GÖRÜNTÜLÜ

‘Kürtlerde Mandela var ama Türkiye’de bir de Klerk yok’

Hukuk uzmanı ve Irak uluslararası seçim kurulunun hukuk komisyonu eski başkanı Abdurrahman Xelifan, Türk devletinin Öcalan’a yönelik uyguladığı tecrit ile Kürtlere dönük saldırılarının aynı soykırım politikalarının sonucu olduğunu söyledi.

Hukuk uzmanı ve Irak uluslararası seçim kurulunun hukuk komisyonu eski başkanı Abdurrahman Xelifan, Türk devletinin Öcalan’a yönelik uyguladığı tecrit ile Kürtlere dönük saldırılarının aynı soykırım politikalarının sonucu olduğunu söyledi.

Xelifan, Türkiye’de Kürt sorununun çözülemiyor olmasını ise “Bizim bir Mandela’mız var ama maalesef Frederik Willem de Klerk’imiz yok. Eğer Önder Apo’nun yanında bir de Klerk olsaydı Türkiye ve Kürdistan’a barış ve demokrasi gelirdi” biçiminde yorumladı.

Güney Kürdistanlı siyasi partilerin, Türk devletinin saldırıları karşısındaki sessizliğini de eleştiren Xelifan, yurtseverliğin ölçüsünün Kuzey Kürdistan’daki direnişin yanında yer almak olduğunu da belirterek, bunu yapmayan bir siyasi parti ve örgütün Kürdistan yurtseverliği adına ne derse desin inandırıcı olmayacağını da sözlerine ekledi.

Cenevre 3 toplantısına Kürtlerin dahil edilmeyişini de değerlendin hukuk uzmanı Xelifan “Kürtlersiz bir toplantı sonuç almaz. Ama yine de Kürtler sadece bu toplantıya bile bakarak da olsa mutlaka ulusal birliklerini oluşturmalılar” diye konuştu.

SOYKIRIM SALDIRILARI SONUÇ ALAMAYACAKTIR

Kuzey Kürdistan’da aylardır sivillere karşı ağır bir saldırı yaşanıyor. Bu saldırılar sizce ne anlama geliyor?

21. yy’dayız ve bir halkın iradesini yok saymanın zamanı geçmiştir. Hiç kimse artık bir halkı soykırımla yok edemez. Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım saldırılarıdır ve sonuç alması mümkün değildir.

Türk devleti Lozan’dan bu yana Kürt halkını asimile etmek, soykırımdan geçirmek için elinden geleni yapmıştır. Ancak geriye dönüp baktığımızda tüm bu girişimlerinin sonuçsuz kaldığını görüyoruz. İnsan haklarını ihlal ederek, insanları katlederek yapılan uygulamalar daha başından itibaren kaybetmeye mahkumdur. Aslında Türk devleti bunu yaparken en büyük zararı Türk halkına veriyor. Tabi Kürtler ve bölge de bundan olumsuz etkileniyor. Sonuçta insanlar öldürülüyor.

KÜRTLER BAŞTA OLMAK ÜZERE HER KES SOYKIRIMA KARŞI DURMALI

O açıdan sadece Kürtler değil herkes bu soykırım amaçlı saldırılara karşı çıkmalıdır. Tabi Kürtler en başta, nerede olursa olsun, hangi siyasal oluşuma, ideolojiye bağlı olurlarsa olsunlar bu saldırılara karşı durmalıdır. Halkın bu mücadelesine karşı duran hiçbir yapının başarı şansı da yoktur. Çünkü tarih bir halkı soykırımla yok etmenin, buna destek verenlerin başarı sağlamasının mümkün olmadığını birçok örnekte göstermiştir.

SESSİZLİK ERDOĞAN’IN YANINDA DURMAKTIR

Türk devleti Kürtlere dönük her türlü askeri yöntemi ve teknolojiyi kullanarak katliam yapıyor ama uluslararası güçlerde ciddi bir sessizlik hakim. Bunu neye bağlıyorsunuz?

 

Açıkçası buna bir tanım getirmek zor. Çünkü insan haklarından, demokrasiden, haktan-hukuktan yana olduğunu söyleyen tüm güçler bu faşizme, katliama karşı gerçekten de inanılmaz bir sessizlik içindeler.

Türk devleti geçen yüzyılın başından bu yana ve sonradan NATO’nun da desteğini alarak Kuzey Kürdistan’da her türlü saldırı ve katliamı gerçekleştirmiştir, bu halen de devam ediyor. Dolayısıyla demokrasi, insan hakları söylemleri de artık inandırıcı değil. Çünkü bunlar bugün de bu sessizlikleriyle Erdoğan ve AKP faşizminin yanında duruyorlar. Kürtlerin bunu görmesi gerekir. Bu güçlerin demokratik olma kriteri Kürt halkının en demokratik hak mücadelesine destek verip vermemeleriyle ölçülür artık. Ancak bunlar, halen kendi çıkarları gereği biliyoruz ki DAİŞ faşizmini de ürettiler. Dolayısıyla aslında aldıkları pozisyon tümüyle demokrasiye darbe vurma pozisyonudur.

GÜNEYLİ PARTİLERİN KUZEY KARŞISINDA TUTUM ALMA SORUMLULUĞU VAR

Güney Kürdistan’da da bu saldırılara karşı bir sessizlik durumu var. Şimdiye kadar hükümetten her hangi bir açıklama gelmedi. Bu sessizliği neye bağlıyorsunuz?

Bence bugün dile getirilse de getirilmezse de dünyanın neresinde olursa olsun tüm Kürtler bu faşizmi lanetliyordur. Maalesef Güney Kürdistan’da öyle bir durum yarattılar ki, insanlar neredeyse kendi gerçeğine yabancılaştı. Bence bunu çok bilinçli yarattılar. İnsanları aç, çaresiz bıraktılar. İnsanları duyarsızlaştırdılar. Ama şunu bilmek gerekir. Tüm siyasi partilerin her koşul altında Kuzey Kürdistan’da yaşanan saldırılar karşısında tutum alma sorumluluğu vardır. Her bireyin böylesi bir sorumluluğu vardır. Yurtseverliğin ölçüsü Kuzey Kürdistan direnişinin yanında yer almaktır. Bunu yapmayan bir siyasi parti, örgüt Kürdistan yurtseverliği adına ne derse desin inandırıcı olmayacaktır. Dolayısıyla yurtseverliğin ölçüsü kuzeydeki direnişe destek olmakla eş değerdir.

ÖNDER APO’YA TECRİT TESLİM ALMA SALDIRILARININ BİR PARÇASI

Sadece halka dönük saldırılar yok. Türk devleti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde de ağırlaştırılmış bir tecrit uyguluyor. Türk devleti geçen yıllarda Öcalan ile müzakere yürütürken bugün neden böylesi ağır bir tecrit uyguluyor?

Önder Öcalan’a dönük tecrit ile Türk devletinin kuzeydeki saldırıları aynı siyasetin gereği olarak uygulanıyor. İkisi de Kürtleri teslim almaya dönüktür. Ancak bununla da başarılı olamayacaklardır.

KÜRTLER’DE MANDELA VAR AMA TÜRKİYE’DE BİR DE KLERK YOK

Peki başarılı olamayacak bir siyaseti Türk devleti sizce neden uyguluyor? Bu siyasetteki ısrarı neye bağlıyorsunuz?

Nelson Mandela örneği bu açıdan dikkat çekicidir. Mandela 27 yıl zindanda tutuldu ancak iktidar sahipleri istedikleri sonucu alamadılar. Orada bir de Frederik Willem de Klerk vardı. Burada olmayan şey de Klerk’in varlığıdır. Geliştirilen bu siyasetin yanlış olduğunu görecek bir de Klerk olsaydı bundan vaz geçerlerdi.

Tarihin cilvesi olsa gerek, bizim bir Mandela’mız var ama de Klerk’imiz maalesef yok. Oysa önder Apo ve Kürt halkının kuzeydeki mücadelesi son derece meşru bir mücadele. Ama maalesef düşman o kadar vahşi bir zihniyete sahip ki, bunu kabul etmiyor, beyni bu gerçekliği almıyor. O açıdan, Mandela Nobel ödülünü aldığında de Klerk’le birlikte aldı. Çünkü ancak ikisinin varlığıyla Güney Afrika’da barış gerçekleşebildi. Güney Afrika’ya barış ve demokrasi böyle geldi.

ASAYİŞ DEDİKLERİ SORUN ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ VE HAKLARIN TANINMASIYLA ÇÖZÜLÜR

Ama Türk devleti sorunu asayiş sorunu olarak adlandırıyor ve kamu düzenini şiddetle sağlamaya çalışıyor...

Türk devleti bilmeli ki demokratikleşmeyle, Kürtlerin haklarını tanımayla bir şey kaybetmez, aksine kazanır. Türk devleti asayişi sağlamaktan söz ediyor, işte asayiş ancak Kürtlerin haklarını kabul etmekle olur. Önder Apo’nun özgürlüğünün sağlanmasıyla olur. Halkın refah düzeyi böyle yükselebilir. Dolayısıyla mevcut durum Kürtlere ne kadar zarar veriyorsa bir o kadar da Türklere zarar veriyor. Tarihsel tecrübe birbirimize tahammülle, demokratik ilişkiyle kazanımların daha fazla sağlandığını göstermiştir.

CENEVRE’DE SURİYE MUHALEFETİ YOKTUR

Kürtler açısından önemli ve tarihi bir başka konu da Cenevre 3 toplantısı. Bu toplantıya PYD’nin alınmaması damgasını vurdu. Kürtler sahada önemli bir güç olmalarına karşın bu toplantıya alınmadı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Maalesef toplantıya alınanlar gerçekte Suriye toplumunu temsil etmiyorlar. Gerçeklik başka, oradaki yaklaşım başkadır. Bu dış güçlerin Suriye halkının iradesine dayattıkları bir durumdur. Gerçekte Rojava denilen bir gerçek var. Kobanê ve Efrîn’in birleşmesiyle Kürtler, Suriye’nin önemli bir parçasında söz sahibi olacaklar. Dolayısıyla Kürtlerin Cenevre 3’e alınmaması daha baştan Cenevre’nin başarısızlığını ilan etmek oldu. Oraya Türk devletinin dayatmalarıyla, dış güçlerin yaratımı olan Sünni güçlerle Cenevre’nin toplanması, Suriye’deki gerçekliğe tekabül etmiyor. Bu sadece Suriye dışındaki güçlere tekabül eder ve bunun da Suriye’nin geleceğine bir hayrı yoktur.

ERDOĞAN KÜRT DÜŞMANIDIR

Türk devletinin bu konudaki tutumu ne anlama geliyor?

Tabi Kürtlerin Cenevre’ye kabul edilmemelerinde Erdoğan-AKP   siyasetinin büyük etkisi var. Bu Erdoğan’ın Kürt düşmanlığını açıkça gözler önüne seriyor. AKP içinde Kürtlerin yer alıyor olmasına bakmayın siz. Bunlar sadece siyasi çıkarlar gereğidir. İktidarına hizmet ettiği için bunları kabul ediyorlar.

DAİŞ GÜNEY KÜRDİSTAN’A SALDIRDIĞINDA ERDOĞAN NEDEN YARDIM ETMEDİ?

Kürt düşmanı diyorsunuz ama Güney Kürdistanlı bazı partiler AKP’yi ve Erdoğan’ı dost olarak görüyor...

Madem dostlar peki DAİŞ Güney Kürdistan’a saldırdığında neden yardıma gelmedi Erdoğan? Başka güçler geldi. Dolayısıyla bunlar Erdoğan’ın, AKP’nin, Türkiye’de iktidarı elinde bulunduranların Kürtlerin dostu olmadığını gösterdi. Bunlar, Kürtlerin bölgede haklarını elde etmelerini istemezler. Ama onlar kabul etsinler ya da etmesinler. Kürtlerin bu topraklarda uzun bir tarihi var ve bu topraklarda özgürce yaşamak en doğal haklarıdır.

KÜRTLER SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA SÜNNİ Şİİ ÇELİŞKİSİ DE BİR TARAFA ATILIR

Arap siyasetini yakından tanıyorsunuz. Irak’ta da Kürtler söz konusu olduğunda benzer bir refleks söz konusu mu?

Biz Kürtlerin bazı şeylerden artık ders çıkarması gerekir. Ben 7-8 yıl Bağdat’ta çalıştım, resmi görevlerde bulundum. Orada Kürtlerin hakları dile geldiğinde Sünni ve Şiiler aralarındaki çelişkilere rağmen hemen ittifak kurabiliyorlardı. Kürtlere karşı birleşen bu güçler, sadece mezhepsel farklılıktan dolayı her gün birbirlerini katlediyorlar. Ancak söz konusu Kürtler olunca birlik oluyorlar. Bölgedeki güçler de öyledir. O açıdan Kürtler bundan ders çıkarmalıdır.

KÜRTLER BİRLİK OLMADAN SONUÇ ALAMAZ

Kürtler nasıl bir ders çıkarmalı sizce?

Kürtler birlik olmazlarsa başkalarıyla geliştirecekleri birlikteliklerden sonuç alamazlar. Bugün Erdoğan ve AKP, Güney Kürdistan’daki bazı güçlerle ilişki kursalar da bu dostluk değildir, dönemsel çıkar ilişkileridir.

Dikkat edin tarihte de aynı şeyler var. Örneğin Mustafa Kemal ulusal kurtuluş savaşında Kürt ağa ve beylerine mektuplar göndererek dost olduklarını, ittifak gücü olduklarını söylüyordu. Bu bir dönemi atlatana kadar böyleydi. O dönem geçtikten ve Türk devleti bağımsızlığını kazandıktan sonra Kürtleri unuttu. Kürtlerin hiçbir hakkı tanınmadı. Bugün de yaşanan aynı şeydir. Siyasi, iktisadi, toplumsal açıdan her şey birbirine çok benziyor.

RUSYA’NIN TUTUMU MAHABAD DÖNEMİNE BENZİYOR

Uluslararası güçler de aslında bu dönemde DAİŞ saldırılarına karşı Kürtlerle ittifak kurdular, en önemli mücadele gücü olarak nitelendirdiler. Fakat bugün Cenevre’ye kabul etmediler, siyasi bir muhatap olarak kabul etmediler. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Aslında aynı zihniyettir. O açıdan bence Kürdün bu dönemdeki en büyük dostu Kürtlerin birliği olacaktır. Tüm Kürt örgütlerinin, partilerinin bu gerçekliği iyi ve doğru okumaları gerekir. Çünkü tek başına bu süreçte bile Kürtlere yapılan muamele Kürtlerin en büyük dostunun Kürtlerin birliği olduğunu açıkça gösterdi.

Bu süreçte Rusya’ya Kürtlerin Cenevre’ye katılmasını kesinlikle sağlayacağını söylediler. Ama toplantı zamanı geldiğinde, tıpkı Mahabad Cumhuriyeti sürecindeki tavırları ortaya çıktı. Mahabad cumhuriyeti sürecinde Rusya, İran devletine karşı Kürtlerin yanında yer alıyordu. Ama İran’la anlaştıktan sonra dönemin Sovyet devleti güçlerini çekti. Bugünkü Rusya’da öyle yaptı. Oysa sonuna kadar Kürtlerin yanında yer almalıydılar. ABD’de öyle.

KÜRTLER CENEVRE TUTUMUNDAN DERS ÇIKARMALI

Eğer Kürtler olmasaydı sahada bu kadar etkili şekilde kim onların yanında yer alabilirdi? O açıdan ben Cenevre 3’ün bu şekilde sonuç alamayacağını düşünüyorum. Ama bunun bizim açımızdan bir ders olması gerektiğini de görüyorum. Eğer böyle olursa sonuç alabiliriz.