Karayılan'dan Türk hükümetine sert uyarı!

Karayılan'dan Türk hükümetine sert uyarı!

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk devletinin Batı Kürdistan’a müdahale koşullarının olmadıðını belirtirken, ancak olası bir müdahalede "tüm parçalardaki Kürtlerin Türk devletine savaş açacaðı” uyarısında bulundu. Şehirlerdeki Kürt gençlerine "hazır olun" çaðrısı yapan Karayılan, "Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı. Karayılan, Kürtler arası birliðe karşı AKP hükümetinin tepkisini “Kürt düşmanlıðı” olarak tanımlarken, olası bir müdahaleye karşı sert uyarılarda bulundu.

* Temmuz ayı ortalarında Hewlêr’de biraraya gelen Suriye Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi birleşerek Yüksek Kürt Konseyi’ni kurdular. Batı Kürdistan’la ilgili diðer sorularımıza geçmeden önce sizin bu birlikle ilgili görüşleriniz nelerdir?

Bölgemiz Ortadoðu’nun köklü bir deðişimi yaşadıðı ve yeni bir yapılanma sürecine girdiði tarihin bu önemli aşamasında, ayrı ayrı Kürdistan’ın tüm parçalarında ve tüm parçalar arasında ulusal birliði geliştirmek, parçalıðı aşmak temel bir görev haline gelmiş bulunmaktadır. Haklı özgürlük davamızın başarısı için bu gereklidir.Biz hareket olarak bu bilinçten yola çıkarak ulusal birliðin gelişmesi için tüm parçalarda ve bütün Kürdistan’da birlik zemininin güçlenmesi için ciddi çabalar sergilemekteyiz. Çünkü Kürt halkı, bugünkü sistemin temelinin atıldıðı Lozan Antlaşması’nda yok sayılmış, ülkesi parçalanmış ve büyük bir haksızlıða uðramış bir halktır. Halkımız bu haksızlıða karşı hiçbir zaman boyun eðmedi, her fırsatta hakkını aramak üzere çeşitli biçimlerde mücadele etti, buna karşı sömürgeci saldırılara, yine baskı, şiddet ve katliamlara uðradı. Kürdistan’da büyük trajediler yaşandı.

Ancak Kürdistan’ı yok sayan bu sistem, bugün yıkılış sürecini yaşıyor. Artık dünyada ve bölgede her şey deðişiyor. Her şey deðişirken Kürt halkının içinde tutulduðu kölelik sistemi de deðişmek zorundadır. Mücadelemizin yükselişi ve tarihin akışı bu seyirdedir. Yani bölgede her şey deðişecek, her şey yeniden yapılanacak ama Kürtler yine statüsüz, en temel insan hakları olan anadil eðitiminden mahrum, kültürel ve fiziki soykırıma maruz kalmış bir halde mi kalacaktır? Hayır. Her şey deðişiyorsa Kürtlere karşı uygulanan bu haksız, insanlık dışı, zorba, sömürgeci politikaların da artık deðişme zamanı gelmiştir. Kürt halkı bunun için bugüne kadar verdiði mücadelesini tabii ki bu dönemde daha üst bir aşamada vermek durumunda olacaktır. Ýşte bunun için ulusal birlik çok önemli bir konudur.

SURÝYE KÜRTLERÝNÝN ORTAK ÇATI ALTINDA BULUŞMASI ÇOK ÖNEMLÝ

Bu çerçevede Batı Kürdistan’daki halkımızın başarısı için ulusal birlikleri çok gerekli bir husustu. Biz de bu parçamızda tüm siyasi yapıların biraraya gelerek ortaklaşmaları, birliklerini kurmaları ve bu temelde haklı özgürlük mücadelelerini daha yetkin bir biçimde sürdürmeleri için çeşitli çabalar sergiledik. Nihayetinde bizim ve diðer güçlerin de çabası Rojava’da olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu temelde Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi’nin bir araya gelerek ulusal bir çatı altında birleşmiş olmaları çok önemli bir gelişmedir. Bu adım daha sonra ortak bir yüksek konseyin oluşmasıyla pekiştirilmiş, yine onun alt komitelerinin oluşturulmasıyla giderek kesinlik kazanan bir sürece doðru gelişme kaydetmiştir. Bu adımı Kürt siyasetinin, Kürt halkının bir başarısı olarak görüyor ve takdir ediyorum.

ASKERÝ VE SÝYASÝ BÜTÜN GÜÇLER YÜKSEK KONSEY ÝRADESÝNE DAHÝL OLMALI

Ama atılan bu ulusal birlik adımının doðru pratikleştirilmesi çok önemlidir. Bütün tarafların bu önemin farkında olarak sürece yaklaşmaları ve buradaki halkımızın başarısı ve haklı davasının kazanılması için gereken tüm fedakarlıðı ve çabayı göstermeleri gerekmektedir. Öncelikle Batı Kürdistan’daki halkımız ve siyasi temsilcileri geleceklerine ilişkin kendileri karar vereceklerdir. Ancak bizim önerimiz madem ki halkımızın iradesini temsil eden ortak bir oluşum olarak Kürt Yüksek Konseyi kurulmuşsa o zaman her şey bu konseyin inisiyatifi dahilinde gelişmelidir. Bizce, siyasi olsun, askeri olsun, bütün güçler Yüksek Konsey’in iradesine dahil olmalı ve böylece güçlü bir ulusal birlik duruşu sergilenmesi gerekir. Özellikle başta PYD olmak üzere hiçbir parti kendine ayrıcalıklı bir yer talep etmeden, büyük-küçük demeden herkes gücü oranında katılarak ulusal yapıyı güçlendirirse halkımızın gelecekteki başarısı garanti altına alınmış olur. Biz hareket olarak Batı Kürdistan’daki hiçbir parti arasına ayrım koymadan, ulusal demokratik birlik çerçevesinde duran tüm partilere eşit mesafede yaklaşıyor ve hepsini destekliyoruz. Bu parçadaki halkımızın sayısal yoðunluðu azdır. Dolayısıyla başarılı olması için mutlaka birliðini güçlendirmelidir. Buradaki parçalı duruşların halkın çıkarına hizmet etmeyeceði açıktır. Halkın çıkarına hizmet eden şey, ulusal-demokratik ve birlikçi duruşu sergilemektir. Bugün tüm Kürtler bu birliðin arkasında durmaktadır. Çünkü çok yerinde ve çok isabetli bir adım olmuştur. Önemli olan bunu pratikte de başarılı bir biçimde uygulamaktadır.

Bugün Suriye’de yoðun bir savaş ve çatışma ortamı vardır. Köklü bir deðişimin kendisini dayattıðı bu ülkede Kürtlerin varolması da bir gerçektir. Diðer parçalarda olduðu gibi bu parçadaki Kürt halkı da sömürgeciliðin çeşitli saldırılarına ve katliamlarına maruz kalmıştır. Bu parçadaki halkımız bugüne kadar çok acılar çekti. Ýşkencelere maruz kaldı. Topraklarına zorla el koyma, kimliksiz bırakılma gibi deðişik uygulamalar altında zor koşulları yaşadı. Ama yurtseverlik bilincini ve örgütlü yapısını diðer parçalara nazaran daha yetkin bir biçimde geliştirmeyi de hep esas aldı. Bu nedenle Suriye’de geçen yılın başından bu yana gelişen sürece bilinçli ve doðru bir yaklaşımı geliştirebildi. Burada ana akım Kürt siyaseti çok doðru bir politikayla, fazla öne atılmadan, kendini örgütleme, kendi gücünü ve halkını koruma yine güçlendirme faaliyetini esas aldı. Çeşitli çevrelerin tahriklerine kapılmadan, çok örgütlü, bilinçli, öngörülü bir siyasi doðrultuyu geliştirdi. Bu siyasi doðrultu olmasaydı belki bugün Kürt alanları savaş alanlarına dönüşür, başkalarının çatışma sahası haline gelirdi ve Kürtler bundan büyük zararlar görürdü. Ýşte ana akım Kürt siyaseti buna yol vermeyen bir tarzda mücadelesini yürüttü. Rejimin deðişimini istedi, bunun için tavır sahibi oldu ve mücadele geliştirdi ama öte yandan muhalefetin Kürt haklarına ilişkin somut bir programsal yaklaşımının gelişmesini istedi. Muhalefetten yana bunu görmeyince adeta üçüncü bir çizgi gibi bir doðrultuyu esas alarak kendisini güç haline getirdi. Mücadeleci bir güç olarak Suriye siyasetinde ve kendi toplumu içerisinde yetkinlik kazandı. Bu, onun doðru politikası ve yine doðru çalışma perspektifi temelinde gelişen bir sonuç oldu. Bazı farklı grupların farklı arayışları olmuş olsa da sonuçta herkesin geldiði nokta, kitle gücüne dayanma ve başkasının yedeðine girme deðil, Suriye’nin birliðini ve eşit özgürlüðünü esas alan bir politik çerçeve temelinde, Demokratik Suriye içerisinde Kürt halkının Demokratik Özerkliðini savunan ve genel anlamda Kürt halkı için statü belirlenmesini isteyen bir politik çizgi izledi. Bu, Kürt siyasetini güçlü hale getirdi. Aralarında birlik oluşturmaları da kesinlikle bu parçadaki Kürt halkının sonuç alıcı bir doðrultuya girmesini saðladı.

BATI KÜRDÝSTAN’DAKÝ GELÝŞMELER BÝR DEVRÝM DURUMUDUR

* Bu ittifakın üzerinden daha birkaç gün geçmeden Kobanî’yle başlayıp, Afrîn, Amûde ve Dêrîk’le devam eden, bir çok şehirde halk yönetimlere el koydu. Batı Kürdistan’da yaşanan bu gelişme nasıl okunmalı?

Demin belirttiðimiz gibi Kürt halkı kendisini örgütleyip güç haline getirirken aynı zamanda gelişen çatışma ortamından kendini koruyarak savunma araçlarını da geliştirdi. Saldırgan deðil ama kendisine saldırı geldi mi kendisini savunabilen bir yeteneði kazanan gerekli örgütlenmelere kendisini kavuşturdu. Bugün Kürt halkının Suriye siyasetinde etkin bir konum kazanmasının en temel nedenlerinden birisi de budur. Şimdi giderek rejimin çözülüş yaşadıðı bir süreçte, çeşitli yerlerde muhalif güçlerin kasabaları, şehirleri ele geçirmesi paralelinde, Kürtler de başta Kobanî, daha sonra Afrîn, ardından Amûde ve Derîk alanlarındaki yönetime el koymuştur. “Biz burada kendi kendimizi yöneteceðiz” diyerek çok önemli bir adım atmıştır. Bu elbette ki bir devrim durumudur. Kürt halkının yüz yıllık baskıdan, şiddetten kurtularak kendi öz yönetimine, gücüne ve özgürlüðüne kavuşma sürecidir.

Yalnız bu yaşananlar bu amaca ulaşmak için bir ilkadımdır. Süreç henüz devam ediyor. Buradaki halkımızın atılan bu önemli adımla ne zafer sarhoşluðunu yaşaması gerekiyor, ne de bu adımı edilgen-önemsiz bir adımmış gibi ele alması gerekiyor. Bu önemli bir adımdır, fakat henüz Suriye’de çatışma süreci devam etmektedir. Her türlü olasılıða karşı halkımızın kazanımlarını pekiştirmesi ve giderek kendi özgürlüðünü kalıcı hale getirebilecek bir siyasi doðrultu ve mücadeleyi güçlendirmesi gerekmektedir. Atılan bu adım çok önemli bir adımdır. Kürt halkının burada kendi kimliðiyle kendini temsil edebilecek bir olanaðı yakalaması durumu elbette ki sıradan bir gelişme deðildir.

* Batı Kürdistan halkının savunma gücü olarak YPG (Halk Savunma Birlikleri) de kuruluşunu duyurdu. YPG’nin ilanını nasıl deðerlendiriyorsunuz?

YPG’nin ilanı gösterdi ki belli bir planlama, doðru bir doðrultuda bir çalışma var. Atılan adım oldukça yerinde ve isabetli olurken, aynı zamanda bunun gerekli savunma araçlarının da bulunmuş olması, bu adımların pekişeceði ve kalıcı kazanımlara dönüşeceði yönünde güçlü izlenimler bırakmaktadır. Bu açıdan elbette ki olumlu ve yerinde olmuştur.

HANÝ AKP DEVLETÝ SURÝYE’DE DEMOKRASÝDEN YANAYDI?

*Bu gelişmeler karşısında Türk devletinin birçok yetkilisi çeşitli açıklamalarla rahatsızlıklarını ortaya koydu. Erdoðan, “PKK-PYD güdümündeki bir yapılanmaya kabul etmeyiz’’ diyerek müdahale edebileceklerini ima etti. Siz bu tür açıklamaları nasıl deðerlendiriyorsunuz?

Türk devleti ve AKP temsilcilerinin Suriye’deki halkımızın çıkışına sert tepkiler göstermesi, çeşitli biçimlerde dil uzatması, yine halkımızın buradaki kazanımına karşı tahammülsüzlük gösteren demeç ve çabalar içerisine girmesi başlı başına ayrı bir konudur. Hani AKP devleti Suriye’de demokrasiden yanaydı? Hani Erdoðan, Suriye halkının özgürlüðünden yanaydı? Bu Suriye halkının bir parçası da Kürt halkıdır. Herkes özgürleşecekse Kürtler de böyle özgürleşecektir. Niye bundan gocunuyor? Niye, Azaz, Carablus, Mımuc ve Bab’ın muhalefet güçleri tarafından alınmasına ses çıkarılmıyor da Afrîn ve Kobanî alınınca feryat koparıyorlar? Bunun izahı nedir?

TEK BÝR ÝZAHI VAR: KÜRT DÜŞMANLIÐI

Suriye’de bir devrim süreci yaşanıyorsa tabii ki Kürtler de bundan yararlanacaktır. “Yok, herkes yararlansın ama Kürtler eskisi gibi kalsın” türünden çaðdışı ve tarihin akışına ters bir dayatmada bulunmak neyle izah edilebilir ki? Tek bir şeyle; Kürt düşmanlıðı. Bunun başka izahatı yoktur. Herkesin özgürlük hakkı varsa orada Kürtlerin de özgürlük hakkı vardır. Herkes kendi yerel yönetimini ele geçiriyor, oradaki devlet organlarını denetimine alıyorsa, Kürtler de bunu yapacaktır. Yok, burada PKK ve PYD varmış ve onlar bu PYD-PKK yapılanmasına müsaade etmeyeceklermiş. Orada olan bir örgüt veya kurumlaşma deðildir, orada olan bir halktır, bir toplumdur ve bu halk yüzbinlerle sokaklara dökülerek devlet organlarına el koyuyor. Bu, Suriye’den ayrılma, başka bir yerle birleşme veya ayrı bir devlet kurma amacıyla yapılmıyor. Bu parçadaki hiçbir siyasi organizasyon böyle bir açıklama yapmış deðil. Yapılan açıklamalar Suriye’nin birliði çerçevesinde kendini yönetme hakkını kullanma, bu temelde öz yönetimini geliştirme biçimindedir.

KÝMÝN KÜRTLERÝ TEMSÝL ETTÝÐÝNÝ ERDOÐAN DEÐÝL, KÜRTLER BELÝRLER!

Bugün PYD, halkın çoðunluðunun sempati duyduðu ya da üyesi olduðu, Batı Kürdistan’ın en büyük kitlesel siyasal yapılanmasıdır. Peki, bahsi geçen tavır alınırken siz insanların kafasının içindeki düşünceleri okuyarak mı tavır alacaksınız? Farkı nasıl koyacaksınız? Bir de şuan Batı Kürdistan’da bütün Kürtler birleşmiştir, ortak bir organizasyon oluşturmuştur. Başbakan, “Suriye Kürt Yüksek Konseyi’nin kurulması yanlıştır” diyor. Yine “Yüksek Kürt Konseyi Kürt halkını temsil etmiyor” demiştir. Bu nasıl oluyor? Nasıl bu kadar ezberci bir yaklaşım gösteriliyor. Kuzey’de BDP için söylediðin aynısını hakkında hiçbir bilgisinin olmadıðı anlaşılan PYD içinde söylüyor. Üstelik tüm Kürt siyasi yapılarının ortak örgütlenmesi olan Suriye Kürtleri Yüksek Konseyi için de söylemek açıkça önyargılı, ezberci ve düşmanca bir tutumun sonucudur. Kimin Kürt halkını temsil ettiðini siz mi tayin edeceksiniz? Bunu siz deðil Kürt halkı belirler. Demokratik zihniyete sahip olmayan, toplumların iradesine saygı duymayan zorba egemenlikçi bir zihniyet ancak böyle söyleyebilir. Nitekim Türk devletinin Kürt halkına yaklaşımı da baştan beri bu temelde olmuştur. Yani oldukça önyargılı, “Kürtler hiçbir yerde haklarına kavuşmayacak, her yerde köle olacaklar; Türkiye’de bulunanlar Türk olacak, Suriye’de bulunanlar Arap olacak, Ýran’da bulunanlar Fars olacaklardır; böyle davranmak zorunda olacaklar” gibi bir dayatma içinde bulunmaktadırlar.

TC ORTADOÐU’DA ROL OYNAYACAKSA, KÜRT KARŞITLIÐINA SON VERMELÝ

Aslında daha Ýttihat Terakki döneminde şekillenen ve daha sonra da Cumhuriyet döneminde somutlaşan Türk milliyetçiliði, özü itibarıyla Kürt karşıtlıðı temelinde şekillenmiş bir milliyetçiliktir. Ýncelendiðinde başka toplumların milliyetçiliðinin çoðunlukla dış hegemonikemperyal güçlere karşı mücadele içerisinde şekillenen bir milliyetçilik olduðu görülecektir. Ama Türkiye’deki milliyetçilik, daha çok ezilen komşu Ermenilere, Rumlara Asurilere ve Kürtlere karşı gelişmiş olan bir milliyetçiliktir. Diðerlerini bir biçimde kırımdan geçirdikten sonra giderek zamana yayılmış bir biçimde Kürt karşıtlıðı temelinde şekillenmiş olan bir milliyetçiliktir. Bu nedenle bugün Türkiye’deki Türk milliyetçiliði bir yerde Kürt karşıtlıðı anlamına gelmektedir. Bu biçimdeki bir milliyetçilikle Türkiye bugün Ortadoðu’da hiçbir yere varamaz. Çünkü Kürt Halkı Ortadoðu’nun en temel halkıdır. Buna düşmanlıkla hiçbir yere varamaz. Nasıl ki, Yavuz Sultan Selim Ortadoðu’ya açılacaðı vakit ilk önce Kürtlerle uzlaşarak bu açılımı yapmış ve başarmışsa, bugünkü TC devleti ve hükümeti de eðer Ortadoðu’da bir rol oynayacaksa ve bir misyonun gereðini yerine getirecekse, bunu ancak Kürt karşıtlıðını bırakarak yapabilir. Bunu Kürt halkına düşmanlık deðil de dostluk yaparak yapabilir. Bunun dışında yapamaz. Bu, bir kez daha açıða çıkmış bir gerçekliktir.

Lafta demokrat, yine dışa karşı demokrat olacaksın ama içte de baskıcı olacaksın. Herkese özgürlük isteyeceksin ama yanıbaşında yaşayan bir Kürt halkı var, ona karşı da zorbaca yaklaşacaksın. Türkiye bununla hiçbir yere varamaz. 19. ve 20. yüzyılın bakış açısıyla, bu biçimde Kürt karşıtlıðı temelinde şekillenmiş milliyetçi bir zihniyetle Türkiye’nin bir yere varması mümkün deðildir.

AKP’NÝN DAYANDIÐI ÇÝZGÝ KEMALÝST MÝLLÝYETÇÝ ÇÝZGÝNÝN BAŞKA BÝR VERSÝYONU

Batı Kürdistan’da halkımızın gerçekleştirdiði bu özgürlük çıkışı en fazla AKP gerçeðini de açıða çıkarmıştır. AKP’nin Kürt halkını kandırmak için şimdiye kadar söylediði tüm yalanlarını gözler önüne sermiştir. AKP’nin dayandıðı milliyetçi çizginin Ýttihat Terakki’nin ve daha sonra şekillenen Kemalist milliyetçi çizginin bir başka versiyonu olduðunu açıða vurmuştur.

Bugün Erdoðan’ın sürdürdüðü milliyetçi çizgiyle aslında ulusalcı-Kemalist bakış açısının sürdürdüðü çizgi arasında Kürtler içinbir fark yoktur. Bu tutum, ırkçı-ulusalcı bir tutumdur. Bu tutumla ve Kürt karşıtlıðıyla sonuç almaları mümkün deðildir. Neymiş, orada Kürt halkına karşı deðilmiş, PKK’ye karşıymış. PKK orada yok ki? Nereden çıkarıyorsunuz?

HALKIMIZIN EZÝCÝ ÇOÐUNLUÐU ÖCALAN’I ULUSAL ÖNDER OLARAK GÖRÜYOR

* Ancak Türk tarafı olası müdahalenin gerekçesi olarak sürekli PKK’nin bölgedeki varlıðını gösteriyor. Hatta sık sık Batı Kürdistan’a silahlı militanlarınızı gönderdiðiniz belirtiliyor…

Tüm parçalardaki Kürtlerin ulusal liderlikleri ortaktır. Bir Kürt nerede olursa olsun herhangi bir lideri kendisi için bir ulusal lider olarak görürler ama her parçanın kendisine ait partisi, örgütlenmesi ve çalışması da vardır. Batı Kürdistan’daki halkımızın da çeşitli partileri var, çeşitli önderlikleri kendileri için önderlik olarak görebilirler,görmektedirler. Fakat bu parçadaki halkımızın ezici bir çoðunluðu Önder Apo’yu kendisi için ulusal önder olarak görmektedir. Önder Apo’nun çabasına, emeðine tanık olmuş ve onu en yakından tanıyan bir halktır. Ama Kendisinin partisi, sivil toplum kuruluşları var, bir toplumsal realiteyi temsil etme gerçekliði vardır. Bu bir hakikattir ama bizim PKK olarak orada ne bir çalışmamız, ne de herhangi bir gücümüz vardır. Buradaki halkımızın örgütlülüðü ve bilinç düzeyi zaten yüksek; bizim ayrıca oraya gidip güç aktarmamıza ihtiyaçları yoktur. Zaten şimdiye kadarzaman zaman bizden deðil oradan bize katılımlar oluyordu. Kaldı ki bu halk tüm siyasi oluşumların içinde yer aldıðı bir ulusal birlik kurmuştur. Onlar için belirleyici olan odur. Önder Apo bir düşünce sistemidir, 200’ün üzerinde bilimsel kitabı vardır. Her Ülkeden bunları okuyanlar paradigmasını benimsedikleri takdirde kendi ülke koşullarına uygun partiler kurabilirler.

PKK’NÝN SURÝYE’DE KAMP KURMA ÝHTÝYACI YOK

Fakat PKK ayrı bir gerçekliktir. Şurası açık ki, bugün Suriye Kürdistanı’nda gelişen süreç tamamen Kürt halkının ve siyasal yapılarının iradesi temelinde gelişen bir süreçtir. Orada PKK’nin üslendiðini söylemek, PKK’nin iktidar kurduðunu belirtmek büyük bir çarpıtmadır. Bizim Suriye’nin herhangi bir yerinde yeniden kamp kurmaya ihtiyacımız yoktur. Gerillanın bizzat üs alanlarında binlerce kamp kurulacak yeri mevcuttur. Dolayısıyla Suriye toprakları içerisinde kesinlikle herhangi bir PKK gücü yoktur.

AKP HÜKÜMETÝ, PKK DÜŞMANLIÐI ADI ALTINDA KÜRT DÜŞMANLIÐINI GÝZLÝYOR

Şimdi AKP hükümeti birçok yerde işte “orada PKK var, PKK düşmanımdır” demektedir. Aslında PKK düşmanlıðı adı altında Kürt düşmanlıðını gizlemeye çalışıyor. Bu birinci husus. Ýkinci husus ise PKK’nin kendisi Kürt halkının önemli bir ekseriyetinin sempati duyduðu bir harekettir. Milyonlarca insanın sempati duyduðu bir harekete sen açıkça düşmanlık ilan etmişsen, bu, ona sempati duyan tüm topluma da düşmanlık ilan etme anlamına gelmektedir. Yani Kürt halkına düşmanlık anlamına gelmektedir. Yoksa bir şehirde kim PKK sempatizanı, kim deðil ayrımını nasıl yapacaksın? Açık ki PKK düşmanlıðı adı altında aslında Kürt halkına karşı açıkça bir düşmanlık siyaseti güdülmektedir. Toplumu kandırmak için de “hayır PKK ayrı, Kürt halkı ayrı; biz Kürt halkına dostuz, Kürt halkına karşı bir husumetimiz yoktur ama PKK düşmanımızdır” demektedirler ama bu işin hikayesidir, gerçek öyle deðildir. Gerçek Kürt halkına bir karşıtlık olduðu ve hiçbir parçada irade olmasını istememe, statü kazanmasını ve özgürlüðüne kavuşmasını istememe tutumu vardır.

YARIN ÝRAN KÜRDÝSTAN’INDA DA BENZER GELÝŞME YAŞANABÝLÝR?

TC Devleti adına hareket eden temsilcilerin gelinen noktada bir gerçeði görmeleri gerekiyor. Artık bu siyasetten vazgeçme zamanı gelmiştir. Yürüttükleri bu siyaset çað dışı bir siyasettir. Bu siyaset bir topluma karşı önyargılarla dolu, düşmanlık besleyen bir siyasettir. Siz geçmişte aynı biçimde Irak Kürtlerine karşı yıllarca bu dili kullandınız, düşmanlık yaptınız ama sonuçta kabul etmek zorunda kaldınız. Şimdi Suriye Kürtlerine karşı da aynı dili kullanıyorsunuz, önyargılarla yaklaşıyorsunuz; yarın onu da kabul etmek zorunda kalacaksınız. Çünkü bu bir hakikattir. Yarın öbür gün Ýran Kürdistanı’nda da benzer bir gelişme yaşanabilir, oraya karşı da mı tavır alacaksınız?

* Bu tutum, kaynaðını nereden almaktadır?

Bunun kaynaðında Türkiye’nin kendi ülkesindeki Kürt sorununu çözmeme vardır. Bugün Türkiye bunu tartışıyor. Türkiye gerçek anlamda demokratik bir ülke olmak istiyorsa, bölgede rol üstlenen bir ülke olmak istiyorsa evvela Kürt sorununa ilişkin bu önyargılı, milliyetçi-ırkçı ve Kürt halkının haklarını tanımayan siyasetten vazgeçmesi gerekir. Kürt fobisinden ancak böyle kurtulabilir. Önce Kürt halkını bir halk olarak tanımak zorundadır. Kürt halkı bölgenin en eski halklarından biridir. Suriye’de de, Irak’ta da, Ýran’da da, Türkiye’de de vardır. Ancak AKP Kürtleri bir halk olarak tanımıyor. Ýşte sorun buradan kaynaklanıyor. Önceki iktidarlar nasıl ki Kürtleri bir halk olarak tanımıyorduysalar, AKP de bugün aynı tanımama tutumundan dolayı böyle bir durumu yaşamaktadır. AKP’nin geçmiş Kemalist-ulusalcı politikalardan tek farkı kullanmış olduðu dil farkıdır. Yani aynı şeyi biraz daha farklı bir dille ifadeye kavuşturmasıdır. Yoksa özü itibarıyla aynı şeyleri konuşmaktadır. O da Kürt halkı üzerindeki inkar ve imha siyasetini savunmaktadır; yaptıðı başka bir şey deðildir. Ancak gelinen nokta Türkiye’nin bu siyaseti terk etmesini dayatmış bulunmaktadır. Suriye’deki bu gelişme bunu bir kez daha ortaya koymuştur.

* Türk basını ve Türk devlet yetkilileri, halkın devlet kurumlarına el koymasını, özünde “Esad’ın bölgedeki iktidarı PYD’ye devretmesi” olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu düşünceyi nasıl deðerlendiriyorsunuz?

Evet. Bu sözü bazı Türk devlet yetkilileri ve yine bazı basın-yayın organları dile getirdiði gibi bunu Suriye muhalefetine de söylettiler. Bu söylem, başlı başına bir inkarcılıktır ve düpedüz çamura yatmaktır. Bir kere 2004 yılından bu yana Suriye’nin Türkiye’yle ortaklaşa bir biçimde en çok uðraştıðı örgüt PYD örgütüdür. O kadar PYD üyesi işkencelerde yaşamını yitirdi. Şehit Osman Hoca, Şehit Ebu Cûdî işkencede yaşamlarını yitirdi ve daha niceleri aðır işkencelerden geçti. Bizim bildiðimiz ve gözler önünde olan şey, PYD’ninyıllarca direniş yürüten bir hareket olduðudur.

Yine bu alanların birçoðu çatışmalarla alınmıştır. PYD’nin verdiði şehitler vardır, yine karşı taraftan yaşanan ölümler vardır. Belki Suriye devleti, politik yaklaşımı gereði tüm gücüyle yönelmiyor olabilir. Elbette ki Kürtler de az önce izah ettiðim gibi tüm gücüyle rejimle kıyasıya bir savaşa girmeyi çıkarlarına uygun görmüyor. Bu doðru. Bu sadece PYD ile alakalı bir şey deðil ki, tüm Kürtler için geçerli bir husus. Yani açık ki burada bir mücadele verilmiş, direniş gösterilmiş ve çözülüş süreci ile birlikte buradaki yerel iktidara el konulmuştur. Yani bu, halkımızın emeði temelinde elde edilmiş bir sonuçtur. Buna da inkarcı yaklaşarak o tür şeyleri söylüyorlar ama herkes biliyor ki gerçek öyle deðildir.

MÜDAHALE OLURSA KÜRT HALKI TÜRK DEVLETÝNE SAVAŞ AÇAR!

*Türkiye’nin ya da başka bir gücün Batı Kürdistan’da halkın şuanda elde etmiş olduðu kazanımlara dönük herhangi bir saldırısı olursa sizin tutumunuz ne olur?

Eðer Türkiye, Batı Kürdistan’a yani Suriye Kürdistanı’na herhangi bir biçimde müdahale ederse, bu artık Kürt halkı için tahammül sınırlarını aşan bir durum olur. Yani kendi ülkesinde bu kadar Kürt siyasetçisini tutuklayan, Kürt Halk Önderliði’ne karşı bir yıldan fazla bir zamandır aðırlaştırılmış tecrit ve işkenceyi sistematik yürüten, Kuzey’de Kürtlere karşı topyekun savaş yürüten bir devletin kalkıp da sınırı aşarak Batı Kürdistan’daki halka da saldırması halinde sadece Batı Kürdistan’daki Kürt halkının deðil, tüm parçalardaki Kürt halkının Türk devletine karşı savaş açmasına neden olur. Bir zamanlar tüm Araplar için Filistin ne idiyse, bugün tüm Kürtler için Suriye Kürdistanı da odur. Bu açıdan gerek mevcut rejim, gerek Suriye muhalefeti ve gerekse de Türk devleti şunu iyi görmeli: Orada az sayıda bulunan Kürt halkının en meşru hakkı olan kendi kendini yönetme ve Demokratik Suriye birliði çerçevesinde doðal haklarına kavuşma tutumuna karşı olabilecek bir müdahale, düşmanlık anlamına gelecektir ve bu müdahaleye karşı tüm Kürtler var gücüyle savaşacaklardır. Bu anlamda yani saldırıyı kim yaparsa yapsın, -çünkü zaman zaman görüyoruz orada bazı örgütler ve rejim oradaki Kürtlere hemen dil uzatıyor- herkes bilmeli ki oradaki halkımız sahipsiz deðildir.

SINIRA GÜÇ YIÐILMASI BLÖF VE TEHDÝT AMAÇLI

* Türk devleti sınıra askeri güç yıðmış durumda. Sizce bir müdahale durumu olabilir mi?

Türk devletinin sınıra güç yıðması daha çok blöf ve tehdit amaçlıdır. Aslında çok kuru bir biçimde güç gösterisi yapmak ve zorbalıðını göstermek istiyor. Bir taraftan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoðlu’nu Güney Kürdistan’a gönderiyor, öbür taraftan ise Nusaybin’de tanklarla tatbikat yapıyor. Bu basit bir politikadır. Ciddi bir gücün başvuracaðı bir şey deðildir.

Bu aşamada müdahale koşulları henüz yoktur. Türk devleti ABD’den habersiz tek bir adım bile atamaz. Bunun için saðı solu korkutmaya çalışıyor ama kimse korkmamalıdır. Türk devleti halkımızın korkacaðını sanıyorsa yanılıyor. Kürt halkı Türk devletine karşı genel bir direniş için hazırlıklara sahiptir. Halkımız bu tür blöflere kulak asmayacaktır. Ama yine de her türlü olasılıða hazır olmak gerekmektedir.

MÜDAHALE KOŞULLARI YOK, AMA ŞEHÝRLERDEKÝ GENÇLER HAZIR OLSUN!

Ben Türk devletinin bir müdahaleden ziyade çeşitli çevreleri baskılamak, yine oradaki Kürt halkını ürkütmek, geri adım attırmak için aslında bir tehdit dilini kullandıðını, yani bir tehdit politikasını esas aldıðını düşünüyorum. Pratikte müdahale etmenin koşulları farklı olur. Böyle bir şey çılgınlık olur. Ancak bu çılgınlıðın vuku bulması durumunda tüm Kürtler devreye girmelidir. Ben şimdiden belirtiyorum; özellikle Türkiye metropollerindeki ve Kuzey’deki tüm Kürtler ve yurtsever Kürdistan gençliði böyle bir sürece karşı duyarlı ve hazır olsunlar.

KESKÝN BÝR SAVAŞ SAHASINA DÖNÜŞÜR

Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür. Yani en doðal hakkı olan anadil hakkını, yine kendini yönetme hakkını elde etmek için mücadele eden bir halka karşı böyle saldırgan bir politikayla yaklaşılırsa, buna hiçbir Türkiyeli demokratın ve Kürdistanlı yurtseverin sessiz kalmaması gerekiyor. Bu açıdan böyle bir müdahalenin kendisiyle birlikte çok farklı, yeni gelişmeleri yaratacaðını düşünmekteyim.

Yarın:Şemdinli'de neler oluyor?