Behdinan Türkiye'nin sekizinci bölgesi midir?

Kim Behdinan'ı ve yapabilir iseler Güneyi Türkiye'nin 8. bölgesi haline getirmeye çalışıyorsa, ona karşı halkımızın topyekun tavır alma zamanıdır.

KDP güçlerinin Zinî Wertê bölgesinde bir karargah kurup birçok peşmergeyi bu alana yığması yeni bir durum ve gündemi oluşturmuştur. Önce bunun koronavirüs denetimleri için alınan bir tedbir olduğu söylendi. Sonra daha muğlak ve çelişkili açıklamalar yapıldı. Son olarak Neçirvan Barzani’nin PKK’nin Güney Kürdistan'ı terk etmesi gerektiğine dair açıklamasıyla esas amaç ifade edilmiş oldu.

Baştan beri bunun koronavirüs tedbiri olmadığı açıktı. Bu işin bahanesi ve o alana yerleşmek için bir fırsatı olarak değerlendirilmek istenmiştir. Zinî Wertê Kandil ve Karok arasında bir boğazdır. Medya Savunma Alanlarının ve Kandil dağının girişini oluşturmaktadır. Stratejik bir öneme sahip olduğu kadar Kandil’i kuşatma girişiminin bir parçası olarak düşünülebilecek bir alandır.

Burada daha önce az sayıda YNK Peşmergesi bulunmaktaydı. Yani KDP’den ziyade YNK’nin denetiminde olan bir alandı. Ne oldu da birden YNK güçleri çekilerek KDP kendi güçlerini buraya yığmaya başladı. Burada farklı bir hesabın olduğunu bölgeyi bilen ve siyasetten biraz anlayan herkes tarafından rahatlıkla görülebilecek bir durum söz konusudur.

KDP TÜRK DEVLETİ İLE KİRLİ İLİŞKİLER İÇİNDE

KDP uzun zamandır sömürgeci Türk devletiyle kirli ilişkiler içinde bulunmaktadır. TSK ve MİT ile her düzeyde ilişki ve işbirliği içinde hareket etmektedir. Sömürgeci devlete yeni üs bölgeleri açmakta, lojistik destek vermekte, MİT’in Güney Kürdistan’ın her yerinde cirit atmasına imkan sağlamaktadır. Bu sayede ajanlaştırma faaliyetleri son birkaç yıl içinde Güney’de fazlasıyla geliştirilmiş bulunmaktadır.

Güney halkımız yurtseverdir ve sömürgeci devletlerden nefret etmektedir. Ancak her ülkede olduğu gibi kendini satmaya hazır işbirlikçi ve hain bir kesim her zaman vardır. Özel ve psikolojik savaş yöntemleri ile düşürülen, parayla satın alınan insan müsveddeleri çıkmaktadır. Bunda en büyük suç ve sorumluluk düşmana bu fırsat ve zemini sunan KDP yönetimi ve benzer şekilde hareket eden iktidar güçleri ile onların politikalarıdır.

KDP sömürgeci devletin işgal saldırılarına şimdiye kadar söz düzeyinde bile bir tutum almış değildir. Gerilla şehadetleri bir yana sivil insanlarımıza yönelik gerçekleşen katliamlara dahi bir tavır almış değildir. KDP nezdinde faşist Türk devletinin tüm saldırı ve işgal operasyonları meşrudur, sebebi de PKK’dir. Bunu açıktan dile getirmiyorsa Kürt kamuoyundan duyduğu kaygı nedeniyledir. Son açıklamada olduğu gibi kimi zaman bunu açıktan ifade etmekten de çekinmemektedir.

MAXMUR KAMPINA 1 YILDIR AMBARGO UYGULANIYOR

Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan’ın birçok yerini işgal etmiştir. Bir gün bile TC devletine böyle bir açıklama yapmayacaksın, Kürdistan’da ne işin var demeyeceksin, ama kendi ülkesinde olan, kendi halkının içinde olan Özgürlük Hareketi'ne buraları terk et diyeceksin. KDP’nin ahlak ve karakterini bunun kadar açığa çıkaran bir olay daha bulmak zordur. Geçmişte aynı KDP ABD’ye Kürdistan’ı bir eyaleti olarak kabul etmesini teklif etmişti. Şimdi de Behdinan, hatta tüm Güney TC Devletinin bir bölgesiymiş gibi yaklaşmaktadır.

Düşmana bu kadar boyun eğecek, işbirliği yapacaksın, ama halkalarının özgürlüğü için mücadele eden bir hareket ve onun mensuplarını düşman olarak göreceksin. Tüm iktidarlar gibi KDP de halkına değil, dış güçlere hizmet etmektedir. Bunun en açık örneklerinden biri Maxmur Kampına uygulanan ambargodur. Bir yıla yakın bir süredir kasaba halkı üzerinde ağır bir ambargo uygulanmakta, bölgeye giriş çıkışlar engellenmektedir. Gerekçe de bir MİT ajanının Kürdistan’ın yurtsever gençleri tarafından öldürülmesidir.

Kürdistan’da hangi Kürt bir ajanının cezalandırılmasına sevinmez? Sömürgeci devletinin üst düzey bir ajanının öldürülmesine bu kadar tepki nasıl duyulabilir? İşgalci bir güce bu kadar kol kanat germe, onları kendinden daha fazla koruyup kollama nasıl izah edilebilir? Bu ancak sömürgeci insanın ruh hali ve işbirlikçi bir karakterin açıktan dışa vurumu olarak değerlendirilebilir.

TC'YE BOYUN EĞMEMİŞ BİR HALK İŞBİRLİKÇİSİNE BOYUN EĞER Mİ?

1990’lı yıllarda sömürgeci devlet Kuzey Kürdistan’da birçok köy ve ilçeye yönelik kuşatma, erzak ambargosu vb. uygulamıştır. Bu faşist devlet bile bir kasabaya bu düzeyde ve bu kadar uzun süren bir ambargoyu uygulamaktan çekinmiştir. Ancak KDP bunu kendi halkına karşı uygulamakta ısrar etmiştir. Kraldan daha fazla kralcı kesilmek buna denilir. Maxmur halkı sömürgeci devletinin zulmünden kaçarak bu kampa yerleşmiştir. Devlete teslim olmamış ve özgürce yaşama iradesini gösterdiği için yönünü Türk metropollerine değil Güney Kürdistan’a vermiştir.

TC’ye boyun eğmeyen bir halk, ona işbirlikçilik yapan bir güce boyun eğer mi? KDP varlık gerekçesini dış güçlere bağladığı için ulusal çıkarları gözetmemektedir. Birinci önceliği halkımızın birliği ve ulusal çıkarları değil, sahip olduğu iktidarın çıkarları olmaktadır. Tüm çabalara rağmen yıllardır ulusal birlik çabalarını boşa çıkarması, birliğe gelmemesi bununla bağlantılıdır. Siyasi ve diplomatik ilişkilerde ulusal çıkarları değil, iktidardaki bir azınlığın çıkarlarını gözeten bir yönetim söz konusudur.

Sömürgeci Türk devleti sadece PKK ve öncülük ettiği özgürlük mücadelesine değil, tüm Kürtlere düşmandır. Kürtlerin özgür bir statüye kavuşmamasını kendisi için varlık gerekçesi haline getirmiştir. Kürt halkının özgürlüğünde kendi bitişini gören hastalıklı, ırkçı ve faşist bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kürt halkına soykırım politikaları dayatmaktadır. Bu devlet PKK olmasa KDP’nin varlığına da bir gün bile tahammül edemeyecektir.

KDP'NİN İSRAİL VE ABD'DEN BAĞIMSIZ HAREKET ETMESİ ÇOK ZOR

Güney Kürdistan statüsünü kabul etmekten duydukları pişmanlığı dile getirmediler mi? 2016’da yapılan bağımsızlık referandumuna karşı tutumları bunu göstermedi mi? Dünya alem bunu görüyor, ama ne hikmetse KDP kafasını kumdan çıkarıp bunu görmek istemiyor. Ya da günü birlik çıkarlarına her şeyi feda ediyor. Sömürgecilerin en temel politikalarından biri Kürdü Kürde kırdırma politikasıdır. Bunun için her yol ve yöntemi kullanmaktadır. Bugün de aynı şeyi yapmaktadır. Bunu Kuzey'de yaptığı gibi Güney’de de yapmaya çalışmaktadır. Ancak KDP buna kolayca düşmektedir.

Her ne kadar kardeş kavgasına bir daha girmeyeceklerini söyleseler de yaşanan gelişmeler bunun böyle olmadığını göstermektedir. Maxmur ve Zinî Wertê’ye yönelik uygulamalar KDP’nin dış güçlerin çıkar politikaları doğrultusunda hareket ettiğini göstermektedir. ABD’nin yönlendirmesi olamadan KDP’nin bu tehlikeli sürece girmesi olası mıdır? Bu da önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. KDP’nin ABD ve İsrail ile olan ilişkileri bilinmektedir. KDP’nin bu güçlerden bağımsız hareket etmesi çok zordur. Yaşanan gelişmeleri değerlendirirken daha geniş bir perspektiften ele almak önemlidir.

Ortadoğu’da yaşanan ilişki ve çelişkilerin bütünlüğü içinde bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. ABD için temel sorun İran’dır. Ortadoğu’ya yönelik dönemsel politikası İran rejimini değiştirme doğrultusundadır. PKK ile çelişkisi de ideolojik ve stratejik düzeydedir. Diğer tüm ilişki ve çelişkileri bu eksende ele alacağı açıktır. ABD önümüzdeki dönemde yöneleceği hedefler bunlar olmaktadır. Eğer KDP ABD tarafından böyle bir politikaya yönlendiriliyorsa bu yönlü hesapları dikkate almak gerekir. Yoksa sırf TC Devleti kazançlı çıksın diye böyle bir tutumun içinde olmayacağı açıktır.

KARDEŞ SAVAŞINDA EN BÜYÜK ZARARI HALK GÖRECEK

Dış güçlerin tahrik ve yönlendirmesiyle KDP’nin Kürt Özgürlük Hareketi'ne saldırtılması ihtimali vardır. Böyle bir çatışmadan baş düşmanımız sömürgeci TC devleti kazançlı çıkacaktır. En büyük zararı da halkımız görecektir. Bunun önüne geçecek tek güç halkımızın duyarlılığı ve işbirlikçiliğe kesin tavır almasıdır. Burada iki Kürt partisinin çelişkisi, aralarında yaşadıkları sorunlar yoktur. Bu şekilde ele almak KDP’nin tutumunu meşrulaştırmak olacaktır. Burada sömürgeci Türk devletiyle birlikte hareket eden, işgal ve imha operasyonlarına ortak olan bir KDP işbirlikçi politikası vardır. Halkımızın bu tutum ve politikaya, dolayısıyla KDP’ye dur demesi gerekmektedir.

Halkımızın birlik ve özgürlüğünden yana olan herkesin böyle açık bir tutum içerisine girmesi bu komployu boşa çıkarabilir. Aksi takdirde telafisi imkansız sonuçların yaşanması mümkündür. Aydın sanatçısından, kadınına, gencine, her Kürt insanı bu tehlikeyi görmeli ve bunun önüne geçmek için eyleme geçmelidir. Ancak sıklıkla dile getirilen, "kardeş kavgası olmasın, parti çıkarları yerine ulusal politikalar izlensin, ulusal birlik çalışmaları yürütülsün ve bir araya gelinsin" yaklaşımları yetersizdir. Bu sözler sadece bir iyi niyeti ifade etmektedir.

Sorulması gerekli soru şudur; Kim ulusal birliğe gelmiyor, kim provokasyon yaratıyor, kim ulusal çıkarlar yerine ailesel ve parti çıkarlarını gözetiyor? Bu sorulara öncelikli olarak cevap verilmeli ardından ise kim bunlara gelmiyorsa ya da kim böyle halkımızın çıkarlarına ters bir yaklaşım içerisinde ise, buna herkes açıktan, isim vererek tavır alarak eyleme geçmelidir. Bugüne kadar bu böyle yapılmadığı için söylenen tüm sözler hava söylenmiş sözler olmaktan öteye geçmemiştir.

Sıra, açıktan kim sömürgeci güçlerle ortak ve onların çıkarları temelinde hareket ediyorsa, ona karşı tavır alınma zamanıdır. Sıra, kim provokasyon peşinde koşuyorsa, provokasyon çıkaran gücün karşısında tavır alma zamanıdır. Sıra, kim düşman ağzıyla konuşuyorsa ona karşı tutum alma zamanıdır. Sıra kim Behdinan’ı ve yapabilir iseler Güneyi TC’nin 8. Bölgesi haline getirmeye çalışıyorsa, ona karşı halkımızın topyekun tavır alma zamanıdır…