Belgeselci Metin Avdaç, işçi ve emekçilerin sorunlarını perdeye yansıtıyor

Yazar, Gazeteci ve Şair Sabahattin Ali'nin yaşam ve mücadelesini, devlet tarafından katledilmesini anlatan “Sabah Yıldızı” belgeselini yaptı.

Elektrik işçiliğinden belgeselciliğe geçiş yapan Batmanlı yönetmen ve Fotoğraf Sanatçısı Metin Avdaç, işçi ve emekçilerinin yaşam koşullarını anlatan filmlerinden sonra Yazar, Gazeteci ve Şair Sabahattin Ali'nin yaşam ve mücadelesini, devlet tarafından katledilmesini anlatan “Sabah Yıldızı” belgeselini yaptı. Belgeselini özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlere adadı.

Stockholm'de düzenlenen Sabahattin Ali'yi anma etkinliğine katılan Avdaç'la belgesel film çalışmalarını, gözaltında kayıpları ve ülkenin içinde bulunduğu sorunları konu alan bir söyleşi yaptık.

ELEKTRİK İŞÇİLİĞİNDEN BELGESELCİLİĞE

Uzun yıllar elektrik işçiliği yapan Metin Avdaç, Türkiye Elektrik Kurumu'nda çalıştığı yıllarda işçilerin yaşam koşullarını ve mücadelelerini anlatan fotoğraf sergileri ve ardından da belgesel filmler yapmaya başlamış.

İşçilik yaptığı yıllarda fotoğrafçılığa ilgi duyduğunu söyleyen Avdaç, 1997 yılında bir fotoğraf makinesi satın aldıktan sonra İFSAK'ta fotoğraf eğitimi aldığını ve ardından işçileri konu alan üç belgesel fotoğraf çalışması yaptığını ve 2005 yılından itibaren belgesel film yapmaya başladığını söylüyor.

Avdaç, ilk belgesel filmi ”Torakçılar”da Trakya'daki odun kömürü çıkaran işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını anlatmış. İkinci filmini o sıralar yeni yayın yaşamına giren, AKP'nin dün kapısını mühürlediği Hayat Televizyonu'yla dayanışma amacıyla yapmış.

ÇOTANAK'TA KÜRT İŞÇİLERİNİ ANLATIYOR

2007 yılı yazında Karadeniz'e gitmiş, Urfa ve Adıyaman'dan fındık toplamak için gelen Kürt işçilerin çalışma koşulları ve fındık üreticilerinin sorunlarını ele alan ”Çotanak” filminin çekimini yapmış.

“Yüksek Gerilim Cambazları” belgeselinde de elektrik sektöründe çalışan taşeron işçilerinin koşullarını ve taşeronlaşmanın yol açtığı yoğun emek sömürüsünü işlemiş.

Batman doğumlu Avdaç, sinemaya olan ilgisinin 1970'li yıllarının başlarında Batman'da gösterilen Yılmaz Güney'in filmlerini izledikten sonra başladığını, çocukluğunda petrol şehri Batman'da kurulu Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) Orkestrası'nı dinlediğini ve unutulmaya yüz tutan orkestrayı ölümsüzleştirmek için bir belgesel yapmaya karar verdiğini söylüyor.

‘KARA ALTINDAN ALTIN MİKROFONA’ BELGESELİNE ÖDÜL

Avdaç, 1968 yılında yapılan ”Altın Mikrofon Şarkı Yarışması'nda birinci olan TPAO Batman Orkestrası'nı anlattığı ”Kara Altından Altın Mikrofona” adlı belgeselinde, Batman'daki sosyolojik değişimi ele aldığını belirttikten sonra orkestranın Batman halkı için önemini şu cümlelerle dile getiriyor.

“Benim çocukluğunda ve gençliğimde Batman'daki orkestranın toplumda büyük bir etkisi vardı. Düğünler, nişanlar havuzda ve sitelerde yapılırdı. Orkestra çok ucuz fiyata gelip şarkı ve türküler söylerdi. Buna benzer oluşumlar o dönemlerde MTA ve Şeker fabrikalarında vardı. Ama tüm bu orkestralar şimdi ortadan kaldı. Müzikten anlamayan biri olduğum halde o dönem orkestranın yaptığı müziğin kalitesiyle şimdi elektronik aletlerle yapılan müzik arasındaki farkı hissedebiliyorum.”

“Kara Altından Altın Mikrofona” belgeseli Avdaş'a 2010 yılında ödül aldıktan sonra Sabahattin Ali'nin yaşamını, mücadelesini ve kaybedilişini ele alan bir belgesel yapmaya başlamış.

’ALDIRMA YILMAZ ALDIRMA’ DİYEREK CEZAEVİNDEKİ GÜNEY'E GÖNDERME YAPIYORLARDI

Sabahattin Ali'yle ilk kez 1978 yılında Van'a akrabalarının sünnet düğününe giderken otobüste tanıştığını söyleyen Avdaç, “Otobüsteki gençler, hep birlikte ‘Aldırma Yılmaz aldırma’ adında bir türkü söylediler. O sıralar Yılmaz Güney cezaevindeydi. Güney'e gönderme yapıyorlardı. Uzun yıllar sonra gençlerin söyledikleri şarkının Sabahattin Ali'nin eseri olduğunu öğrendim. Merak ettim ve yazarın tüm eserlerini okudum. Daha sonra Ali üzerine her hangi bir belgesel film çalışması olup olmadığını araştırdım. 2010 yılında bir fotoğraf yarışmasına katıldıktan sonra aniden Ali'nin yaşamını konu alan bir belgesel yapmaya karar verdim” diyor.

Avdaç, Selahattin Ali'nin Bulgaristan, Almanya ve Türkiye'de yaşadığı, öğretmenlik yaptığı ve cezaevinde yattığı illere gitmiş, orada çekimler yapmış ve Ali'yi tanıyanlarla söyleşiler yapmış. Bu çalışmaları sırasında yazarın kızı Filiz Ali'den de destek görmüş. Filiz Ali babasına ait mektup ve resimleri Avdaç'ın kullanmasına izin vermiş. 2 yıllık bir çalışmadan sonra Ali'nin yaşamı, mücadelesini ve ortadan kaybedilişini konu alan 2 saatlik bir belgesel' ”Sabah Yıldızı” çıkmış ortaya.

SABAHATTİN ALİ'NİN KATLEDİLMESİNİN SORUMLUSU DEVLETTİR

Avdaç, Sabahattin Ali'yi nasıl tanımladığı sorumuzu “Bana göre Sabahattin Ali o dönemin en büyük devrimcisidir. Boyun eğmeyen ve mücadeleci bir yanı vardır. Bunu da yaşamıyla ödemiştir. Cesedini bile ortadan kaldırdılar. Bir mezarı bile yok” diyerek yanıtlıyor.

Cumhuriyet'in kurulmasından sonra devletin gerçekleştirdiği ilk faili meçhul cinayete kurban giden kişinin Ali olduğunu söyleyen Avdaç, “Ali Ertekin biri Sabahattin Ali cinayetini üstlendi ve 4 yıl hapis yattı. Ama ben gerçek katilin Ertekin olmadığını düşünüyorum. Emekli Albay Talat Turhan, Ali'nin emniyetteki sorgusu sırasında öldürüldüğünü söyledi. Ali'nin katledilmesinin sorumlusu devlettir. Devletin arşivlerdeki belgeleri kamuoyuna açıklaması gerekir” diyor.

Faili meçhullerin Ali'den sonra da devam ettiğini ve 1990'lı yıllarda 17 bin insanın faili meçhul cinayetlere kurban gittiğine dikkat çeken Avdaç, “Bu sorunu Cumartesi Anneleri'nin mücadelelerini anlatırken dile getirdim. Bu kaybedilme ve cinayetler, demokrasiye geçildiğinde ve özgürlükçü bir ortam oluştuğunda, devlet kendini sorguladığında açığa çıkar. Bu olmadığı sürece faili meçhullerin akibetlerinin açığa çıkacağını sanmıyorum” şeklinde konuşuyor.

Türkiye'de işçi sınıfının yaşam koşulları, sorunları ve mücadelesini anlatan çok az sayıda film olduğu için işçi sınıfından gelme bir filmci olarak işçileri konu alan filmler yaptığını söyleyen Avdaç, üzerinde çalıştığı yeni filmi hakkında da şunları kaydediyor.

YENİ BELGESELİ SENDİKALARI KONU ALIYOR

“İşçi sınıfının ortadan kaldırılan haklarını, sendikaların pasifliğini, sendikalar içindeki iç çelişkileri ele alacağım. Bugün sınıftan kopuk, işçilerin haklarını savunmayan sendikalar var. Adları var ama varlıkları yok. Bazı sendika başkanları ölene kadar başkanlık yapıyor. Sendika ağaları haline geliyorlar. Bunun iki dönemle sınırlanması lazım. Bu, doğal olarak işçileri de çok olumsuz etkiliyor. Özel sektörde yoğun bir sömürü var. İşçiler günde 12 saat çalıştırılıyor. Son 10 yıldır gerçek ücretler de düştü. Belgeselde bunları ele alıyorum. Çekimlerini esas olarak İstanbul ve Batman'da yapmayı düşünüyorum.”

Son dönemlerde Türkiye'de ciddi insan, basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri yaşandığını, ayrımcılığın arttığını, insanların düşüncelerini açıklamaktan korkar hale geldiklerini söyleyen Avdaç, “2015 yılında Haziran ayı öncesine dönülmesi gerekir. İnsanlarımız ölüyor. 1,5 yıl önce gençlerimiz ölmüyordu. Sanatçılar olarak insanlarımızın parmağının bile kanatılmasına karşıyız. Barıştan ve özgürlüklerden yanayız. Bir an evvel yakılan yıkılan yerleşim birimlerinin yapılması gerekir. Binlerce Kürt genci dağlarda ölüyor. Genç askerler ölüyor. Çok üzülüyorum. Buna bir an evvel çözüm bulunması ve barış görüşmelerine dönülmesi gerekir. İlk adımın da devlet tarafından atılması lazım. Kürt sorunun çözülmesi, Kürtlerin, Alevilerin ve tüm azınlıkların haklarının tanınması gerekir” diyor. 

...