Öcalan'a tecride karşı uluslararası imza kampanyası

Kürt Halk Önderi Öcalan için uluslararası hukukçular imza kampanyası başlattı. İmza metninde, Öcalan'a tecridin iç barışı da tehdit ettiğine vurgu yapıldı. Metinde, tecridin işkence niteliği taşıdığı belirtilerek, derhal sonlandırılması istendi.

Avrupa Konseyi (AK) Genel Sekreterliği ve İşkenceyi Önleme Komitesi'ne (CPT) yönelik, Kürt Halk Önderi Öcalan'a dönük tecridin sona ermesi için başlatılan ve dünya genelinde yürütülecek olan imza kampanyasının Yunanistan'da startı verildi.

Yunanistan'da müvekillerinin davası için bulunan avukatlar burada bir dizi temasta bulunarak imza kampanyası hakkında başta Atina'da bulunan barolar olmak üzere birçok hukukçu oluşumuyla da bir araya geldi.

PİREAS BAROSU: CİDDİ BİR İHLAL

Pireas Barosu'nu da ziyaret eden avukatlar, Baro Başkanı ile görüşerek imza kampanyasına destek ve katılım talebinde bulundu. Pireaes Barosu da konuyu yönetim kurulunda görüşerek bir açıklamada bulundu.
Barodan yapılan açıklamada, Öcalan'ın  tam izolasyon şartları altında  tutulması, avukatları ve yakınları ile görüştürülmemesinin insan haklarının güçlü ihlali olduğu belirtilerek, yine insan onurunun korunması ve tutuklu hakları doğrultusunda ciddi bir ihlal olduğu kaydedildi.
Açıklamanın devamında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne atıfta bulunularak, hiç kimsenin insanlık dışı, aşağılayıcı, işkence ve zalimane bir muameleye tabi tutulamayacağına vurgu yapıldı.

'HEMEN HAKLARI İADE EDİLSİN'

Baro, "Diğer tutuklular ile karşılaştırıldığında sürekli izolasyona tabi tutulan Abdullah Öcalan'a karşı ayrımcı muamele, tutukluların temel haklarının yanı sıra, Uluslararası Antlaşmaların ve yasaların da doğrudan ihlalini oluşturmaktadır" diyerek, Türk devletine şöyle seslendi:
"Biz insan haklarının korunması ve işkencenin önlenmesi ve herhangi bir işkence ve aşağılayıcı davranış konusunda uluslararası yükümlülüklerine uyması için Türk hükümetine çağrıda bulunuyor ve Abdulah Öcalan'a yönelik insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye derhal son vermeye; izolasyon ve tecridin kaldırılarak  ailesi ve avukatları ile görüş, posta, telefon ve diğer haklarının hemen iadesini talep ediyoruz."

İMZAYA AÇILAN METİN

Hukukçular tarafından imzaya açılan metin ise şöyle:
"İmralı Adası, hukuktan arındırılmış özel bir mekandır. Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye'ye getirildiğinden bu yana, kendisi için özel olarak düzenlenmiş bir Ada hapishanesi olan İmralı'da tutulmaktadır. İmralı Adası'nın 5 mil etrafı havadan ve karadan askeri yasak bölge olarak ilan edilmiş olup,  her türlü sivil erişim kapalı durumdadır.
Sayın Öcalan 16 Şubat 1999 ile 17 Kasım 2009 tarihleri arasında 11 yıla yakın süre boyunca İmralı’da cezaevinin tek sakini olarak tutulmuştur. Sonrasında ise diğer cezaevlerinden 5 mahpus adaya sevk edilmiştir. Bu tarihten sonra tek başına tutulmaya devam edilmekle birlikte haftada yalnızca beş saate kadar diğer beş mahpusla görüşme olanağı edinebilmiştir. Bu hususun var olan tecrit ve işkence ortamına başkaca beş kişinin dahil olmasından öte anlamı söz konusu değildir.  
Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararları ile CPT raporlarında belirtildiği üzere kendisine telefon hakkı asla tanınmamıştır. Mektup alma ve yazma benzeri haberleşme hakkı sınırlanmıştır. Mektup yazmasına müsaade edilmezken, gelen mektuplar da sınırlanmış, sansürlenmiş ya da bilgi verilmeksizin el konulmuştur. Ayda iki kez olmak üzere aile ve ziyaretçi görüşü yasal güvence altındayken, bu hak keyfiyete tabi olarak ya sınırlanmış ya da tanınmamıştır.
Sınırlayıcı ve hakkın kendisini anlamsızlaştıran gayri hukuki uygulamalarla avukat görüşüne 'koster bozuk', 'hava muhalefeti' gibi gerekçelerle müsaade edilmemektedir. 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana İmralı Adası’nda avukat müvekkil görüşmeleri bir bütün olarak engellenmiştir. Sayın Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren avukatları ile, 6 Ekim 2014’ten beri aile bireyleri ile, 5 Nisan 2015’ten bu yana ise, adaya giden siyasi heyetle görüşmesi engellenmiştir.

'TECRİT İŞKENCEDİR'

İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), İmralı’daki tecridi “mahpusun 16 Şubat 1999’dan bu yana tabi tutulduğu tartışma götürmez tecrit durumu” olarak nitelemiştir (http://www.cpt.coe.int/documents/tur/2008-13-inf-eng.pdf, p.31). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Daire 18 Mart 2014 tarihli kararında bu hususu  (6 Şubat 1999- 17 Kasım 2009 tarihleri arasındaki durumu esas alarak) Sözleşmenin 3. maddesinde düzenlenen işkence ve kötü muamele olarak kabul etmiştir."

'TECRİT İÇ BARIŞI TEHDİT EDİYOR'

Metnin devamında, Öcalan'a uygulanan bu benzersiz tecridin, Türkiye'nin iç barışını da ciddi şekilde tehdit ettiği, gerilimin kaynaklarından biri haline geldiğine vurgu yapılırken, "Sorunların müzakere ve barışçıl bir yolla çözülebilme olasılığına ciddi darbe vurmaktadır. Tecritin bugünlerde olduğu gibi derinleştirildiği her dönem aynı zamanda halka karşı şiddetin yükseldiği dönemlerdir. İlk günden bu yana bu denklem geçerliliğini korumuştur. Öcalan'a ulaşım imkanı olduğu, kendini ifade edebildiği her dönem barışa bir imkanın yaratıldığı zamanlar olmaktadır" denildi.
Metnin sonunda da şu ifadelere yer verildi: "Tecride karşı çıkmak, savaşa karşı çıkmaktır. Barışı sahiplenmektir. Geniş bir coğrafyada, farklı dil, kültür, etnisite ve düşüncelerde 10 milyon 328 bin insanın özgürlüğünü istediği Abdullah Öcalan'a uygulanan bu ağır zulme karşı çıkmak, tüm bu farkılıkların bir ada yaşamasına da taraf olmaktır."