İmralı Heyeti üyesi İdris Baluken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplonun küresel ve egemen güçler tarafından Öcalan’ın Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu, halkları için geliştirdiği yeni yaşam çizgisine karşı yapıldığını, AKP ve Erdoğan’ın da diyalog ve müzakere sürecini bitirerek buna dahil olduklarını söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni bitirmek amacıyla hegemon ve emperyal güçlerin eliyle gerçekleştirilen uluslararası 15 Şubat komplosu 17’nci yılında. Uluslararası güçler tarafından yapılan kirli ittifaklar sonucu Suriye yönelik yapılan tehdit ve baskıların ışığında Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkışıyla başlayan komplo, 15 Şubat 1999’da devletlerarasında yürütülen kirli pazarlık ve ittifaklar sonucu Kenya’dan kaçırılarak Türkiye'ye getirilmesiyle zirveye ulaştı. Ancak bu kirli komploya rağmen Öcalan hiçbir zaman Kürt sorununun çözümü için üstüne düşeni yapmaktan geri durmadı. Öcalan, tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli Tek Kişilik Cezaevi’nde ağır tecrit ve izolasyon politikalarına rağmen, Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi adına birçok girişimde bulundu ve başta hazırladığı savunmaları, çözüm için geliştirdiği yol haritaları ve taslaklar ile Kürt sorununun çözümünde en önemli muhatap olduğunu tüm dünyaya kanıtladı. Nitekim, tarihi 2013 Amed Newrozu’nda halklara deklare ettiği manifestoyla başlatılan diyalog süreci kapsamında dünyada barıştan ve demokrasiden yana olan herkesin takdirini aldı.
Kürt sorununun çözümü için Öcalan öncülüğünde başlayan diyalog süreci kapsamında İmralı Adası’na giderek pek çok kez Öcalan ile görüşen İmralı Heyeti üyesi HDP Grup Başkan Vekili ve Amed Milletvekili İdris Baluken, 15 Şubat uluslararası komplosunu, İmralı’da Öcalan ile yapılan görüşmeleri, Öcalan’a karşı geliştirilen ağır tecrit ve izolasyon politikalarını, Öcalan’la yapılması engellenen görüşmeler ile Kürt halkına karşı başlatılan inkar ve imha konsepti gibi birçok konuya dair görüşlerini ANF’yle paylaştı.
‘ÖCALAN EMPERYAL VE HEGEMONİK GÜÇLERİN SİSTEMİNİ BOŞA ÇIKARDIĞI İÇİN KOMPLO DÜZENLENDİ’
İçerisinde bulunduğumuz süreç doğrultusunda tüm Ortadoğu coğrafyasında sahaya sürülen paylaşım savaşının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslar arası komplo süreciyle birlikte başladığını söyleyen Baluken, bunun da küresel hegemonik güçler, onların bölgesel işbirlikçileri ve Ortadoğu coğrafyasını halklara zehir eden diktatörlüklerin, gelişecek olan yeni süreçle ilgili Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik ulus perspektifini boğma adına uluslararası komployla birlikte yeni bir dizayn süreci başlatmanın ilk ayağı olduğunu dile getirdi. Komplonun devreye girdiği günden bugüne kadar Öcalan’ın şahsında gerek Kürt halkı, gerekse Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik ittifak kuran güçlerin yaklaşımına bakıldığında bu tutumun çok açık ve net bir şekilde görülebileceğini kaydeden Baluken, ululararası komplonun Sayın Öcalan’ın şahsında bölge haklarının birbirini boğazlayacağı Kürt-Türk, Kürt- Arap ve Kürt-Fars çatışmasının alabildiğine derinleştirildiği bir plan üzerinden devreye konulduğunu vurguladı. Bugün yaşanılan süreçte bu anlayışın devam ettirilmek istendiğinin altını çizen Baluken, Öcalan’ın halkların bir arada kendi demokratik geleceğini inşa edebileceği demokratik ulus perspektifine yönelik halen emperyal ve hegemonik güçlerin bir arayış içerisinde olduğunu belirtti.
‘ÖCALAN’A UYGULANAN TECRİT O’NUN ORTAYA KOYDUĞU GELECEK VİZYONUNDAN DUYULAN KORKUDAN’
Komplo boyunca Öcalan’ın Suriye’den çıkmak durumunda kalması, Avrupa ve dünya coğrafyasında adım basacak bir metrekare yer dahi bulamamasının kendisine karşı bütün uluslararası güçlerin bir seferberlik ruhuyla bu komplo içerisinde yer almasının Öcalan’ın ortaya koyduğu gelecek vizyonuyla ilgili duyulan korkunun büyüklüğünü gösterdiğini söyleyen Baluken, “Bu korkunun büyüklüğü aynı zaman Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu çözümlemelerin gücünü ve Ortadoğu halkları adına yaratmış olduğu paradigmanın, modelin, yeni yaşamın nasıl ön açıcı ve güçlü olduğunu gösteriyor. Çünkü Sayın Öcalan meseleyi bir sistem sorunu üzerinden ele almış ve özellikle kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizme dayanan kapitalist modernitenin giderek insanlığı tükettiğini ve bir çözümsel bir paradigma olarak tespit etmiş ve buna karşı insanlığa nefes aldıracak, insanlığı yeniden içine girdiği bu sömürü cenderesinden kurtaracak demokratik ulus, kominal ekonomi ve ekolojik topluma dayanan bir demokratik modernite tezi üzerinden yeni yaşamı tanımlamıştır. Dolayısıyla Öcalan derdest edilip İmralı işkencesine gönderildikten sonra bile komplocu güçler, arayışlarından vazgeçmemiş ve uluslararası komployu ısrarla Sayın Öcalan şahsında bütün halkların demokratik geleceğini bitirecek şekilde sonuca götürmeye çalışmışlardır. Ancak, Sayın Öcalan’ın İmralı süreci gerek Kürt halkına gerekse bölge halkı ve insanlık adına tarihi bir direniş içerisinde geçmiştir” dedi.
‘ÖCALAN’IN SUNDUĞU MODEL ORTADOĞU’DA TEK ALTERNATİF MODEL OLARAK ORTAYA ÇIKIYOR’
Öcalan’ın tutulduğu İmralı Adası’nda 8-10 metrekarelik bir “beton çukurda” insanlığın geleceğine yönelmiş olan uluslararası komployu çözme adına insanlık tarihinde görülmemiş bir direnişi ortaya koyduğunu söyleyen Baluken, “Bugün Ortadoğu coğrafyasında olan pek çok gelişmeyi Sayın Öcalan önceden ortaya koyduğu öngörüler ile yerinde ve zamanında tespit etmiştir. Komplonun 17’nci yılında hala Sayın Öcalan’ın geliştirdiği çizgiye, paradigmaya ve onun savunduğu halkların demokratik geleceğine yönelik saldırıları tüm coğrafyamızda görmek mümkün. Biz bu güne kadar Sayın Öcalan’ın geliştirdiği çizgiye ve Kürt halkı başta olmak üzere bölge halklarının ortaya koymuş olduğu duruş üzerinden uluslararası komplonun sonuç alma noktasında büyük ölçüde boşa çıktığı, ancak hala saldırılarından vazgeçmediği kanaatindeyiz. Belli ki halkları birbirine düşürmek isteyen Kürt-Türk, Arap-Kürt ve Kürt-Fars kavgası çıkarmak isteyen yüzyıllar boyu sürecek bir boğazlaşma süreci üzerinden Ortadoğu’nun mevcut kaynaklarını enperyal planları doğrultusunda yedeklemek isteyenler hala bu arayışlarına devam etmektedirler. Bugün içinden geçtiğimiz çalkantılı süreç ve son dönemde özellikle Rojava Devrimi’nde ete kemiğe bürünmüş olan alternatif model komplocu güçler ile demokratik çizginin nasıl büyük bir mücadele içerisinde olduğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda çözümün de nerede olduğunu gösteriyor. Çünkü Rojava’da ortaya çıkan model, Sayın Öcalan’ın bölge haklarının bir arada eşit yurttaşlık temelinde geliştireceği demokratik geleceğin ete kemiğe bürünmüş bir modeli olarak, gerek Suriye’de gerek Türkiye’de gerekse Ortadoğu’da bu kaotik sürecin bütün coğrafya tek alternatif model olarak öne çıkıyor. Son dönemde küresel emperyal güçler bile artık Rojava modeli dışında bir çözüm seçeneğinin olmadığını kabul etmek durumunda kaldılar” diye belirtti.
‘ÖCALAN’IN ÇİZGİSİ KOMPLOCU ZİHNİYETİ YENDİ BÜTÜN İNSANLIĞA MAL OLDU’
Öcalan’ın çizdiği yolda Kürt halkının Kobanê ve Şengal’de insanlığa düşmanı çetelere karşı göstermiş olduğu insanlık direnişinin Öcalan’a karşı gerçekleştirilen uluslararası komplonun da ileriki süreç açısında sonuç alamayacağını net bir şekilde ortaya koyduğunu ifade eden Baluken, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu ve Kürt kadının öncülük ettiği kadın özgürlük çizgisi, bütün dünya kadınlarında muazzam bir heyecan ve geleceğe dair bir umut yarattı. Suriye, Türkiye ve Irak ekseninde geliştirilmeye çalışılan bu komplocu anlayış Kürt halkının mücadelesiyle Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu sınırlarını aşmış, bütün insanlığa mal olmuş yeni bir dinamiği ortaya çıkarmış durumda. Bu yönüyle önümüzdeki süreçte komplocuların saldırıları daha fazla genişleyebilir. Son bir çabayla demokratik modernite paradigmasının boğmak için daha güçlü yüklenebilirler. Ancak gelinen aşama itibarıyla insanlığın Sayın Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu bu perspektifi sahiplenmesiyle beraber, bu komplonun sonuç alma şansı tamamen ortadan kalkmıştır.”
‘ÖCALAN HALKLARIN ÖNÜNE YENİ YAŞAMI KOYDU’
Öcalan şahsında Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni bitirmeyi hedefleyen uluslararası komploda Türkiye ayrı bir parantez açmak gerektiğini ifade eden Baluken, “Sayın Öcalan, kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı Adası’nda fiziksel bir esaret altına alınmasını, ‘yüzyıllar boyu sürecek bir Türk-Kürt savaşını öngören bir darbe süreci olarak’ görmüş ve nitelemiştir. Sayın Öcalan’ın İmralı’daki direnişi de daha çok bu darbe mekaniğini boşa çıkarma, Türk-Kürt boğazlaşmasını önleme ve buradan ortaya çıkacak perspektifle de Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yeni bir sayfayı aralama adına ortaya koyduğunu ifade etmiş ve bu geliştirmiş olduğu çözümün tek çıkış kapısı olduğunu söylemişti. Bu konuda süreç içerisinde Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu hamleler, gerçekten Türk-Kürt savaşını engelleyecek önemli düzeyler yakaladı. 1999’dan 2015’e kadar Sayın Öcalan’ın tek taraflı geliştirmiş olduğu sürecin Kürt hareketinin çatışmasızlık, sınır dışına çekilme ve demokratik çözümü önceleyen yaklaşımı aslında kalıcı barışın toplumsallaşması ve demokratik siyasi çözümün bütün topluma mal edilmesi açısında çok büyük bir sinerji yarattı. Kürtlere karşı 90 yıldır milli eğitim müfredatlarıyla tek tip düşünen ve şovenist, ırkçı, asimilasyoncu bir zihin dünyası üzerinden yaklaşan birçok çevre Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu bu duruş ve direniş ile beraber aslında Kürt halkını yeniden tanıma şansı buldu. Kürt halkının; dilinin, kültürünün ve kimliğinin yasaklanmasını ve yine Kürt halkının buna yaptığı itirazlara karşı en acımasız imha operasyonlarının ne anlama geldiğini bilince çıkardı” dedi.
‘AKP DARBE MEKANİĞİNİN BİR PARÇASI’
“Bugün bu yönüyle gelişen bu evrimsel değişim süreci son derece önemliydi” diyen Baluken, “Sayın Öcalan özellikle son İmralı’daki toplantılarla geliştirmiş olduğu çözüm süreciyle birlikte hem toplumu hem de devleti kalıcı barışa hazırlamış oldu. Son 13 yıldır iktidarda olan AKP, Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu bu hamleleri, doğru anlamış ve haklarımızı karşı karşıya getirecek bu darbe mekaniğini doğru çözümlemiş olsaydı bugün biz Türkiye-Kürdistan coğrafyasında kalıcı bir barışı sağlamış ve uluslararası komployu tarihe gömmüş olarak karşılayacaktık. Ancak, bütün dünya kamuoyunun da takip ettiği gibi AKP, bu sürece kalıcı barış ve demokratik çözüm adına yaklaşmak yerine, bunu kendi iktidar hesapları için araçsallaştırma sığlığına girdi. Güncel iktidar hesaplarını, otoriter hegemonik anlayışıyla ilgili bir takım siyasi çıkarlarını halklarımızın demokratik geleceğinin önüne koydu. Özellikle Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddi, İzleme Heyeti ve müzakere masasının tamamen reddi üzerinden gelişen süreçle birlikte de AKP, mevcut darbe mekaniğinin bir parçası olduğunu kanıtlamış oldu. Nitekim bugün Cizre’de, Silopi’de, Sur’da, Nusaybin’de, Silvan’da ve Kürdistan coğrafyasının birçok yerinde bu hamleyi doğru okuması gereken AKP darbecilerle derin gladyo yapılarıyla bir takım uluslararası bağlantıları da olan kontrgerillalar ile iş tutan bir noktaya savruldu. Bu uluslararası komplocu güçlerin AKP üzerinden yeni bir hamle yaptıklarını gösteriyor. Bunu kırmanın tek yolunun bu komploya karşı ortaya koyacağı tutum ve komploculara karşı ortaya koyacağı direniştir. Bütün Kürdistan coğrafyasında geliştirilen tarihin en ağır, en acımasız katliam konseptlerine karşı diz çökmeden direniş içerisinde olan halk gerçekliği önümüzdeki sürecinde nasıl şekilleneceğini net bir şekilde ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
BALUKEN: TARİHSEL SÜRECİN AYAK SESLERİ GELİYOR
Kürt halkı ve bölge halkları açısından uluslararası komplonun artık kabul edilebilir hiçbir yanının kalmadığını dile getiren Baluken, AKP’nin son 8 ayı aşkındır bir süre içerisinde Öcalan’a karşı tecridi de devreye koyarak komplocu güçlerin hizmetinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiğini söyledi. Baluken, “Gerek AKP, gerekse IŞİD, El Kaide, El Nusra, Arar El Şam benzeri çete yapılarının bugün eklemlenmiş olduğu bu komplocu anlayışı boşa çıkarmanın yolu bölge halklarının bir araya gelerek, kendi demokratik geleceklerini kendi elleriyle inşa etmesinden geçer. Bu anlamıyla Sayın Öcalan’ın İmralı işkence sistemi içerisindeki tecrit koşullarının kaldırılması eşit ve özgür koşullarda demokratik geleceğini ortaya koyduğu halklarla buluşması, tarihsel bir görev olarak bütün bölge halklarının önünde duruyor. Önümüzdeki sürecin daha çok bu perspektif üzerinden şekilleneceğini ve Sayın Öcalan’ın eşit ve özgür müzakere koşullarıyla beraber kendi halklarıyla buluşacağı tarihsel sürecin ayak sesleri duyuluyor. Egemen olan muktedir güçler, Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu bu yeni yaşam paradigmasını kendi sömürü düzenine karşı bir tehlike olarak gördükleri ve bunu boğmaya çalıştıkları tarihsel bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Uluslararası komplo da bu amaçla başladı. Son çözüm sürecinde gelinen final aşamasında tekrar bir darbe mekaniğiyle sürecin boşa çıkarılması, masanın devrilmesi ve mevcut AKP’nin de bu darbeye eklemlenmiş olması hala bu yeni yaşam paradigmasına karşı sömürü düzeninin devam etmesinin isteminin bir yansımasıdır” diye belirtti.
‘ÖCALAN EN DEĞME SİYASETÇİLERİ ŞAŞIRTAN SİYASİ BİR LİDER’
Kürt Halk Önderi Öcalan ile yüz yüze yapılan görüşmelerde Öcalan’ın en değme siyasetçileri şaşırtacak şekilde Ortadoğu’daki sistemi muazzam analiz ettiğini söyleyen Baluken, Öcalan’ın Ortadoğu’nun büyük resmi içerisindeki en küçük hareketlilikleri bile çok önceden gören, sezebilen ve buna karşı öngörüleriyle nasıl bertaraf edilebileceğini çözümlemeleriyle ortaya koyan siyasi bir lider kaydederek, konuşmasına şöyle devam etti: “Daha çok bu dönemde tecridin öne çıkması Sayın Öcalan’ın bu öngörülerinin süreç içerisinde doğrulanması ve çözümleyici gücünün Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirmesiyle ilgili egemen güçlerin duymuş olduğu korku üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Biz heyet olarak IŞİD canavarının ortaya çıkmasından tutun da Şengal’de geliştirilen halk katliamlarına, Kobanê’de devreye konmak isteyen vahşete ve bütün Suriye Ortadoğu coğrafyasında planlanan kaotik geleceğe kadar Sayın Öcalan’ın nasıl isabetli tespitler yaptığını ve buna karşı halkların neler yapması gerektiğini çok önceden birebir gözlemleme şansına sahip olduk. Bunu gören Sayın Öcalan’ın öngörü ve çözümleme gücünden, halkta açmış olduğu nefes borusundan korkanlar, buna yeni bir tecrit sistemiyle Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu çözüm perspektifine tekrar saldırmakta çareyi aradılar. O nedenle önümüzdeki dönem açısından biz bu öngörülerin doğrulandığı bir süreçte bütün halkların Sayın Öcalan’ın geliştirmek istediği çizgi etrafında kendi geleceğini bir arada yaşayarak, kendi elleriyle yaratarak sahiplenmesi gerekiyor.”
‘DOLMABAHÇE MUTABAKATI AKP’NİN YÜZÜNE TUTULMUŞ BİR AYNADIR’
Öcalan’ın yoğun çaba ve çalışmalarıyla Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollar ile çözülmesi için içerisinde bulunduğu İmralı Heyeti üzerinden Dolmabahçe’ye kadar taşıdığı süreci değerlendiren Baluken, “Dolmabahçe mutabakatı sadece Kürt sorunun çözümü için değil, Türkiye’deki bütün kronikleşmiş sorunların çözümü için tarihsel bir manifestoydu. 90 yıllık cumhuriyet tarihinde Türkiye’de ezilen, hak kaybına uğramış bütün toplumsal kitlelerin yaşadığı sorunların İmralı Adası’nda konuşulduğu Dolmabahçe mutabakatıyla birlikte bütün Türkiye kamuoyu tarafından tartışılmaya başlandı. Gerek yerel demokrasi, gerek ulusal demokrasinin geliştirilmesi ve yeni demokratik bir anayasayla birlikte kadın özgürlük sorunundan tutun, ekolojik talanı ön gören politikaların devreden çıkmasına kadar, emek alanında yaşanan sömürü düzenindeki sorunların çözümünde tutun Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere bu topraklardaki inançların, kimliklerin özgürlük sorununa kadar birçok hususun İmralı’daki toplantılarda değerlendirildiği ve bunlara yönelik tarihsel çözüm perspektiflerinin geliştirildiği Dolmabahçe mutabakatıyla birlikte bütün Türkiye ve dünya kamuoyu tarafından görülmüş oldu. Dolmabahçe mutabakatı Erdoğan’ı ve AKP’yi bir yönüyle bir yol ayrımına getirdi. Ya samimi bir tavır gösterip bu sorunların çözümü konusunda siyasi cesaretle birlikte tarihsel bir çözümün parçası olacaklardı ya da iki buçuk yıllık diyalog süreci içerisinde zamana yayan, oyalayan, çözümden uzak ortaya koydukları yaklaşımlarıyla birlikte bütün halkların nezdinde teşhir olacaklardı. Dolmabahçe mutabakatı bu nedenle AKP’nin yüzüne tutulmuş bir aynadır. AKP, yüzüne tutulmuş bu aynada maskesi düşmüş bir şekilde antidemokratik, otoriter, hegemonik, baskıcı anlayışıyla birlikte bütün Türkiye ve dünya kamuoyu tarafından görülmeye başlandı. Şu anda gelinen aşama gerek İmralı’daki çözüm sürecini, gerekse de Dolmabahçe mutabakatının halklarımız ne açısından ne anlama geldiğini bir kez daha tartıştırmaya başlamıştır. Çünkü süreç kapsamında devrede olan müzakere masası sayesinde çatışmalı süreçten kaynaklı can kayıplarının büyük oranda önüne geçilmişti. Türkiye halkları yüzde 80’i aşacak bir şekilde kalıcı barış iradesini bu çözüm süreciyle beraber hayata geçirecek bir duruşu ortaya koymuştu” dedi.
‘AKP ÇÖZÜME KARŞI SAVAŞTA KARAR KILDIĞI İÇİN SÜRECİ BİTİRDİ’
Gelinen noktada Kürdistan kentlerinde her gün katliam haberlerinin geldiği ve yine Türkiye’nin birçok iline çatışmalı süreçten kaynaklı her gün onlarca cenazenin gittiği bir dönemde Öcalan’ın çabalarının ne kadar önemli olduğunun, İmralı’daki çözüm sürecinin ve Dolmabahçe mutabakatında ete kemiğe kavuşmuş olan çözüm önerilerinin ne kadar hayati olduğunun bir kez daha bütün toplumsal kesimler tarafından görüldüğünü söyleyen Baluken, “Önümüzdeki dönem açısından halkların ortaya koyacağı, demokratik baskıyla birlikte AKP’nin tekrar çözüme ve müzakere sürecine zorlanabileceğini düşünüyoruz. Çünkü şu anda Erdoğan ve AKP, otoriter bir başkanlık sistemini hayata geçirme uğruna ve Suriye ile Ortadoğu denkleminde Kürt halkının statü sahibi olmaması adına kapsamlı bir savaş sürecinde karar kılmışlardır. Bunu kırmanın tek yolu ve savaştan, katliamdan sonuç alacağını sanacak olan devlet aygıtını oturtmanın tek yolu halkların ortaya koyacağı demokratik mücadele ve direniş çizgisinin gelişmesinden geçiyor. O nedenle önümüzdeki süreçte de mücadelenin düzeyi, hem katliam politikalarını boşa çıkarma hem de Dolmabahçe mutabakatında ortaya konmuş olan 10 maddenin bu topraklarda bir demokratik ulus perspektifine dayalı demokratik bir anayasayla taçlanmış yeni bir çözümü yaratma noktasında önemlidir.
Sayın Öcalan Kürt ve Türk halkı başta olmak üzere bölge halklarının ortak kaderinin ve geleceğinin iç içe olduğunu ve bunun için Türkiye’nin 90 yıllık Kürt karşıtı politikalarından mutlaka vazgeçmesini ısrarla vurguluyordu. Müzakere süreci boyunca masada tartıştığımız en önemli konulardan biri Türkiye’nin Rojava başta olmak üzere Ortadoğu’daki Kürt halkının statüsüne düşmanlık temelinde geliştirdiği politikalardan vazgeçmesi ve içerde de Kürtlerin eşit yurttaşlık temelinde, karar alma ve yönetim süreçlerine katılacağı yerel ve ulusal demokratik modellerin geliştirilmesi üzerine yapılıyordu. Müzakerenin devam etmesi durumunda sürecin bir izleme heyetiyle birlikte, bir hakem heyete kavuşması bu izleme heyeti aracılığıyla da şeffaflaşması toplumsal kesimlere Sayın Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu bu çözüm paradigmasının siyasi heyet dışında bir başka heyet tarafından aktarılması durumunda AKP’nin bu savaş konseptini bu kadar rahat devreye koyamayacaktı” dedi.
‘AKP VE ERDOĞAN ÖCALAN’IN ROJAVA ÇİZGİSİNİ ALT EDEMEYİNCE MASAYI DEVİRDİ’
Müzakere masasının devrilmesinin bir amacının AKP’nin kirli savaş konseptini devreye koymak olduğunu söyleyen Baluken, konuşmasının devamında şunları belirtti: “Süreç boyunca zaman zaman yaşanan ciddi tıkanıklar her zaman Sayın Öcalan tarafından geliştirilen çözümlemeler ile aşıldı. Sürecin başladığı ilk hafta içerisinde Paris katliamıyla sabote edilmek istendi. 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesi şahsında Sayın Öcalan’ın geliştirmek istediği süreç katledilmek istendi. Süreç, bu şekilde sayısız badirelerden Sayın Öcalan’ın kararlı iradesi sonucu sıyrılmayı başardı ve Dolmahabçe mutabakatına getiren bir süreçle devam ettirildi. AKP’nin ve Erdoğan’ın sürecin devamıyla ilgili o dönem içerisinde sağlam bir iradesi ortaya çıkmadığı için özellikle Rojava’da IŞİD eliyle geliştirdikleri vekalet savaşını Kobanê direnişiyle beraber tamamen kaybettiklerini anladıkları için müzakere masasını bir devirdiler. Masanın devrilmemesi durumunda hem Türkiye halklarının Kobanê, Rojava devrimiyle ilgili ortaya koyacağı sahiplenme düzeyinin hem de içerde Kürt halkının statü talebiyle ilgili tarihsel yapılmış bir takım yanlışlardan dönülerek, ortak bir demokratik gelecekle ilgili sahiplenilecek bir iradenin AKP’yi bu savaştan mutlaka men edeceği kanısındayım. AKP ve Erdoğan bunu görmüş oldukları için masayı devirdi. Masa devrilmemiş olsaydı ortaya çıkaracak olan sürecin toplumsallaşma düzeyi sayesinde AKP bütün bu katliam ve savaş konseptlerini halk iradesini boşa çıkaran bu zihniyetini hayata geçirme şansını bulmayabilirdi.”
BALUKEN: ÖCALAN POZİSYONUYLA BİR HALK LİDERİ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR
Baluken, son olarak Öcalan’ın bütün dünya coğrafyalarında görülen bir gerilla liderinin çok çok ötesinde bir misyona sahip bir halk önderi olarak bütün bölge halkları ve demokratik devrimci tutuma sahip dünya kamuoyu tarafından görüldüğünü söyleyerek, “Sayın Öcalan geliştirdiği çözümlemeler, felsefi yaklaşımlar, sosyolojik ve tarihsel tespitler ile ileriki süreçlerde birçok üniversitede kitapları ve öğretileri ders niteliğinde gösterilecek bir filozofik liderlik üzerinden değerlendiriliyor. Sayın Öcalan’ın böylesi bir konuma gelmiş olması kendisine yönelik uluslararası komployla birlikte devreye konulan saldırı konseptinin boyutunu ve çerçevesini de genişletme durumunu yaratıyor. İmralı işkence sisteminin hala ayakta tutuluyor olması ve bunun insanlık, hukuk, ahlak dışı bir tecrit ile birlikte sürdürülüyor olması geldiği pozisyonuyla ilgilidir. Sayın Öcalan’a bu yaklaşımın kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Dünya insanlık tarihine ve halkların benzer kurtuluş mücadelelerine bakıldığında bu kadar uzun bir süre ağır tecrit sisteminde, izolasyon ve işkence konseptinde kalan bir siyasi lidere rastlanamaz. Sayın Öcalan ne avukatları ne ailesi ne siyasi heyetlerle ne de gazeteciler ile görüşebiliyor. Bu yönüyle insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir izolasyon koşulları altında adeta bir çürümeye terk edilmek isteniyor. Tasfiyesi öngörülüyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Komplonun 17’nci yıldönümünde bu sistemin devam ediyor olmasını her birimiz bir özeleştiri konusu olarak değerlendirmeli ve geliştireceğimiz tutum ve mücadelelerle de bu tecridi biran önce kıracak bir süreci biran önce işletmenin çabası içerisinde olmalıyız. Bunu bütün bölge halkları açısından söylüyorum. Kürt halkının öncülüğünde gelişecek olan mücadele dinamiğiyle hem İmralı işkence sistemini hem de bu tecrit konseptinin biran önce kırılması gerektiği Sayın Öcalan’ın şahsında Ortadoğu’da küresel, hegemonik, emperyal güçler ve bölgesel teslimiyetçi işbirlikçi bir çizgi dışında bir üçüncü yolun, alternatif yolun olabileceğini başarmamız gerekiyor. Önümüzdeki süreç bunun mücadelesinin yoğunlaşacağı bir dönem olacak.”
YARIN: Öcalan’la 6 Temmuz 2011’de görüşen avukatlarından Mehdi Öztüzün’ün avukat engeline ve komploya dair değerlendirmesi