Karasu: Maxmur’a ambargoyu tarih affetmez

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, KDP’yi politikalarını gözden geçirmeye ve Maxmur üzerindeki ambargoyu kaldırmaya çağırdı. Karasu, “Maxmur’a uygulanan bu ambargoyu tarih affetmez” dedi.

Medya Haber TV’de 9 Eylül’de yayınlanan Ülkeden programının konuğu olan Karasu, Kuzey-Doğu Suriye'de sınır güvenliği, Türk devletinin bölgedeki hesapları, Güney Kürdistan’daki işgal saldırıları ve Maxmur’a yönelik ambargoya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ERDOĞAN ORTADOĞU’NUN EN GERİ SİYASETÇİSİ

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu AKP-MHP iktidarının, bu çağın iktidarı ve günümüz dünyasının siyasetçileri olmadığını belirterek şöyle konuştu:

“Zaten Erdoğan çok geri bir insan. Hayatında kitap da okumamıştır, roman da okumamıştır herhalde. Belki bazı İslami kitaplar okumuş olabilir, o da kültür kazanmak için değil, bir yerde bir şeyler söylemek için. Çünkü hafızası, beyin dağarcığı çok dar, dünyası çok dardır. Gerçekten Türkiye siyasetinde şimdiye kadar gelmiş en geri adamdır. Böyle bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Geri derken de modernist yaklaşımla bunu söylemiyoruz, Batı'nın ölçüleriyle değerlendirmiyoruz. Keşke Ortadoğu’nun değerlerine, kültürüne sahip çıkan bir Ortadoğu siyasetçisi, öncüsü, kafası olsaydı, ne güzel olurdu. Ama öyle tarihsel kültüre dayanan, Ortadoğu’nun olumlu değerlerine dayanan bir siyasetçi değil. Gerçekten de şu anda Ortadoğu’daki en geri siyasetçisidir. Bunlar Türkiye’yi nereye götürür belli değil.

BU SİYASETİN SONU NEREYE GİDER BİLİNMEZ

Aslında onlar Türkiye’de kaybetmişler, fakat güya Rojava’ya, şuraya buraya girerek zafer kazanacağız diyorlar. Bu siyasetin sonu nereye gider bilinmez. Bu AKP-MHP iktidarı herkesi karşısına alarak ne yaratır gerçekten herkesin bunu düşünmesi lazım. Bu, dünyaya kafa tutmak değildir. Böyle dünyaya kafa tutacak hali de, gücü de yok. Bu kafa tutma değil, içeride toplumu aldatmak için demokrasi güçlerine ve Kürt halkına karşı savaş yürütmek için dünyaya kafa tuttuğunu göstermek istiyor. Bunu böyle bilelim. Rojava’ya saldırmak istemesi, bir zafere ihtiyacı olmasından kaynaklıdır. Kaybetmiş, toplumun desteğini yitiriyor. Bak Rojava’ya girecek ve girdim diyecek. Cerablus’a girdim, Bab’a girdim oraya da girdim diyecek. Sen zaten Suriye bataklığı içerisindesin. Girdin ama oralar sana bataklık olacak.”

MÜLTECİLERİ KULLANMAK İÇİN BARINDIRDILAR

Rojava’ya da girmek istemesinin, “gireceğim” demesinin sebebinin de iktidarını ayakta tutmak olduğunu belirten Karasu, “Yoksa senin ne hakkın var? Ne derdin var? Birisi de demiyor ki sen niye giriyorsun? Seni ne ilgilendirir? Her gün bir gerekçe buluyor. Daha önce, “bana oradan tehdit geliyor” diyordu. Şimdi o deşifre oldu. Tehdidin; Kürdün varlığı, Kürdün özgür yaşamı olduğu deşifre oldu. Şimdi de, “mülteciler” diyor. “Oraya mültecileri yerleştireceğim” diyor. Sen kimi yerleştiriyorsun? O mültecileri sen çektin oraya. Bu konuda dünyadaki diğer güçler de aptal. Ya da Erdoğan’ın yüzüne açık söylemiyorlar. Türkiye mültecilerin yüzde seksenini kendisi çekti ve bunu bilerek yaptı. Onları alıp, onlar üzerinden El-Nusra ve DAİŞ’i kontrol etme, böylelikle Suriye’yi kontrol etme politikası üzerinde etkili olmak istedi. Mülteciler için de öyle para falan harcamadı. Onları ucuz iş gücü olarak çalıştırdı, çalıştırıyor. Ekonomisini öyle ayakta tuttu. Türkiye’nin Suriyeliler için harcamış beş kuruşu yoktur. Harcamış olsa bile on harcamıştır, yüz almıştır. Katma değer, ucuz emekle çalıştırmıştır.

Gelen fondur, altındır hepsini kendi ekonomisine kattı. Hatta fabrikaları bile taşımışlar. Katma değer olarak Suriyelilerin kaybettirdiği bir şey yoktur. Öyle para harcadım vb. söylemleri yalandır. Antep’te sanayi var, oradaki mültecilerin hepsi neredeyse bedava çalışıyor. Kendisi onları bazı amaçlar doğrultusunda getirdi. Esas sebebi siyasi olarak kullanmaktı. Kullandı da. Ve DAİŞ’e, El-Nusra’ya ortaklık yaptı. Bunu dünya bilmiyor mu? İşte belgeler çıkıyor. Bizim elimizde de belge var. Sanırım yayınladı arkadaşlar. İç İşleri Bakanı olan Muammer Güler her tarafa talimat veriyor, “DAİŞ’lileri serbest bırakacaksınız, barındıracaksınız, misafirhanelerde konaklayacaksınız ama bunları gizli yapacaksınız.” Bunları bizzat devlet karar aldırmış, yaptırmış” dedi.

DELİNİN ELİNE NÜKLEER SİLAH VERSELER...

Erdoğan’ın dünyayı mültecilerle tehdit ettiğini söyleyen Mustafa Karasu devamla şöyle konuştu:

“Bu şantajdır. Patlak yakın zamanda başka yerde açığa çıkar. 'Dünyada herkesin nükleer silahı olacak benim niye olmayacak' diyor. Peki, ne yapacaksın bu silahlarla? Şunu dese, bütün dünyadan nükleer silah kalksın, bunun mücadelesini veriyorum, ben nükleer silah karşıtıyım destekleriz. Yok, 'herkesin nükleer silahı var benim niye yok' diyor. Senin gibi delinin eline nükleer silahı verseler ne yaparsın belli olmaz. Ben mülteci konusunda özellikle Merkel’in çok tutarsız politika izlediğini düşünüyorum. Türkiye ile ilişkilerinden dolayı buna göz yumuyor. Türk devleti kendi politikasının sonucuna katlanacak. Kaldı ki, dediğim gibi sorun para sorunu değil. Belki şimdi sosyal sorun oluyor, kültürel sorun oluyor. O tür sorunlar olabilir. Yoksa para kaybetme yok, kazanmıştır. Ama sosyal sorun oluyor, yine şimdi siyasal sorun olmaya başladı. Böyle olduğu için toplumda bir algı yaratmak için 'Fırat’ın doğusuna saldıracağım' diyor. 'Fırat’ın doğusuna saldırıyı da mültecileri göndereceğim' diyerek meşrulaştırmak istiyor. Böylece hem dışarıda, hem içeride destek almak için yapıyor. Tabi bu tamamen bir Kürt düşmanlığıdır, bunların hepsi bahanedir. Esas olarak orada Kürtlerin oluşturduğu özgür, özerk yönetimi dağıtmaktır asıl amaçtır. Suriye’nin demokratikleşmesi için bir zemin olmuş, amaç o zemini yıkmaktır. Çünkü Suriye’nin demokratikleşmesi de onu korkutuyor. Daha önce dedik ya Türkiye’de demokratikleşme olursa Kürtler yararlanır. Bundan korkuyor. İçerde demokrasi düşmanlığı yapıyor, 'dışarıda da demokratikleşme olursa bu Türkiye’ye yansır' diyor ve demokrasi düşmanlığı yapıyor.”

ANA MUHALEFET TUTUM KOYAMIYOR

Karasu, Erdoğan’ın içeride ve Ortadoğu’da demokrasi düşmanlığının yapmasının sebebinin Kürt sorunu olduğuna dikkat çekti ve şunları belirtti:

“Saldırısının nedeni Kürt düşmanlığıdır. Yoksa ne alakası var? Türkiye’nin orada neyin devriyesini yapıyorlar? Ne işi var orada? Tamam, Rojava’da savaş olmasın diye bazı esnek yaklaşımlar göstermişler. Ama Türkiye’ye esnek yaklaşım göstermekle sonuç alınamaz. Çünkü Türk devleti bir eşkıya gibi. Deli Dumrul gibi geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe hesabı yapıyor. Bir de sorun şu ki Türk devletinin niyeti uzlaşma değil, savaşmaktır. Bir çözüm olsa olabilir ama iktidarını ayakta tutmak için işgal etmek istiyor. Başka türlü kendini ayakta tutamaz, tutamayacağını görüyor. Savaşın nedeni budur. Muhalefet de bunu gerçekten teşhir edemiyor. Orada ne işin var diyemiyor. Gitme nedenin; zayıflamışsın ve iktidarının ayakta kalması için bütün faşistler gibi dışa savaş açıyorsun diyemiyor. CHP diyor, 'Suriye’de ne işimiz var?' Tamam, Suriye’de ne işiniz varsa, doğu Fırat’ta ne işiniz var? Açık söylesin. Suriye’de ne işimiz var diyorsa oraya da karşı çıkması gerekiyor, çünkü bu aynı zamanda muhalefeti bastırma savaşıdır. Oraları işgal edip şovenizmi şahlandırıp, kendi iktidarını ayakta tutmak istiyor. Ama muhalefet buna tutum koyamıyor.”

KUZEY SURİYE’DE TEK YOL ÖRGÜTLÜ TOPLUM

Halk örgütlemesine dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Kuzey Suriye’de tek yol örgütlü toplumdur, toplumu örgütlemek ve direnişe hazır olmaktır. Şu diplomasiye, bu diplomasiye bel bağlamak yanılgıdır, kendini kandırmaktır. Direniş ve mücadeleye hazırsan diplomasinin ve siyasetin bir anlamı olur. Direnişe hazırlanma, direniş iradesini ortaya koyma, güçlü direniş göstereceğini ortaya koyma o zaman siyasetin ve diplomasinin bir anlamı olmaz. Bu yönüyle oradaki halkın örgütlü olması lazım. Öz savunma güçleri ile iç içe olması lazım. Yediden yetmişe bütün halkın savaşa hazır olması lazım. Halk savaşı böyledir. Özgürlük savaşları böyledir. Amerika Vietnam’da savaştı. Amerika güçlü değil miydi? Dünyanın her türlü bombası ve silahı ABD’de değil miydi? Peki Vietnam nasıl yendi? Sadece silahla mı, askeri güçle mi yendi? Halkla birlikte yendi. ABD’yi dize getiren halkın gücüydü. Silahların gücüyle ABD yenilemezdi. Tamam, silahlı güçler de fedailik yaptı, direndi ama halkla iç içe yaptı bunu. Orada yaşanan halk savaşıydı. Zaten halktan da on binlerce insan yaşamını yitirdi. Hatta belki daha fazladır. Bu bakımdan halk ile savaşçıların iç içe savaşa hazırlanması gerekiyor. Kendi mücadelelerini başkalarına bırakmamaları gerekiyor. Türkiye bugün bunu ister, yarın başka şey ister. Zaten Erdoğan ilk anlaşma için demedi mi “bu daha ilk adımdır. Bu adımlara dayanarak daha başka adımlar atacağız.” Şimdi devriye diye kendini meşrulaştırıyor, sonra diyecek başka şey istiyorum. Çünkü meşrulaştırıyor, sanki orada var olması gerekiyormuş gibi gösteriyor. Öyle bir şey yok. Türkiye’nin orada bulunmasına sebep olacak hiçbir şey yok. Var olmasını kabul ettin mi bu sefer diyecek benim varlığım gereklidir” diye konuştu.

ROJAVA DEVRİMİ MEŞRUİYETİNİ KAZANMIŞTIR

Her yerde Türk devleti Kürde savaş açtığını dile getiren Karasu, şöyle devam etti:

“Kuzey’de, Güney’de, Rojava’da... Türkiye’de Kürt sorununu çözmeden Kürtlerin varlığını kabul etmez. Etmiyor yani. Düşünebiliyor musunuz? Amed belediyesinin eşbaşkanına ziyaret oluyor kıyameti koparıyor. Kayyumların gerekçesini en açık biçimde Süleyman Soylu söyledi; “ben dağda onlarla savaşırken onları bırakacak mıydım?” Gerekçe budur. Şimdi Kuzey’de Kürtlerle bu kadar savaşırken, Başur’da savaşırken senin özgür ve demokratik yaşamını kabul eder mi? Bunu bozmak için her şeyi yapacaktır. Ancak örgütlüysen, direnirsen o zaman kabul ettirirsin kendini, saldırıları engellersin. Bir de bir savaşta en önemli şey meşruiyettir. Rojava Devrimi dünyada meşruiyetini kazanmıştır. Bundan daha büyük bir güç yoktur. En büyük güç kaynağı budur. DAİŞ’e karşı mücadele etmiş, Kobanê’de DAİŞ’i yenmiş, Kuzey Suriye’de yenmiş, dünya halklarının desteğini ve sempatisini kazanmıştır. En büyük güç budur. Türk devletini uçağı ve keşfi değildir.”

GİRECEĞİN VARSA GÖRECEĞİN DE VAR!

Karasu şunları ekledi: “Ama yeter ki direnme iradesi gösterebil, halk ile birlikte ol. Bedel ödemeyi göze al. Türkiye bozguna uğrar orada. Belki de Türkiye’nin bozguna uğrayacağı yer orasıdır. Bütün Kürtler de destekleyecektir. Bu açıdan öyle görüşmelerde ne oldu diye kulağını oraya vermek bir yanılgıdır. Acaba ABD-Türkiye görüşmesi ne oldu? diye düşünmek yanılgıdır. Böyle siyaset olmaz, toplumcu siyaset, oradaki devrimci halk savaşı böyle olmaz. Kulağını oraya vermeyecek, kendi öz gücüne güvenecek. Ne kadar örgütlendin? Halk ne kadar örgütlendi? Halktaki irade ne kadar keskinleşti? Buna bakılacak. Türkiye 'gireceğim' diyor. Oradaki halkın da şunu demesi gerekiyor;  gireceğin varsa göreceğin de var. Duruşun bu olması gerekiyor. Tabi ki savaş olacak, kayıp olacak, bedel de verilecek. Buna hazır olunması lazım.

TÜRKİYE İÇİN BATAKLIK OLACAK

Oyundur yani. Türk devleti oyun yapıyor. Dengelere bakıyor, fırsatını buldu mu girecek. Bazı güçler de teşvik ediyor. Türkiye’nin hayrına teşvik etmiyor. Türkiye’den taviz almak istiyorlar. Türkiye orada zorlanacak yani. Evet, Türkiye oraya girer ve savaşırsa zorlanacak. Orası bataklık olacak. Halk direndiği taktirde dünyanın en haklı ve meşru savaşı olacak. Türkiye orada elini kolunu sallayarak savaşamaz. Hiç kimse kabul etmeyecek. Ne Araplar kabul edecek, ne İran... Dünya kabul etmez. Bu bakımdan yaklaşım halkı örgütleyip orada savaş iradesinin gösterilmesi lazım. Zaten on binden fazla şehit verilmiş. Şehitleriyle kazanmış. Oradaki mevziler öyle rahat kazanılmamış ki. Rahat kazanılmadığına göre yine bedel ödenerek korunacaktır. Bedel ödenerek kazanılmışsa bedel ödenerek de korunacaktır. Bedel ödeyenlere, şehitlere layık olmanın gereği de budur.”

KDP MEVCUT SİYASAL DURUMU DOĞRU OKUYAMIYOR

Güney Kürdistan’daki durumu da değerlendiren Mustafa Karasu şunları ifade etti:

“Biz KDP’nin mevcut siyasal durumunu, Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşı’nı, Türk devletinin amacını doğru değerlendirmediğini düşünüyoruz. Bu konuda bir yanılgı var. Şu siyaset veya bu siyasetle bazı tehlikeleri giderebileceğini sanıyor. Türk devletinin politikası açıktır, bunu açık da söylüyor. Misakı-Milli’yi hedefliyor. Yani Misakı-Milli derken de 'Musul ve Kerkük’ü kendi egemenliğim altına alacağım' diyor. Bunu söylerken 1919’daki Misakı-Milli’yi kastetmiyorum. Onu sadece laf olarak kullanıyor. Çünkü o Misakı-Milli’de Türkiye Kürtlerin ve Türklerin ortak vatanı olarak kabul ediliyor. Şimdi ise Osmanlıdan da geridir. Bazen söyledikleri bir şey var, o doğrudur; Osmanlı’da genel anlamda halkları soykırıma uğratma amacı yoktur. Bu, 20. yy.’da İttihat-Terakki ile başlıyor. İttihat ve Terakki Balkanlar’da toprak kaybedince, Arapları kaybedince o imparatorluk alışkanlıkları olduğu için, genlerinde imparatorluk olduğu için bu sefer imparatorluğu ayakta tutmak için onlar da Batı’daki gibi burjuva anlayışıyla ulus-devlet olmaya yöneliyorlar. Osmanlı bir ulus-devlet değildi. Osmanlı çok farklı uluslardan oluşmuş bir devletti. Onun için şu ulusu yok edeyim, bu ulusu yok edeyim anlayışı yoktu. Osmanlı’da sadece ve sadece kendi egemenliğinin kabul edilmesi vardı. Kendi egemenliğini kabul ederse Kürt olmuş, Fars olmuş, Çerkez olmuş, Yahudi, Rum olmuş önemli değildi. Ama 19. Yy. sonu 20. Yy. başı ulus devlet anlayışı gelişince İttihat ve Terakki’de yani Osmanlı’da giderek anlayış değişmeye başlamıştır.”

TÜRKLER YAYILMAKTA ISRARLI

KDP’nin Türk devletinin politikasını görüp görmediğini soran Karasu şöyle devam etti:

“Bu yayılmacı politikasını, Rojava’yı, Güney Kürdistan’ı kendi kontrolü altına alıp bu alanları da Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek istediğini görmüyor mu? Böyle bir politikası olduğunu görmüyor mu? KDP biz bunu engelleriz diyebilir. Ne ile? İşte ABD ile ilişkimizle engelleriz, İsrail ve Batı ile olan ilişkimiz ile engelleriz diyebilir. Bu kendini kandırmadır. Evet, diplomasi de yapılabilir. Ama esas Kürtlerin birliği ile engellenebilir. Özellikle de Bakur Kürdistan’daki Kürtlerin mücadelesi bunu engeller. Bakur Kürdistan’daki Kürtlerin mücadelesi bittiği an, zayıfladığı an Türk devletinin Başur ve Rojava’yı kontrol altına alma anlayışına kimse engel olamaz, frenleyemez, hatta daha da coşarlar. Daha da iştahlanırlar. Bu yönüyle dostça söylüyorum KDP’nin politikaları yanlıştır. Bu, düşmanını tanımamadır. Bu, Kürdün düşmanını anlamamadır. Türk devleti Kürt düşmanlığında öncüdür. Bunu görmemedir. Her gün Erdoğan’ın söylemleri açık değil mi? Erdoğan’ın şu anki en iyi müttefiki kimdir? Bahçeli değil mi? yine bazı kesimler var, bunlar değil mi? bunlar nasıl Kürt ile dost oluyor, nasıl KDP ile dost oluyor? Bunlar Kürdü bitirmek istiyor, KDP de onlarla ilişki içindedir. Bunlar doğru değildir. Bu bakımdan KDP’nin politikalarını gerçekten gözden geçirmesi gerekiyor. Biz de Türk halkına karşı değiliz. Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyoruz. Mevcut zihniyet ve anlayışa karşı mücadele ediyoruz. Mevcut zihniyet, Kürt düşmanıdır, demokrasi düşmanıdır. Yoksa Kürdü kabul eden, demokratik olan bir ülkeyle niye ilişki kurulmasın ki? Herkes de ilişki kurabilir. KDP de kurabilir. Bu yönüyle bu politikalar yanlıştır. Biz zaten eleştiriyoruz.”

KDP POLİTİKALARINI GÖZDEN GEÇİRMELİ

MİT’in Güney Kürdistan’da cirit attığını belirten Karasu şunları dile getirdi:

“Her gün operasyon yapıyor ve diyor; MİT-TSK işbirliği ile yaptık. Özellikle KDP’nin bulunduğu Behdinan’da MİT ile Parastın iç içe çalışıyor. Bunları biliyoruz. Yani bu olabilir mi? bu tarih olarak KDP’ye ne kazandıracak? Türk devleti bizi yok etmek istiyor. Yok etmesi mümkün değil, peki yok etse KDP ne kazanacak? Gerçekten KDP’yi anlamak mümkün değil. Hangi akla hizmet ediyor? Ya da birilerine kendilerine güvence mi vermiş? Bunu bilemiyoruz.

Biz KDP ile kavga etmek, gerilim yaşamak istemiyoruz. Evet, Türk devleti ile mücadelemiz var. KDP ile politikalarımızda farklılıklar var. Olabilir. Bütün Kürt partilerinde farklılıklar var. Bu normaldir. Bu kavga etme, birbirimizin boğazına sarılma nedeni değildir. Biz Türk devleti ile 40 yıldır mücadele ediyoruz yeni bir şey değil ki. İlk mücadele ettiğimizde 1982’de ilişkiler de vardı. Bu yönüyle KDP politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Geçen Mesut Barzani “kardeş kavgası istemiyoruz” dedi. Tamam, iyi, güzel söz. Ama bir de kardeşine karşı yok etme savaşı var. Buna karşı yaklaşım ne olacak? Kardeşinizi yok etmek isteyen sizden destek alıyor. Ve hatta sizin bazı göz yummalarınızla bazı şeyler oluyor. Bunlar ne olacak?”

MAXMUR’A AMBARGO KDP’YE NE KAZANDIRIR?

Değerlendirmelerinde Maxmur’a özel bir yer veren Karasu şunları belirtti:

“Maxmur konusu özeldir. Maxmur bir nevi Botan’dır. Botan alanında eskiden KDP’nin de ilişkileri vardı. Zaten Güney’e en yakın alandır. Onlar nasıl geldi? KDP de biliyor. Köyler yakılıp yıkıldı. 4-5 milyon Kürt oradan göç etti. İstanbul’a, Ege’ye, Çukurova’ya kısacası Türkiye’nin her yerine gitti. Botan Güney’le biraz ilişkide olduğu ve yakın olduğu için oradaki halkın bir kısmı da Güney’e geldi. Gelme nedenleri belli.

Şimdi bu göç edenler en büyük sıkıntıyı KDP ile ilişkilerinde yaşıyorlar. Böyle olabilir mi? bunun değişmesi lazım. KDP, PKK ile sorun yaşayabilir. Evet, bazı politikalarından rahatsızız. Onlarda kendilerine göre bazı politikalarımızdan rahatsız olabilirler. Fakat bunlar halka yansımamalıdır. Biz KDP ile ilişkimizi Güney halkına yansıttık mı? Hatta Kuzey’e bile yansıtmadık. Şimdi KDP bazı siyasal sorunları yaşamış. Bunu gidip hem de mültecilere, en mazlum halka yansıtması doğru mu? Doğru değil elbet. Böyle olmaz. “Mültecidir, vur zavallıya.” Bu en kolay şeydir. Ama bununla KDP ne kazanıyor? Herhalde sadece Türkiye’nin takdirini kazanıyordur. Türkiye istediği için oluyor zaten. Böyle olmamalı, hiçbir siyasal sorun halka yansıtılmamalıdır. Kuşatma yapılmış, hastaneye bile gidilemiyor. Boğma ve teslim alma! Aç bırakırım, ölüme mahkum ederim, hastalıktan ölür, kimse dışarı çıkamaz; o zaman bana teslim olur. Peki bu ne politikasıdır. Bu, sömürgecilerin uyguladığı politikadır. Düşman güçlerin uyguladığı politikadır. Bu halk düşman güç mü? KDP’li akrabaları bile vardır. Bu yönüyle siyasal ilişkilerin oraya yansımaması lazım.”

HEWLÊR OLAYI İLE MAXMUR BAĞLANTISI YANLIŞ

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu Hewler olayının kendileriyle hiçbir alakasının olmadığını söyledi ve ekledi:

“Ne alakası var. Hewler olayının bizimle alakası yok. Arkadaşların belirttiği gibi Kürt yurtseverleri yapmış olabilir. Onlar da her yeri dolaşmış da olabilir. Bilmiyoruz, Maxmur’a gitmişler mi, gitmemişler mi? Süleymaniye’ye de gitmiş olabilir, Kerkük’e de gitmiş olabilir, Duhok’a da gitmiş olabilir. Her tarafı gezmiş olabilir. Ne yapılacak yani? Böyle mantık mı olur? Bir laf vardır; trafik kazalarını önlemek için arabaları trafiğe sokmayın. Ya da derler ya; bir sorun olmasın diye maarif okulları kapat. Böyle olamaz. Bu yaklaşım gerçekten çok geri bir yaklaşımdır. Bilmem Hewler’de olay olmuş da oraya da gidip gelmiş de. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle toplu cezalandırma olabilir mi? Bütün Maxmur’u cezalandırıyor. Türk ordusunda öyledir. Bir koğuşta bir asker bir şey yaptı mı bütün koğuş cezalandırılır. Bu anlayışların bırakılması lazım. Bunlar doğru anlayışlar değil. Maxmur zavallı bir halk diyelim. Mültecidir. Misafirdir.”

TARİH AFFETMEZ!

Karasu son olarak şunları söyledi:

“Bu ambargo niye? Düşünceleri Apocu, Önderliğe sempati duyuyorlar. Kuzey’den gelmişler sana mı sempati duyacaklar? Botan’dan gelmişler. Botan PKK’nin savaş yürüttüğü yer. Korucu olmayan bütün Botanlılar zaten PKK ve Apo’ya sempati duyuyorlar. İzmir’de de böyledir. Avrupa, Çukurova, Başur’da da gelmiş böyle olacak. Git Japonya’ya orada bir Botanlı varsa PKK ve Apo sempatizanıdır. Onlara da mı ambargo uygulanacak? Bu yaklaşımların bırakılması lazım. KDP bir Kürt partisidir. Bizler de Kürtlerin birliğini istiyoruz. PKK ve KDP arasındaki ilişkilerin de düzelmesini istiyoruz. Bütün Güney’deki Kürtlerin birlik olmasını istiyoruz. Rojava’da da istiyoruz. Rojava’da ENKS var, ENKS gelsin orada Kürtlerle birlik olsun. ENKS kabul etmiyormuş. ENKS diyormuş; yok ben öyle olmam. Ben Türk devletinin ordusuyla geleceğim. Ordu işgal edecek, ben de oraya hakim olacağım. Böyle olabilir mi? Git, serbest örgütlen, çalış, propagandanı yap! Bu bakımdan Maxmur’a uygulanan bu ambargoyu tarih affetmez. Kim istiyor? Türk devleti istiyor. Türk devleti ile ilişkilerini düzeltmek için. Bunlar doğru şeyler değil. Bunların bırakılması gerektiğini düşünüyoruz.”