DTK'den Kürdistan halkına ve kurumlarına çağrı

DTK, tüm Kürdistan halkına, kurumlarına ve Güney hükümetine seslenerek, kayyum işgaline karşı seferberlik çağrısı yaptı.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), kayyum darbesine karşı dört parça Kürdistan halkı, siyasi partileri ve sivil toplum örgütlerine çağrı yaptı.

'YENİ SÖMÜRGE HUKUKU!'

DTK'nin yazılı açıklaması şöyle:
"Önemli bölgesel ve küresel gelişmeler yaşadığımız bugünlerde, 100 yıllık modern Türk ulus devletinin mevcut iktidar bloku, müsebbibi olduğu büyük bir sosyal, siyasal ve yönetim kriziyle boğuşmaktadır. Hem içeride hem de dışarıda izlenen politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkan reel durum, sürekli kriz üreten ve ürettiği krizlerden kendine optimal fayda sağlamaya çalışan aciz ve zavallı bir tarz-ı siyaset olarak halklarımızın gündemini fazlasıyla meşgul etmektedir.  
Tarihsel sebep ve temelleri de olan mevcut durum, cunta yasalarına bile uymayan, irrasyonel aklın temsilcisi haline gelen iktidar bloku şahsında çatışmacı ve savaşı dayatan bir çizgiye dönüşmüş durumdadır. Devletin bütün baskı ve zor aygıtlarını başta Kürt ulusu olmak üzere bütün muhalif toplumsal güçleri bastırma ve kırıma uğratmak için kullanmakta bir beis görmemektedir. AKP-MHP bloku, halihazırda 100 yıllık bir inkâr politikasının sürdürücüsü olarak Kürt halkına karşı bir süredir uyguladığı siyasi soykırım operasyonlarında yeni bir aşamaya geçerek yeni-sömürge hukukuna meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır.  

'TÜM KÜRDİSTAN HEDEFTE'

Mevcut iktidar blokunun Kürt ve Kürdistan politikası; Bakur, Başûr, Rojava ve Rojhilat  ayrımı gözetmeksizin bütün parçalardaki örgütlü yapılara yönelik bir saldırı konsepti çerçevesinde topyekûn bir imha harekâtına dönüştürülmüş durumdadır. Güney Kürdistan halkının bağımsızlık referandumu sonrasında  izlediği politika, Efrîn'in işgali, Rojava sınırına yapılan yoğun askeri sevkiyat ve Başûr’da 'pençe' adı altında yürütülen işgal harekâtı ile HDP’li 3 büyükşehir belediyesine kayyım atanması bu imha konseptinin birer parçası olarak potansiyel bir bölgesel savaşı sürekli olarak tetiklemektedir. Başûr ve Rojava’da izlenen politikalarla paralel gelişen bu süreç, Erdoğan’ın 'topyekûn mücadele' şeklinde tarif ettiği ve örgütlü bütün alanların hedef alındığı bir süreçtir.  

'ULUSAL BİRLİK RUHUYLA SEFERBERLİK ARTIK ZORUNLU'

Bu katı inkârcı, tasfiyeci ve imhacı devlet aklına karşı dört parça Kürdistan halkının, siyasi partilerinin ve demokratik sivil toplum örgütlerinin de kaygısız ve ikirciksiz bir ulusal birlik ruhu ve bilinciyle seferber olması  artık zorunlu ve hayati hale gelmiştir.
Dün Güney Kürdistan halkının bağımsızlık referandumunda ortaya çıkardığı ulusal iradeyi yok sayan sömürgeci devlet aklı neyse,  Amed, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyum atayarak Kürt halkının iradesine saldıran sömürgeci devlet aklı aynıdır. Bu nedenle, hangi Kürdistan parçasında olursa olsun, kimden gelirse gelsin, bu saldırılar Kürdistan halkının topyekûn ulusal varlığına ve iradesine karşı yapılan saldırılar olarak değerlendirilmelidir. Bu saldırıların Bakur’da, Başur’da, Rojava’da veya Rojhilat’ta olması bu gerçeği değiştirmez.
Bakur halkı ve bütün demokratik siyaset kurumları tarihin her aşamasında Başûr halkının elde ettiği stütüyü ve bütün  kazanımlarını  sahiplenmiş, Başur halkının iradesine ve varlığına karşı yapılan saldırılar karşısında dik durmuş, yapılan saldırıları ve baskıları kendine karşı yapılmış olarak değerlendirmiş ve Başur halkının yanında saf tutmuştur.

'BAKUR HALKI YANINDA GÖRMEK İSTİYOR'

Bugün de, devletin bütün baskılarına, anti-demokratik uygulamalarına, tehditlerine ve şantajlarına karşın yüzde altmışları aşan bir halk iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarımızın yerine kayyum atamalarına karşı dört parça Kürdistan halkını, siyasi partilerini ve sivil toplum örgütlerini  Bakur halkının yanında görmeyi istemek Bakur halkının en doğal ve haklı talebidir, hakkıdır !
Özellikle Güney Kürdistan Parlamentosunu, hükümetini, siyasi partilerini ve sivil toplum örgütlerini  Bakur halkının yanında görmek; aynı ulusun  evlatları, aynı kaderi paylaşan, sömürgeci zulme karşı  değişik parçalarda aynı ulusal kaygılarla mücadele edenler olarak  Bakur halkının bu zor günlerinde yanında olmak ulusal düşünmenin ve ulusal yaşamanın biri gereğidir.
Ulusal çıkarlar, ulusal irade ve ulusal varlık söz konusu olduğunda her türlü ideolojik farklılıklar, siyasal, partisel ve grupsal çıkarlar Ulusal bir tutum sahibi olmanın önünde engel teşkil etmemelidir.

'SESSİZLİK KARDEŞLİK HUKUKUNA AYKIRI'

Üç büyükşehir belediyemize kayyum atanması karşısında Türkiye ve dünyanın dört bir yanından  uluslararası toplum ve kurumlar tarafından  Kürdistan halkının iradesine ve demokratik tercihine yapılan saldırıları kınayan açıklamalar dikkate alındığında; Güney Kürdistan Parlamentosunun, hükümetinin, siyasi partilerinin  ve sivil toplum örgütlerinin sessizliğine anlam vermekte, ulusal ve kardeşlik hukukumuz  nedeniyle zorlandığımızı belirtmek istiyoruz.
Topyekûn tüm Bakur halkının bu anlamda haklı bir beklenti içerisinde olduğunun altını çizmekte fayda olduğunu düşünüyoruz.
Bu saldırılara karşı bir direnç olarak ortaya çıkan iradeyi sahiplenmek, egemen devletlerin saldırılarına karşı tutum almak, tarihsel bir sorumluluk olarak  TARİHE NOT DÜŞMEK ADINA bugün Kürdistan’daki liderlerin, bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütleri ve birliklerinin, yazar, sanatçı ve aydınların önünde görev olarak durmaktadır!"