PKK'nin ideolojisinde şehitlik, halkın özgürlüğü, onuru ve direnişi uğruna verilen en yüce bedeldir. Bir PKK militanı için şehit düşmek, özgürlük uğruna yaşamın anlam kazanması, halkın geleceği için kendini feda etmesinin onurudur. PKK’nin “Şehîd namirin” söylemi, bu anlayışın bir yansımasıdır: Şehitler, bedenen aramızdan ayrılsalar da idealleriyle, mücadeleleriyle yaşamaya devam eder.
PKK’nin tarihinde şehitler, direnişin ve devrimin yapı taşlarıdır. Her bir şehit, örgüt için bir mücadele mirası, yeni savaşçılar için ise ilham kaynağıdır. Onların hatırası, yalnızca anılarda değil; örgütsel pratikte, dağlarda verilen savaşta, halkla kurulan bağlarda ve yeni katılımlarda yaşamaktadır.
PKK'de şehitler gerçeği, bireysel değil kolektif bir ruhun temsilcisidir. Onlar, Kürt halkının özgürlüğü için verilen tarihsel mücadelede bir halkın uyanışına hizmet eden öncülerdir. Bu bağlamda şehitler, yalnızca PKK’ye değil, tüm bir halkın hafızasına, kültürüne ve politik bilincine mal edilmiştir.
Tarih: 16 Mayıs 1997
Hewlêr’in sıcak yaz sabahına yalnızca güneşin ışığı değil, ihanetin de kokusu sinmişti. Bir hastane odasında gözleri hâlâ parlayan, yaralı ama inançlı gençler yatıyordu. O gençlerden biri de Ronî’ydi -asıl adıyla Resul Yardımcı. Henüz çocuk yaştayken, gözlerinde özgür bir ülkenin hayaliyle dağlara yürümüş, halkının onuru için yaşamını feda etmeye yemin etmişti.
O GÜN, SADECE BEDENLER DEĞİL, UMUTLAR DA KATLEDİLDİ
Ronî, diğer yaralı yoldaşlarıyla birlikte Hewlêr Hastanesi’nde tedavi altındaydı. Ne silahı vardı elinde ne de kendini savunacak gücü. Ama yine de hedef oldu. Çünkü inancı hedef alınmıştı. Çünkü ait olduğu halk susturulmak istenmişti. KDP güçleri hastaneye girdiğinde sadece yatan bedenlere değil, Kürt halkının onuruna da kurşun sıkmıştı. Yaralı dokuz gerillanın infazı, insanlık adına bir utanç, Kürt halkı adına ise kapanmayan bir yara olarak tarihe geçti.
Ronî… Henüz gençliğinin baharındaydı. Gülüşü, yüzyıllardır yas içinde bırakılmış bir halkın inadıydı. Bir fotoğraf karesinde bakıyor şimdi bize; gözleri hâlâ kararlı, başı dik… O koca gözlerinin ardında, belki ailesine duyduğu hasret, belki özgürlüğe duyduğu sevda vardır, kim bilir?
Onu tanıyanlar anlatıyor: Sessizdi ama derin; çocuktu ama bilge. Her sözünün altı, halkına olan sadakatiyle doluydu. Savaşın ortasında büyüdü. Ronî’nin hikâyesi yalnızca bir bireyin değil, yok sayılan bir halkın kolektif vicdanıdır.
Hewlêr katliamı yalnızca bir saldırı değildi; bir ihanetti. Kürt halkının, kendi içinden çıkan bir el tarafından sırtından vurulmasıydı. KDP, Türk ordusunun planlarına kapı aralamakla kalmadı; hastanelerde yatan, gazetecilik yapan, kültür merkezlerinde halkının sesini kaydeden insanları da hedef aldı.
Seksen üç insan -gazeteci, sanatçı, siyasetçi ve yaralı gerilla- bir gün içinde susturuldu. Kürt halkı bir kez daha “Kim kardeş, kim düşman?” sorusuyla baş başa bırakıldı. Ve o gün bugündür, Hewlêr’in duvarlarında yankılanan sessizlik hâlâ dinmedi.
Ronî'nin adı şimdi belki bir taşın üstünde, belki de bir annenin dualarında yaşıyor. Ama o yalnız değil. Onun gibi binlercesi; isimsiz mezarlarda, kimliksiz fotoğraflarda, ağıtlarda yaşıyor. Bu halkın belleğinde, hiçbir kurşunla susturulamayacak bir gerçek var artık: Her şehit, Kürt halkının ölümsüz hafızasına yazılıyor.
Bugün hâlâ barıştan, eşitlikten ve adaletten söz edildiğinde unutmamalıyız ki bu, Ronîlerin mirası sayesindedir. Bizler, o fotoğraflardaki kararlı bakışların düşlerini yaşatmakla sorumluyuz. Onları birer kayıp olarak değil, geleceğe ışık tutan pusulalar olarak görmek zorundayız.
Çünkü onlar, susturulmuş bir halkın çığlığıydı.
Çünkü onlar, bir halkın onuruydu.
Ve Ronîler unutulursa, biz yalnızca hafızamızı değil, insanlığımızı da kaybederiz.