KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, devletin özellikle açlık grevindeki ilk grubu tasfiye etmek istediðine dikkat çekerek, toplumsal direnişe çaðırdı. Karayılan, Bu önümüzdeki 2-3 gün çok çok önemlidir. Herkes gece gündüz demeden serhildan hareketine katılım için fedakarlık yapmalıdır dedi.
ANFnin sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, açlık grevlerine ilişkin gelinen aşamayı ve hükümet yetkililerinin yaklaşımını deðerlendirirken, önemli açıklamalarda bulundu.
* Türkiye cezaevlerinde Kürt siyasi tutsakların başlatmış oldukları açlık grevi 66. Gününde devam ediyor. Grev, her an zindanlardan ölüm haberlerinin gelebileceði bir aşamadayken hükümet, özellikle de Türk Başbakan Erdoðanın konuyla ilgili tutumu kamuoyundaki kaygıları arttırıyor. Bu süreci ve hükümetin tutumunu nasıl deðerlendiriyorsunuz?Açlık grevi eylemi aslında şiddet içermeyen, kişinin yemek yemeyerek bir yerde adeta kendine azap çektirerek vicdanlara ve insani duygulara hitap etmeyi hedefleyen bir eylem biçimidir. Egemenlerin zülüm ve haksızlıklarına karşı kişinin hayatını ortaya koymasıyla gerçekleşen bir direniştir. Vicdanlara hitap eden zararı sadece kendisiyle sınırlı yüksek irade gerektiren bir direniş biçimidir. Bugün gerçekleşen açlık grevleri 66. gününe girmiş olmasına raðmen, yaşam güvencesi hükümetin sorumluluðunda olan ve talepleri de karşılayacak güç hükümet olmasına raðmen, hükümet ve devletin tepkisi sömürgeciliðin kapkara yüreði, duygusuz ve vicdansız duruş biçimidir. Türk sömürgeci devleti, Türk Başbakan Erdoðanın şahsında sergilenen tutumla devletin ve hükümetin insani duygu ve vicdandan ne kadar uzak olduðunu direnen tutsakları ve Kürdistan halkını her gün aşaðılayan ve küçümseyen üslubunda görülmektedir.
ŞOV DEMEK ÝNSAN GERÇEÐÝNE HAKARETTÝR
Açlık grevi kolay bir eylem biçimi deðildir. Öncelikle kararlılık ve tutarlılık ister, samimiyet ve ciddiyet ister. Bunlar olmadan bir kişi kendisini 66 gün boyunca aç bırakamaz. Çünkü o 66 gün içerisinde her gün acı çekmekte ve her gün o acıya karşı bir direniş sergilemektedir. Açlık grevine bu kadar uzun süreli girmiş olmak ciddiyetin ve tutarlılıðın göstergesidir. Kişinin amacı uðruna her türlü acıyı göze alması ve hayatını ortaya koyması kadar tutarlı ve ciddi bir duruş biçimi olabilir mi? Buna şov demek, buna şantaj demek insan gerçeðine ve deðer yargılarına hakarettir ve insanlık ahlakından nasibini almamaktır. En zorba bir diktatör bile amaçları uðruna ölümü göze alan insanların duruşuna saygı duyar. Sen her şeye bir şeyler yakıştırabilirsin ama 2 ay boyunca hiçbir şey yememek suretiyle bedenini ölüme yatırmış, adım adım ölüme yürüyen büyük insani ciddiyete böyle yaklaşamazsın. Ahlaki deðer yargılarına sahip olan, insanlık kültüründen nasibini almış herhangi bir kimse bu kadar saygısız yaklaşamaz.
Ama ne yazık ki Türk Başbakan Erdoðanın sergilediði tutum, büyük bir vicdansızlık, duygusuzluk ve insanlık gerçeðine hakaret tutumudur. Sen Başbakan deðil, bu dünyanın en büyük padişahı da olsan sonuçta sen de bir insansın ve bir an için empati kurabilmelisin. Bunu kuramıyorsan, o zaman bütün insani duygulardan yoksun, egemenlikçi, insanlık gerçeðinden kopuşu yaşamış bir garabet birisin. Bugün Erdoðanın ve AKP şahsında görülen şey budur.
ERDOÐAN ŞIMARIK
*Başbakan şov ve şantaj söylemlerinin yanında bir de idamı gündemleştirmeye başladı. Yine açlık grevcileri ve BDPli siyasetçilere yönelik küçültücü, alaycı söylem ve hakaretlerde bulundu. Bu tavrı nasıl yorumluyorsunuz?Sanki Cumhuriyet tarihi boyunca bu halk bu kadar idam görmemiş, bu kadar jenosit ve katliamı yaşamamış, sanki bu hareket bu idam ve katliamlara karşı tarih sahnesine çıkmamış bir hareketmiş gibi kalkıp bizi idamla tehdit ederek en büyük şantajı kendisi yapmaktadır. Bu anlamda bütün konuşmaları ve üslubu hakaret ve tehdittir. Açlık grevini başlatmış olan Kürt halkının en deðerli evlatlarına karşı kullandıðı üslup, küçümseme, aşaðılama ve hakaret üslubudur. Yine seçilmiş Kürt halk temsilcilerine, parlamenterlerine her türlü aşaðılayıcı, hakaret edici üslubu her fırsatta kullanmaktadır. Aslında böylelikle Türkiye toplumuna kültürsüzlüðü, saygısızlıðı pompalamakta. Ahlak ve siyasi etikten nasiplenmemiş Başbakanın, aðzına geldiði gibi konuşması sadece kendi şahsına deðil, temsil ettiði makam açısından topluma da bu dili, hakareti reva görmektir. Ýnsan varlıðının sahip olduðu bu dil insanca konuşmak içindir. Başka türlü konuşuyorsan insanlıðından utanmalısın. Temsil ettiði gerçek; duygusuz, hissiyatsız sömürgeci egemenlik gerçeðidir, oldukça şımarık kendisinden başka kimseyi görmeme gerçeðidir. Kürt halkını köle görme tutumudur.
Erdoðan, Filistinliler açlık grevi yaptıðında böyle yaklaşmadı; neredeyse her yerde Filistindeki açlık grevcilerinin sözcüsü kesildi. Biz Filistinlilerin yürüttüðü açlık grevine de saygı duyuyoruz; bunları Erdoðanın ve AKPnin çifte standartlı yaklaşımını göstermek için belirtiyorum. Erdoðanın yaklaşımı tamamen egemenlikçi, ayrımcı, faşist ideolojik bir yaklaşımdır. Tutumunda herhangi bir insani boyut ve yaklaşım yoktur.
* Neden olumlu cevap vermekten korkuyor, ileri sürülen talepler çok mu aðır, karşılanamaz olan talepler midir?Hayır, aðır olsa bile gidip müzakere yapar, devlet olarak kendisinin uygun gördüðü adımları atar. Burada sorun bunlar deðildir.
KAN ÜZERÝNDEN SÝYASET
* Sorun nedir peki?Zindanlardaki tutsak yoldaşların bu eylemi Kürdistanda yürütülen savaş sürecine yapılmış bir müdahale girişimidir. Yani zindanlarda bulunan Kürt halkının siyasi kadroları, Büyük bir sorumlulukla bizde bu mücadelenin yükünü omuzlamalıyız diyerek Kürt sorununun barışçıl-demokratik çözümünde yeni bir dönemi başlatma eylemi olarak böyle bir eylemin kararını vermişlerdir. Bugün Önder Apo üzerindeki tecrit kaldırılır ve Önder Aponun müzakereleri yürütme koşulları yaratılırsa ve anadilde savunma ile eðitim hakkı tanınırsa ne olur? Yeni bir çözüm süreci gündeme girer. Savaş süreci durur, artık kan dökülmez. Zindanlardaki tutsakların eylemi ve direnişi bunu hedefliyor; demokratik çözüm ve barışı hedefliyor. Bu, belki de Kürt halkı adına gerçekleşen son barışçıl çözüm arayışıdır. Bu açıdan bu eylem ve direniş çok önemli ve anlamlıdır.
Erdoðan ve AKP, Kürt sorununda barışçıl çözümü istemediði için zindanlardaki tutsakların bu anlamlı, deðerli, insani ve barışçıl eylemine karşı bu denli saldırgan, inkarcı ve hakaret edici bir üslup kullanmaktadır. Bir kez daha özgürlük hareketinin barış çabalarına elinin tersiyle yaklaşmış ve reddetmişlerdir. Çünkü onlar, Kürt sorununda demokratik çözüme ve diyaloga kapıyı kapatmışlar, bu süreçte şiddetle sonuç almayı önlerine koymuşlardır.
Erdoðan ve temsilcilerinin hergün tekrarlayıp söylediði bir şey var. Sözüm ona biz arkadaşlarımızı ölüme sürmüşüz, biz insan yaşamı üzerinde siyaset yapıyormuşuz, biz kan dökme siyasetini esas alıyormuşuz. Bunlar tümüyle yalan. Tam tersidir. Bizzat Erdoðanın kendisi ve AKP hükümeti kan dökmek istemektedir. Kürt ve Türk halkının evlatlarının kanını dökerek saltanatını oluşturmak, hükümranlıðını sürdürmek istemektedir. Bu kesinlikle böyledir. Müzakere siyasi ve demokratik çözüm arayışı bunun için Kürt halk önderliðinin rolünü özgürce oynabileceði bir ortamı yaratmak ve bunun mücadelesini vermek mi kan üzerinde siyaset yapmaktır. Yoksa Erdoðanın elinde idam ipiyle dolaşıp halklarımız arasındaki tüm köprüleri ortadan kaldırmaya hedefleyen zehir zemberek konuşmaları savaştan başka hiçbir şey düşünmemesi ve yapmaması mı kan üzerinde siyaset yapmaktır. Bunu vicdan sahibi Kürt ve Türk kamuoyunun taktirine bırakıyorum.
DEVLET YENÝ BÝR YUMUŞAMANIN PKKYÝ GÜÇLENDÝRECEÐÝNÝ DÜŞÜNÜYOR
* Bu nedenle de çözüme yanaşmıyor
Şimdi bölgede yaşanan gelişmeler var. Devlet, bölgedeki bu gelişmeler ortamında, Kürt sorununda her hangi bir gevşemeyi yaratmak istemiyor, şiddeti devreden çıkarmak istemiyor. Yeni bir yumuşama ve diyalog sürecinin PKKyi güçlendireceðini düşünüyor. Bölgede yaşanan gelişme ve yeniden yapılanma sürecinde Kürt halkının da iradeleşebileceðini hesaplamakta. Ýşte bunun önüne geçmek için şiddete dayalı olarak, Kürdistan Özgürlük Mücadelesini bastırma politikasını karar altına almışlar. Bu nedenle şiddet siyasetinde kararlı davranmaktadırlar. Şiddet siyasetinde kararlı davrandıkları için cezaevlerinde gelişen bu müdahale sürecine de şiddetle karşı çıkmış, sürekli tahrik etmiş ve saldırgan bir üslupla yaklaşmıştır.
BAŞBAKAN ÖLÜM ÝSTÝYOR
Dikkat edin, CHP, Adalet Bakanı ve yine kimi deðişik çevreler, ortamı gerecek üsluptan uzak durulması gerektiðini hep ifade ettiler. Ama Başbakanın üslubunda herhangi bir esneme oldu mu? Hayır. Her konuşması daha fazla tahrik dolu. Çünkü ölüm istiyor. Diktatörler her zaman kendilerinin haklı olduðunu düşünürler. Ellerindeki güç ve kudreti sınırsız ve insafsız kullanırlar. Söz konusu olan Türk sömürgeciliði ve Kürtler olunca bu daha böyledir. Kürtleri muhatap almak Kürt iradesini kabul etmek onlar için kabul edilemez şeydir. Tüm hırçınlıkları ve saldırgancı tutumları bundandır.
ERDOÐAN AÇLIK GREVÝNDEKÝ ÝLK GRUBU TASFÝYE ETMEK ÝSTÝYOR
Erdoðanın hesabı şudur: Cezaevlerinde açlık grevini başlatan kadrolar, özellikle de ilk başlayan grup, Kürt halkının en yetenekli, en birikimli, en iyi yetişmiş kadrolarıdır. Bu kadroların bir biçimde tasfiye edilmesini hedeflemiş bulunuyor. Ýşte açlık grevi giderek ölüm sınırına dayanacak, ondan sonra müdahale edecek, bu müdahaleyle belki bazılarını vazgeçirtecek, en kararlı kesimini de kendi deyimiyle telef ederek bir kırılmayı hedeflemektedirler. Amaçladıkları budur. Ama cezaevlerindeki bu tarihsel direniş tutumu, yalnız deðildir. Halkımızın ve Türkiyeli demokrasiden yana kesimlerin sahipleme düzeyi, yine dünya kamuoyunun giderek yükselen ilgisi AKP'nin planlarını boşa çıkaracaktır. En önemlisi de Kürt siyasetinde gelişen birlik ve mücadele ruhu ile halkımızın yükselen fedakarlıðıdır. Bu direniş süreci Kürt Özgürlük Mücadelesini daha da güçlü kılmıştır. Kürt sorununu bir kez daha dünya gündeme taşımıştır. Bu direniş halkımızı ve mücadelesini güçlendirmiştir. Ama AKP devletinin hesabı bu direnişi bir kırılma ve gerileme sürecine dönüştürmektir. Bu yüzden ölümlerin yaşanmasını istemektedirler. Kan üzerinden hesap yapma tam olarak budur. Tutumlarının bu kadar sert olmasının ana nedeni de budur.
TALEPLER KARŞISINDA HÜKÜMET HÝÇBÝR ŞEY YAPMADI
Yoksa biz hareket olarak ortamı yumuşatmaya dönük gerekli açıklamaları yaptık ve biz gerçekten cezaevindeki yoldaşlarımızın şahadete ulaşmasını istemiyoruz. Bu konuda tüm yapımız ve halkımız büyük bir fedakarlıkla ölümlerin önüne geçmek için çaba gösteriyor. Onlar bizim yoldaşlarımız, bizim deðerlerimizdirler. Bu halkın en güzide evlatlarıdırlar. Biz direnişçilerin ileri sürdükleri isteklerinin gerçekçi istekler olduðunu düşünüyoruz. Zaten halkımız da bu istekler bizim isteklerimizdir dedi. Bugün Kürdistanın neresine gidersen, bir çobandan esnafına, öðrencisinden emekçisine, aydınına kadar herkes bu taleplerin doðal talepler olduðunu söyler ve kendi talepleri olarak görür. Yani zindan direnişçilerinin talepleri bu halkın talepleridir. Ve gerçekleşebilecek taleplerdir. Biz, tamam belki bir çırpıda hepsi gerçekleşmeyebilir diyerek, Önemli olan önünün açık tutulması ve makul ölçülerde isteklerin kabul edilmesi temelinde açlık grevlerinin sona erebileceðini belirttik ve bunu ilan ettik. Bu ne demek? Müzakere yapılabilir, görüşme yapılabilir, Önderliðimize gidilebilir, başvurulabilir, bu biçimde sona erdirilmesini istiyoruz demektir. Ama bu konuda hükümet bir şey yaptı mı? BDPnin o kadar çaba sergilemesine, deðerli aydınların, çeşitli demokratik kurumların ve çevrelerin bu yönlü gösterdikleri çabaların hiçbirisine herhangi bir deðer biçilmemiştir.
KÜRTLER ÝMRALI SÝSTEMÝNÝ ASLA VE ASLA KABUL ETMEYECEK
Bu çevrelerin AKP hükümetinden istediði temel şey ise, hükümetin her şeyden önce kendi kanunlarını uygulamasıdır. Herkes de biliyor ki, Önder Apo üzerindeki tecrit yasal deðildir. TCnin yasalarına ve evrensel hukuka göre hükümlü bir kimsenin kendi ailesiyle görüşme hakkı, dışarıyla ilişkilenme hakkı, avukatlarıyla görüşme hakkı vardır ve bunlar yasaldır. Kaldı ki Önderliðimizin AÝHM'de devam eden davaları vardır. Bu davalarda yapması gereken savunma için avukatlarıyla düzenli olarak görüşmesi gerekmektedir. Ama şimdi ne yapılmış? Türkiyede yasa askıya alınmış, Başbakanın kararıyla 1,5 yıldır Önderliðimizin dışarıyla olan bütün baðlantıları kesilmiştir. Ýmralıda uygulanan tecrit ve psikolojik işkencenin hiçbir hukuki ve ahlaki temeli yoktur. Kürt halkı, Ýmralı Ýşkence sistemini asla ve asla kabul etmeyecektir.
ÇIKMAZ DERÝNLEŞTÝ
Ama öncelikle uygulanan yasa dışılıðı görmek gerekiyor. Yani burada istenen şey, yasal ve meşru gerçekliðin görülmesidir. Devletin yasa dışı, ahlak dışı bu korsanca tutumda ısrar etmemesidir. Ýstenen budur ama bütün bu çabalara deðer verilmediði gibi, tersine bizzat Başbakan sürekli ortamı geren, tahrik eden bir üslup kullandı. Bu nedenden dolayı 66. güne gelinmiştir. Biz kendi cephemizde çözümleyici yaklaşmak istedik. Eminim ki zindanda direnen yoldaşlarımız da bu çerçevedeki bir yaklaşımı kabul edeceklerdi. Ama hükümet tarafından hiçbir biçimde olumlu bir sinyal verilmedi. Bir tek, anadilde savunma hakkını meclise getiriyoruz dediler, onun için de en son Başbakan çıktı ve direnişçiler istediði için deðil biz kendimiz getiriyoruz dedi. Hem de yasayı nasıl getiriyorlar şurasından-burasından kırparak bir kırıntıya çevirip Kürtlerin önüne ister beðen ister beðenme dercesine sunuyorlar. Bu nedenden dolayı çıkmaz derinleşmiştir. Çıkmazı derinleştiren Başbakanın üslubu ve AKPnin politikasıdır. Çünkü AKP savaş istemektedir. Tutsakların isteklerinin bir ölçüde kabul edilmesi yumuşama ortamını ve barışçıl bir süreci geliştirebilir. Onlar bunu istememekte. Evet, şiddetin durmasını istemektedirler. Tabii ki, teslim olmamız şartıyla istemektedirler, o ayrıdır. Diyalog temelinde deðil, tasfiye edilmemiz temelinde istemektedirler. Savaş yanlısı politikalarından dolayı bu biçimde yaklaşmaktadırlar. Herkes biliyor ki, bu sorun köklü bir biçimde çözülmek ve savaş durdurulmak isteniyorsa, öncelikle Ýmralının esas alınması gerekiyor. Önder Apo bu konuda en temel çözülmeyici güçtür. Ýşte bu kadar zaman gayrı hukuki ve gayrı ahlaki bir biçimde bir psikolojik işkence sistemine tabi tutulmasının geldiði anlam açık ortadadır.
OLASI ÖLÜMLERDEN BÝZZAT ERDOÐAN SORUMLUDUR
Bütün bu gerçeklerden dolayı açıkça şunu vurgulamak istiyorum: Hem zindanda yaşanabilecek şahadetlerden, hem de dışarıda yaşanabilecek bütün olayların sonuçlarından bizzat Başbakan Erdoðan sorumludur. Çünkü Önderliðimizin barışçıl çabalarını ve açlık grevi direnişçilerinin barış amaçlı istemlerini karşılıksız bırakan ve bu konuda hiçbir biçimde çözüm zemini bırakmadan savaşı, şiddeti, ortamı germeyi dayatan bizzat Başbakanın kendisidir. Belli ki bilinçli bir biçimde bu süreci kararlaştırmış ve tekçi anlayışıyla götürmek ve savaşla sonuç almak istemektedir. Bununla hem Kürt toplumunu bastırmak, doðal haklarını elde etmesinin önüne geçmek hem de MHP tabanını kazanıp Cumhurbaşkanlıðını garantilemeyi hedeflemektedir. Bu açıdan doðacak tüm sonuçlardan kendileri sorumlu olacaklardır.
ÝLK KEZ AÇIKLIYORUM: ÖLÜM ORUCU KARARINA KARŞI DEVREYE GÝRDÝK
* Gerek hükümet yetkilileri gerekse de yandaş medya mensupları sık sık açlık grevi talimatının Kandilden geldiðini belirtiyorlar. Daha önceden de bu konuda kimi açıklamalarınız olmuştu ama bu konuyu tekrar size sormak istiyoruz. Evet. Biz buna daha önce de açıklık getirdik. Bu, kesinlikle bir çarpıtma ve kendi politikalarına zemin oluşturmaya dönük kendi uydurmalarıdır. PKK hareketini, mücadele geleneðini az-çok tanıyan, inceleyen herkes bilir ki, zindanlardaki kadrolar kendi iradeleriyle karar alırlar. Bu arkadaşlarımız bizim yapmamız gereken görevleri, bedenlerini ortaya koyarak yapmaya çalışmaktadırlar. Biz kendi görevimizi kendimiz onlara havale edemeyiz. Bizim geleneðimizde öyle bir tarz ve yöntem yoktur. Bu arkadaşlarımız kendi inisiyatifleriyle karar almışlardır ve ölüm orucu şeklinde başlatmayı planladıklarını öðrendik. Ýlk kez açıklıyorum; arkadaşlarımızın almış olduðu ölüm orucu kararına karşı biz devreye girdik, ölüm oruçları kararlarını kabul etmedik. Fakat yoldaşlarımız kendi sorumlulukları ve kendi iradeleri ile direniş kararını aldılar. Biz de yoldaşların bu kararlarına saygı ile yaklaşıp üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek durumundaydık.
ÖLÜM ORUCUNA DÖNÜŞTÜRMEK ÝSTÝYORLAR
Arkadaşlarımızın Ölüm orucunu kabul etmeme görüşümüzü dikkate almaları saygıları gereðidir. Yoksa ilk günden itibaren ölüm orucu eylemini başlatacaklardı. Ki ölüm orucu eylemini sürdürmenin biçimi de başkadır. Karar bizim kararımız deðil, kendi kararlarıdır. Şu anda da daha fazla sürerse önümüzdeki günlerde ölüm orucuna dönüştürme kararlılıðı vardır. Biz bunun önüne geçmek istiyoruz. Bizim çabamız budur. Çünkü böyle bir şey onlarca kadronun şahadetine yol açacaðı gibi artık tüm köprüleri de uçuracaktır. Büyük bir savaş ve direniş sürecini beraberinde getirecektir. Ayrıca halkımız ve Hareketimiz savunmasız da deðildir. Özgürlük mücadelesi tarihinde ilk kez böyle önemli bir düzey kazanmış ve bu mücadele hayatın her alanında kararlıca sürmektedir. Bu nedenle biz öyle aðır bir ölüm orucu sürecinden ziyade isteklerin makul ölçüde kabul edilmesi temelinde sonlandırılmasını uzun vadede daha gerçekçi görüyoruz. Kesinlikle bizim yaklaşımımız, politik tutumumuz bu çerçevededir. Ama Erdoðanın yürüttüðü politika, tamamen şiddete dayalı, insan ölümünü esas alan, köprülerin uçurulmasının hesabını bile yapmayan sorumsuzca bir politikadır.
ZORLA MÜDAHALEYE ASLA TEŞEBBÜS EDÝLMEMELÝ
* Açlık grevindeki direnişçilere, şiddet yöntemiyle müdahale edilmesi de sık sık gündeme geliyor . Siz bu eyleme yönelik olası bir müdahaleyi nasıl deðerlendiriyorsunuz?Eylemcilere karşı yapılacak herhangi bir müdahale konusunda, ben hem AKP hükümetini hem de tüm kamuoyunu burada uyarmak istiyorum: Anlaşılıyor ki AKP az önce izah ettiðim çerçevede yaklaştıðından dolayı direniş sürecine müdahale etmeyi de planlamıştır. Ama bu yapı fedai bir yapıdır, çok kararlı bir yapıdır. Müdahale kendisiyle birlikte büyük olaylara yol açar. Birçok kişi kendine zarar verme yöntemine başvurabilir. Böyle bir müdahalenin hem içerde, hem dışarıda yaratacaðı sonuçlarının aðır olacaðını düşünüyorum. Bunun için insanların iradesine bu tür zorla müdahale etmeye asla teşebbüs edilmemelidir. Bu kesinlikle yapılmamalıdır. Bunun sorumluluðu aðır olur. Bunun yerine, daha zaman varken, köklü çözüm yöntemlerine başvurulmalıdır.
ÜZERÝMÝZE DÜŞENÝ YAPMAYA HAZIRIZ
Bir takım aydınların devreye girme çabaları vardır. Hükümet, onların çabalarına deðer biçerek rol verip Önder Aponun bir heyet tarafından ziyaret edilmesinin önünü açarak yine ailesinin görüşmesine olanak saðlayarak bu suretle tecridin aşılması temelinde köklü çözüm yolunun gelişmesini saðlayabilir. Doðru yol budur. Bunun için hala zaman vardır. Az da olsa zaman vardır. Bugün 66. gün. Bu direnişin eylemde olan arkadaşlar üzerinde muhakkak kalıcı hasarlara yol açacak sonuçları olacaktır. Ama şahadetlerin önüne geçmek için çabaların daha güçlü geliştirilmesi ve tecrit sürecinin sona erdirilerek müzakereleri sürdürmenin koşullarının yaratılması öngörülmelidir. Bu temelde yapılacak olan girişimlerin sonuç alıcı olabileceðini düşünüyorum. Bu konuda bizim üzerimize düşenler neyse biz de yapmaya hazırız. Ama öncelikle devletin adım atması ve sürecin önünü açık tutması gerekmektedir. Buna kesinlikle ihtiyaç vardır.
ÖNÜMÜZDEKÝ 2-3 GÜN ÇOK ÖNEMLÝ
* Bu kritik günlerde Kürt halkına ve demokratik kamuoyuna yönelik bir çaðrınız olacak mı?Bugün direnişin 66. günü. Bundan sonraki her saat ve her dakika çok zor ve aðır geçecek zaman dilimleridir. Her an zindanlardan şahadet haberi gelebilir. Hatta bu röportajın yayına hazırlandıðı zaman içerisinde bile bu tür acı haberler gelebilir. Kürt sorununun barışçıl çözümü için bu kadar fedakarlık yapan bu deðerli kadroların yaşaması için, sürecin büyük bir çatışma ve savaşa deðil, demokratik çözüme doðru evirilmesi için Kürdistandaki tüm yurtseverler, kendine ben insanım diyen herkes, bütün partiler ve demokratik kurum-kuruluşlar, herkes sokaða dökülmeli ve mutlaka bir şeyler yapmalıdır. Bu önümüzdeki 2-3 gün çok çok önemlidir. Herkes gece gündüz demeden serhildan hareketine katılım için fedakarlık yapmalıdır. Direnişi toplumsal bir direniş düzeyine yükselterek sonuç alabileceðimizi unutmamalıyız. Evet, biz hükümete çaðrı yaptık ama hükümetin yüreði buz gibi. Kürt halkına ve onun temsilcilerine hakaret etmekten başka bir şey yapmıyor. Halk ve toplum olarak biz gücümüzü ortaya koymalıyız. Bu açıdan bu arkadaşların şahadetinin önüne geçmek her demokratın ve her Kürdistanlının elindedir. Bunu böyle bilmeliyiz ve bugünleri büyük toplumsal hareket günlerine dönüştürmeliyiz. Eðer böyle yaparsak bu işin ciddiyetini ortaya koyar, öyle şovdur bilmem şantajdır gibi aşaðılık tutumlara gereken karşılık verilir ve bu temelde çözümü olmazsa olmaz bir biçimde dayatmış oluruz.
ÝKÝ GÜN DEÐÝL 24 SAAT GREV
Açlık grevi direnişçilerini sahiplenmek deðil, onların eylemiyle bütünleşmek, bunun için gereken tüm fedakarlıðı yapmak, gerekirse toplu açlık grevlerine girmek, gerekirse deðişik eylem biçimleriyle aðırlıðını koymak gerekmektedir. Bu konuda BDPnin planladıðı 2 günlük açlık grevi çaðrısı olumlu ve yerinde bir çaðrıdır. Fakat bence 2 gün deðil, 24 saatlik hasta ve çocukların dışında herkesin kurumlarda, meydanlarda ve bazı belirlenmiş büyük evlerde toplanarak toplumsal düzeyde katılım gösterdiði bir açlık grevi eylemi biçiminde planlamak daha doðru olabilir. Daha deðişik, daha güçlü ve daha radikal eylemleri de geliştirmek gerektiði açıktır. Bu konuda ilgili kurumlar görevlerine ve sorumluluklarına tam olarak sahip çıkmayı başararak direnişi toplumsal düzeye çıkarabilmelidir. Zindan direnişçilerinin yaşaması bu biçimde toplumsal eylemselliklerin gelişmesine baðlı hale gelmiştir. Bu konuda başarılı olmak, aynı zamanda beraberinde yeni çözümleyici bir sürecin getirilmesi anlamına da gelecektir. Bu nedenle herkes bütün gücüyle eylem sürecine dahil olarak yeni bir sürecin başlatılması ve şahadetlerin önüne geçilmesi başarılabilinir.
OLASI MÜDAHALEYE KARŞI CEZAEVLERÝ ETRAFINDA ONBÝNLER YIÐILMALI
Yine AKP açık açık müdahale ederiz diyor. O zaman cezaevlerinin etrafında on binler yıðılmalıdır. Bu anlamda toplumsal refleksin harekete geçmesi gereken günleri yaşıyoruz. Hem Türkiyedeki demokratik çevreler, vicdan sahibi bütün kesimler, tüm Aleviler, tüm samimi Müslümanlar, tüm emekçiler, tüm demokratlar, tüm öðrenciler, gençler, kadınlar, barıştan ve iki halkın bir arada yaşamasından yana olan bütün kesimler cezaevi direnişçilerinin ortaya koymuş olduðu bu kararlı tutumu sahiplenmeli. Çünkü bu kararlı tutum aslında tüm Türkiye halkının geleceðini de ilgilendiren bir tutumdur. Arkasında durmalı ve devletin, AKPnin geliştirdiði bu faşist sömürgeci egemenlikçi duruşa karşı toplum, demokratik iradesini güçlüce ortaya koymalıdır. Özellikle gençler ve kadınlar başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında tüm Kürdistan halkı bugünleri iradeleşme günleri olarak ele almalı ve toplumsal eylem gücünü her biçimde bütün gücüyle ve en ileri düzeyde ortaya koymalıdır. Eðer böyle olursa bu, erkenden bir çözümü getirebilir diye düşünüyoruz.