KDP’nin umut tacirliği; referandum ve hendekler - Cihan Özgür

Güney Kürdistan’da iç siyasette sular durulmuyor. Krizli siyaset ve yönetim, ülkeyi her geçen gün iflasa bir adım daha yaklaştırıyor. Uluslararası platformlara da taşınan konuya dair uzmanlar ‘sorun ekonomik değil siyasi ve yönetsel’ diyor...

Güney Kürdistan’da iç siyasette sular durulmuyor. Krizli siyaset ve yönetim, ülkeyi her geçen gün iflasa bir adım daha yaklaştırıyor. Uluslararası platformlara da taşınan konuya dair uzmanlar ‘sorun ekonomik değil siyasi ve yönetsel’ diyor. ABD, diplomatik destek verdiği stratejik ortağına geri dönmüş görünüyor ve ekonomik, askeri ve siyasi destekle KDP’yi kendi yörüngesine yeniden oturtmak istiyor.

Güney Kürdistan’da ekonomik ve siyasi kriz gün geçtikçe büyüyor. Güney Kürdistan siyaseti hem içeride hem de dışarıda tam bir enkaz durumunu yaşıyor. Sorunu aştırmaya yönelik yapılan iç görüşmeler ve diplomatik atak sonuç vermedi. Güney Kürdistan hükümeti bunun üzerine hayali düşman yaratma paranoyasına ve umut tacirliğine yöneldi. ‘bağımsız Kürdistan için referandum’ konusu yeniden gündemde.

Avrupa ülkelerinin dış işleri yetkilileri bir bir Güney Kürdistan’a gelip gitti, İtalya ve Kanada Hewler’de temsilcilik açtı. Eş zamanlı olarak Ankara-Hewler trafiği yoğunlaştı. İçeride ise yaşanan ekonomik ve siyasi krizi aştırmak için KDP ile YNK yeniden görüşmelere başladı. Güney Kürdistan hükümet yetkilileri son olarak Ocak ayının son gününde Irak merkezi hükümeti ile petrol konulu görüşmeler gerçekleştirdi.

Aslında bütün bu görüşmelerde nelerin konuşulduğu, hangi konuların masaya yatırıldığı ve hangi hususlarda anlaşma sağlandığı veya sağlanmadığı tam olarak bilinmiyor. Öyle ki Ankara ile yapılan görüşmelerde, Türk devletinin Güney Kürdistan’a yaptığı ‘insani ve askeri’ yardımlardan dem vuruluyor ancak ne tür askeri ve insani yardımın yapıldığı hakkında en ufak bir açıklama, kamuoyunu aydınlatan somut bir veri söz konusu değil.

Resmi açıklamalara göre bütün görüşmelerin içeriği, güney Kürdistan’daki ekonomik krizi aştırmak!

Peki bu mümkün mü?

Güney Kürdistanlılar, muhalif partiler, STK’lar, aydınlar hatta KDP iktidarının ortakları olan YNK, Goran, Yekgirtu İslami ve Komala bile ekonomik krizin sebebinin siyasi kriz olduğunu, yolsuzlukların güney Kürdistan’ı iflasa sürüklediği görüşünde hemfikir. KDP iktidarı ise petrol fiyatlarındaki sert düşüşten, mülteci akınından, DAİŞ ile savaştan yakınıyor.

GÜNEYLİ YETKİLİLER BAĞDAT’I SUÇLUYOR

Güney Kürdistanlı yetkililer, Bağdat yönetiminin yüzde 17’lik petrol payını ve peşmerge maaşlarını ödememesinden yakınarak ekonomik krizin temel sebebinin Bağdat yönetimi olduğu iddiasını ileri sürüyor.

Konu sadece Güney Kürdistan’ın gündeminde değil elbette. Ekonomik ve siyasi kriz uluslararası platformlara da taşınmış durumda.

Goran vekili ve hukukçu-akademisyen olan Bahar Mahmut, Güney Kürdistan hükümetinin içerisinde bulunduğu durumu, ‘ilan edilmemiş bir iflas’ olarak tanımlıyor. Kürt Ulusal Kongresi (KNK) Eşbaşkanı Nilüfer Koç ise, ekonomik krizin tamamen yanlış yönetimden kaynaklandığını, ekonomik ve siyasi krizin sonuç olduğu görüşünde.

Uluslararası güçler de Güney Kürdistan hükümetinin siyasi ve ekonomik reformlar gerçekleştirmesi gerektiği konusunda uyarıyor.

GÜNEY KÜRDİSTAN’DA GÖÇLER BAŞLADI

Güney Kürdistan’da aylardır memurların, peşmergelerin, işçilerin, avukatların, öğretmenlerin maaşları ödenmiyor. Devlet dairelerinde boykotlar yayılıyor. Birçok kentte memurlar ve personel grev kararı almış durumda. Elektrik kesintileri, benzin başta olmak üzere akaryakıt fiyatlarındaki artış ve hayat pahalılığı halkı canından bezdirmiş durumda. Son dönemlerde güney Kürdistan’dan insan göçünün başlaması dikkat çekici. Güney Kürdistanlılar daha iyi hayat standartları gerekçesi ile yönlerini Avrupa’ya dönmeye başladı. Güney Kürdistan’da gençlerin yanı sıra aileler de göç yollarına düşmeye başladı.

KDP HALKIN GÜNDEMİNİ TEĞET GEÇİYOR

Bütün bu sorunlara karşı duyarsız kalan güney hükümeti, esas konulara eğilmek yerine çareyi spekülatif gündemler yaratmakta arıyor.

Güney Kürdistanlı hükümeti, yolsuzluklar konusuna dokunmazken, ekonomik reform adı altında kemer sıkma politikasıyla, zamlarla ve vergileri arttırmakla krizi çözmeye çalışıyor. Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani’nin açıklamasına göre, güney Kürdistan’da devletten maaş alan 1 milyon 400 bin kişi var ve bunlardan 700 bini soruşturuluyor.

Geçen ayın ortalarında Washington'da temaslarda bulunan Güney Kürdistan Hükümeti Dış ilişkiler sorumlusu Falah Mustafa Bakır, "Petrolün sert düşüşü karşısında DAİŞ’e karşı yüksek maliyetli bir savaşı yürütemeyeceklerini” ifade ederek ABD’den ilave fon talep etmişti. Hewler yönetimi benzer bir talebi Bağdat’a da iletmiş durumda.

PETROL PARALARI NEREYE GİDİYOR?

ABD'nin Ulusal Savunma Üniversitesi'nden Denise Natali, "Kürtlerin yönetimsel anlamda ciddi reformlara ihtiyaçları var. Hem mali anlamda hem de yolsuzlukların önünü kesecek reformlar gerekli" diyor.

Natali, Güney Kürdistan’da yaşanan krizi ise şöyle tanımlıyor: “Kriz kendi hataları. DAİŞ’ten önce de problemler vardı. Petrolden milyarlarca dolar gelir elde ettiler. Bu paralar nereye gitti?”

EBADİ: PETROL PARALARI BİZE GELMİYOR, HALKA GİTMİYOR

Benzer bir söylemi, Güney Kürdistanlı yetkililerle görüşen Irak Başbakanı Ebadi de tekrarladı. 31 Ocak’ta Bağdat’a giden ve Kürdistan bölgesi başbakanı Neçirvan Barzani’nin başkanlık ettiği heyet Ebadi ile görüştü. Görüşmede Irak Başbakanı, “Kürdistan bölgesi petrol satıyor. Fakat bu petrolün geliri ne Bağdat’a geliyor, ne de Kürdistan bölgesinin memur ve çalışanlarının maaşları ödeniyor’’ diyerek petrol gelirlerinin akibetini sordu.

HAYALİ DÜŞMAN ALGISI

Son günlerde çokça dillendirilen “Heşd El Şebi sınırlarımıza dayandı” söylemi, aslı astarı olmayan bir iddiadan ibaret. Sözü edilen Tuzhurmatu’ya bağlı Süleymanbeg ile Amirli beldeleri zaten Heşd El Şebi’ye bağlı Şii Türkmen milislerin kontrolünde. Hewice bölgesine düşen Daqoq’a bağlı Beşir beldesinde ise KDP-YNK peşmergelerinin yanı sıra PKK gerillaları ve Türkmen Şii milis grupları bulunuyor. Bu bölgelere son dönemlerde güç kaydırıldığına dönük her hangi bir bilgi söz konusu değil. Bağdat’ın tank gönderdiği iddiası ise tamamen spekülasyon zira Şii milislerin elindeki tanklar ve ağır silahlar yeni değil.

Kerkük, Selahaddin, Germiyan ve Xaneqin’de peşmergenin denetimindeki bölgelerde bir hat boyunca hendek kazılması, ‘denetim bölgesellerini perçinleme’ girişimi olarak yorumlanabilir. Bir yandan güvenlik amaçlı hendekler öte yandan Şii milisler ilerliyor iddiası krizden nemalanma, dış düşman algısı üzerinden iktidarını perçinleme amacı ve halkın kriz karşısındaki tepkisini törpülemeden öteye bir anlam taşımıyor.  

BAŞKANLIK PAZARLIĞI VE UMUT TACİRLİĞİ

Çıkmazı yaşayan Güney Kürdistan hükümetinin hayali düşman yaratma ve krizden nemalanma siyasetinde bir başka argüman ise ‘Bağımsız Kürdistan için referandum’ konusu.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Güney Kürdistan Başkanlığı için Mesut Barzani’ye 2 yıl ek süre verilmesine karşılık ‘bağımsız Kürdistan’ vaadinde bulunuyor. KDP, YNK ve Yekgirtu’dan üyelerden oluşan Güney Kürdistan Bölgesi Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu, bağımsızlık referandumu için 30 milyon dolarlık bütçeye ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

REFERANDUM İÇİN YASAL VE SİYASİ ENGELLER

26 Ocak’ta KDP lideri Mesud Barzani’nin parlamentoda bulunan parti temsilcileriyle Hewler’de gerçekleştirdiği toplantıdan sonra yapılan açıklamada, referandum konusunda tüm tarafların hemfikir olduğu belirtilmişti. KDP, 8 Kasım 2016’da yapılacak olan ABD başkanlık seçimleri öncesinde referanduma gitmeyi planlıyor. Komisyon 5 ay gibi bir sürede referandum hazırlıklarının tamamlanabileceğini söylüyor ancak referanduma dair Güney Kürdistan parlamentosunda alınmış her hangi bir karar yok. Dolayısıyla böyle bir referandumun yasal bir meşruiyeti söz konusu değil.

Referandum için yasal engellerin yanı sıra elbette ki siyasi engeller de söz konusu. Ne İran ne de Türkiye böylesi bir adıma kesinlikle sıcak bakmıyor. Öte yandan ABD’li yetkililer, ‘zamanı değil’ diyor.

ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Hewler başkonsoloslarının da eşlik ettiği AB heyeti, 31 Ocak 2016’da Hewler’de Güney Kürdistanlı partilerle görüşmesinde açık bir şekilde Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını ve Bağımsız Kürdistan referandumunu desteklemediklerini deklere etti.

REFERANDUM KOZU TAMAMEN İÇ SİYASETE DÖNÜK

Sonuç olarak bağımsız Kürdistan projesinin ekonomik, siyasi, konjonktürel, bölgesel ve uluslararası destek bağlamında koşullarının olmadığı gün gibi aşikar. KDP yönetimi bu talebi dillendirdiğinde güney Kürdistanlı diğer partilerin muhalefet edeceğini hesaplıyordu ancak yanıldı. Güney Kürdistanlı bütün partiler, bağımsızlık referandumu önerisine katıldılar ve aslında KDP siyaseti bu anlamada boşluğa düştü. KDP, bağımsız Kürdistan referandumunu iç siyasette bir koz olarak kullanamayacak artık.

Öte yandan YNK ile KDP görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Irak merkezi hükümeti ile hiçbir konuda anlaşamadılar ve Güney Kürdistan halkının sorunları durduğu yerde durmaya, kriz daha da derinleşmeye devam ediyor.

ABD-RUSYA ÇELİŞKİSİNİN YANSIMALARI

Diplomatik ve siyasi açıdan oldukça zayıflayan KDP’yi, Türk devletinin ve Avrupa ülkelerinin desteği de artık ayakta tutmaya yetmiyor. Rusya’nın PYD’ye yanaşmasına karşılık olarak ABD, Türkiye, Suudi, AB, BM üyeleri karşı bir hamle olarak KDP’ye yeniden yatırım yapmaya başladı. Cenevre 3’e PYD’nin alınmaması salt Türk devletinin yaklaşımıyla izah edilemez. Türk devletinin uluslararası güçler üzerinde böylesi belirleyici bir etkisinden söz etmek olanaksız. Dolayısıyla konu ABD ve Rusya’nın bölge siyasetiyle bağlantılı. ABD’nin sahada desteklediği PYD’yi masada istememesini, Rusya-ABD bloklarının çatışmasının bir sonucu olarak görmek gerekiyor. Rusya’nın bu konuda ısrarcı olmaması ise ABD ile uzlaşma eğiliminden kaynaklı.

ABD STRATEJİK ORTAĞINA GERİ Mİ DÖNDÜ?

Öte yandan Rusya’nın KDP ile ilişkilerini sıfırladığı bir dönemde, Avrupa ülkelerinin Güney Kürdistan’da artan diplomatik hareketliliği de denklemin bir diğer yanı. Rusya’ya karşı ikinci hamle bu bağlamda gelişiyor. Öyle anlaşılıyor ki bu denli zayıflayan bir KDP, ABD’nin işine gelmiyor. Dolayısıyla diplomatik destekle KDP yeniden güçlendirilmek isteniyor. ABD, böylece KDP’yi Türk ekseninden uzaklaştırıp kendi yörüngesine yeniden oturtmak istiyor. Önümüzdeki aylarda peşmergeye silah ve para yardımının yapılması bekleniyor. Bunun karşılığında Güney hükümetinden istenen ise göstermelik de olsa siyasi ve ekonomik reformların yapılması!

Cenevre 3’teki çatışmalar kadar, sonuçlarının da Rojava kadar güney Kürdistan siyaseti açısından belirleyici düzeyde etkilerinin olacağı muhakkak.