Ermeni kökenli HPG gerillası Aso Ararat, vicdani retçi olmanın yeterli olmadığını gördüğünü belirterek, “Vicdanla kalmayıp pratik anlamda da bu mücadelede yer almak gerektiğini kendim de sürekli sorgulama konusu yapan bir sürece girdim" dedi.
ANF
BEHDİNAN
Cumartesi, 26 Aralık 2015, 07:02
Ağrı’da dünyaya gelen, Ermeni kökenli HPG gerillası Aso Ararat, vicdani retçi olmanın yeterli olmadığını gördüğünü belirterek, “Vicdanla kalmayıp pratik anlamda da bu mücadelede yer almak gerektiğini kendim de sürekli sorgulama konusu yapan bir sürece girdim. Ve asıl anlamda barışı savunmanın Kürdistan dağlarında, Kürt halkının mücadelesinden geçtiğine inandım” diye konuştu.
Ermeni bir ailenin çocuğu olarak Ağrı’da dünyaya gelen, ekonomik nedenlerle Ankara’ya göç eden, ekonomik sömürü ve ulusal asimilasyonun en derinden yaşandığı bir ortamda sosyalist mücadele ile tanışan, kağıt toplama işçisiyken, ahlaki-politik gerekçelerle vicdani reddini açıklayan bununla da yetinmeyerek PKK saflarına katılan gerilla Aso Ararat ile halklar üzerindeki baskı ve sömürünün kendisinde yol açtığı sorgulamalar ve arayışların onu götürdüğü duraklara dair konuştuk.
‘ÖZGÜRLÜK ARAYIŞININ GERİLLADA ANLAMLI OLDUĞUNA İNANDIM’
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Aso Ararat, aslen Ermeni kökenliyim. Dersim’den mücadeleye katıldım. Sistemde yıllarca sokaklarda çöp yığınları arasına mahkum edildik. Çöp yığınlarında yaşama tutunmaya çalıştık. Sistemin önümüze koyduğu seçenek buydu. Sisteme boyun eğmemek için o yaşamı seçtik. Ama onun da yetmediğini, o yaşamın da yok edildiğini gördük. Ve onun için gerilla mücadelesini seçtik. Özgürlük arayışının gerilla da olduğuna inandığım için bu saflara katıldım.
Gerilla saflarına katılmadan önce vicdani reddinizi açıklamıştınız, sizi vicdani redde bulunmaya, Türk devleti için askerlik yapmayı reddetmeye iten neydi?
2010 yılıydı “barış için vicdani ret platformu”nda bir açıklama yapıldı. En son Müslüman bir genç olan Enver Aydemir “Dinime göre insan öldürmek günahtır” dedi. Aslında vicdani reddin tanımı değişti. Kötü muamele ve işkence koşulları yaşadı. Biz de o açıklamadan sonra “barış için vicdani ret” çağrısında bulunduk platform olarak. Ben de onlardan biri olarak vicdani reddimi açıkladım. Ben de ezilenlerin, Türkiye işçi ve emekçilerinin, başta Kürt halkının haklı mücadelesine karşı silah almayacağımı ifade ettim.
Biz katil devletin yüzünü bir kez daha gördük, sadece geçmişteki değil günümüzdeki yüzünü de gördük; Suruç’ta, Amed’te katliamlar tezgahladılar, halkın barış istemine karşı çeteleriyle birlikte katliam tezgahları düzenlediler. Biz ne kadar barış çağrısını yükseltirsek yükseltelim katil devlet de katliam çağrılarını yükseltiyor. Ama bizi yıldıramayacak. Bu noktada, Ankara’da, Suruç’ta yaşamlarını yitiren tüm devrim şehitlerini saygıyla anıyorum. Devrim şehitlerinin anılarına bağlılığımı tarih belirleyecektir hani bir söz vardır ya; “tarih kendi amaçları peşinde koşan insanların faaliyetlerinden başka bir şey değildir”, benim tarihimi de benim faaliyetlerim belirleyecektir, verdiğim mücadele belirleyecektir.
Vicdani ret savaşın parçası olmamanın, savaşın tarafları arsında nötr pozisyonda olmanın, bir tavırsızlığın ifadesi oluyor. Siz devletin siyasi ve ahlaki nedenlerle reddettiğiniz politikalarının vicdani ret ile parçası olmamayı bir adım ama yetersiz bir adım olarak görüyorsunuz?
Doğru doğru. Vicdani reddin de yeterli olmadığını gördüm. Vicdanla kalmayıp pratik anlamda da bu mücadelede yer almak gerektiğini kendim de sürekli sorgulama konusu yapan bir sürece girdim. Ve asıl anlamda barışı savunmanın Kürdistan dağlarında, Kürt halkının mücadelesinden geçtiğine inandım. Ne kadar barış taleplerini haykırsak da Suruç’ta, Rojava’da, Şengal’de ve Amed’deki patlamada bunun boşa çıkarıldığını gördük. Ama AKP’nin katliamları diz çöktüremeyecek bu halka. AKP’nin her saldırısı halkın boyun eğmediği başkaldırdığını gösterdi.
‘VERİLECEKSE BİR SAVAŞ, FAŞİST DİKTTÖRLÜĞE, SÖMÜRGECİ DEVLETE KARŞI VERİLMELİDİR’
Barış talebinin sözde değil, pratik anlamda amaca ulaşması gerektiğine inandım. Vicdani reddin bir açıklamayla ya da sistemin karşısında sözde tavır almakla olmayacağını, barışın en büyük koşulunun silahlı mücadeleden geçtiğini vicdani ret açıklamamda da dile getirmiştim. Kimi açıklamalar her türden silaha karşı olduğunu ifade etmişti. Ama ben şunu belirttim: “Verilecekse bir savaş faşist diktatörlüğe karşı, sömürgeci devlete karşı verilmelidir, ben bunu reddetmiyorum. Ret etmediğim için buradayım. Vicdani reddi bir anlamda hâlâ destekliyorum. Vicdani ret mücadelesinin daha çok gelişmesini de istiyor, vicdani reddin bir ayağının da silahlı mücadele olduğuna inanıyorum.
Kendi adıma, Türkiye işçi ve emekçileriyle Türk halkının barış köprüsünü oluşturması gerektiğine inanıyorum. Ben de Ermeni kökenli biri olarak Kürt halkının haklı mücadelesinde yer alıyorum. İnanıyorum ki Kürt halkının mücadelesi sadece Kürt halkıyla değil dünya halklarıyla buluşacak. Ki buluşuyor da.
Bu mücadelede sonuna kadar ilerleyeceğime, bu mücadelenin şehitlerine, bu mücadelenin tarihine bağlı kalacağımı bir kez daha yineliyorum. Bu noktada yaşamın her anlamında devrimci kalacağıma inanıyorum.