Anadili yasaklamak zalimlik

Türkiye’de devlet aklı ve yaverleri “ikinci dilin” idari, siyasi ve toplumsal sorunlara yol açıp açmayacağını tartışadursun, dünyanın birçok açıdan en gelişmiş ülkelerinden biri olan İsviçre’de dört dil birden resmi kabul görüyor.

Türkiye’de devlet aklı ve yaverleri “ikinci dilin” idari, siyasi ve toplumsal sorunlara yol açıp açmayacağını tartışadursun, dünyanın birçok açıdan en gelişmiş ülkelerinden biri olan İsviçre’de dört dil birden resmi kabul görüyor; insanların önemli bölümü dördünü birden konuşabiliyor: Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Reto-Romanşça.

Peki neden dört dil? İsviçreli dilbilim uzmanları, anadilde eğitimin toplumsal barışın sağlanmasında büyük bir öneme sahip olduğunu belirtiyor. Anadilde eğitimi yasaklamayı “bir halka karşı yapılabilecek en büyük zulüm” olarak nitelendiren dilbilimciler, anadili dışında başka bir dilde eğitime zorlanan çocukların bu durumu ailesine ve toplumuna karşı her zaman büyük bir ihanet olarak algılayacağını söylüyor.

Neuchatel Üniversitesi Fransız dili ve Kültür Enstitüsü (L’institut de langue et civilisation française) profesörlerinden Carine Skupien Dekens ile aynı üniversitenin Eğitim Bilimleri bölümünden Tenti Mehmeti ve iki dilli şehir olan Biel’in “iki dilli forum” yöneticisi Virgine Borel, ülkelerindeki anadilde eğitim modelini ve önemini anlattı.

İsviçre’de kantonların, sınırları dahilindeki eğitimin nasıl olacağına karar verdiğini belirten Biel İki Dilli Forumu yöneticisi Virginie Borel, şöyle devam ediyor: “Kantonlar dil eğitimini de kendileri belirliyor. Mesela Fransız kantonlarında eğitim dili olan Fransızca’nın yanında ülkenin büyük bölümünde konuşulan Almanca, ‘zorunlu yabancı dil’ olarak belirlenmiş durumda. Alman kantonlarında ise, Fransız bölgesine yakın bölgelerde Fransızca, diğer kantonlarda İngilizce, ikinci dil oluyor.”

ANADİL HAKKI YAKINLAŞIYOR

Borel, ülkenin küçük bir bölümünde ise İtalyanca, Fransızca, Almanca ve İngilizce’nin birlikte kullanıldığını, bu durumun hiçbir zorluk yaratmadığını söylüyor ve devam ediyor: “İsviçrelilik, etnik bir ulus üzerinden değil farklı kültürlerin ve dillerin bir araya gelmesiyle yani gönüllü irade ile oluşan bir durumdur. Bu anlamda ülkeyi var eden farklı yapıların dillerinin resmi olarak tanınması ve eğitim dili olarak kabul edilmesi, ülkede herhangi bir problem yaratmadığı gibi ülkenin sahiplenmesine ve korunmasına büyük katkı sağlıyor.”

Borel’in anlattığına göre İsviçre, çok dillilikten rahatsız olmak şöyle dursun, ülkenin küçük bir kısmında konuşulmasından dolayı arka planda kalan Reto-Romanşça ve İtalyancayla ilgili özel çalışmalar yapıyor.

DİYALEKT DE KORUNUYOR

Profesör Carine Skupien Dekens ise, İsviçre’deki ilkokul öğrencilerinin yüzde 25’inin ülkedeki resmi diller dışında başka bir anadiline sahip olduğu bilgisini veriyor ve ekliyor: “Bununla birlikte İsviçre’nin Fransız bölgesinde birincil olarak öğretilen dil olan Fransızca, tüm çocukların ailede, kreşte, okulda sosyalleşme dilidir. Almanca bölgesinde ise çocukların anadili olan İsviçre Almancası, okulda öğretilenle aynı değil. İsviçre Almancasının diyalekti aile içinde konuşulurken, yazılı dilde kullanılmaz. Dolayısıyla çocuklar, okuma-yazma ile birlikte yeni bir diyalekt de öğreniyor. Fakat altını çizmek gerekir ki, bu sırada halkın diyalektinin değersizleşmesi söz konusu değil. Bu diyalekt de tüm öğretmenler tarafından ders saatleri dışında konuşuluyor.”

Dekens, herkesin başka bir dili daha öğrenmesinin toplumsal barışa katkı sunduğunu da düşünüyor. Diyor ki, “Hepimizin diğer yurttaşlarla iletişim sağlamamıza olanak sağlayan temel dil bilgimiz var.”

Dekens, çocukların anadillerini öğrenmesine karşı çıkmanın “her şeyden önce onların köken ve kültürlerini yok saymak ve küçümsemek” olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Çocuk normalde öğrenmeye açıktır ve okulda öğrendiklerini vurgulayarak, gelişiminden gurur duyabilmeli. Okulda yaptıklarını ebeveynlerine gösterme konusunda iştahlı olmalı. Dilini yasaklamanız durumunda ise okulda yaşadığı duygusal yıkımla birlikte bu durumu her zaman ailesine ve köken kültürüne karşı bir ihanet olarak algılayacaktır. Bu çok zalimce bir durum olur.”

‘SADAKAT ÇATIŞMASI’

“Anadilde eğitim almayan çocuk nasıl etkilenir” sorusunu, Neuchatel Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden Tenti Mehmeti ise şöyle yanıtlıyor: “Bir çocuk okula başladığında ve anadili olmayan bir dilde okuma-yazma öğrenmek zorunda kaldığında, bir tür ‘sadakat çatışması’ ortaya çıkabilir. Çocuk, yeni bir dil öğrendiğinde anne ve babasına ihanet ettiğini düşünebilir ki, bu eğitim sisteminin evde konuşulan dili değersizleştirmesi ve özellikle de bu dilin yasak olması halinde böyledir. Fransa’da ülkeye yeni gelen genç öğrenciler arasında yapılan bir araştırmaya göre, bu çatışma hali Fransızca öğrenimini engelliyor ama aynı zamanda anadiline ve hatta aile çevresine dair çocuğun kafasındaki imajı da bozabiliyor.”

‘KÜRT ÖĞRENCİLERİN İŞİ DAHA ZOR’

Anadilin okulda öğretilmesinin dile dair kavramlar konusundaki hakimiyeti de artırdığına dikkat çeken Mehmeti, “Buna ek olarak, ana dili yapılanmamış veya teorize olmamış bir kişinin başka bir dili öğrenmekte zorluk çektiğini gözlemliyoruz” diyor.

Kürt öğrencilerin bunun en çok gözlemlendiği öğrenci grubu olduğunu da aktaran Mehmeti, “Kürtçe eğitimin olmayışı ve yine standardize olmamış birçok lehçesinin varlığına bağlı olarak gramerin oluşmaması Kürt öğrencilerin işini daha da zorlaştırıyor” tespitinde bulunuyor.