Karayılan: Heftanin gerillası yeni dönem gerillasıdır

Karayılan: Heftanin’de ortaya çıkan sonuç şudur: İradeli, cesaretli ve yetenekli bir savaşçı, profesyonel bir tarzda hareket ederse çağın tekniğini boşa çıkarabilir ve ona karşı savaşabilir. Bu savaş bunu ispatlamıştır.

Stêrk TV’de yayınlanan Özel Programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Murat Karayılan, Türk devletinin Heftanin’e yönelik düzenlediği işgal saldırılarında 31 gün içinde Türk ordusuna yönelik 95 gerilla eylemi yapıldığını belirtti. Karayılan, “236 Türk askeri ölmüş. 18 yaralıları tespit edilmiş ama bundan daha çok olduğu biliniyor. 6 adet kobra helikopteri darbelenmiş” dedi.

Şırnak ve Batman’da Kürt çocuklarına yapılan saldırıların tesadüf olmadığını belirten Karayılan, “Tecavüz, ölümden daha beterdir. Yani kırıyorlar, iradesizleştiriyorlar. Köle haline getiriyorlar. Bu biçimde Kürt gençlerinin, kızlarının psikolojisiyle oynuyorlar. Bu, Türkiye devletinin Kürdistan’da yürüttüğü bir özel savaş yöntemidir. Dikkat edin; son dönemde bütün saldırılar özgür kadın kurumlarına dönük yapılıyor. Niye? Çünkü özgür kadından korkuyorlar” dedi.

Rojava devriminin 8’inci yıldönümüne ilişkin de konuşan Karayılan: “Devrim Rojava Devrimi’dir ama aynı zamanda Kürtlerin, Arapların, Asuri-Süryanilerin ve bölgede yaşayan tüm halkların Demokratik Ulus Devrimi’dir. Aynı zamanda kadın devrimidir. Kadın özgürlüğü temelinde demokratik toplumun inşasını kendisine amaç ediniyor.”

Karayılan’ın söyleşisi şöyle:

19 Temmuz Rojava Devrimi’nin yıldönümünü yaşıyoruz. Bu vesileyle neler belirtmek istersiniz?

Öncelikle aynı zamanda Suruç Katliamı’nın yıldönümündeyiz. Orada 33 devrimci-sosyalist genç şehit edildi. Suruç şehitlerini anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Kürdistan devrim şehitlerimize verdiğimiz sözü, bu değerli gençler şahsında yineliyorum. Bu gençlerin kanlarının yerde kalması söz konusu olamazdı. Bunun için uzun süredir bir savaş yaşanıyor ve bugün düşmandan hesap soruluyor. Tabi bu daha da devam edecek, onların anıları mücadelenin yükseltilmesinde yaşayacak. Bilindiği gibi bu saldırı AKP rejimi tarafından ateşkesi sonlandırmak ve Diz Çöktürme Planı’nı yürütebilmek için yapıldı. Ardından Kürdistan’da bir savaş başladı ve halen de devam ediyor. Bu direniş içerisinde Suruç şehitlerinin anıları ve tüm şehitlerimiz yaşıyorlar.

Sorunuza gelecek olursam; öncelikle Rojava Devrimi’ni, Rojava halkımıza, Kuzey Suriye halklarına ve tüm Kürdistan halklarına kutluyorum. Rojava alanında gerçekten önemli bir devrim gerçekleşti. Şüphesiz bu direnerek oldu ve şehitlerin kanıyla süslendi. Xebat, Çekjîn, Gelhat, Arîn, Avesta ve Karker yoldaşların şahsında tüm devrim şehitlerini anıyor, anıları önünde eğiliyorum. Şüphesiz onlar bugün Rojava Devrimi’nde yaşıyorlar ve tüm Kürdistan ile bölgesel devrimin temellerini atmış bulunuyorlar. Yaşanan bu şahadetler devrim kapısını açmıştır. Dolayısıyla Kürdistan devrimi ve bölge halklarının devrimlerinde tüm Rojava şehitleri de yaşayacaktır. Bu temelde onlara verdiğimiz sözümüzü bir kez daha yineliyoruz.

ROJAVA DEVRİMİ HALKLARIN DEVRİMİDİR

8 yıl önce 19 Temmuz sabahı Kobanê’de atılan adım, mütevazı bir adımdı ama kendisiyle çok önemli gelişmeler yarattı. Bilindiği gibi önce tüm Rojava’ya yayıldı; sonrasında ise tüm Kuzey-Doğu Suriye’ye de serpildi. Tabi burada önemli olan sadece yayılması değildir; önemli olan devrimin mahiyetidir. Yani sıradan bir devrim değildir. Yeni bir devrim modeli orada gerçekleştiriliyor. Doğrudur, devrim Rojava Devrimi’dir ama aynı zamanda Kürtlerin, Arapların, Asuri-Süryanilerin ve bölgede yaşayan tüm halkların Demokratik Ulus Devrimi’dir. Aynı zamanda kadın devrimidir. Kadın özgürlüğü temelinde demokratik toplumun inşasını kendisine amaç ediniyor. Bu, herkesin dikkatini çekiyor. Biz de izliyoruz. Doğrusu devrimin bir içeriği vardır. Bu devrim, Suriye’nin sorunlarının çözümünde ve tüm bölge açısından bir örnektir. Yeni bir şeydir. Ulus-devlete karşı Demokratik Ulus çözümüdür. Bu açıdan çok önemlidir. Hem bölge halkları açısından hem de Kürt halkı açısından bir anlamı vardır.

Türk devletinin devrime yönelik bu kadar saldırısının nedeni de bu mudur?

Tabii bu özelliğinden dolayı düşman devrimin yaşamasını istemiyor. Bilindiği gibi başta Türk sömürgeciliği olmak üzere çeşitli güçler tarafından Rojava Devrimi’ne yönelik gerçekleşen saldırılar vardır. Kuşatma altındadır. Belirttiğim gibi bunun nedeni, devrimin içeriğidir. İçeriği nedir? Birincisi, orada yaşayan Kürtlerin statü sahibi olmasıdır. İkincisi, demokrasinin yaşamsallaşmasıdır. Üçüncüsü, kadının özgürleşmesidir. AKP rejimi bunların hepsine tepkilidir. Yani Kürtlerin statü sahibi olmasını istemiyor, demokrasiyi sadece sözde bırakıyor, kadın özgürlüğü zaten onlar için bir şaka konusu gibidir. Yani bu gelişmelerin olmasını istemiyor; hele hele bu gelişmelerin Kürtlerin öncülüğünde olmasını ise hiç hazmedemiyor. Bunun için şimdi hedef haline getirmiş durumdalar.

ROJAVA DEVRİMİ ŞAHSINDA KÜRTLERİN STATÜSÜ HEDEFLENİYOR

Aslında sadece Rojava Devrimi hedef değildir. Rojava Devrimi şahsında Kürtlerin statüsü hedeftir. Bunun için bu kritik dönemde en önemli şey, Rojava Devrimi’ni korumaktır. Yani demokrasi isteyen güçler ve Kürtler açısından bir mevziidir, önemli bir kazanımdır. Bu kazanımı ve mevziileri savunmak gerekiyor. Tabi bu devrimin savunulması bütün Kürtler açısından önemlidir. Mesela, eğer düşman saldırıları sonucunda oradaki kazanımlar kaybedilirse, o zaman başka yerlerdeki Kürtlerin kazanımları da tehlikeye girer. Güney Kürdistan kazanımları, yine Kuzey Kürdistan’da halkımızın yükselttiği demokrasi mücadelesi tehlikeye girer. Yani aslında Rojava’ya yapılan saldırıların tüm Kürt halkının kazanımlarına dönük yapıldığı belirtilebilir. Çünkü Kürdistan’a saldıran düşmanlar, katliam siyasetini esas alıyorlar ve uyguluyorlar. Bunun için Kürt halkına dönük yapılan saldırıların bir temeli söz konusudur ama aynı zamanda bölge halkları ve demokrasisine dönük de bir saldırıdır. Bu devrimin kırılması halinde, Suriye’de artık demokrasinin gelişmesi mümkün olamaz. Çünkü bir tek Kuzey-Doğu Suriye Devrimi, demokrasiyi esas alıyor. Bunun için hem Kürt halkı açısından hem de diğer halklar açısından bir önemi vardır ve korunması gerekir. Dolayısıyla hangi parti veya görüşten olursa olsun herkes kendi açısından bu kazanımların savunulması için çaba sahibi olmalı. Bu çerçevede PYD ve ENKS’nin birlik çabaları çok anlamlıdır. Bu çabalar daha da geliştirilmelidir. Kısacası Rojava Devrimi bütün Kürtler ve bölge halkları tarafından savunulmalıdır. Çünkü Rojava Devrimi’nin savunulması Kürt halkının ve bölge halklarının geleceğinin savunulmasıdır. Yani içinde bulunduğumuz dönemde Rojava Devrimi’nin gerçekleştirilmesi önemli ve kutsal bir şeydir. Halkımız orada gerçekten bir model oluşturdu; halklar arası eşitliği ve birliği geliştirdi ve bugün kendilerini koruyorlar. Bu devrimin perspektifi halkların geleceğini tayin ediyor. Bunun için büyük önemi vardır.

ŞEHİTLERİMİZ HEFTANİN’DE BİR DESTAN YAZDI

Heftanin direnişi bir aynı geride bıraktı. Siz, bundan önceki konuşmanızda “TC askeri girdiği her tepenin faturasını ödeyecek ve geldiği her yerde bedel ödeyecek” demiştiniz. Bugün bunlar ne kadar gerçekleşti?

Bizim bütün yaşamımızda şehitlerin rolü ve yeri vardır. Heftanin direnişi de şehitlerle yürütülüyor. Öncelikle Rüstem, Memyan, Esmer ve Nucan yoldaşların şahsında tüm Heftanin direniş şehitlerimizi anıyorum. Onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Onlar Heftanin alanında bir destan yazdı. Mevcut sonuçlar onların eseridir. Mevcut başarı onların başarısıdır.

Doğrudur; bundan bir ay önce, “Onlar hangi tepeye girerlerse faturasını ödeyecekler, ne kadar kalırlarsa da yine bedelini ödeyecekler” demiştik. Şimdi üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Kahraman şehitlerimizin, değerli yiğitlerimizin sayesinde bu sözlerimiz gerçekleşti. Düşmanın Heftanin’de kayıp vermeden girebildiği hiçbir tepe yoktur. Her girmiş olduğu yerde savaş yaşanmış, orada kayıplar vermiş ve sonrasında girmiştir. Tabi bazı tepelere yerleştiler ama zaman zaman darbe yiyorlar ve hesabını veriyorlar. Yani o sözlerin altı doldurulmuştur ve öyle de gerçekleşmiştir. Şüphesiz bu kolay gerçekleşmiyor. Belirttiğimiz gibi kahramanların emeği ile gerçekleşiyor. Ve bugün ortaya çıkan bir sonuç vardır.

Düşman 15 Haziran’da adını “Pençe-Kartal” koyduğu ve büyük yaygaralar kopardığı hava saldırısında Zap’a, Avaşîn’e, Xakurkê’ye, Kandil’e, Mexmûr’a ve Şengal’e dönük saldırılar geliştirdi. Bu alanların her birinde 9-10 yeri vurdular. Yani kapsamlı bir saldırıydı. Ancak bu saldırıların hiçbirisinde kayıp verilmedi ve düşman boşa çıktı. Bu saldırının hemen ardından, 16 Haziran’ı 17 Haziran’a bağlayan gece, bu sefer de Heftanin’e dönük saldırıya başladılar. Bu saldırının adını “Pençe-Kaplan” koydular. Bunlar gerçekten kaplan olsaydılar, bu ismi koymazdılar. Şimdiye kadar ortaya çıktığı gibi, bundan sonra da kimin kaplan kimin tilki olduğu görülecektir. Bu ismi koyarak, keşif uçakları, kobra helikopterleri, yine karadan obüs, top ve daha birçok çeşit silahla Heftanin’e saldırdılar. Savaş böyle devam etti. Heftanin savaşı daha çok bir hava ve teknik savaşıdır. Düşman hava tekniği sayesinde Heftanin’i işgal etmek istiyor.

DÜŞMAN HER GİRMEYE ÇALIŞTIĞI YERDE DARBE YEDİ

17 Haziran - 17 Temmuz tarihleri arasında geçen bir aylık süreçte Heftanin’de yaşanan savaşın bilançosunu verebilirim: Şimdi bu 31 gün içerisinde, düşmana yönelik olarak arkadaşlarımız tarafından 95 eylem yapılmış. 236 Türk askeri ölmüş. 18 yaralıları tespit edilmiş ama bundan daha çok olduğu biliniyor. 6 adet kobra helikopteri darbelenmiş. Yaşanan tüm savaş boyunca 24 arkadaşımız şehit düşmüş. 1 arkadaşımız ise yaralı olarak esir düşmüştür. Yaşanan bir aylık savaş bilançosu bu biçimdedir. Yani gerçekten sert yürüyen bir savaş vardır. Bu savaşın bizim açımızdan da düşman açısından da yarattığı birçok sonuç vardır. Belki siyasi olarak herkes farklı konuşuyor ama tahminime göre düşman da kendi içerisinde bunun hesabını yapıyordur. Çünkü düşman böylesini beklemiyordu. Şok oldu. Şaşırdı. Mesela Xantûr’u vurdu, vurdu; sonrasında “belki kimse kalmamıştır” dedi ve indirme yapmak istedi ama her geldiğinde darbe yedi ve geri döndü. Bu defalarca tekrarlandı. Bu direnişin düşmanı şaşırttığı, onların yaklaşımlarından da anlaşılıyordu. Dikkat ederseniz ilk 2 gün çok fazla propaganda yapmak istediler; üzerine özel programlar yaptılar ama sonra hiçbir şey yapmadılar. Niye? Çünkü üzerine propaganda yapacakları bir şey yok da ondan. Hep ölüleri yaşanıyor; karşılarında bir direniş gelişiyor. Bunun için bu propagandalarını durdurdular.

Mevcut durumda Heftanin’de ortaya çıkan sonuç şudur: İradeli, cesaretli ve yetenekli bir savaşçı, profesyonel bir tarzda hareket ederse çağın tekniğini boşa çıkarabilir ve ona karşı savaşabilir. Bu savaş bunu ispatlamıştır. Şüphesiz Heftanin gerillası yeni dönemin gerillasıdır. Belli bir düzeyde yeni tarzda hareket etmesi ve derinleşme yaşaması söz konusudur. Yine yeni taktik ve yöntemler uygulamaktadır. Nasıl? Mesela ‘90’lı yıllarda yine Türk devletinin birçok sefer saldırısı olmaktaydı. Hatta Heftanin’e yönelik de saldırılar yapıyordu. O zamanlar her sefer olmasa da çoğu zaman güçlerimiz geri çekilme yapıyorlardı. Alan boşalıyordu; düşman giriyordu, 1-2 hafta veya bir ay kalıyordu, sonra gidiyordu ve kimse kalmıyordu. Ama şimdi böyle değildir. Şimdi kimse oradan çekilmemiş. Doğru; düşman gelmiş ve Heftanin’in bazı tepelerine girmiş ama Heftanin gerillası da halen Heftanin’dedir. Bu yeni bir yöntemdir. Bu yöntemle biz savaşı daimi bir hale çevirmek istiyoruz.

Bunun dışında üzerine çok değinilecek destanlar da yazılmaktadır. Tabii burada hepsini dile getiremeyiz ama mesela Büyük 14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişi’nin yıldönümünde, yani 14 Temmuz günü Xantûr eteklerinde bir çatışma yaşanıyor ve Rüstem arkadaş yaralanıyor. Bir arkadaş onu alıyor ve beraberinde götürmek istiyor. Bir uçurumun kenarından gidiyorlar. Rüstem arkadaş orada diğer arkadaşa ‘git’ diyor ve kendisini uçurumdan aşağıya atıyor. Bu şekilde kendisini feda ediyor. Muhtemelen, diğer arkadaşın kendisiyle uğraşması halinde, onun da şehit düşme ihtimalini düşünerek, yoldaşını korumak için yaralı olduğu halde kendisini feda ediyor. Yani bu çok yüksek bir ruhtur. Biz bu tür tutumlardan çok etkileniyoruz. Sıradan bir şey değildir. Kürt gençleri bugün böyle fedaileşebiliyor. Arkadaşlarını korumak için tereddütsüzce kendilerini uçurumdan atıyorlar. Yani şimdi Heftanin’de bu ruh vardır. Heftanin’de direnen bu ruh ve cesarettir. Orada yürütülen direniş tabii ki kolay ve sıradan bir şey değildir.

HEFTANİN’DE EYLEME ODAKLANMIŞ TAKTİK YAKLAŞIM ESAS ALINDI

Kısacası, oradaki durum böyledir ve bundan sonra da Heftanin’deki savaş durmayacak, devam edecektir. Arkadaşlarımız çok sıcak kanlı yaklaşıyorlar. Hatta biz bu kadar sıcak kanlı yaklaşımı ve sürekli eylemliliği fazla uygun görmüyoruz. Biraz daha gerilla yöntemleriyle yavaş yavaş ama belli bir düzeyde olması gerekir.

Heftanin direnişi bizim açımızdan bir tecrübe oldu. Bu tecrübenin bazı sonuçları vardır: Birinci sonucu, az önce de belirttiğim gibi, yaratıcı yaklaşılması halinde düşman tekniğinin boşa çıkartılabileceği ve ona karşı direnilebileceği, savaşılabileceğidir. Yani şimdi Heftanin’de bizim açımızdan alan savunması değil, eyleme odaklanmış bir taktik yaklaşım esastı. Ama görüldü ki, istenilirse ve hazırlık olursa düşmanın alanlara girişi engellenebilir de. Yani bu da ortaya çıkmıştır. Üçüncü sonuç ise, yeni dönemin gerilla yöntemleriyle bu düşman karşısında zafer elde edilebileceğidir. Yani bizim, kendi açımızdan çıkardığımız sonuçlar bunlardır. Öyle inanıyorum ki, düşman eğer başka bölgelere dönük de saldırılar yaparsa, o bölgeler, açığa çıkan bu sonuçlar temelinde Heftanin’den çok daha farklı direneceklerdir. Çünkü Heftanin’den çıkarılmış dersler vardır. Ve tabii ki her yer kendini buna göre hazırlamak durumundadır.

AKP KAYIPLARINI GİZLEMEK İÇİN TEDBİRLERİNİ ALMIŞ

Sizin verdiğiniz bilançoda çok sayıda askerin öldüğünden bahsediyorsunuz ancak bunlar TC medyasına yansımıyor. Türk devletinin geçmişten beri kayıplarını gizlediğini biliyoruz. Bunu neden yapıyor ve nasıl gizliyor?

Düşman öncesinden bunların tedbirini alıyor. Tabi savaşmaya gelen bu askerlerin hepsi parayla kiralanmış kişilerdir. Bu kişiler askerliğe ilk başvurduklarında kendilerine ve ailelerine bazı belgeler imzalatılıyor. Yani bu kişilerin savaşta ölmesi halinde, Türkiye’nin çıkarları gerektiğinde hiç gündem olmayabileceği, basına verilmeyebileceği, bahsedilmeyebileceği ve öldüklerinin gizli tutulabileceği yönünde belgeler imzalatılıyor. Bunu bütün askerler ve aileleri imzalıyorlar. Bunun dışında, tabi öldükten sonra o aileyi ödüllendiriyorlar; maaş veriyorlar, aileden bir kişiyi işe alıyorlar veya daha farklı yöntemlerle palazlandırıyorlar. Ancak devlete rağmen eğer bu aileler çocuklarının ölümünü basında gündemleştirirlerse bu imkanların hepsini o aileden kesiyorlar. Bu şekilde aileleri adeta esir alıyorlar. Aileler de ‘vatan sağ olsun’ diyerek göz yumuyorlar. Ne için? Yaşamını devam ettirebilmek için. Tabi önceleri bu böyle değildi. AKP döneminde bu tür tedbirler alınmaya başlandı. Önceleri normal ordu güçlerinden ölenler oldu mu aileler tepki gösterebiliyordu, dolayısıyla kayıplarının hepsini gizli tutamıyorlardı. Şimdi ise her şeyi planlamışlar ve gizleyebiliyorlar.

Diğer bir husus ise basını tamamıyla kontrol altına almış olmalarıdır. Bazı muhalif gazeteciler tabii ki var ama onlar da bir şey diyemiyorlar. Mesela Libya’da bir MİT elemanı öldürüldü. Bu yönlü haber yapan 5-6 gazeteci soruşturmaya alındı ve tutuklandılar. “Siz nasıl bu haberleri yaparsınız; ulusumuza zarar veriyorsunuz, demek ki siz casussunuz” diyorlar. Yani onları casuslukla suçluyorlar. Bu kadar sert baskılar vardır. Bunun için Erdoğan’ın istemediği hiçbir şeyi hiç kimse Türkiye’de dile getiremez. İşte bu biçimde kayıplarını gizliyorlar. Tabi onlar eğer kayıplarını verirlerse bunun Kürtlere ve PKK’ye hizmet edeceğini düşünüyorlar. Bunun için kayıplarını gizliyorlar. Bazen tek tük veriyorlar. Heftanin savaşında kaç askeri itiraf ettiler tam bilemiyorum ama belki 5-6 tane olabilir. Fakat bizim burada verdiğimiz rakamlar gerçek rakamlardır. Tabii ki birkaç tane eksik veya fazla olabilir ama bunlar arkadaşların kendi gözleriyle gördükleridir. Tespit edilemeyenlerde zaten eylemciler tespit edemediklerini belirtiyorlar; dolayısıyla onlar bilançolara dahil edilmiyor. Bu verdiklerimiz ise tespit edilmiş olanlardır. Kısacası düşman kayıplarını gizlemeye dönük bir sistem kurmuş durumdadır.

CUDİ’YE YAPTIKLARI OPERASYON SONUÇSUZ KALDIĞI İÇİN MEDYA YAYINLAMADI

Bu aynı zamanda bir psikolojik savaştır. Örneğin ayın 13’ünde Cudi’ye yönelik olarak kapsamlı bir operasyon başlatmışlardı. Yine bütün basın verdi. Adını “Yıldırım-1” koymuşlardı. Yetkililer geldi, sanki bir yerin açılışını yapar gibi operasyonun startını verdiler. Ama sonra hiç “Yıldırım-1”den bahsettiler mi? Hayır. Çünkü sonuçsuz kaldılar. Havadan o kadar teknik kullandılar. O kadar yere asker indirdiler. Birinci gün bir yerde 3 arkadaş pusuya düşüyor, çatışma çıkıyor; bu çatışmada arkadaşların tespit edebildiği kadarıyla 1 düşman askeri ölüyor; bizden ise değerli yoldaşımız Alişer Şırnak arkadaş şehit düşüyor. Yani o ilk gün bir şahadetimiz yaşanıyor, başka da tüm arkadaşlarımız sağlamdır. Sonrasında da basınlarının çıkardığı o bütün gürültüyü durdurdular ve bir daha da operasyondan bahsetmediler. Özel savaş böyledir; Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı her anlamda örgütlenmiş özel bir savaş yürütmektedirler. Bu biçimde yaşanan olayları gizleyebiliyor veya nasıl istiyorlarsa öyle veriyorlar. AKP-MHP faşist sistemi bunu yaratmıştır.

Heftanin savaşıyla birlikte Irak’a bağlı sınır muhafızları gücünün de bölgeye dönük bir gelişi söz konusu oldu. Bu güçler hakkında, Türk devletiyle anlaşmalı geldikleri veya Türk devletinin PKK’yle savaşında bölge halkının zarar görmesini engellemek için geldikleri yönünde çok şey söylendi. Ayrıca içlerinde pêşmerge güçlerinin olduğu da belirtiliyor. Siz bu gelen güçler, sivillerin gördüğü zararlar ve bu kapsamda yapılan tartışmalar üzerine ne dersiniz?

Öncelikle belirtmeliyim ki, Irak devleti ve bölgesel hükümetinin yasalarına saygımız vardır. Öyle görünüyor ki, Güney Kürdistan Parlamentosu’nun bazı çabaları da vardır. Bunlara değer veriyoruz. Bu konuda herhangi bir sorun yoktur. Ama Kürdistan’ın bir gerçekliği vardır. Kuzey ve Güney Kürdistan sınırları yüzyıllardır sömürgeci devletler tarafından kontrol altına alınamamıştır. Şimdi de böyledir. 38 yıldır bu hattın her iki tarafında da zaman zaman hareketliliğimiz oluyor.

TÜRK DEVLETİ YENİ DÖNEMDEKİ SALDIRILARIYLA KÜRT HALKININ KAZANIMLARINI HEDEFLİYOR

Ama TC devletinin bu yeni dönemdeki saldırıları yeni bir konsept temelindedir. Yani onlar sadece bizi hedeflemiyorlar. Stratejik yaklaşarak Kürt halkının bütün kazanımlarını kontrol altına almaya çalışıyorlar. Yani böylesi ciddi bir saldırı vardır. Şüphesiz bunun karşısında bazı zararlar yaşanıyor ama bu, bizim kendimizi geri çekeceğimiz veya onların istemlerini yerine getireceğimiz anlamına gelmiyor. Eğer onların isteklerini yerine getirirsek, zaten onların istekleri bitmez. Çünkü onlar bizi yok etmek istiyorlar. Bunun için biz mecburen buna karşı durmak zorundayız. Tabi ‘biz’ derken, Kürt halkını kastediyorum. Kürdistan Özgürlük Gerillaları, PKK gerillaları olarak biz düşmana karşı durma konusunda kararlıyız.

DÜŞMANIN FERMANI BÜTÜN KÜRTLER İÇİN GEÇERLİ

Ancak bunlar bizim olmadığımız yerleri de zaman zaman vuruyorlar ve kontrollü bir biçimde Güney Kürdistan’da sivil insanları hedef haline getiriyorlar. Bunu yaparken bilinçli bir şekilde halkın tümünü hedeflemiyor. Bunun için zaman zaman hedefliyor ve korkutarak kendi çizgisine çekmeye çalışıyor. Bu tarzı Cizre ve Silopi’de de uygulamaktaydı. Silopi’de Taybet Ana’yı şehit ettikten sonra bir hafta boyunca cenazesini almaya giden herkese ateş açmadılar mı? Niye? Korkutmak için. Şimdi Güney’de de böyle yapıyor. Örneğin Kani Masi bir kasabadır. Burada Türk askerleri vardır ve etrafındaki arazi gerilla açısından pek uygun değildir. O hatta arkadaşlarımız yoktur. Ama bundan birkaç gün önce etrafındaki evlerin 200 metre yakınına top güllelerinin düştüğü biliniyor. Niye vuruyor? Kim var orada? Eğer ‘gerilla var’ diyorlarsa, hayır, orada gerilla yoktur. Ondan sonra etraftaki köyler var. Mesela Bêdehê Köyü. Şimdi çoğunlukla boşaldığı söyleniyor. Yine Durê Köyü. Biz buralarda yokuz. Buralarda herhangi askeri bir hareket yoktur ama yine de hedefliyor.

Yani biz değerli halkımızın şunu bilmesini istiyoruz: Bu düşmanın fermanı bütün Kürtler için geçerlidir. Yani “orada gerilla var da düşman gerillaya saldırıyor da halkımız bunun için zarar görüyor” gibi bir durum söz konusu değil. Zaten bir bütün olarak Kürt halkı hedeftir. Açık olan bu durumu görmek gerekmektedir.

Sınıra gelen güçleri de biz bu dediğim çerçevede esas alıyoruz. Yani gerçekten de sınırı savunmak için gelmiş olan güçlerse saygı gösteririz; diyecek bir şeyimiz olmaz. Tabii sadece sınır muhafızları değil, bazı yerlerde o ad altında pêşmerge güçleri de gelmiştir, biz izliyoruz. Şu ana kadar sınıra gelen kimse yoktur. Sınır hattında arkadaşlarımız Türk askerleriyle savaşmaktadırlar. Onlar ise gelmişler ve arkada durmuşlar. Henüz savaşın ulaşmadığı, ‘güvenli bölgeler’ diyebileceğimiz yerlerde bekliyorlar. Anladığımız kadarıyla bu güçlerin hepsinin birbirinden haberi vardır. Bunu halkımız da bilmeli. Yani Türkiye, Irak ve bölgesel hükümet güçlerinin önceden planlayarak, kimin nereye yerleşeceğini belirleyerek buralara geldikleri anlaşılıyor. Eğer bu, o bölgelerin işgal edilmesini onaylayan bir anlaşmanın parçası olarak gerçekleşiyorsa, bu iyi bir şey değildir. Ancak bu tam anlaşılmıyor; belki de Türkler emrivaki yaparak ‘siz orada kalacaksınız, ben de buralarda olacağım’ demiş de olabilir. Tabi biz şu an izliyoruz. Hassas bir dönemdeyiz. Provokasyonların önünü almaya çalışıyoruz. Çünkü TC devleti provokasyon yapmayı çok istiyor. Biz de bunların önünü almaya çabalıyoruz.

ULUSAL TUTUMA İHTİYAÇ OLAN BİR DÖNEMDEYİZ

Çeşitli ajanslarda yer alan haberlere göre Amediyê bölgesinde çeşitli toplantılar yapılarak koruculuk sistemine benzer bir tarzda bazı örgütlenmelerin geliştirileceği belirtiliyor. Bu türden girişimleri nasıl değerlendirirsiniz?

Amediyê’de toplantı yapılarak, köy koruculuğuna benzer bir şeyin geliştirilmek istendiği yönündeki haberleri biz de duyduk. Şimdi bu dönem gerçekten ulusal tutuma ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Bu çok önemli bir konudur. Bu haberin doğru olmadığını umut ediyorum. Bu konuda kimse de yanlış yapmamalıdır. Ortada bir halkın kaderi vardır. Yani Kürt halkı olarak bizler aynı gemideyiz. Mesela dikkat ederseniz Trump’ın eski güvenlik danışmanı John Bolton bir kitap yazmış ve kitapta Trump’ın Kürtleri sevmediğini söylediğini belirtmiş. “Irak üzerlerine geliyor kaçıyorlar, Türkler üzerlerine geliyor kaçıyorlar; sadece F-16’larımız üstlerinde olursa savaşıyorlar, başka da savaşmıyorlar” demiş. Tabi bu birçok açıdan yorumlanabilir. Ama Trump burada “Irak Kürtleri böyledir, Türkiye Kürtleri böyledir, Suriye Kürtleri böyledir” dememiş. Her şeyden önce Kürt, Kürt’tür. Düşman ortaya sınır çekmiştir. Ama şimdi bakıyoruz, illa birileri Allah’ın koyduğu sınırlarmış gibi yaklaşıyor. Halbuki Kürt, Kürt’tür ve bir tek Kürdistan vardır. Kürdistan’ı biz 4 parçaya bölmemişiz.

Mesela, Güney basını çokça, “PKK ve Türk devletinin savaşı” diyor. Peki PKK ne için savaşıyor? Şimdi Heftanin’de arkadaşlarımız Geliyê Pisaxa’dadır, Perex’dedir, Qesrokê’dedir, Şeşdarê’dedir. Düşmanın içerisindedirler. Evet; çantalarını alıp oradan çıkabilirler de. Niye çıkmıyorlar da orada uçakların altında, askerlerin arasında kalıyorlar? Biz yaşamımızı sokakta mı bulmuşuz. Kimse canını yerde bulmamıştır. Peki niye o insanlar oradadır? Niye biz bir güç olarak oradayız? Bu topraklar için değil mi! Kürtlük onuru ve yurtseverlik için değil mi! Eğer düşman alanımıza gelmişse, bizlerin bu alanı koruması gerekir. Bu, bir sorumluluktur. Yani yabancı güçler olarak PKK ve Türk devletinin gelip burada yaptıkları savaş sonucu birileri zarar görmemiştir. Burada, bütün Kürtleri hedef olarak gören Türk devletinin bir konsept temelinde yaptığı saldırılar vardır ve bütün Kürtler hedeftir. İşte biz bunun önünde duruyoruz. Şu an biz TC devletinin yaptığı bu planların önündeki engeliz. Belki görünürde bizi hedefliyor ama esas olarak herkes hedeftir.

Şu bilinmeli; PKK, mevcut Türkiye sınırları içerisinde kimlik haklarını istiyor. Kürtlerin doğal haklarını istiyor. Bizler Kürt olarak orada kültürümüzle yaşamalı ve kendi kendimizi yönetebilmeliyiz. Biz bunu istiyoruz, onlar ise bize dönük bu kadar saldırıyorlar. Yani bunu herkes bilmeli; biz Türkiye sınırları içerisinde gerçekleşebilecek çözümün çıtasını en makul düzeye çekmişiz. Eğer ki, AKP-MHP devleti PKK ile, Önder Apo ile çözüme gitmiyorsa, başkalarıyla hiç gitmez. Güney Kürdistan federasyonunu asla kabul etmez. Kendi içerisinde kimliği kabul etmiyor. Şimdi yeni Suriye Anayasası’nda Kürtlerin adının kesinlikle olmaması için bir sürü çaba gösteriyor. Şu an bunun için Rojava’da savaşıyor. Peki, Suriye’de böyle savaşan bir sömürgecilik, sonra Güney’de PKK üzerine gelse, acaba tek amacı yalnızca PKK mi olur? PKK militanları zaten Türkiye içerisinde Kürtler olarak özgür yaşamak istiyorlar. Tek amaçları budur. Bunun dışında, illa Türkiye’yle savaşmak gibi bir amacımız yoktur. Yani yaşanan savaş Kürtler ile Türkiye Devleti arasında yaşanan bir savaştır. Ama bugün biz bu savaşa göğüs germekte ve halkımızı savunmaktayız.

BİZ BU TOPRAKLARI KORUYACAĞIZ

Tabi biz haklı olarak yürüttüğümüz bu savaşta, bütün Kürdistan halkını, özellikle de Güney Kürdistan halkımızın bizi desteklemesini görmek isteriz. Biz bu toprakları koruyacağız. İşte Heftanin savaşında ortaya çıkan tecrübeler, bizim bunu başarabileceğimizi göstermiştir. Doğrudur, onlar Heftanin’e girmiştir ama başka yerlere girmelerine izin vermeyeceğiz. Bunun için gerekli olan ruhumuz ve gücümüz vardır. Desteğimiz olursa, biz bu devleti burada yenebiliriz. Türkiye devletinin burnunu yere sürtmedikçe durmayacaktır. Bir yerde yere sürtmemiz gerekmektedir. Rojava’da, Güney’de veya Kuzey’de bunu yapmalıyız. Düşman yapmak istediklerinin öyle kolay olmadığını bilmeli. Bunun dışında kendini karşısında sürekli yumuşatarak, el pençe durarak ‘biz sizin dostunuzuz’ diyerek kimse Türkiye sömürgeciliğini durduramaz. Tarihe bakın. Daha önceden de dile getirdiğim, yaşlılarımızın söylediği bir söz vardı. Ne diyorlardı? “Bu Türkiye devleti ne kadar yumuşasa da hatta kendini eşek yapsa bile, binme! Eğer kendini eşek bile yaparsa ve sen ona binersen, mutlaka bir oyun oynar ve seni yere atar!’ Bu devlet böyledir. Atalarımızın tecrübesi bunu gösteriyor. Bunun için herkes bu Türkiye devletini biraz tanımalı. Yoksa sanki, “Türkiye devletinin Güney Kürdistan’la bir sorunu yok, Kürdistan halkıyla hiçbir sorunu yok, sadece PKK ile var” biçimindeki şeyler doğru değildir. Şimdi günlük olarak basında bunları diyorlar. Bu tamamıyla yerinde olmayan bir şeydir. Türkiye sömürgeciliğinin gerçekliğini herkes görmeli.

ŞÊLADİZÊ HALKININ DURUŞU BİZİM İÇİN ONUR KAYNAĞIDIR

Bu konuda, tabi o toplantının ne kadar doğru olup olmadığını bilemiyorum. Doğru olmadığını umuyorum. Ama eğer doğruysa, bu bize karşı bir güç oluşturulmak istendiğini gösterir ve bu bir felaketin işareti olur. Kimse Türkiye’nin oyunlarına gelmemeli. Herkes için bunu söylüyorum ama özellikle değerli Şeladizê ve Deralok halkı bilmeli ki bu bir oyundur. Bizi birbirimize kırdırmak istiyorlar. Yeni bir güce ihtiyaç yoktur. Eğer “Türkler gelecek diye bu gücü oluşturuyoruz” diyorlarsa, kimse merak etmesin Türkler oraya gelemez. Orada büyük bir savaş yaşanacak. Öyle kolay değildir. Biz burada bir çocuk olarak konuşmuyoruz. Yıllara dayanan bir tecrübemiz vardır. Biz burada Kürt halkı adına, Türkiye devletinin şovenizmine karşı cevap vermek istiyoruz. Ve biz haklı olarak destek istiyoruz. Biz yanımızda olmanızı istiyoruz; arkamızı tutup da sonra bizi vurmanızı değil. Öyle olmaz. Bu ulusal bir meseledir.

Yani bu konuda tabi çok değerli çabalar da vardır. Ulusal birlik, ulusal ruh, Kürdistanilik uğruna çabası olan herkesi selamlıyorum. Özellikle de Dêrîn pêşmergeleri bir duruş sahibidir; onları selamlıyorum. Yine Güney Kürdistan gençliği imza topluyor, bazıları ise katılmak istiyor; onları selamlıyorum. Yine Şêladizê halkının duruşu bizim için onur kaynağıdır. Onları da selamlıyoruz. Kimse bu duruşa leke sürmemeli, herkes bir duruş sahibi olmalıdır. Ben şuna inanıyorum: Biz bugün bu tarihi aşamada, eğer ulusal tutum sahibi olursak ve bu gücümüzle hiç de zayıf değiliz. Ama anlaşılıyor ki, bazı kişiler Türkiye’nin propagandasına inanıyor. Yani Türkler diyor ya, “onları zayıflattık; Kuzey’de bırakmadık, bilmem kaç yüz kişi kaldılar; bilmem ne yapacağız”, bunların hepsi yalandır. Açıkça söylüyorum: Eğer düşman Güney Kürdistan’a daha fazla saldırırsa ve bu temelde alanını genişletmek isterse -ki bu yönlü söylentiler de vardır- tarihi bir savaş yaşanacaktır. Heftanin bizim için bir perspektif oldu. Heftanin direnişinin ruhu, bizim için cesaretlendirici oldu. Başka alanlarda savaş daha başka olacaktır. Heftanin’de ortaya çıkan cesaret temelinde tarihi bir savaş yaşanacak ve düşman yenilecektir. Biz bu inançtayız. Bu temelde bir duruş sahibi olacağız. Bu duruşu bu halk adına gösteriyoruz ve tüm yurtsever kesimleri, kadın-erkek, genç-yaşlı, büyük-küçük örgüt demeden herkesin desteğini bekliyoruz. Beklentimiz bu yönlüdür. Düşman Heftanin’de aldığı ders üzerine düşünecektir. Onun planı kapsamlı bir işgaldir. Fakat Heftanin’de bu kadar darbeyi yedikten sonra ne yapacak; tabii ki bunu göreceğiz.

TECAVÜZ VE CİNSEL SALDIRILARLA HALK İRADESİZLEŞTİRİLİYOR

Şırnak, Batman, Silopi gibi Kürdistan şehirlerinde tecavüz olayları yaşanmaktadır. Bunları da özellikle TC askerleri ve polisleri yapmaktadır. Bu saldırılar özel bir politikanın parçası mı? Bu saldırıların amacı nedir ve Kürdistan halkı bu saldırılara karşı nasıl bir tutum almalıdır?

Basının gündemine bu sonda giren, Şırnak’ta ve Batman’da Kürt kızlarına ve çocuklarına yapılan saldırılar, tesadüf değildir. Böyle birçok olay vardır ama hiç gündeme getirilmiyor. Kimse üzerinde durmuyor. Uzun bir zamandır Kürt çocukları devlet tarafından çeşitli yöntemlerle katlediliyor ya da tecavüze uğruyorlar. Tecavüz, ölümden daha beterdir. Yani kırıyorlar, iradesizleştiriyorlar. Köle haline getiriyorlar. Bu biçimde Kürt gençlerinin, kızlarının psikolojisiyle oynuyorlar. Bu, Türkiye devletinin Kürdistan’da yürüttüğü bir özel savaş yöntemidir. Dikkat edin; son dönemde bütün saldırılar özgür kadın kurumlarına dönük yapılıyor. Niye? Çünkü özgür kadından korkuyorlar. Ve şimdi birçok kadın öncüsünü suçsuz günahsız yere tutuklamışlar. Aynı biçimde gençler üzerinde de duruyorlar. Kürt gençlerini yoldan çıkarmak istiyorlar. Ya öldürüyorlar ya tecavüz edip iradesizleştirerek hayatlarını mahvediyorlar, ya eroine, uyuşturucuya, vb. maddelere alıştırıyorlar veya fuhuşa zorluyorlar. Yani yoldan çıkarmak için, toplum ahlakı dışındaki şeyleri öğretiyorlar. Şimdi Türkiye devletinin siyaseti budur. Ya fiziki olarak öldürüyor ya da ruhen öldürüyor. Şöyle bir şey var: Birçok bilge zamanında söylemiş; “eğer bir toplumun geleceğini kontrol altına almak istiyorsan, o zaman o toplumun gençlerini kontrol altına almalısın” demiş. Bunlar halkımızın geleceğini karartmak istiyorlar. Soykırım siyasetini yürütmek istiyorlar. Bunun için gençlerimize yönelik merhametsizce, vicdansızca ve namussuzca bir saldırı vardır. Önemli olan, bunların düşman olduğu ve bu düşmanın stratejisini belirleyerek çocuklarımıza, kızlarımıza ve gençlerimize dönük saldırıda bulunurken bizim ne yaptığımızdır.

Her şeyden önce anne ve babalar bu konuda sorumluluklarını görmelidirler. Yani çocuklarını Kürdistani bir kültürle ve yurtseverlikle eğitmeliler. Çocuklar düşmanın siyasetinin etkisi altında kalmamalıdır. Onları yurtseverleştirin. Psikolojik savaşın etkisi altında değil, atalarımızın kültürü temelinde büyüsünler. Doğru yetiştirin ve koruyun. Ortalığa bırakmayın. Yani birincisi aileler çocuklarını doğru yetiştirmeli.

HER TARAFTA KÜRT ÇOCUKLARI HEDEFLENİYOR

İkincisi, toplumumuz kendisini savunmazsa yok olur. Şimdi Kürt toplumu bilmeli ki, Kürt kadınları, gençleri ve özellikle de genç kızları ile çocuklarına yönelik bir saldırı vardır. Bakıyorsun; bir yerde diyor trafik kazasında öldü, diğerinde kurşun attı öldü; diğerinde bilmem nasıl öldü diyor. Yani her şekilde öldürüyorlar. Şimdi bakın Serhat’ta bir çobanı vurdular şimdi ağır yaralıdır. Yani insanlarımızı böyle heder ediyorlar; tasfiye etmek istiyorlar. Bizim korumamız gerekiyor. Halkımız kendini korumalı.

Şimdi gördük; Şırnak’ta yaşanan olaydan sonra gençler çıktı alanlara, bu iyidir. O gençleri selamlıyoruz ama yetmez. Belli bir sayıda çıktı. Sonra Batman’da ve Kızıltepe’de de destek amaçlı çıkışlar oldu. Bu konuda eğer toplumumuzun refleksi gelişmezse, AKP-MHP’nin bu siyaseti toplumumuzun geleceğini karartacaktır. Genç bırakmayacak; hepsini heder edecek, yoldan çıkaracak. Onları bozacak, iradesizleştirecek. Böyle bir siyasetleri vardır. Bunun için tepki göstermemiz gerekiyor. Böylesi konular karşısında tüm halkımız sokaklara çıkmalıdır.

Şunu bilmeliyiz: Eğer birisi bir genç Kürt kızına saldırıyorsa, bu Kürtler için namussuzluk değildir. Namussuzluk, bu saldırılar karşısında sessiz kalmak ve göz yummaktır. Bunun için kimse sessiz kalmamalıdır. Bu tür durumlar olduğunda halkın refleksi ortaya çıkmalı, insanlar sokağa dökülmeli ve tepkisini göstermeli. Eğer tepkisini göstermezse, bu şekilde Kürt toplumu ayaklar altında kalacak, Kürt gençleri heder olacaktır. Bunun için çağrımız bütün Kürdistan gençliğine, bütün özgürlük mücadelecisi kadınlaradır: Düşmanın onları bilinçli hedeflediğini, bunun özel savaşın bir stratejisi olduğunu bilmeliler. Buna karşı kendilerini korumalılar. Bunun yolu da çalışmaları güçlendirmekten geçmektedir. Özellikle de gençler sessiz kalmamalı, hiç kimse boşta durmamalı, herkes çalışmalıdır. Yurtseverlik çalışması, devrimcilik çalışması yürütmeli ve mücadele etmelidirler. Halkımız da bu tür alçakça ve namussuzca saldırılara karşı sessiz kalmamalı, gerekli tepkiyi göstermeli, serhildanlar geliştirmeli ve böylece düşman saldırılarının önünü almalı. Düşmanın saldırılarının önünü böyle alırsak, gençlerimizi yurtseverlik yolunda doğru büyütürsek, o zaman Kürt halkının geleceği aydınlık ve parlak bir gelecek olacaktır.