Halepçe ve Kürtler
Irak-İran savaşında son yıla girerken Saddam Kürtlere karşı Enfal harekatını başlattı. Bu kendi içinde sekiz askeri operasyon barındıran vahşi bir katliam harekâtıydı.
Irak-İran savaşında son yıla girerken Saddam Kürtlere karşı Enfal harekatını başlattı. Bu kendi içinde sekiz askeri operasyon barındıran vahşi bir katliam harekâtıydı.
Irak-İran savaşında son yıla girerken Saddam Kürtlere karşı Enfal harekatını başlattı. Bu kendi içinde sekiz askeri operasyon barındıran vahşi bir katliam harekâtıydı.
1988 Enfal'ini gerçekleştiren Baas rejiminin geride bıraktıkları hiçbir zaman unutulamayacak olaylardandı. Kelime anlamı yeniden fethetme olan, "El-Enfal", 1988 Şubat’ı sonlarında başlayıp, Eylül başlarına kadar altı ayrı coğrafi bölgede yürütülen, birbirinin devamı olarak tasarlanmış toplam sekiz askeri saldırının oluşturduğu bir dizi operasyona verilen isimdi. Operasyonun genel komutası, Kerkük şehrinde üslenmiş olan ve Mart 1987’den sonra Ali Hasan el–Mecid tarafından yönetilmeye başlanan Baas Partisi Kuzey Bürosu’ndaydı. Net sayısı tam bilinmemekle birlikte, en az 182 bin insanın bu operasyonda kaybolduğu belirtilmektedir. Bu süreçte binlerce köy boşaltıldı. Balîsan Vadisi’ndeki kimyasal saldırıdan beş gün sonra, piyade birlikleri ve buldozerler Irak Kürdistan’ındaki yüzlerce köy üzerinde çalışmalarına başladı. 1987 harekâtları sırasında ordu en az 703 Kürt köyünü ortadan kaldırdı. Bunlardan 219’u Erbil bölgesinde; 122’si Kerkük’ün güneydoğusunda Germiyan olarak bilinen engebeli düzlükte ve 320’si Süleymaniye vilayetinin değişik kısımlarındaydı. Daha az olmak üzere Behdînan da bundan nasibini almıştı.
KAYIPLARA İLİŞKİN NETLİK YOK
İnsanları zindanlara dolduran Baas rejiminin bu insanlara ne yaptığı ise belirsizdir. İdam edilenler ve o zindanlarda “unutulanlar” resmi kayıtlarda ifade edilenler oluyor. Saddam’ın kaleleri olarak nitelendirilen ve askerlerin kaldığı bu yerlere binlerce insan getirilip gözetim altında tutuluyordu. Kimi yerlerde insanlar diri diri toprağa gömülüyor, kimi yerlerdeyse toplu şekilde kurşuna diziliyordu. Boşaltılan köylerde toplanan insanlar da toplama kamplarında toplanıyordu.
POLİTİKA YAPAN DEĞİL, KULLANILAN BİR KÜRT GERÇEKLİĞİ
Kürdistan nasıl dört parçaya bölünmüşse Kürdün kendisi de bölük pörçük bir durumdaydı. Kürtler bölge politikasının bir parçasıydı ama kendi politikalarının değil başkalarının yürüttüğü politikanın araçları haline gelmişlerdi. Kendi Kürt'ünü tanımayan Irak, İran’da yaşayan Kürt'ü ‘tanıyor’ ve ‘destekliyor’, İran da aynı şekilde Irak Kürt’ü ile ‘ittifak yapıyor’, ‘destekliyor ve tanıyordu’. Bu durum savaş cephelerinde savaşan devletlerle birlikte Kürtlerin de birbirleriyle savaşmalarına ve düşmanlıklarına yol açıyordu. Siyasetçi Necibe Ömer tarihten ders çıkarılamaması ve Güney Kürdistan Hükümetinin işgalci hegemon güçlerin uzantısı gibi hareket etmesini şöyle vurguluyor: “ 1975 Cezayir Antlaşmasında sırtını İran’a yaslayan Kürtlerin nasıl ortada kaldığını gördük. Bu antlaşma ile Irak, Iran’dan Kürtlere yaptığı yardımı kesmesini istedi. Bu Kürtler açısından büyük bir kırılma yaşattı. Bundan sonuç çıkarabilmek gerekirdi. Hala da kendini bir dış güce yaslayarak ve bu güçlerin istekleri çerçevesinde hareket etmek Güney Kürdistan parti ve hareketlerinde yaygın bir durum. Bu yaklaşım nasıl ki daha sonra Halepçe’ye neden olduysa bugün de Şengal’e neden oldu.”
DÜN HALEPÇE, BUGÜN ŞENGAL
Kürtlerin sürekli katliama maruz kalması adeta kader haline getirilmek istenmektedir. Kürtler için şu söz tekerrür eden tarihlerini anlatır gibidir: “ Aynı yoldan farklı sonuçlar beklemek saflıktır.”
Kürt halkının bir parçası olan ve Kürtçe konuşan Êzîdîler, Şengal Dağı etrafında Musul’a bağlı Şengal, Xanesor ve Sinunê’nin yanı sıra Federal Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin mevcut idari sınırları içinde kalan Şexan bölgesinde yaşıyorlar. Bu bölgelerin dışında da Ezdiler Türkiye, Suriye, Almanya, Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan ve Gürcistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerine dağılmış durumdalar.
Tartışmalı bölge; Şengal
1991 yılında Körfez savaşı ile birlikte Federal Kürdistan Bölgesi ‘de facto’ olarak ortaya çıkmıştı. 2003 yılında ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri Baas rejimini yıktı. Amerika’nın Irak işgaliyle bu yapı Federal Kürdistan Bölgesi olarak statü aldı. Ancak Şengal, Federal Kürdistan içinde yer almadı. Şengal Kürdistan coğrafyasının bir parçası olmasına rağmen Irak merkezi hükümetinin iktidar alanına bağlandı. Şengal ’in Kürdistan’a bağlanması için Hewlêr tarafından da ciddi ve kalıcı çalışmalar yürütülmedi. Şengal ‘Tartışmalı bölgeler’ kapsamında ele alınıp statüsüz bırakıldı.
3 Ağustos 2014’te DAİŞ Şengal’e saldırdı. Bölgenin güvenliğini sağlayan peşmerge güçleri bu saldırıya karşı hiç çatışmadan bölgeyi terk ettiler. Halk DAİŞ çetelerinin insafına terk edildi. Kaçabilen insanlar yönünü Şengal dağına verip, yanına hiçbir şey almadan yalın ayak, çırılçıplak kaçmaya başladı. DAİŞ çeteleri ele geçirdiği binlerce insanı katletti. Yakaladıkların binlerce kadın, çocuk ve yaşlıdan ise hala herhangi bir haber alınabilmiş değil. IŞİD, Türkiye ve KDP arasındaki yakın ilişkiye dikkat çeken siyasetçi Necibe Ömer, şunları söyledi: “KDP ile Türkiye arasında da yoğun bir ilişki trafiği var. IŞİD’e karşı KDP, Türkiye’den yardım bekledi. Halbuki Türkiye IŞİD’e yardım ediyor. O zaman KDP ile IŞİD arasında da bunun gibi bir ilişki mi var? Bununla ilgili halkta çok yoğun şüpheler var. Hem Şengal’in hem de halkın IŞİD’e teslim edilmesi doğal olarak böyle şüphelerin oluşmasına neden oldu.”
Dağlara sığınan yüz binlerce Êzîdî ise YPG/YPJ güçlerinin Rojava’dan açtığı koridor sayesinde katliamdan kurtuldu. Şengal dağına sığınan on binlercesiyse HPG gerillaları tarafından korumaya alındı. Böylece Êzîdîlere yönelik katliam fermanı kısmen de olsa boşa çıkarıldı. Bununla bağlantılı olarak Ömer, “ Bu başarı peşmerge için de büyük moral kaynağı oldu. Buna rağmen KDP hala dış güçlere bağımlılıkta ısrar etmekte ve Amerika’dan askeri güç beklemektedir. Bu siyaset hem Halepçe’de hem de Şengal’de katliam getirdi. Bundan sonra halk olarak bu katliam vesilesi olan siyaseti engellemek ve Kobanê’yi kendimize örnek almamız gerekecektir.” dedi.
YENİ HALEPÇELERE 21’İNCİ YÜZYILDA İZİN VERMEMEK GEREKİR
Halepçe katliamının yıldönümü olması itibariyle ele aldığımız son katliam girişimlerinden olan Şengal, 21. yüzyılda da Kürtler üzerinde hala soykırım tehdidinin devam ettiğinin göstergesidir. Şengal, Kürtlerin büyük mücadelelerine rağmen tarihin tanıklık ettiği olayların güncelde sahnelenmeye çalışılmasına bir örnektir. IŞİD denilen yapının da zaten 20 Mart 2003’te ABD’nin Irak işgalinden sonra, Halepçe katliamının sorumlusu Saddam’ın subayları tarafından oluşturulduğu iddia edilmektedir. Başta Türkiye ve Ortadoğu’daki faşist ulus-devletçi yapıların desteklediği bir DAİŞ varken Kürtlerin dar aileci, aşiretçi ve partisel kaygılara düşmesi ve ulusal değerlere öncelik vermemesi yeni Halepçelerin yaşanması tehdidini yaratmaktadır. Kürtler ve bölge halkları açısından böylesi bir tehlikenin varlığına işaret eden siyasetçi Necibe Ömer, şöyle konuştu: “ Kürt hareketlerinin kendi aralarında birlik olmaları gerekir. Kendilerini halkın irade ve gücüne dayandırıp buna güvenmelidirler. Böylece tıpkı Kobanê’de gördüğümüz üzere diğer güçler de bize dost olmak zorunda kalacaklardır.”