Girê Spî'yi doğru okumayan büyük kaybeder - Cahit Mervan

Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın başına bela olan soysuzlar çetesi DAİŞ, stratejik bir yenilgi daha aldı. İki yıl önce işgal ettiği Girê Spî'yi kaybetti.

Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın başına bela olan soysuzlar çetesi DAİŞ, stratejik bir yenilgi daha aldı. İki yıl önce işgal ettiği Girê Spî'yi kaybetti.

Böylelikle DAİŞ'in daha çok Şengal ile başlayan, Kobanê ile zirve yapan Kürdistan'ı istila etme hamlesi büyük oranda kırıldı. Kürdistan'a ait olmayan bu soysuzlar çetesine esaslı bir ders verilmiş oldu.

Ayrıca Girê Spî'nin özgürleştirilmesiyle birlikte Kobanê ve Cîzîr kantonları arasındaki hançer çekip çıkarıldı. Her iki kanton fiili ve demografik olarak birleşti. Belki de en önemlisi Girê Spî'nin DAİŞ'ten kurtarılması Rojava halkları arasında yeni ve esaslı bir ilişkinin de başlangıcı oldu. Olacak.

YPG-YPJ öncülüğünde destanlar yazılarak DAİŞ adlı soysuzlar çetesine karşı verilen bu mücadelenin ortaya çıkardığı sonuçlar, çoktan Rojava Kürdistanı'nın sınırlarını aşmış durumda.

DÜNYA YPG'NİN ZAFERİNE BÜYÜK BİR DEĞER BİÇİYOR

Buradaki gelişmeler sadece bölge güçlerini değil, küresel güçleri de yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle YPG'nin Girê Spî zaferi de Washington başta olmak üzere konuyu yakinen alaka duyan bütün merkezler tarafından ilgi ile takip edildi. Ve bu zafere büyük bir değer biçildi.

DAİŞ karşıtı koalisyon güçleri, YPG-YPJ güçlerinin gerçek, güvenilir ve uzun vadede birlikte çalışılabilinir bir partner olduğunu bir kez daha gördüler. Hiç kimse DAİŞ'e karşı sağlanan bu başarıdan en küçük bir rahatsızlık dahi ima etmiş değil. Türk devletinin ve AKP medyasının 'PYD etnik temizlik yapıyor, demografik yapıyı değiştiriyor' türünden asılsız ve mesnetsiz suçlamalarına de kimse değer vermedi. Bu suçlamalar, daha doğrusu yalanlar gündeminin alt sıralarında dahi yer bulmadı. Dünya medyası bu AKP üretimi yalanları iplemedi.

Aksine DAİŞ'e karşı Rojava Kürdistanı'nda son kazanılan zaferle birlikte Kürtlerin yeni ve demokratik bir Suriye'nin oluşturulmasında esas ve vazgeçilmez aktör oldukları gerçeği daha bir ete kemiğe büründü. Kürtleri dışta bırakacak hiçbir çözüm girişiminin, bu saatten sonra mümkün olmadığını ve zaman kaybına yol açacağı vurgulandı.

ERDOĞAN'IN DAİŞ İLE YOL ARKADAŞLIĞI DEVAM EDİYOR

DAİŞ çetelerinin Girê Spî'den temizlenmesi en çok AKP iktidarını ve onun medyasını rahatsız etti. Bir kez daha Türk devletinin geleneksel Kürt düşmanı refleksi, yani 'Kürtler kazanmasın kim kazanıyorsa kazansız' bakışı Erdoğan, AKP ve onun sözcülerinde vücut buldu. Öyle ki kendisini halen başkan sanan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hepsi bir ağızdan DAİŞ'e sahip çıkmakla kalmadılar. Daha beter bir durumu düştüler.

Kürtlerin Rojava'daki en büyük politik partisi PYD'yi, büyük bir seremoni ile insanların kafasını kesen, kafesler içinde insanları diri diri yakan, sadece kiliseleri, havraları, bütün insanlığa ait binlerce yıllık tarihi eserleri değil, aynı zamanda camileri dahi havaya uçuran, kadınları köle pazarında satan, her türlü fikir özgürlüğünü ortadan kaldıran, hatta sakal tıraşı dahi olmayı yasaklayan, yüzlerce, binlerce insanı rast gele, keyfi olarak sokak ortalarında kurşuna dizen ortaçağ karanlığından fırlamış katiller ordusu DAİŞ'ten, daha tehlikeli ilan ettiler.

Aslında bu yeni bir şey değil elbet. Daha öncede bizzat Erdoğan Kobanê kuşatması döneminde DAİŞ ile PYD'yi 'aynı' saymış ve 'insani koridor açılsın' çağrılarına şöyle cevap vermişti.

''İçeride sivil kalmadı. 2 bin PYD'li kaldı. Şu anda içeride IŞİD'le savaşıyorlar. Onlar da terörist, onlar da terörist. ''

Erdoğan'ın son dönemdeki prenslerinden ve her fırsatta Kürt düşmanlığını dışa vurmaktan geri kalmayan Yasin Aktay ise 'Kobanê'de sivil olmadığını, sivillerin Türkiye'ye geldiğini, ortada bir trajedi bulunmadığını, iki terörist örgütün savaştığını' iddia edecek kadar akıl ve vicdandan uzaklaşmıştı.

Bu açıklamaların o günlerde belki kendi içinde bir mantığı vardı. Belki diyoruz, çünkü Kobanê kuşatılmış, yüzlerce köy işgal edilmiş, şehrin neredeyse dörtte biri YPG-YPJ güçlerinin kontrolünde kalmış, zor günlerdi. Erdoğan ve adamları bütün hesaplarını Kobanê'nin düşeceği üzerinden yapmışlardı. Bu nedenle Erdoğan büyük bir keyifle 'Kobanê düştü, düşüyor' diyordu.

Ancak Kobanê düşmedi. DAİŞ bura da ölümcül bir darbe aldı. Stratejik olarak kaybetti. Kobanê'de YPG-YPJ güçlerinin ve her şeye rağmen orada kalan sivil insanların direnişi, azmi ve kararlığı dünyayı sarstı. DAİŞ, Kobanê yenilgisiyle birlikte Rojava Kürdistanı'nda peş peşe ağır yenilgiler aldı. İşgal ettiği çok geniş bir alandan sökülüp atıldı. En son herkese korku salan bu güç, Kürtler karşısında 'kağıttan bir kaplan' gibi Girê Spî'den kaçmak zorunda kaldı.

GİRÊ SPİ'Yİ DOĞRU OKUMAYAN, BÜYÜK KAYBEDER

Beklen şey Türk hükümetinin ve Erdoğan'ın bu gelişmelerden ders çıkarıp, halkların yararına olacak bir çözüm politikaları üretmesiydi. Ancak bu olmuyor. Erdoğan ve adamları Suriye'deki iç savaşa ve DAİŞ'e o kadar angaje olmuşlar ki, bir türlü geri dönüş için virajı alamıyorlar. Veya almak istemiyorlar. Her iki durumda da hem kendilerini, hem de Türkiye'yi bir felakete sürükleyecek adımlar atabileceklerinin sinyalini vermeye çalışıyorlar. Şantaj ve tehditler yağdırıyorlar.

Görünen o ki, Erdoğan ve adamları aynı zamanda 7 Haziran'ın intikamı peşindeler. Hatta 'AKP-MHP koalisyonu kuralım, şu Kürtlerin defterini dürelim' diyenlerde var. AKP medyasının manşetleri de Kürtlere kin kusuyor. Orduyu göreve çağırmalar, 'PYD'nin oyununa izin vermeyiz' tehdit sözleri havada uçuşuyor.

Söyledikleri en 'sağlam teoride' şu: “DAİŞ geçici, PYD ise kalıcı. ABD ise Güney Kürdistan petrolleri için Kürtler aracılığıyla denize ulaşacak yeni bir koridor oluşturacakmış. PYD karmaşa yaratıyor ve etnik temizlik yapıyormuş” vs. vs.

PYD'nin etnik temizlik yaptığının yalan olduğunu söylemek dahi abes bir şey. Ayıp bir şey. Bunu ortaya atan 'gazeteciler' giderler görürler. İki değil, bir kare fotoğrafla da bunu belgelerler. Biraz basın onuru ve ahlakları kalmışsa eğer.

Öte yandan varlıklarını ABD ile askeri-ekonomik-siyasi sıkı-fıkı ilişkiye bağlamış olanların 'koridordan' bahsetmesi de başlı başına komik bir durumdur.

KİM, KİMİ KİMİN ÜLKESİNDEN KOVUYOR!

Ama Erdoğan ve adamlarının, medyasının 'DAİŞ geçici, PYD ise kalıcı. Bu nedenle en tehlikeli PYD'dir 'demeleri onların ırkçı ve Kürt düşmanı duruşlarıyla alakalıdır. Söyledikleri en içi dolu lafta budur. Çünkü gerçek niyetlerini açığa vuruyor. Onlara göre 'Kürtler hak ve statü sahibi olmasın, kim olursa olsun.' Dedikleri budur. Bu da derin ve iflah olmaz bir Kürt düşmanlığına tekabül eder.

Gerçekten DAİŞ bu topraklara ait değil. O bir soysuzlar çetesi. Ama PYD, YPG-YPJ bu topraklar ait. Kökleri burada. Burada yaşıyorlar. Tek yaptıkları şey ülkelerini işgalci ve katiller ordusundan korumak, özgür ve herkesin eşit yaşayacağı bir gelecek inşa etmektir.

'DAİŞ geçici, PYD kalıcı, haydi ordular ilk hedefiniz Rojava' derseniz size aynen bu izlediğiniz politikadan dolayı 7 Haziran'da Kürdistan'da sıfırlayan milyonlar ve bütün Kürdistan halkı, dünya insanlığı haklı olarak şöyle der: “Hele bir yavaş gelin bakalım. Kimsiniz? Kim, kimi, kimin ülkesinden kovuyor.”

O zaman bu istila savaşı asla Türkiye'nin güney sınırından birkaç kilometre içerde var olmaz. Savaş hiç beklenmediğiniz bir alana taşır. Bu işgal ve Kürt düşmanı istilaya karar verenlerin dahi hayalini zorlayan sonuçlar ortaya çıkarır.

AKP, Erdoğan ve adamları izledikleri Suriye ve Rojava politikalarıyla çok acılara, ölüm ve yıkımlara neden oldular. Suriye'de iç savaşın derinleşmesi için çalıştılar. Kürtlere karşı DAİŞ ve El-Nusra gibi ortaçağ karanlığına geri dönmek isteyen güçleri, katiller ordusunu desteklediler. Sonunda başarısız oldular. Şimdi bu başarısız politikayı devam ettirmenin bir anlamı yok.

Kaldı ki, son bir kaç yıl içinde Kürdistan, bölge ve dünyadaki gelişmelerle birlikte Türk devletinin 'Kırmızı Çizgileri' yok artık. Sadece tarih kitaplarında var. Bu nedenle eskinin fikriyatı üzerinden yeni bir başarı elde etmek mümkün değil. Bölgedeki koşullar eski statükonun aleyhine radikal olarak değişti.

Bu nedenle barış ve huzur için gidilecek yol bellidir. Ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon kurarsa kursun, Türk yönetiminin 'içerde' çözüm sürecini tekrardan canlandırmak, 'dışarıda' ise başta Rojava Kürdistanı olmak üzere bölgesel barış ve Suriye'de demokratik çözüm isteyen güçlerle sağlam ve kalıcı bir ilişki geliştirmek olmalıdır.

Girê Spî'deki son gelişmeler aslında bunun için çok iyi bir zeminde sunuyor. Türkiye'nin 'sınırları' bizzat Kürtler tarafından güvence altına alınmış olunuyor. Bunun kıymetini herkesin bilmesi lazım. Başta da bu coğrafyada kendisini kalıcı olarak görenlerin bilmesi lazım.