‘Kürdistan’da yaşanan savaş, geçmişten bağımsız değil’

Silvan direnişine ilişkin açıklama yapan ATİF ve DİDF, Türk devletine şiddet politikasından vaz geçmesi çağrısında bulundu.

Silvan direnişine ilişkin açıklama yapan ATİF ve DİDF, Türk devletine şiddet politikasından vaz geçmesi çağrısında bulundu.

Yazılı bir açıklama yapan ATİF, ablukaya alınmış mahalleler, kuşatılmış, şehirler, katledilen sivil insanların dün olduğu bu bugün de Kürt coğrafyasında yaşanılan bu savaş durumunun, geçmişten bağımsız olmadığını belirtti.

Kürt ulusunun özgürlük taleplerinin, politik bilinç sıçramasının üst boyutlara taşındığı vurgulanan açıklamada şunlara yer verildi: “Bağımsızlık mücadelesine örgütlü mücadeleyle yanıt verilen bu alanlarda, devletin yürüttüğü katliam ve yok etmeye yönelik savaş politikalarının yeni bir şey olmadığı biliyoruz.

Şu an yaşanılanlar faşist AKP iktidarıyla somutlaşmış olsa bile, doksanlı yıllarda yakılan köyler, katledilen siviller, insansızlaştırılmak istenen kırsal alanlar... Bugünde şehirlerde uygulanan devletin faşist politikasının yeni versiyonundan başka bir şey değildir. 1 Kasım seçimi öncesi bizzat başbakanın ağzından dillendirilen (istediğimiz sonucu alamazsak tekrar doksanlara dönersiniz ve beyaz torosları gezdiririz tehtidi!) hem de, ‘Hakkari gibi bir yerde’ bu söylem başbakanın ağzından çıkmış gayri ihtiyari sözler değillerdi. ‘Dönemsel geçici politikaların uygulanması haricinde’ esas olarak benimsedikleri ve uyguladıkları devlet politikalarının devamından başka bir şey değildir. 

Bugünkü somut durumu özetlersek. Seçim sonuçlarının ‘beklentilerinin ötesinde’ bir netice almaları ile ellerinin daha da güçlendiği sonucuyla, seçim öncesi uygulamaya başlattıkları savaş ve katliam politikalarını daha da derinleştireceklerini açık ilanından başka bir şey değildir. Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarında verilen mesajlarda toplumun diğer muhalif kesimlerine yönelik açık bir tehdit ve göz korkutmadan başka bir şey değildi. Siyasi iktidar olarak geçici bir nefes almış görünseler bile hem ekonomide, hem de toplumsal meselelerdeki gerçeklik, önümüzdeki dönem bir sistem krizi olarak daha da derinleşeceği ve çatışmaların daha da boyutlanacağı aşikardır. Bu durum karşısında toplumun tüm muhalif kesimlerinin politikaları bir kez daha gözden geçirilip somut gerçeklik üzerine oturtulmalıdır. HDP projesinde somutlaşan muhtevanın hata ve eksiklikleri gözden geçirilmeli, tıkanan politik kanalların yeniden açılmasıyla birlikte (esas olan devrimci direniş çizgisinin geliştirilip büyütülmesi) ertelenemeyecek ve savsaklanmayacak temel görev olarak algılanmalı ve sokak boyutuna taşınarak yeni bir haziran ruhu yaratılmalıdır. Aksi takdirde, bu faşist ablukanın dağıtılması mümkün olmayacaktır. Seçim sonrası girilen hava ve beklentiler somutlaşmaması ‘özellikle sol cenah’ içerisinde iyi bir ruh haline sahip olunmadığı ve bu ‘hallet-i ruhiye’den’ bir an önce çıkılarak somut gerçekler üzerine politikaların geliştirilmesiyle birlikte kitlelere önderlik yapma meselesi devrimcilerin asli görevi olacaktır.

Özellikle, emperyalist güçlerin seçim öncesi AKP ile yaptıkları anlaşma ve görüşmelerde siyasi iktidara desteklerinin tam olduğunu gerek Erdoğan-Obama görüşmesinde olsun, gerekse de Merkel’in ziyaretiyle birlikte Avrupa Parlamentosu Türkiye ilerleme raporunu seçim öncesi yayınlamamaları, AKP’ye verilen desteğin açık kanıtıydı. Bu bağlamda bizlerin önünde duran diğer bir görevde özellikle Alman kamuoyunu aydınlatmak bu gerçekleri anlatmak olmalıdır. Dün Diyarbakır Sur’da, Cizre ve Hakkari’de, bugünde Silvan’da (Farqin’de) yapılan devlet terörü ve katliamda kendi siyasi iktidarlarının paylarının olduğunu bilmeleri ve de buna karşı tavır alma sorumluluklarının olduğu kavratılmalıdır. Bugün özellikle Cerablus’un barbarlardan temizlenip diğer Rojava kantonlarıyla birleştirilmesi faaliyetine karşı, Fırat’ın batısına her haliyle müdahale edecekleri türünden açıklamalarıyla, siyasi iktidarın Kürt politikasındaki tavırlarını ‘bu haliyle’ devam ettireceklerini somut ilan etmekteler. Türkiye’nin batısında gelişecek tüm tepkilere yönelik tavırlarını daha da sertleştirerek yapacakları yeni katliamlarının hem Ankara katliamıyla, hem de son JİTEM mahkeme kararları sonucu bu davada yargılanan bütün tescilli katilleri aklayarak ‘JİTEM ve IŞİD’ tarzı örgüt isimleri adı altında yeni katliamlardan kaçınmayacaklarını gizleme ihtiyacı bile duymamaktalar. Tüm bu gelişmelerin özetini gözden geçirdiğimizde, bugünkü Silvan direnişinin tek devrimci yöntem olduğunu kavrayarak sahiplenmeliyiz.”

ATİF, başta kamuoyu olmak üzere, tüm demokratik, ilerici kamuoyuna, tüm ezilen kesimleri duyarlı olmaya, bütün alanlarda Silvan başta olmak üzere Kürt halkının direnişine sahip çıkmaya çağırdı.

DİDF: ŞİDDET POLİTİKASINA DERHAL SON VERİLMELİ

DİDF ise yaptığı yazılı açıklamada, şiddet politikasına son verilmesi ve müzakere sürecine geri dönülmesi çağrısı yaptı.

Silvan’da 10 günü aşkındır sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi ve çok sayıda sivilin katledilmesini kınayan DİDF, Almanya ve AB'den AKP hükümetine verdiği desteği çekme çağrısında bulundu.

DİDF açıklamasında şunlar belirtildi: “Türkiye'de AKP hükümeti tarafından 1 Kasım genel seçimleri öncesinde devreye konulan kent ve kasabaları abluka altına alma, terörize etme, olağanüstü bölge ilan etme uygulamaları, şimdi de Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde uygulanıyor. 11 gündür sokağa çıkma yasağının uygulandığı, giriş çıkışların kontrol alındığı Silvan'da 7 kişi güvenlik güçleri tarafından açılan ateş sonucunda hayatını kaybetti.

Son günlerde Silvan halkıyla dayanışmak amacıyla kasabaya giden milletvekilleri ve demokratik kitle örgütlerine yönelik polisin yaptığı saldırılar, devletin güvenlik birimlerinin şiddette hiç bir sınır tanımadığını ortaya koyuyor.

Yüksekova, Cizre, Varto, Nusaybin, Silopi, Lice ve Sur’da devreye sokulan saldırı politikaları çerçevesinde binlerce askerin ve zırhlı aracın sevk edildiği ilçede özel harekat timleri ve kolluk güçlerinin ‘terörle mücadele’ adı altında halka karşı şiddet uyguladığını artık bütün dünya görüyor.

Avrupa ülkeleri ve Alman hükümeti bu katliamları sessizce izlemekte. Her zaman demokrasi ve insan haklarından bahseden bu ülkeler, katliamlara sessiz kalarak, AKP hükümetine politik, ekonomik ve askeri destek vererek, dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu suçlara ortak olmaktadır.

Türkiye'den Avrupa'ya 'sığınmacı akınını' durdurma planına odaklanan Almanya ve AB ülkeleri, kendilerinin de neden olduğu mülteci sorununun çözümünü Türkiye ye havale edebilmek için, sessiz kalmakta, AKP hükümeti ile iyi geçinmeye çalışmakta. Avrupa ülkeleri bu ikiyüzlü politikadan derhal vazgeçmeli, katliam politikalarında ısrar eden AKP hükümetine her türden desteği durdurmalıdır.

Biz DIDF olarak; Türkiye'de bütün halkların ve inançların kendi dillerini, kimliklerini ve inançlarını özgürcü kullanmasını, eşit haklar çerçevesinde ve barış içerisinde yaşamasını savunuyoruz. Bunun için AKP hükümeti ve devlet tarafından Kürt kentlerine ve kasabalarına yönelik abluka ve şiddet politikasını şiddetle kınıyoruz.

Şiddet politikasına derhal son verilmesi, Kürt sorunun demokratik temelde çözülmesi için acil olarak yeniden müzakere masasına dönülmelidir. Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri de AKP'ye verdikleri desteği çekmelidir.

Savaş politikalarına karşı Alman halkıyla, emekçileriyle birlikte alanlara çıkarak Silvan'daki şiddeti protesto ederek, Kürt halkıyla uluslararası dayanışma içinde olduğumuzu gösterelim.”