Karayılan: Zap ve Avaşîn direnişi herkese bir çağrıdır

PKK'nin Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü için bir savaştığını söyleyen PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, "Zap, Avaşîn ve Metîna'nın direnişi de herkese bir çağrıdır. Herkes bu çağrıya göre hareket etmelidir" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, ANF'ye verdiği röportajın 2. bölümünde, Türk devletinin Rojava'ya yönelik işgal tehditlerini, Medya Savunma Alanları'nda devam eden gerilla direnişini ve PKK'nin 'terör listesi'nden çıkarılması için açılan davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

PKK'nin ulusal bir dava için mücadele ettiğini söyleyen Karayılan, Türk devletinin Kürt sorununu ısrarla savaş ile çözmek istediğini vurguladı. PKK'yi 'terör listesi'ne alan devletlerin de Kürt halkına yapılan katliamlara ortak olduğunu belirten Karayılan, Bu liste, PKK'nin Türk devletinin şiddetini onaylayanlar listesine dahil edilmesidir. PKK'nin listede tutulması Türk devletinin katliamına destektir. Türk devletinin katliamlarına hiçbir devlet ortak olmamalıdır. PKK ulusal bir davanın, bir halkın, bir toplumun mücadelesini veriyor. Türk devleti bugün şiddet kullanıyor. Biz savaş istemiyoruz, Türk devleti savaş istiyor. Biz ise Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek istiyoruz" dedi.

Medya Savunma Alanlarında devam eden savaşa korucuların da dahil edildiğini hatırlatan Karayılan, koruculara şu çağrıda bulundu: "Bazılarının iyi insanlar olduğunu, düşmanın baskılarından dolayı korucu olduklarını biliyorum. Bazıları ise para için olmuştur. Ama hiç kimse Kürt gençlerinin kanı ile para kazanıp çocuklarına yedirmemeli, çocuklarına haram para yedirmemeli. Çocuklarınızı Kürtlerin kanıyla yaşatmayın. Kürtlerin kanını parayla dökmeyin."

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan röportajın ikinci bölümünde şunları belirtti:

İşgalci Türk devleti Kerkük, Maxmur, Medya Savunma Alanları ve Rojava'ya yönelik saldırılarını sürdürüyor. Bu saldırılarda şimdiye kadar birçok sivil de yaşamını yitirdi. En son Çemçemal ve Bamernê'de ikisi çocuk dört kişi şehit düştü, birçok kişi de yaralandı. Bu saldırılar ne anlama geliyor?

Her şeyden önce Türk devletinin halkımıza karşı devlet terörü uyguladığı açık. Kerkük'ten Efrîn'e, Şehba'ya kadar birçok alanda yapılıyor bu saldırılar. Halkımız arabasında, evinde, iş yerinde düşmanın saldırısına uğruyor. Daha önce Şengal'de Mam Zeki, Seîd Hesen, en son  da Dijwar, Zerdeşt gibi Êzidî halkımızın birçok değerli öncüsü şehit edildi. Yine Kobanê, Qamişlo başta olmak üzere Rojava'ya her gün saldırılar gerçekleşiyor. Dediğiniz gibi en son Maxmur, Çemçemal ve Bamernê'de oldu. Öncelikle bu saldırılarda yaşamını yitirenler tüm şehitlerimizi saygı ile anıyorum.

Hepsi devrimimizin şehitleridir. Bazıları uçaklarla, bazıları Süleymaniye'de ajan veya kontraların saldırıları sonucu şehit edildi. Bir kez daha Mehmet Zeki Çelebi, Muhtar Aram Hecî ve İsmail İbrahîm, Maxmur ve Bamernê şehitlerimizi saygı anıyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. Acılarını paylaşıyoruz. Şehitlerimize çalışarak, mücadele ederek sahip çıkmak istiyoruz. Kanları yerde kalmayacaktır. Türk devletinin bu terör eylemlerine karşı mücadele etmeliyiz.

Bu saldırıların başka bir yönü de var; Türk devleti nasıl Kerkük'e kadar gidip saldırabiliyor? Birincisi, bu bölgenin hava sahası üzerinde kontrol sahibi olan ABD gibi güçlerin de sorumluluğu var bu saldırılarda. Yine Rojava'daki saldırılarda da Amerika ve Rusya'nın sorumlulukları var. Eğer onay vermezlerse Türk devleti saldıramaz.

İkincisi, ajanlar var. Bunlar Kürt ajanlardır. Bu saldırılar terör saldırılarıdır ve maalesef hegemonik güçler de buna ortak oluyor. Her ne kadar saldırıların durdurulması gerektiğine dair açıklama yapsalar da, Türk devleti yaratılan boşluklardan faydalanıp bu tür saldırılarda bulunuyor. Yani Türk devletinin Irak topraklarının 250 kilometre içinde ne işi var? Irak topraklarına girip insanları katlediyor. Bu cesareti nereden alıyorlar? Ama cevap verecek kimse yok. Bu yüzden Türk devleti çok vahşi bir şekilde saldırıyor ve insanlarımızı şehit ediyor.

HALKIMIZ DÜŞMANIN SALDIRILARINA KARŞI DAHA FAZLA TEDBİR ALMALI

Bu bir mücadele konusudur. Kürt özgürlük mücadelesine büyük bir haksızlık yapılıyor. Yurtsever insanları hedef alıyorlar. Bu insanların hepsi yurtsever. Bamernê'deki çocuklar topluca hedef alındı, böyle yaparak toplum içinde çelişki yaratmak istiyorlar. Özellikle de halkı hareketimizden soğutmak, tepki yaratmak istiyorlar. Kürtler arasında bir çatışma yaratmaya çalışıyorlar. Yani sivillere yönelik saldırıların amaçları var. Türk devleti resmi bir devlettir ama bu cinayetlere bu saldırılara karşı herkesin tavır alması ve mücadele etmesi gerekir. Şehitlerimizin anısını yaşatacağız ve kanlarını yerde bırakmayacağız.

Halkımız da bu saldırılara karşı sessiz kalmamalı. Yurtsever Güney Kürdistan halkına, sevgili Soran halkına, Behdinan halkına çağrım; Türk devletinin bu eylemlerine sessiz kalmayın. Yine Kuzey ve Doğu Suriye; Rojava ve Bakur halkımız da tepkilerini güçlü bir şekilde ortaya koymalıdır. Gücümüz halkımızdır. Halkın tepkileriyle, eylemleriyle düşmana karşı bir güç ve irade haline geliriz. Halkımız bu saldırılara karşı daha fazla örgütlenmeli, önlem almalı, karşı durmalı ve tepkisini daha fazla göstermelidir.

İsveç ve Finlandiya son günlerde NATO'ya üye olmaya çalışıyor. Ancak Türkiye bu talebi veto etti. Bu konu hakkında birçok yorum var. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk devletinin buradaki amacı nedir?

Türk devleti son yüz yılda hegemonik güçlerin çatışmalarını hep kullanmış ve Kürt halkına yönelik katliamlar gerçekleştirmiştir. Şimdi bile mevcut fırsatlardan yararlanmak istiyor. Rusya ile NATO arasında Ukrayna'da devam eden çatışmadan yararlanmak istiyor. Ama burada ortaya çıkan gerçek şu ki, dünya anladı; Türk devleti siyasetini Kürt düşmanlığı üzerinden yürütmektedir. Kürtlere karşı biraz destek kazanmak ve katliamlarına devam etmek için her fırsatı kullanıyor. İskandinavya'da biraz demokrasi var, Türk devleti bundan korkuyor. Türk devleti neden veto silahını kullanıyor? Bu konu hakkında çok yorum var ama iki önemli nokta olduğunu söyleyebilirim.

Birincisi; İsveç ve Finlandiya başta olmak üzere tüm dünya kamuoyu Türk devletinin bize karşı kimyasal silah kullandığını bilmesi gerekiyor. Bu silahlar yasak silahlardır, dünyada suçtur, büyük suçtur. Kimse ses çıkarmasın diye "Ben terörle mücadele ediyorum, beni desteklemelisiniz" dedi. Bu suçlardan kurtulmak istiyor. Kimse ona dokunmasın istiyor. Çünkü bugün Zap'ta, Metîna'da, Avaşîn'de Türk devleti suç işliyor, evrensel bir suç. En büyük tehlike bu. Yani herhangi birinin müdahale etmesini engellemek, kimyasal silahı kullanabilmek, oradaki gerillaları ortadan kaldırmak ve sonuca ulaşmak istiyor. Bundan dolayı bu kadar gürültü çıkarıyor.

İkincisi, Türkiye'ye uygulanan askeri silah ambargosunun NATO tarafından kaldırılmasını istiyor. Neden?  Çünkü temelde Türk devleti NATO silahlarıyla savaşıyor. Yani Güney'e, Rojava'ya bu saldırıları bir kısmı Almanya'dan, İngiltere'den, Kanada'dan ve farklı ülkelerden gelen insansız hava araçlarıyla yapıyor. Yani Türkiye toplanıyor. Bu NATO tekniği, NATO ülkeleri. Şimdi bir miktar ambargo uygulandı, daraldı. Ambargonun kaldırılmasını istiyor. Temelde iki amacı vardır: Kimyasal kullanırken kimse tehdit etmesin, iki; ambargo kalksın. YPG ile ittifak yapılıyor gibi bahanelere sığınıyor. Rojava'da çıkarları olan güçler, Türk devletine taviz vermiyor.

TÜRK DEVLETİNİN 'HASSASİYETİ' KÜRT HALKINI YOK ETMEK

Ama Türk devleti temelde bu iki esas üzerinde tartışma yaratıyor. Bu şekilde dünyanın dikkatini başka yöne çekmek ve Kürdistan'daki katliamlarına devam etmek istiyor. Amacı şudur; silah almak, o silahlarla katliamlara devam etmek ve kimyasal silah kullanmak. Bu durumda NATO'nun tavrı çok dikkat çekici. Özellikle NATO Genel Sekreteri ve bir ABD'li yetkili konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Örneğin 'Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alabiliriz' diyorlar. Türkiye'nin hassasiyeti nedir? Türkiye'nin hassasiyeti Kürt halkını yok etmektir. Görünen o ki, bu devletler ya da NATO sistemi kendi çıkarları için Kürtlere yönelik soykırım politikasını sürdürmek ve desteklemek istiyor. Bu çok tehlikeli. Türk devletinin hiçbir hassasiyeti yoktur. Tüm özgürlükçü Kürtleri, haklarını isteyen Kürtleri terörist olarak adlandırmak istiyorlar.

Rojava'yı da terör olarak görüyorlar. Şu anda Rojava'da, Kuzey ve Doğu Suriye'de 5 milyon insan var. Hepsi terörist mi? Üstelik oradaki tüm insanlardan kurtulmak, oraya başka bir ulus getirmek istiyorlar. Bu yüzyılda ulusal temizlik suçunu işlemek istiyorlar. Yani bu yumuşama ve 'hassasiyet göz önünde bulundurulmalı' yaklaşımı doğru değil. İsveç ve Finlandiya devletlerinin Kürt halkını kurban etmeyeceğini umuyoruz. Türk devletinin soykırım saldırılarına karşı direniyoruz. Meşru bir hak kullanıyoruz.

NATO'ya karşı savaşmıyoruz, Amerika'ya karşı savaşmıyoruz. Türk soykırımına karşı savaşıyoruz. Ama Türkiye'nin bu soykırımını destekliyorlar. Desteklememelerini istiyoruz. Türk devletinin Kürdistan'daki katliamlarına ortak olmayın artık. Bu bizim talebimizdir ve özellikle İskandinav ülkeleri Türkiye ile uzlaşmamalıdır. Türk devleti demokrasilerine gölge düşürmek istiyor. NATO'ya katılmak adına onlardan tavizler almak istiyorlar. Uzlaşmamalılar. Biz Kürdistan'da haklı bir davanın peşindeyiz, Türk devleti yalan söylüyor, onlar için bir tehlike yok, Kürdistan'da işgal ve soykırım politikasını sürdürmek istiyor. Buna karşı herkesin tavır alması gerekir.

Geçtiğimiz günlerde PKK'nin 'terör listesi'nden çıkarılması için bir grup avukat, Almanya Federal Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Almanya İçişleri Bakanı Sözcüsü, mahkeme kararını beklemeden yaptığı açıklamada, "bu konu bizim gündemimizde yok" dedi. Bu davanın bir tarafı olarak bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Avukatların emekleri var. Gerçekten özverili bir şekilde çalışan değerli avukatları saygıyla selamlıyorum, tebrik ediyorum. Sadece savunmakla kalmayıp, tarihte savunmasız olarak tanınan bir ulusu savunduklarını bilmeleri gerekiyor. Bugün uluslararası arenada bir halk için çalışıyor ve emek veriyorlar. Bu çok kıymetli bir şey, bir insanlık işidir. Bu nedenle kendilerine başarılar diliyorum. PKK, Kürdistan'da meşru bir iş yapıyor. Mezopotamya bölgesinde Kürt halkı en eski, en kadim bir halktır, dil ve kültür açısından da en zenginidir. Ama bugün her şey yasak. Sadece yasak da değil, Kürdistan'da soykırım politikası yürütülüyor.

PKK, soykırıma ve Türk devlet terörüne karşı meşru direniş hakkını kullanıyor. PKK terörist değildir. Bugün Almanya işgal edilirse, Fransa işgal edilirse oradaki yurtseverler de aynısını yapacaktır. Şu anda PKK'nin yaptığı da budur. PKK kültür, dil ve varoluş hakkını savunuyor ve bunun için mücadele ediyor. Ancak Türk devleti PKK'yi ve Kürt halkını terörize ediyor. Terörün her türlüsüne karşıyız. Bakın, Ortadoğu'da DAİŞ terörüne karşı en çok kim savaştı? PKK değil miydi? Güçlerini Kerkük'ten Kobanê'ye seferber eden Kürt halkı ve genel olarak PKK'ydi. PKK terörün her türlüsüne karşıdır. Türk devletinin terörüne karşıdır, DAİŞ terörüne karşıdır, El Nusra terörüne karşıdır. Gerçek budur. Ama kapitalist devletler çıkarları için ne yaptılar? PKK'yi terör listesine aldılar. Bu büyük bir haksızlık.

Bu da Türk devletinin Kürdistan'da katliamlar yapmasına ve şiddet kullanmasına imkan veriyor. Bu liste, PKK'nin Türk devletinin şiddetini onaylayanlar listesine dahil edilmesidir. PKK'nin listede tutulması Türk devletinin katliamına destektir. Türk devletinin katliamlarına hiçbir devlet ortak olmamalıdır. PKK ulusal bir davanın, bir halkın, bir toplumun mücadelesini veriyor. Türk devleti bugün şiddet kullanıyor. Biz savaş istemiyoruz, Türk devleti savaş istiyor. Türk devleti Kürt sorununu katliamla ve kan dökerek çözmek istiyor. Biz ise Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek istiyoruz. Önder Apo ne dedi? "Bana bir şans verin, bu sorunu bir hafta içinde çözeceğim" dedi. Türk devleti kabul etti mi? Hayır. Öldürmek isteyen biz değiliz, öldürmek isteyen Türk devletidir. Bu devletlerin bunu görmesi gerekir.

PKK'Yİ 'TERÖR LİSTESİ'NE ALMAK KATLİAMLARA ORTAK OLMAKTIR

Bu devletler de acımasızdır. Ülkemizi geçmişte dört parçaya böldüler, şimdi de Türkiye'nin şiddetini  onaylıyorlar. Yeter artık, bunu durdurun diyoruz. Kürt halkını yok edemediniz, komplolar, cinayetler, katliamlar oldu. Yüz yıldır Kürdistan'da katliam yapıyorlar. Sonuç alamadılar. Bir devlet Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek istiyorsa önce PKK'yi terör listesinden çıkarmalıdır.  Bir güç, siyasi çözüm istiyorsa PKK'yi listeden çıkarmaya çalışmalıdır. Çünkü PKK'nin listeye alınması, Türk devletinin katliamlarını onaylamaktır. Türk devletinin katliamlarına ortak olmak istemeyenler, PKK'yi listeden çıkararak bu hatayı düzeltmeye çalışmalıdır. Bu nedenle Avrupa hukukuna başvurduk. Ben ve Duran Kalkan arkadaşım adına başvurduğumuz doğrudur, avukatlarımız çalışıyor, takip ediyoruz.

Biz haklı bir davanın savunucularıyız. Alman İçişleri Bakanı reddetti, bu çok önemli bir şey değil. Başvuru sırasında değerli avukatlarımız da bunun reddedileceğini biliyordu. Mesele hukuk yolunun açılmasıdır. Başka yerlere de başvuruda bulunacaklar. Avrupa Birliği Yüksek Mahkemesi, zaten bu devletlere PKK'yi neden bu listeye dahil ettiklerini sormuş, bunun doğru olmadığını söylemişler. Devletlerden neden PKK'yi listeye aldıklarına ilişkin açıklama istemiş. Ayrıca Belçika mahkemesi bu konuda olumlu bir karar vermiştir. Yani haklıyız. Bize gerçek bir hukuk ve mahkeme varsa zaten bizi haklı bulacaklardır. Davamızı kazanacağız. Buna inanıyoruz.

Türk devleti açık bir şekilde Rojava'yı ve Kuzey-Doğu Suriye'yi tehdit etti. Bu tehditler ve saldırılara ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Daha önceki cevaplarda da belirttiğim gibi Türk devleti savaş konseptine göre hareket ediyor. Rojava'yı da işgal etmek istiyor. '30 kilometrelik tampon bir bölge yapacağım. Bir milyon insanı oraya yerleştireceğim' diyor. Halep'ten Hesekê'nin arkasına kadar uzanan sözde 'Misaki Milli' sınırı olan Arap topraklarının bir kısmına kadar Rojava'nın tamamını işgal etmek istiyor. Planı böyle. O toprakların petrolüne, zenginliğine göz dikmiş durumda. Oradan Irak'a yol açmak istiyor, tren hattı zaten orada, bir an önce oraya varmak istiyor. Bu yüzden Şengal'i de hedef alıyor. Yani böyle bir konsepti var, Türk devleti o konsepte göre hareket ediyor. Bu durumda böyle bir saldırı beklenmelidir.

Ama şu var; Kuzey-Doğu Suriye ile Rojava'nın sahada olması için Türk devletinin durdurulması gerekiyor. Yani yenilmesi lazım. Rojava Devrimi'nin buna ihtiyacı var. Aynı zamanda Suriye ile çözüme ulaşmak için de benzer bir şeye ihtiyaç var. Elbette asıl çözümü Suriye ile olmalıdır. Ama Türkiye'nin müdahalesine de bir cevap olmalı. Bu nedenle Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye'deki halkımız gerilla deneyimlerimizden faydalanabilir. Efrîn, Serêkaniyê, Til Ebyad'daki deneyimlerinden de faydalanabilir. Şu anda Şehba'da savaşma tecrübesine sahip, bundan faydalanabilir. Savaşta yeni yöntemler geliştirdik. Örneğin son üç yılda savaşta geri çekilme yöntemini kaldırdık. Örneğin Heftanîn'de geri çekilmedik. Arkadaşlarımız orada. Aynı şey geçen yıl Avaşîn'de, Zap ve Qaşûra'da da yaşandı.

Zap, Avaşîn ve Metîna'da hala bir buçuk aydır süren çatışmalar var. Yani şu anda uygulanmakta olan bir yöntem var. Bu yöntem nedir? Bir; düşmanın elindeki silahlara karşı önlem almak. Kimyasal silahlara karşı önlemler bile alındı. Halkımız bu şekilde direnebilir. Devrimci halk savaşı gerçekçi bir şekilde yürütülürse Türk devletini yenilgiye uğrayacaktır. Devrimci halk savaşı olağan dışı bir şey değildir. Örneğin Ukrayna, bu kadar çok imkana ve teknolojiye sahip olan Rus devletini zor durumda bırakarak çok yol kat etti. Belki savaş hala devam ediyor, buna şu anda bir şey diyemeyiz ama kuşatmadan kimse korkmasın. Topraklarını bırakmasın, göç etmesin. Yani halk askerlik yapamayabilir, silah kullanamayabilir ama topraklarını terk etmesinler, yerlerinden ayrılmasınlar.

İKİNCİ BİR EFRÎN OLMAMALI, HALKTAN BAŞKA KİMSEYE SIRTINI DAYAMAMALI

Eğer halkımız topraklarının ellerinden alınmasını istemiyorsa, ikinci bir Efrîn'in olmasını istemiyorsa, bu çetelerin o kutsal topraklara yerleşmesini, köylerini, evlerini ve alanlarını kullanmasını, sahiplenmesini istemiyorsa topraklarında kalmalıdır. Göç etmemeliler. Ne asker ne sivil, kimse göç etmemeli. Böyle olacağına inanıyorum ve duyduğuma göre de bu bağlamda çabalar var. Askerler geri çekilme kisvesi altında yerlerini terk etmeyeceklerdir. Belki bazı yerlerde taktikler, bazen köyden köye gitmek mümkün ama genelde bölgenizde olun. Bize sorarsanız açık konuşayım. Efrîn'de, Serêkaniyê'de, Til Ebyad'da, Xakurkê'de yaşananları kabul etmiyoruz, doğru da bulmuyoruz. Devrimci halk savaşında halk topraklarında kalır, kendini savunur. Dediğim gibi dağdaki tecrübelerimizden faydalanabilirler. Kendi deneyimleri var. Bütün bunlardan faydalanırsak, halkımızın başarılı olacağına inanıyorum.

İkinci bir Efrin olmayacak, ikinci bir Serêkaniyê olmayacak, olmamalı. Bunun için halk desteği var. Bunun bir meşruiyeti var. Halkımız ve oradaki hareketler hangi devletlerden destek alırsa iyidir ama onlara sırtını dayamamalıdır. Çünkü bu devirde kimse kimseye sırtını dayamamalı. Sırtını halka dayamalılar. Unutmayın ki en büyük güç, halktır. Bunun en büyük örneği Ukrayna, Afganistan'dır. Bu temelde kendinize inanırsanız, kendinizi örgütlerseniz, harekete geçerseniz başarılı olursunuz. Halkımız eylemler yapıyor. Ama bakıyorsunuz ki sanki Avrupa'da eylem yapılıyor. Bir savaşın içindesiniz, halkı harekete geçirmek, örgütlemek, mahalleleri harekete geçirmek, savaşa hazırlamak için köylere gitmeniz gerekiyor. Ama çoğu yürüyüş vb. eylemler yapılıyor.

Elbette bunlar da değerli ve gereklidir. Mesela şimdi Önder Apo'ya baskı ve işkence var. Halkımız Önder Apo'yu lider olarak görüyor. Arap ve Kürt halkı  Önder Apo'ya sahip çıkıyor. Bu iyi bir şey. Ama partimizin ya da HPG'nin bayrağını yükselterek yürüyüş yapmak hatadır, buna katılmıyoruz. Bildiğim kadarıyla yönetimimiz de böyle bir şey istemiyor. Rojava'yı desteklediğimiz doğru ve Rojava da şimdi gerillaları desteklemek istiyor. Bu kutsal bir şey, değerli, iyi bir ortaklıktır. Ama herkes rengiyle yürümek zorunda. Renginle hareket et, bayrağınla hareket et. Yani bu tür hatalar yapılmamalıdır. Bu durumda herkes buna göre hareket etmeli ve yol göstermelidir. Halkımız bu konuda hazırlıklı olmalıdır. İyi hazırlanın, bu yüzden kimseye sırtınızı dayamayın. Kendinize güvenin. Oradaki savunma güçlerinin de rollerini oynayabileceklerine inanıyorum. Devrimci halk savaşı temelinde hareket edilirse Türk devletinin çökeceğinden eminiz. Bunun en büyük örneği, Zap'tadır.

Son sorumuz korucularla ilgili. Geçtiğimiz günlerde basında birçok kez gündeme geldiler. Bu savaşta korucuların rolü nedir?

Türk devleti tarihten bu yana her zaman Kürt ayaklanmalarını Kürtlerin eliyle bastırmak istemiştir. Yani hep Kürtlerle birlikte Kürtleri öldürmek istedi. Buna 'İti ite kırdırtma' diyorlar. Türk devleti bu politikaya büyük önem vermektedir. Şu an için Suriye'de DAİŞ hattında örgütlenen Müslüman Kardeşler'e üye çeteleri kullanmak istiyorlar. Türk devleti 'DAİŞ'e karşı operasyon yaptık, şimdiye kadar şu kadar DAİŞ'çiyi tutukladık' haberlerinde yalan söylüyor. DAİŞ ile ittifakı var. Sadece kendilerine karşı kuralsız hareket eden DAİŞ'lileri tutukluyorlar. DAİŞ faaliyetleri nedeniyle hükümet bugüne kadar hangi DAİŞ'çiye ceza verdi? Öyle bir şey yok. Türk devleti Arap ve Kürt çetelerini bize karşı kullanmak istiyor. Yani korucuları kullanıyorlar.

Türk devleti, özellikle gerillanın yeni savaş yöntemleri karşısında şu anda Kürdistan dağlarında sıkışmış durumda. Arkadaşların üzerine gelmek cesaret ister. Türk askerlerinde böyle bir cesaret ve irade yok. Bu yüzden iki şey yapıyorlar. Birincisi; köpekler. Kamerayı köpeğin kafasına koyup ışıkları açıyor ve içeride ne olduğunu görmek için onları içeri gönderiyor. İkincisi; iki ayaklı köpekleri gönderiyorlar. Onlar da kim? Özellikle bazı Kürtler. Kürtlerin bir eksiği var; döneminde Sultan Abdulhamit şöyle bir şey demiş, 'Onlara bir saatimi veriyorum ama yıllarca bana çalışmalarını sağlıyorum.' Kürt halkının zaafları var. Nedir? Bir devletin generali veya bakanı elini arkasına koyup aferin derse kendini kaybeder. Kendini böyle kaybediyor. Kürtler zaten bu yüzden bu halde değil mi? Bu nedenle Kürdistan şimdi dört parçaya bölünmüştür. Yani, bir aferinle halkına karşı savaşacak kadar sarhoş oluyor. Bir düşman uğruna kendi halkınızla savaşmayın. Yeter artık. Artık bizler de kendi kültürümüzle, varlığımızla, dilimizle diğer uluslar gibi yaşamak istiyoruz. Düşmana hizmet etmemeliler.

Koruculara çağrımdır, bazılarının iyi insanlar olduğunu, düşmanın baskılarından dolayı korucu olduklarını da biliyorum. Bazıları para için olmuştur. Ama hiç kimse Kürt gençlerinin kanı ile para kazanıp çocuklarına yedirmemeli, çocuklarına haram para yedirmemeli. Çocuklarınızı helal parayla geçindirmek için iş bulun. Çocuklarınızı Kürtlerin kanıyla yaşatmayın. Kürtlerin kanını parayla dökmeyin. Bir aferin ile düşmanın peşine düşmeyin. Yani, korucuların operasyonlara dahil olmaması lazım. Düşman şimdi Kuzey Kürdistan'daki tüm operasyonlara korucuları dahil ediyor. Mardin'den, Amed'den, Bingöl'den, Garzan'dan, Botan'dan korucuları Zap'a getiriyorlar. Yarın Rojava'ya da saldırmak için korucuları kullanmak istiyor. İnsani duygular taşıyan, çocuğunu haram para ile geçindirmek istemeyen, Kürtlük ve yurtseverlik duyguları olan korucular operasyonlara katılmamalıdır. Düşmanın oyununa gelmeyin, yarın ortada kalırsınız. Sizden bu hesap istenecektir. Bu tür suçları işleyenler sizden hesap soracaktır.

Son olarak söylemek istediğiniz birşey var mı?

Konuşulması gereken her şeyi dile getirdik. Şu anda bize karşı devam eden bir savaş var. AKP-MHP rejimi bu savaşa öncülük ediyor. Hem devletin savaş anlayışını hayata geçirmek ve Kürtlere karşı bir savaş inşa etmek istiyorlar. Türkiye'de Kürt düşmanlığı üzerinden bir atmosfer yaratmak, Türkiye'deki faşist sistemi derinleştirmek, baskıyı artırmak ve hukuku daha da ihlal etmek istiyorlar. Öyle bir savaş ortamı yaratmak istiyorlar ki Türkiye'de kimse açlığı düşünmesin. Kimse 'açız bu devlet doğru ekonomi politikası izlemiyor' demesin istiyor. Bu şekilde şovenizmi geliştirmek ve sandık başına gitmek istiyorlar. Yani şimdi sistem muhalefeti bu gerçeği görmüyor. Zap'ta, Avaşîn'de, Metîna'da bize karşı yürütülen mevcut savaş da özünde AKP-MHP'nin iktidar mücadelesidir.

Yani düşmanın saldırılarına karşı direnişimiz aynı zamanda Türkiye demokrasisinin direnişidir. Dolayısıyla AKP-MHP bize karşı kazanırsa sandık başına gidecek ve seçimi bu şekilde kazanmak isteyecektir. Bu savaş aynı zamanda faşizme ve soykırıma karşı bir savaştır, Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü için bir savaştır. Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük savaşıdır, bölge halkının demokrasi ve özgürlük savaşıdır.

Şunu da bilmeliyiz ki AKP-MHP'nin şu anki hesabı Türkiye'yi baskı altına almak, faşizm sistemini geliştirmek, bize karşı savaşı derinleştirmek ve bu şekilde seçimden sonuç almak. Bu gerçeği herkes bilmeli ve ona göre hareket etmelidir.

Son olarak söyleyeceklerim; şu anda halkımız için gerekli olan şey ulusal bir duruştur. Hareket olarak ulusumuzun çıkarların için, Kürdistan ulusunun savunması için, bölge halkının demokratik değerlerinin korunması için elimizden geleni yapacağız. Bu durumda pratikte gerekli fedakarlığı yapıyoruz. Bu temelde zaten söyledik; Zap, Avaşîn ve Metîna'nın direnişi de herkese bir çağrıdır. Herkes bu çağrıya göre hareket etmelidir. Böyle bir hamle olursa, AKP-MHP faşizmine karşı halkların iradesinin zafer kazanacağına inanıyoruz. Bu temelde 1 Haziran Hamlesi'nin 19. yılında herkese başarılar diliyorum.