gençleri ve kadınları! AKP soykırımına ve vahşi katliamlarına karşı kahramanca direnen Kürt halkı! Dolayısıyla daha şimdiden zafer kazanan, Kürt özyönetim direnişi ve direnen Kürt halkıdır. AKP faşizminin kendi işgali ve denetimi altındaki sokak ve mahallelere girmesinin nasıl bir "Zafer" olduğunu kimse anlayamamaktadır.
Şu gerçeklerin Kürt halkı ve tüm demokratik güçler tarafından çok iyi bilinmesi gerekir: Son savaşı Kürtler ve Kürt Özgürlük Hareketi başlatmamıştır. Kürtler demokratik siyasetin çözüm üretmesini beklerken 24 Temmuz günü saldırı talimatı veren AKP hükümeti, mevcut çatışmanın esas sorumlusudur. Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi, "Diz çöktürme" amaçlı bu faşist saldırıya teslim olmamış ve her türlü bedeli göze alarak tereddütsüz demokratik direniş içine girmiştir. Bunu da özyönetim ilan ederek bu amaçlı demokratik direniş halinde yürütmüştür.
Dolayısıyla AKP’nin faşist ve soykırımcı saldırısı karşısında diz çökmeyerek özgürlük için direnen Kürt halkı daha şimdiden kazanmıştır. Bu direnişin bütün şehitleri ve Cizre’de toplu katledilen şehitler, söz konusu bu kazanmanın doğru yolu, garantisi, onuru ve gururudurlar. Esas tehlike Kürt halkının direnememesiydi, direnme gücünü ve cesaretini gösterememesiydi. Direnişe geçemeyen teslimiyet ve pasifizm Kürtler için yenilgi olurdu. İşte o zaman var ve özgür olmanın onurunu, gururunu, şerefini kaybetmiş olurlardı ki, yaşanan acılar bir gün sevince ve ödenen bedeller zaferin garantisine dönüşür, ama kaybedilen onur hiçbir zaman kazanılamazdı.
O halde acısı çok ve bedeli ağır da olsa, Kürtler direnerek var olma ve özgür yaşama onurunu kazandılar. Bir Kürt kadınının yiğitçe haykırdığı gibi, "Em Kürdün û ser bilindin!" Şimdi her yerde bu duygu yayılmalıdır, her Kürt insanı bu duyguyu yaşamalıdır. Dolayısıyla saflarımızda karamsarlığa ve moral bozukluğuna asla yer verilmemelidir. Kötümserler saflarımızdan derhal uzaklaştırılmalıdır. Özellikle şehit aileleri ve yakınlarımız, asla moralsizlik ve karamsarlık yaşamamalıdır. Böyle bir durumu herkesten önce kahraman şehitlerimiz kabul etmez. Tersine şehitler gerçeğini doğru sahiplenerek, Onları zaferin gerekçesi yapmayı başarmak gerekir.
Kürt gençliği AKP’nin faşist saldırılarına karşı kahramanca savaşarak Apocu gençlik olduğunu kanıtlamıştır. Şehitleri onlar için sadece doğru bilinç, zafer iradesi ve yenilmez öfke ve kindir. Kürt kadınları özgür yaşamın tutkulusu ve inşa edicisi olduğunu herkese göstermiştir. AKP faşizminin irade kırmayı amaçlayan çıplak cenaze teşhiri asla moral bozucu olmamalıdır. O çıplak vücut hangi kutsal kadına aitti, henüz öğrenemedik. Ama benzer bir olayı Varto direnişinin sembolü Ekin Wan olayında da yaşadık. Kendini özgür yaşama katık etmiş olan o kadınlar bizim en büyük kutsalımızdır; onurumuz, öfkemiz, özgürlük ruhumuz, irademiz ve bilincimizdir. Her zaman da böyle olacaktır.
Herkes ve hepimiz şu gerçeği çok iyi bilmeliyiz: Kürt halkına karşı ahlâksızca bir soykırım yürütülmektedir ve Kürt halkının varlığı tehlikededir. Varlık da ancak özgürlükle sağlanabilir ve anlam kazanabilir. Özgürlüğün de ancak kahramanca direniş temelinde kazanıldığı açıktır. O halde Kürt halkının özgürlüğe kadar direnmekten başka çaresi yoktur. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bize öğrettiği büyük hakikat budur ve bizim de zafer kazanan öğrenciler olduğumuzu göstermenin artık tam zamanıdır.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA