'Aleviler katliamlara karşı öz savunmasını geliştirmeli'
KCK Halklar ve İnançlar Komitesi üyesi Delal Afşîn, son zamanlarda Alevilerin kapılarının tekrardan işaretlenmeye başlandığına ve fiziksel bir katliam tehlikesi içinde bulunduğuna dikkat çekti.
ÖZGÜR ÇAYAN-KAMAR ARARAT
BEHDİNAN / ANF
Cumartesi, 19 Aralık 2015, 09:09
KCK Halklar ve İnançlar Komitesi üyesi Delal Afşîn, son zamanlarda Alevilerin kapılarının tekrardan işaretlenmeye başlandığına ve fiziksel bir katliam tehlikesi içinde bulunduğuna dikkat çekerek; “Bizzat kendi örgütlerini yaratıp, demokratik ulus çerçevesinde kendi öz savunmasını geliştirirse önümüzdeki süreçte gelişebilecek tehdit katliamların önünü alabilirler” dedi.
Alevi Kürtlerinin kara günü, Türkiye tarihinin ise utanç günü olan 78 Maraş katliamı 37. yılına girdi. Halen suçlularının ve asli faillerinin bulunmaması ve bazı suçluların milletvekili gibi önemli yerlere rahatlıkla gelebilmesi katliamda yakınlarını kaybedenlerin acısını daha da büyütüyor. Türkiye’de anmasının dahi halen yasak olduğu Maraş katliamına ilişkin Halklar ve İnançlar Komitesi üyesi Delal Afşîn ajansımızın sorularını yanıtladı.
Maraş katliamına nasıl bir süreçle gelindi ve bunun hazırlıkları yapılmış mıydı? Maraş katliamında siyasal iktidarın rolü var mıydı, mesuliyet siyasal iktidarda mıydı yoksa daha sonra planlanmış bir durum muydu?
Bu katliamın 37. yıl dönümü vesilesiyle Maraş’ta katledilen devrimci ve yurtsever halkımızı saygıyla anıyorum. Katliamı da bu vesile ile kınıyoruz.
Katliam üzerinden 37 yıl geçmesine rağmen halen katliamcıların yargılanmaması, katliam suçlularının açığa çıkmaması büyük bir acı, üzüntü ve netleştirilmesi gereken bir durumdur. Maraş katliamı süreci aslında biraz Türkiye’nin genel durumuna baktığımızda özelliklede bir 68’ler kuşağının devrimci hareketi, öğrenci gençliğinin öncülük ettiği bir devrimci hareket var. Bu 68 kuşağının devrimci öncülüğü hemen hemen Türkiye’nin birçok yerinde etkisini gösteriyordu. Bununla birlikte özellikle faşist devlete karşı halkların sesinin yükseltmesi durumu var. Tabi bu devrimci gençliğe karşı özellikle devletin ve faşist örgütlenmelerin bizzat yönelme durumu var. Böyle bir süreçti. 68 süreci, daha sonra 72’ler-73’ler de devrimci önderlerin katledilmesi var. Bunlar Türkiye içerisinde belli bir zemin oluşturuyordu. Yani bir yandan devrimci örgütlülük gelişirken, halkların kendi iradesi ile kendilerini ifade etme istemleri yükselirken bir yandan da bunun karşısında bunu bastırmak için saldırıyorlardı. Bu önderlerin katledilmesi özellikle devrimci hareketlerin bittiği anlamına gelmiyordu. Daha sonraki süreçte bu devrimci hareketlilik devam etti. Hemen hemen Türkiye’nin ve Kürdistan’ın birçok şehrinde kendisini örgütledi. Bu devrimci hareketlilikle birlikte 78’e doğru gelirken, Maraş’ında bu devrimci hareketlilikte kendisini örgütleme, yine buradaki ilerici, devrimci ve yurtsever örgütlülüğün biraz daha güçlenmesi durumu var. 78’lere gelindiğinde Maraş’ta devrime böyle bir ilgi gelişiyordu. Yine halkların kendi inançlarıyla, kendi iradeleriyle devletin faşizan yönelimler olmadan yaşama istemleri var. Böyle bir durumda Maraş katliamının gerçekleştirilmesinin amacı, yurtsever halkın devrime yönelik ilgisi ve hareketi bastırılmak istendi. Biz Maraş katliamını Alevi-Sünni çatışması olarak ele almıyoruz. Burada bir devrime yönelimin bastırılması amaçlanmaktadır. Bir sağ-sol çatışması olarak öne sürülmek isteniyor.
Devletin ve siyasal iktidar olan hükümetin Maraş katliamında rolü var. Bugüne kadar Maraş katliamına dönük bazı şeyler halen netleşmiyorsa demek ki burada hükümetinde bizzat bu katliamda payının olduğunu belirtebiliriz. Çünkü katliamın olduğu süreçte de hiçbir şekilde katliamı engelleme yönünde hükümetin bir adımı gelişmiyor. Katliamda bu kadar insanın öldürülmesinin önüne geçile bilinirdi. Daha önce bir hazırlık sürecinin olduğu biliniyordu, fakat bunların hiçbirisi gerçekleştirilmediğine göre demek ki bu katliamda devletin bizzat payı vardır diyebiliriz.
‘PKK DEVLET NEZDİNDE BÜYÜK BİR KORKUYA NEDEN OLDU’
Özellikle Maraş katliamı belirttiğininiz hususlarda PKK’nin kuruluşundan bir ay sonra gerçekleştirildi. Bu çok manidar değil midir sizce?
Bu çok önemlidir. PKK kendisini Kasım 78’de bir parti olarak ilan ediyor. Devrimci hareketlilikten etkilenmeler, PKK’nin özellikle Aleviler içerisinde belli bir sempati kazandığı, PKK’nin ilk grup örgütlenmesinde ağırlıklı Alevi gençlerinin olduğu bilinmektedir. Baskılara karşı PKK devrim örgütlülüğünü üst aşamada değiştirerek, kimlikler ve inançlar boyutunda örgütlü mücadeleyi süreklileştirip geliştirerek bunu yapmaya çalıştı. Özellikle Maraş’ta belli bir etkinliği ve belli bir sahiplenilme durumu gelişti. Tabi ki PKK’nin, yeni bir devrimci örgütün bu alanda kendisini örgütlemesi devlet nezrinde büyük bir korkuya neden oldu. Faşist kesimlerin özellikle PKK’nin ilanından bir ay sonra katliamı gerçekleştirmesi, PKK’ye ‘siz kuruldunuz ömrünüz bir aydır, bir ay içerisinde sindireceğiz ve bitireceğiz’ gibi bir mesaj verilmek istendi. Devrimci hareketin içerisinde PKK’nin kuruluşuna denk getirilmesi bu açıdan birbiriyle bağlantılı olarak ele alınacak konulardır. Çok farklı ele alamayız. PKK’nin ilan edilmesi ve Maraş katliamı elbette ki PKK’nin kısa bir sürede imhasının hedeflenmesi yönünde ele alabiliriz.
‘ALEVİLER VE KÜRTLER ŞAHSINDA DEVRİMCİ HAREKETLİLİĞİ ORTADAN KALDIRMA AMAÇLANDI’
Peki, Maraş katliamı gerçekleşti; iki yüze yakın insan katledildi, evler ve iş yerleri yakıldı, öğretmenler ve aydınlar katledildi. Baktığımızda Alevilere, aydınlara yapılan katliamlar ki bu Dersim katliamından gelen bir şeydir. Katliam Adıyaman, Maraş, Malatya ve Sivas devam ediyor. Bu katliamın temel amacı neydi?
Özellikle başta belirttiğimiz gibi katliamın amacı devrimci hareketliliği, özellikle de Kürtler ve Aleviler şahsında bitirmekti. Şöyle bir durum var; belki resmi kaynaklara göre 111 insanın katledildiği söyleniyor fakat gerçekte bu değil daha fazla insan katledilmiştir. Burada amaç, Alevileri bastırmak, Alevilerin kendi inançları, kendi yaşam istemlerine karşı durma durumu var. Ama sadece Alevi olarak biz bunu ele almıyoruz. Bir devrimci sürecin gelişimini söylüyoruz. Bu devrimci sürece Aleviliğin karakterinden kaynaklı bir akış var. Alevilik nedir; devlet dışı kalmış bir topluluktur. Bugüne kadar hiçbir zaman devletli olmamış, hiçbir zaman haksızlığı kabul etmemiştir. Devletin yoğun yönelimleri var. Faşizan katliamlar ile halklarımız üzerine farz kılınmaya çalışılıyor. Yani faşizan bir örgüt, tek devlet, tek millet, yani teklik dayatılıyor. Aleviliğin özüne ters bir teklik. Faşizan bir dayatmadır. Aleviler bunu kabullenmiyor ve belli bir devrimci gelenekten gelme olduğu için aleviler bunu kabul etmiyor ve bunun karşısında durmaya çalışıyor. Bunun karşısında durması devlet ve faşizan güçlerin çıkarına gelmediği için bununla birlikte, Aleviler ve Kürtler şahsında devrimci hareketliliği ortadan kaldırma yönünde bir amaçları var. Devrime potansiyel güç katan Alevilerdir. Sadece Aleviler de demiyoruz.
Peki, Maraş’ta katledilenler sadece Aleviler miydi?
Tabi ki hayır! Bu katliamda sadece Aleviler katledilmedi. Devrimci ilerici ve demokrat olan Sünni olan insanlarda katledildi. Ama hani Alevilikte böyle bir potansiyel var ya onun için diyorum. Hiçbir zaman faşist uygulamaları kabul etmiyor, devrimci örgütlülüğü geliştirecek bir düzey var, bunu Aleviler şahsında bitirmeye çalıştılar. Çünkü Maraş bir ilk değildi, daha önceki süreçte de var. Dersim’de Kürt Alevi katliamı var. Kürt ve Alevi oldukları için, devrimci oldukları için katledildi insanlar, Maraş katliamı, ondan sonra Malatya, Sivas vb. katliamlar var. Aslında katliamlar Kürtlerin ve Alevilerin tarihinde öyle çok azımsanmayacak derecede gerçekleştirildi. Burada amaç biraz daha devletin kendi tek sistemini yerleştirmesidir. Yani insanların beynine “bunu kabul edeceksiniz; siz Türk’sünüz, Sünnisiniz, bu devleti kabul edeceksiniz” şırıngalanmaya çalışılıyordu. “Bunun dışında bir istem, bir hareketlilik gelişemez” diyorlardı. Aslında amaç birazda böyle devletin tekçi zihniyetini tüm halklara kabul ettirmek olarak değerlendirilebilir.
‘KÜRTLERE SÜRGÜN DAYATTILAR’
Katliamdan sonra Maraş ve diğer yörelere tehcir politikası uygulandı. İnsanlar metropollere, Avrupa’ya gidiyordu, oraya yerleşiyordu ve asimilasyon politikası uygulanıyordu. Tehcir politikası katliam önlenmedi mi ya da bu katliamın esas amacı bu muydu? Günümüze baktığımızda halen Maraş katliamı tartışmaya açmama gibi bir durum var. Yasaklanmış gibi bir durum var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiçbir katliam amaçsız gerçekleştirilmez. Mutlaka bir amacı vardır. Bir amacı dedik; devletin tekçi zihniyetini kabul etme, “ya edersin, etmezsen de bu yurtta kalmazsın ve buraları terk edersin” ki, katliamda da bunu söylüyorlar; “ya kabul edeceksin Sünnileşeceksin, Türkleşeceksin ya da buralarda durmayacaksın, ya katledileceksin ya da çıkacaksın.” Amaç, aslında katledilmeden önce hep şu söyleniyor; “sen Sünni olduğunu söyle, teslim alma,” katledilen insanlara en çok dayatılan bu. Tabi burada bir teslim alma durumu yoksa o zaman bir katliam gerçekleştirildi. O zaman kendi yurdunu terk edeceksin. Ki Maraş katliamında da, daha sonraki gelişen Kürt Alevi katliamında da hemen hemen bu dayatıldı. Bir nevi aslında sürgün dayatıldı. Dersim’de bu çok açık yapıldı. Devlet eliyle insanlar trenlere arabalara bindirilip Türkiye metropollerine gönderildi. Bu çok bilinçli bir şekilde yapıldı. Maraş’ta da bu süreç, özellikle katliam sonrası süreçte özellik buradaki devrimci, Kürt, Alevi kesimlerin burayı boşaltması yönünde imkânlar sunuldu. Avrupa’ya çıkış meselesi aslında öyle kendiliğinden gelişen bir durum değil. Ekonomik koşullardan dolayı yurtdışına gitme durumu olabilir ama Maraş, üzerine özellikle bilinçli bir politikaydı, bilinçli bir şekilde bu alanı boşaltma politikasıydı. Bu alanı boşaltıp daha çok Türklerin, Sünnilerin ya da faşist insanların bu alanlara yerleştirilmesi hedeflendi. Bir nevi aslında diyebiliriz ki amacına ulaştı. Çünkü Maraş katliamından sonra hemen hemen bu katliama maruz kalan insanlar ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Avrupa’ya, Türkiye metropollerine gitti, başka bir seçenek bırakılmadı aslında. Çünkü katliam sürecinde devlet bu katliamın önlemini zamanında almadı. Güvence yoktu, neye güvenecekti burada ki insanlar. Güvenlik tedbirleri yoktu, kendilerini savunacak güçlü bir örgütlenme yoktu. Bunları savunacak bir devlet ve güvence olmadığı için mecbur ülkesini bırakıp faklı yerlere gitme dayatıldı. Bu korku ve psikolojiyle aslında, Maraş’ta bugün katliama maruz kalan hemen hemen tüm insanlar ülkesini terk etti. Şu anda belki tekrardan dönüşler olsa da, o süreçte katliam bir nevi amacına ulaştı diyebiliriz. Çünkü halk ülkesini bırakıp kaçıyor. Bunun nedeni de bir katliam, bir yaşam güvencesinin olmaması durumudur. Bunu böyle değerlendirmek en doğrusu olacaktır.
‘KÜRT OLARAK YAŞAYACAKSAN SANA YAŞAM HAKKI YOK’
Yakın tarihte Roboski, Suruç, Amed’te ve en son Ankara da devrimci yurtsever insanlara karşı gerçekleştirilen katliamlar yapıldı. Maraş, Sivas vb. katliamları yapan zihniyet ile bugünkü katliamları yapan zihniyetin ve kullandıkları yöntemlerin benzerlikleri ve bugünkü katliamlarla amaçlanmakta olan nedir?
Maraş’tan önce yaşanan katliamlar, Maraş katliamı ve daha sonraki süreçte yaşanan katliamlar aynı zihniyetin ürünüdür. 37 yıl önce Maraş’ta bu katliamı yapan devlet ya da faşizan güçler bugün aynı katliamlarını, her dönem daha da yoğunlaştırarak sürdürdüler. En yakın örneği bundan birkaç yıl önce Roboski’de gerçekleştirilen katliamdır. Hiç farklı değildir. Maraş’ta yürütülen politikalarla Roboski’de gerçekleştirilen katliam arasında hiçbir fark yok. Burada insanlara kendi kimliğini ya da inancını inkâr etme dayatılıyor. “Kürt olarak yaşayacaksan sana yaşam hakkı yok. Maraş’ta da Kürt, Alevi, devrimci olarak yaşayacaksan sana yaşam hakkı yok” denildi. Maraş’tan sonrada, birçok yerde katliam yapıldı, Sivas’ta özellikle Alevi kimliği biraz daha ön plana çıktı. Bu katliamda da, “sen bu inanca göre yaşayamazsın” dendi ve katliam gerçekleştirildi. Eğer zihniyette bir değişiklik olsaydı Maraş katliamından sonra bu katliam açığa çıkarılırdı. Bu katliamın gerçekleştirenler kimlerdir, hangi amaç için gerçekleştirildi, bu insanların yargılanması yapıla bilinir mi? Fakat bu yapılmadı.
Çok göstermelik birkaç kişi üzerinden yargılanmaya çalışıldı. Ama asıl katliamı planlayanlar ve yürütenler daha sonra ki süreçte özellikle milletvekili olarak görev aldılar. Bu aslında devletin katliamcılara verdiği bir ödüldür. Ondan sonraki süreçte de katliamlar aynı zihniyetin devamı olarak günümüze kadar geldi. Tabi fark vardı; fark neydi özellikle Maraş katliamının gerçekleştirildiği süreçte PKK yeni yeni örgütleniyordu. Daha sonraki süreçte PKK kendisini Kürt halkına kabul ettirdi. Yani örgütlendirmesini gerçekleştirdi, bir devrimci ve Kürtlerin temsilcisi olarak kendisini Kürt halkına kabul ettirdi. Bu önemliydi Kürtler ve Aleviler açısından. Aslında ondan sonraki süreçlerde gerçekleştirilen tüm katliamlarda PKK’in imhası hedeflendi. “Eğer sen Kürt ve biraz da iradeli Kürt olmayı dayatırsan bende sana katliamları dayatırım” yönünde dayatmalar oldu.
37 yıl önceki Maraş katliamı yapan zihniyetle bugün yapılan katliamlar; Ankara’da, Suruç’ta, Roboski’de, en yakın süreç olarak şu anda Kürdistan’ın birçok yerinde bu katliamlar halen devam ediyor. Bu zihniyetin değişmediğini hatta zihniyetin daha da çok tekleştirici politikasını hâkim kıldırmaya çalıştığını gösteriyor. Aslında birazda halkları iradesizleştirme, teslim alma yöntemidir. Halen bu yöntem devam ettiriliyor ama bir fark var. Maraş katliamı sürecinde bir örgütlülük yoktu. Yeni yeni devrimci hareketlilik vardı, halk birbirini belli noktalarda sahiplenme durumu vardı fakat güçlü bir örgütlülük yoktu. Daha sonraki süreçlerde özellikle PKK’nin kendisini Kürt halkına kabul ettirmesi, güçlü örgütlülüğü sayesindedir. Kürt halkı Maraş katliamı gerçekleştiği süreçteki bilinciyle bugünkü bilinci arasında çok fark var. Şimdi halk bilinçlidir. Öyle kolay kolay devletin tekçi dayatmalarını kabul etmeyecektir.
‘HALK KENDİ İDARESİNE SAHİP ÇIKIYOR’
Bugün Kürdistan’da gelişen özyönetim direniş var. Saldırılara karşı insanlar göçertiliyor ve katliamla yüz yüze kalıyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabi tabi aynı şey halen devam ettiriliyor. Kürdistan’da da fark etmiyor. Eskiden bizzat Alevilere yöneliyordu. Şimdi Alevilere farklı yönelim var. Şimdi katliamın rengi değişmiş. Katliam fiziki olarak değil kültürel olarak yürütülüyor. Ama bizzat Kürdistan’daki geliştirilen özyönetimlerde katliam hem fiziki hem kültürel olarak dayatılıyor. O süreçlerde bunun karşısında halk çok örgütlü değildi, ama daha sonraki süreçte örgütlülük gelişti ve şu anda halk kendi iradesine sahip çıkıyor. Şu anda hem Kürtler hem Aleviler üzerinde katliam tehlikesi ortadan kalkmış değildir. Bu katliam tehlikesi kendisini her geçen gün farklı yöntemle ve farklı renklerle açığa çıkarıyor. En son örneği, IŞİD’in yönelimleridir. Aleviler açısından baktığımızda din adına katletme riski daha çok gündemdedir. Ama özgürlükler adına da yine IŞİD’in yönelimi aslında bu katliamların bundan sonrada devam ettireceği yönünde de sinyalleri daha güçlü veriyor.
IŞİD ile 78’de Maraş katliamını gerçekleştirenlerin ve cihat çağrısı yapanların zihniyeti aynı mıdır?
Kesinlikle aynıdır. Bugün isim değiştirmiştir ancak zihniyet aynıdır. Bugün Türkiye açısından ele aldığımızda AKP IŞİD’in bir temsilcisidir. Bizzat Kürtler üzerinde katliam gerçekleştirmeye çalışanlardır. Alevilere de sürekli aynı tehdidi, o psikolojiyi ve korkuyu yaşatanlardır. Şimdi Adıyaman da birçok yerde evlere işaret konuluyor. Alevilerin-Sünnilerin iç içe yaşadığı yerde evlere işaret konuluyor. Halen siz katliama mahkûmsunuz, kaderiniz katledilmek gibi bir şey verilmeye çalışılıyor. Bu bir korku psikolojisini sürekli gündemde tutarak Alevileri sindirme politikasıdır ama Aleviler çözümsüz değildir, Kürtler çözümsüz değildir. Kürdistan’da özyönetim direnişi halkın iradesiyle devam ediyor, her gün biraz daha gelişiyorsa Aleviler açısından da bu geçerlidir. Aleviler Maraş katliamı sürecinde çok güçlü bir şekilde kendini ifade edecek bir temsil örgütlülüğü yoktu. Ama bugün Alevilerin, Kürtlerin kendisini temsil edeceği bir kurum, bir parti ve örgütlenme var. Alevilerin bu örgütlülük çevresinde kendisini daha ağırlıklı bütünleştirmesi önemlidir. Bizzat kendi örgütlerini yaratarak önümüzdeki süreçte gelişebilecek tehdit katliamların önünü alabilirler. Yani Aleviler açısından bu gerçekleştirilmediği sürece, dağınık, parçalı olduğu sürece katliamlara zemin sunan bir duruş açığa çıkacak. Ve bunun örgütlülük çerçevesinde engellenmesi, önünün alınması gerekir.
Belirttiğiniz politikalar bugün açısından da AKP hükümeti tarafından devam etmektedir. Alevilere birçok sözler verildi. Bunların hiçbiri yerine getirilmedi. Bugün de inanç mekânlarını irfan merkezleri yapacaklarını söylüyorlar. Bu inanç merkezlerinin siyasete katılmamasını değerlendiriyorlar. Siz bu politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle Maraş katliamını değerlendirirken orada Kürt Alevi devrimcilere yönelik bir fiziki katliamdan bahsetmiştik. Maraş’ta yapılan fiziki katliamdı, bugün yapılanlar ise kültürel soykırım katliamların geliştirilmesidir. İnsanlar korkutularak, psikolojik baskı yaratılarak gerçekleştirildi. İnsanlar yurtlarından uzaklaştırıldı, sürgün edildi. Belli bir noktada insanlar korkutularak kendini geriye çekmeleri yaşandı. Korku psikolojisi üzerinden Alevilerin yaşamını örgütleme durumu gelişti. PKK’nin çıkışıyla birlikte aleviler, bütün soykırım politikaları çözerek kendine gelme durumunu yaşadı. Her fiziki katliamlarla birlikte insanlar gerçekliği görerek biraz daha direnişi geliştirdi. Fiziki katliamla bitirmek halkın direnişini daha çok güçlendirdi. Tabi bunu devlet farklı değerlendirmeye çalışıyor.
‘KÜLTÜREL SOYKIRIM DEVREDE’
Şimdi fiziki katliamların zemini yok değil. Bundan sonra gerçekleştirilemez değil, onun da tehditleri var. Alevileri özellikle kendi inancında, kendi yaşamsal değerlerinden uzaklaştırarak kültürel soykırım katliam tehlikesi var. Alevilerin en temel özelliği neydi; haksızlığa karşı direnmektir, tekçi zihniyeti kabul etmemeydi, kendi inançları ve değerleriyle yaşam özelliği sürdürmektir.
‘ALEVİLİK TÜRKLÜKLE BAĞDAŞLAŞTIRILMAK İSTENİYOR’
Günümüzde AKP hükümeti, özellikle Alevilerin bu değerlerini çarpıtmaktadır. Kültürleri ayrıştırma politikaları yapmaktadırlar. Alevilik, İslam içi mi, dışı mı tartışmalarıyla mezhepçilik yapıyorlar. Bir coğrafyada farklı kültürler, inançlar ve halklar bir arada yaşıyorsa bunlar birbirinden etkilenmek durumundadırlar. İslam içidir, dışıdır diye uzun süre bu yaygınlaştırılarak yaratılmaya çalışıldı. Bunun üzerinden Aleviler arasında bir ayrım yapılmaya çalışıldı. Aleviliği Türklükle bağdaştırmaları aleviler parçalanmaya çalışıldı. Tabi ki Türk Alevi, Arap Alevi, Kürt Alevi de var. Bu halklar arası parçalama politikasıydı, tekleştirme politikasıydı. Tüm Alevilerin tek millet adı altında tekleştirme durumuyla karşı karşıyadır.
‘ALEVİLER KENDİ İNANÇLARINA GÖRE YAŞAMAK İSTİYOR’
Tek merkezli Alevilik ne kadar doğrudur. Bunu gerçekleştirmek mümkün müdür?
Tabii ki değil. Bu doğru Alevilik olamaz, Aleviliğe aykırıdır. Son süreçte Alevilerin kendi hakları talep etmesi üzerinden çarpıtmalar geliştiriliyor. Aleviler kendi topraklarında kendi inancına göre yaşamak istiyor. İbadet yerlerine, İbadetlerine karışılmamasını istiyor. Eğitim kurumların da kendi inancına göre eğitim görmek istiyor. Çünkü bu bir hak sorundur. Bir Alevi çocuğu Alevi olarak büyür, fakat okula başladığında Sünni inancına tabi olmasına zorlanıyor. Bu yüzden kendisini gizleme, gereği duyuyor. Bu psikolojik baskı yaratıyor. Aleviler kendi eğitim kurumlarında kendi inancına göre kendi eğitimini görme talep ediyor. Ama devlet bunu da çarpıtarak cem evlerini gündeme koyuyor. Özellikle Alevi Pirlerinin maaşa bağlanmasını gündeme koyuyor. Bunun üzerinden kendi politikalarını Alevilere dayatmaya çalışıyor, yoksa Alevilerin taleplerini kabul etmenin üzerinden değil. Bugün eğitim kurumlarında alevi inancına göre bir eğitim dersi yoktur. Sünnilik eğitim anlayışı halen Alevilere dayatılıyor ve Aleviler bunu kabul etmiyor.
‘DEVLET PİRLERİ AJAN YAPACAK’
Alevi Pirlerinin maaşa bağlanması aleviler nasıl anlamalı ve maaşa bağlanması inanç açısında doğru mudur?
Elbette doğru değildir. Alevi Pirlerinin sadece maaşa bağlanması sorunu değildir bu. Zaten başlı başına kabul edilmeyecek bir durum. Çünkü alevi toplumunda zaten kendi pirlerini kendi yaşamlarını geliştirecek yaşam anlayışı var. Maaşa bağlama, o yaşam anlayışından çıkarıp devlete bağımlı kılma, devletin istemlerini uygulama durumlarıyla zorlayacaktır. Bu kabul edilir bir durum değil.
Cem evlerin irfan merkezleri olmasına Alevilerin ihtiyacı yok. Alevilerin yaşamı zaten kâmili insan yaşamıdır. Bir mekânı irfan merkezi olarak sığdırmak çok doğru bir şey değil ve kabul edilmez. Bunların hepsinin bir asimile politikası olduğunu Aleviler bilmek zorundadır. Bu, katliamın bir şeklidir. Kültürel katliamın bir şeklidir. Bunun karşısında duyarlı olmak gerekiyor. Bizim kendi değerlerimize sahip çıkacak güçlü örgütlülüğe ihtiyaç var. Örgütlülüğümüzü yaşamsallaştırdığımızda katliamların da önünü alacağız. Özellikle devlet politikalarına karşı çok duyarlı olmak gerekiyor. Özellikle Alevilerin öncüsü olarak devlete bağımlı kesimler var. Bunların arkasın da gitmemek gerekiyor. Alevilerin kendisini ifade edeceği kurumları var, Alevilerin kendi örgütlülüğünü kuracak düzeyde koşulları ve imkânları var. Bu şu açıdan önemlidir; bundan sonra katliamların yaşanmasını istemiyorsak bu örgütlülüğü bizzat kendimiz geliştirmeliyiz. Birilerinden bekleyerek, birilerinden isteyerek bunu yapamayız. Özellikle devletten beklemek, katliamlara açık şekilde kendisini savunmasız bırakması demektir.
Bugün Kürdistan’da kendini yönetmek isteyen halka devlet katliamlarla karşılık veriyor. Aleviler başta olmak üzere Kürtler, katliamlara karşılık verebilmek için ne yapmaları gerekiyor?
Biz demokratik ulustan bahsediyoruz, demokratik ulusun inşası diyoruz. Demokratik ulus nedir? Bir ulusu esas almıyor. Tek devleti, tek milleti esas almıyor. Demokrasi çatısı altında tüm ulusların kendisini en iyi şekilde ifade edebileceği, kendi yaşamını örgütlemesini esas alıyor. İnancıdır, ırkıdır, bu tür farklar hiç fark etmiyor. Azınlığı çoğunluğu çok önemli değil. Tüm farklılıkların, tüm etnik yapıların, tüm inançların kendisini en iyi ifade edebileceği demokratik ulus inşası durumu var. Tabi Aleviler de demokratik özü var. Demokratik ulusun inşasında Alevilerin bizzat yer alması önemlidir. Bu çerçevede özellikle, demokratik ulusu sadece biz Kürtler olarak ele almıyoruz. Çünkü demokratik ulus bir ırkı temsil etmiyor. O yüzden Kürt Alevi, Türk Alevi, farklı inançlarda bir coğrafyada kendi yaşamını daha iyi örgütleyebilir. Bunun için tehlikeler var, tehditler var. Demokrasinin gelişmesini istemeyen bir devlet gücüyle karşı karşıyayız. Bunun için de mücadele etmek gerekiyor. Örgütlülük çok önemlidir. Her kesimin, her inancın kendi örgütlülüğünü yaratması çok önemlidir. Kendi öz savunmasını kendisinin alması çok önemlidir. Çünkü Maraş katliamında da gördük. Hep katledilenler devletin kurtarmasını bekledi ama devlet bu güvenliği almadı, bizzat katliamı gerçekleştirendi. Bu günde aynı zihniyet iş başında, o yüzden biz devletten bekleyemeyiz. Demokratik ulusun inşasına örgütlü katılmak önemlidir.
Aleviler açısından, dünyanın birçok yerine dağılma durumu var. Ülkesi vardır. Tabi ülkeye yüzünü dönmek önemlidir. Bunun koşulları var. Bunun koşullarını yaratacak bilinç var. Bu yönlü tabii ki, örgütlüğünün geliştirilmesi, kendi ülkesinde demokratik ulusun inşa edilmesi yönünde çalışmalara aktif katılmak önemlidir. Bu katliamların ancak bu şekilde önünü alabiliriz. Özgür bir yaşamın garantisi olabilir.