HDP Amed milletvekili Sibel Yiğitalp, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Amed’in Sur ilçesinde yaşanların tüm boyutları ile araştırılması, halan devam eden yasaklarda yaşam hakkı olmak üzere tüm temel hak ve özgürlükleri gasp eden sorumluların yargı önüne çıkarılması için meclis araştırması istedi. Ayrıca Sur’daki devlet katliamlarında cenazelerin aileler tarafından alınmasının engellenmesi için de bir soru önergesi verdi.
MECLİS ARAŞTIRMASI
HDP Amed Milletvekili Sibel Yiğitlap, verdiği meclis araştırması talebinde şunları belirtti: “UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Diyarbakır Surları'nın çevrelediği Sur ilçesinde yaşananların tüm boyutları ile araştırılması, halen devam eden yasaklarda yaşam hakkı başta olmak üzere tüm temel hak ve özgürlükleri gasp eden sorumluların yargı önüne çıkarılması ve yasakların daha fazla toplumsal ayrışmaya sebep vermeden sonlandırılması için neler yapılabileceğinin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırılması açılmasını arz ve talep ederiz.
Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde, Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde 2 Aralık'ta uygulanmaya başlayan ve 10 Aralık'ta 17 saat ara verildikten sonra 11 Aralık günü saat 16:00'dan itibaren tekrar ilan edilen sokağa çıkma yasağı 33. günündedir. Yasağın uygulanmaya başlaması ile birlikte tüm kentte operasyonlar başlamış, sadece 6 mahallede resmi olarak uygulanan yasak fiili olarak tüm şehri sarmıştır. İlçede toplamda 6 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Bu yasaklarda 19 kişi, 33 gündür devam eden yasakta ise 14 kişi hayatını kaybetmiştir. Yüzlerce insan yaralanmış, on binlerce insan zorla göç ettirilmektedir. Sur’da bulunan yaklaşık 30 bin öğrencinin eğitim hakkı bizatihi kamu idaresi tarafından gasp edilmektedir. Boşaltılan okullar ise güvenlik güçleri tarafından karargâh olarak kullanılmaktadır.
Şehrin yasak olsun olmasın tüm bölgelerinde sokağa çıkanlar keskin nişancılar tarafından katledilmekte, evler tank toplarıyla vurulmaktadır. Ambulansların mahallelere girip, yaralıları alması güvenlik güçleri tarafından engellenmektedir. Hatta yaşatılan bu savaş konseptinin yarattığı psikolojik etkiden dolayı; yaşlıların kalp krizi geçirerek hayatlarını kaybettiği, gebe kadınların ise düşük yaparak bebeklerini kaybettikleri bildirilmiştir. Görevi yurttaşların güvenliğini sağlamak olan devlet yasağın uygulandığı yerlerde, insanların ellerinde beyaz bayraklarla hastaneye gitmek zorunda bırakmışlardır. Oysa İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine göre; valinin aldığı önlemlere uyulmadığı takdirde müeyyide 100 Türk Lirasıdır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde ise sokağa çıkanlar katledilerek cezalandırılmaktadır.
İlan edilen yasaklar süresince insanların yaşama hakkı başta olmak üzere, haberleşme, eğitim, sağlık, ibadet etme, cenazelerini defin ve seyahat hakları ellerinden alınmakta ve yurttaşlar yerlerinden zorla göç ettirilmektedirler. Süresi belirtilmeyen yasaklarda, yasağın olduğu mahallelerde yaşayanlar gıda ve ilaç gibi tüm temel yaşam gereksinimlerinden yoksun bırakılmaktadır. Yasak nedeniyle belediye hizmet veremediği için çöpler toplanamamakta, biriken çöp yığınları salgın hastalık riskini doğurmaktadır.
Ayrıca sokağa çıkma yasakları esnasında meydana gelen bu olaylarda Dört Ayaklı Minare ile birlikte, Surp Giragos Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi, Ermeni Protestan Kilisesi, tarihi Paşa Hamamı, Yoğurtçular Pazarı, Arap Şeyh Cami, Kurşunlu Cami ve surların bazı bölümleri ciddi şekilde zarar görmüştür.
Devrede olan bu savaş konseptinden biran önce çıkılarak çözüm ve müzakere yolu açılmalıdır. Aksi takdirde; bu tekçi politikalarla sadece Kürt sorunu daha çok derinleştirilir ve çözümsüzlüğe itilir. Kürtlerin kendini yönetme isteğini; öz yönetimi müzakere ve demokrasiye bağlı çözmek Türkiye'nin geleceği açısından önemlidir.
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Diyarbakır Surları' nın çevrelediği Sur ilçesinde yaşananların tüm boyutları ile araştırılması, halen devam eden yasaklarda yaşam hakkı başta olmak üzere tüm temel yaşamsal hak ve özgürlükleri gasp eden sorumluların yargı önüne çıkarılması ve yasakların daha fazla toplumsal ayrışmaya sebep vermeden sonlandırılması için bir komisyon kurulması acil ve hayatidir.”
CENAZELERİN SOKAKTA BEKLETİLMESİNE İLİŞKİN SORU ÖNERGESİ
Amed’in Sur ilçesindeki 6 mahallede, 2 Aralık’ta uygulanan ve 10 Aralık’ta 17 saat verildikten sonra 11 Aralık günü saat 16:00’dan itibaren yeniden konulan sokağa çıkma yasağının devam ettiğini kaydeden Sibel Yiğitlayp, “Hala devam eden ve 33. gününe giren yasak süresince; 14 yurttaş yaşamını yitirmiş, onlarca yurttaş yaralanmış ve on binlercesi de zorla yerinden göç ettirilmiştir.
23 Aralık 2015 tarihinde Mesut Seviktek ve İsa Oran, 29 Aralıkta 2015 tarihinde ise Ramazan Öğüt adlı yurttaşlar hayatlarını kaybetmiştir. Bütün girişimlerimize rağmen cenazeler ailelerine teslim edilmeyerek defin edilmelerine izin verilmemektedir. Cenazeler günlerdir sokakta uygunsuz koşullarda bekletilmektedir. Bilinçli uygulanan bu politikaya karşı; cenazelerini alamayan Oran, Seviktek ve Öğüt’ün aileleri 02 Ocak tarihinde açlık grevine başlamış; ‘Açlık grevi içerisinde cenazelerimiz verilmezse ölüm orucuna dönüştürürüz’ diye beyanda bulunmuşlardır” dedi.
Yiğitalp’in soru önergesinde ise şu sorular yer aldı:
Uluslararası İnsancıl Hukuk kapsamında olan BM Cenevre sözleşmelerinin 15, 16. ve 17. maddeleri, savaşta bile “öldürülen düşman unsurların cesetlerine sahip çıkılmasını; kimliklerinin ve ölüm nedenlerinin titizlikle saptanmasını ve karşı tarafa bildirilmesini cenazelerin insan onuruna yakışır, öldürülenlerin dini inancına uygun ve savaş bitince çıkarılıp ailelerine teslim edilmesini sağlayarak gömülmesini” şart koşuyorken, Sur’da cenazelerin sokakta bekletilmesinin, ailelerine teslim edilmemesinin ve defnedilmesinin engellenmesinin yasal dayanağı nedir?
Tüm din ve inançların ortak değerleri arasında yer alan ölüye saygının her koşulda dini ritüellerinin yerine getirilmesini bir hak olarak kabul ederken, yine aynı ortak değerler arasında gelen, ilk ve en temel ilke olan cenazenin bir ritüel içinde defin edilmesi hakkının, savaş hukukunda da en temel ilke olarak yer alan “gömülme hakkı”nın gözardı edilerek, bir ölünün defin işlemlerine izin vermeden günlerce sokakta bekletilmesinin hem cenazeye hem de cenaze sahiplerine tanınmamasının sebebi nedir?
Ölü bedenlerin definlerinin engellenerek çürümesiyle birlikte maddi ve manevi bütünlüklerinin bozulması içinde yaşadığımız toplumun ahlak değerleri kapsamında, ölüye ve topluma işkence değil midir? Bununla amaçlanan nedir?
Bugüne kadar kaç cenaze sokakta bekletilmiştir? Bunların ilçelerine göre dağılımı nedir?
Halen Cizre, Sur ve Silopi’de morglarda bekletilen, ailelerine teslim edilmeyen kaç cenaze bulunmaktadır?
Morglarda bekletilen cenazeler varsa, bu cenazelerin yaş ve cinsiyete göre dağılımı nedir?
Halen Adli Tıpta bekletilen veya teşhis edilemeyen cenaze var mıdır?