Tuncel: Biz kazanacağız, halkımız, halklarımız kazanacak

DBP Kongresi’ne mektubu gönderen tutuklu Eş Genel Başkan Sebahat Tuncel, “Ortadoğu halklarının geleceğine yönelik tek gerçekçi ve sürdürülebilir çözüm, Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu’ çözümüdür’’ dedi.

AKP’nin cinsiyetçi politikalarına da dikkat çeken Tuncel, “Özgür kadın iddiamız: Kadınlar yoksa, yaşam da yok” hatırlatmasında bulundu.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), “Aydınlanan toplumla özgür geleceğe” şiarıyla bugün 4. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirecek. Neva Palas Otel’de yapılan ve yeni yönetimi ile yol haritası belirlenecek olan DBP Kongresi’nde, Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eş Genel Başkan Sebahat Tuncel ise yeniden eş genel başkanlığa seçilecek.

6 Kasım 2016 tarihinden bu ana Silivri 9 Nolu Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, 4. Olağan Kongre’ye gönderdiği mektupta, DBP’nin “siyasallaşmış yargı eliyle fiilen kapatılmak” istendiğini belirtti.

“Demokratik Özerkliğin inşasında tarihi sorumluluğu olan bir parti olma bilinciyle hareket etmeli ve mutlaka başarmalıyız” diyen Sebahat, AKP’nin cinsiyetçi politikalarına da dikkat çekerek, “Özgür kadın iddiamız: Kadınlar yoksa, yaşam da yok” hatırlatmasında bulundu.

DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, 4. Olağan Kongre’ye gönderdiği mektup gazeteşujin tarafından yayınlandı.

Tuncel’in mektubu şöyle

“Sevgili Divan, değerli kongre delegasyonu

Kongremizi onurlandıran siz değerli konuklar ve sevgili dostlar; sizleri en içten duygularımla selamlıyor ve hoş geldiniz diyoruz. Bugün kongremizde bizzat bulunup kürsüden sizlere hitap etmek isterdim ama ne yazık ki AKP devletinin demokratik siyasete yönelik geliştirdiği ‘rehin alma’ politikası nedeniyle Silivri Zindanı’nda sizlere mektup aracılığı ile sesimi duyurmaya çalışıyorum. Bir kez daha kongremizi onurlandıran tüm delegasyonu, yoldaşları ve dostları saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Partimiz Demokratik Bölgeler Partisi’ne yönelik sistematik bir devlet şiddeti uygulanmaktadır. Birlikte görev yürüttüğümüz, daha doğrusu yürütmeye çalıştığımız 4. Olağanüstü Kongremizde Eş Başkanımız tutukluydu. Şimdi de ben tutukluyum. Eş Başkanımız Sayın Kamuran Yüksek de bu devlet şiddetinden nasibini almış, hukuk adına yürütülen hukuksuzlukla demokratik siyasetin dışında bırakılmıştır. Yine Amed ve Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımız başta olmak üzere onlarca il, ilçe ve belde belediye eş başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz şuan zindanlarda rehin tutulmaktadır. Demokratik Bölgeler Partisi siyasallaşmış yargı eliyle fiilen kapatılmak istenmektedir. Bugüne kadar binlerce yöneticimiz ve üyemiz bu politikaların sonucunda gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bugün de gözaltı ve tutuklama politikası sürdürülmektedir.

‘KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ ÇİZGİĞİMİZİ GELİŞTİRMELİYİZ’

Bugün gerçekleştirdiğimiz kongre tüm bu hukuksuzluklara, AKP devletinin baskı ve zor politikalarına karşı demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü çizgimizdeki ısrarı ve faşizme karşı direnişi geliştirmek açısından önemli bir sorumluluk üstlenmek durumundadır. DBP, Kürdistan halkının kendi kaderini tayini için, demokratik özerkliği, Türkiye halklarıyla eşit ve ve özgür yurttaşlık temelinde Demokratik Cumhuriyet’i, Ortadoğu halklarının özgürlüğü ve barışı temelinde Demokratik Ortadoğu konfederasyonunu inşa etmek için her zamankinden daha çok emek ve çabanın sahibi olmak zorundadır.

Siyasal alanı toplumsal, toplumsa alanı siyasallaştırmak ilkemizin gereği olarak demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın toplumsallaşması ve halkla buluşmasını sağlamak önümüzdeki en temel görevidir. Kendi sistemimizi, ideoloji ve politikalarımızı halkla buluşturmak, halkın eşitlik, özgürlük, emek ve barış taleplerinin siyasal ifadesini, temsilini sağlamak DBP’nin en temel misyonudur. Bunu başarabilmek için bunu başaracak bir parti gerçeğini açığa çıkarmak, partimizin kadrolarını eğitmek, yetiştirmek ve ideolojik, politik olarak paradigmamızı içselleştirmiş kadrolarımızla köylerden mahallelere, sokaklara kadar halkımızın olduğu her alanda toplumsal değişime – dönüşüme öncülük etmek en temel görevimizdir.

DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİN İNŞASINDA TARİHİ SORUMLULUK

DBP her hangi bir parti değildir. Yerel demokrasinin gelişmesi, siyasetimizin, paradigmamızın toplumsallaşmasını sağlayacak kadroları açığa çıkarmak ve ‘Başka bir yaşam mümkün’ diyerek yola çıktığımız, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ışığında demokratik özerkliğin inşasında tarihi sorumluluğu olan bir parti olma bilinciyle hareket etmeli ve mutlaka başarmalıyız.

Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı vardır. DBP de Kürdistan halklarının bu hakkını teslim ederek kendisini konumlandırmıştır. DBP, Kürdistan halkının kendi geleceğini belirlemede öncü konumdadır. Demokrasinin yerelden gelişmesi, demokratik özerkliğin inşasında öncülük misyonunu oynaması gerekmektedir. Partimizin öncülük misyonunu oynayabilmesi için öncelikle partimizin tüm organlarının kendisini buna göre örgütlemesi ile mümkün olacaktır. 19. ve 20. yüzyılın klasik siyaset anlayışı ile 21. yüzyıl ile karşılamamız, kadınların, halkların, doğanın özgürlüğünü sağlamak mümkün değildir. O nedenle öncelikle kendimizden başlayarak kendi eksik ve yetmezliklerimizi gidermek, kendimizi örgütlemek ve halkla toplumla güçlü bir buluşmayı sağlamak zorundayız.

Her kongre aynı zamanda yeni bir başlangıç, eskiyle hesaplaşmak, yüzleşmektir. O nedenle geride bıraktığımız 2-3 yıllık sürecin güçlü bir özeleştirisini yapmak, içine düştüğümüz yetersizlikleri açığa çıkarmak, sorunlarımızın kaynağını kendimizi dışında tutmadan güçlü analiz etmek yeni ve güçlü bir başlangıç için oldukça önemlidir.

Eski tarz, tempo, günü kurtarmaya çalışan yüzeysel tarzımızla geleceği kazanmamız mümkün değildir. Yine kendisine rol biçmeyen, yaşanan olumlu veya olumsuz tüm gelişmelerden kendisini sorumlu tutmayan sorunların merkezine ve dolayısıyla çözümün merkezine kendisini almayan bir tarzı hep birlikte aşmak zorundayız. Bugün yaşadığımız siyasal gelişmelerin seyrinden, yaşadığımız siyasal sonuçtan kendi duruşumuzu, siyaset yapma biçimimizi, halkla kurduğumuz ilişkiyi, bağı değerlendirmeden güçlü bir çıkış yapmamız mümkün olmayacaktır. Halk bizden bugüne kadar binbir emekle, mücadeleyle elde ettiği kazanımları korumamızı bekliyor. Halk bizden, Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Gever ve Şırnak’ta açığa çıkan direniş çizgisinin sahibi olmamızı, binbir emekle, bedelle, mücadeleyle elde ettiği kazanımları korumamızı ve onlara eşit, özgür, adil ve barış içinde bir gelecek sunmamız için öncülük rolümüzü oynamamızı bekliyor.

AN AZADİ, AN AZADİ

DBP olarak yapmamız gereken, halkımızın, halklarımızın bu beklentisine cevap verecek şekilde önce kendimizi örgütlemek, bununla birlikte siyasetimizi halklaştırmak, toplumsallaştırmaktır. ‘An Azadi. An Azadi’, ‘Ya Özgür Yaşam, Ya Hiç’ diye özetleyebileceğimiz özgürlük talebimizin ancak böyle kazanabileceğimizi bir kez daha yüksek bir sesle kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bu kongremiz yeni bir başlangıç yapmaya hazır mı? Bana göre hazır.

Değerli delegasyon, Sevgili Yoldaşlar! DBP Kadın Özgürlük çizgisini esas alan bir partidir. Partimize yönelik devlet şiddetinin ana nedenlerinden biri de kadın özgürlük çizgimizdir. DBP, bugüne kadar demokratik siyaset çizgimizin kadın özgürlük çizgisini kendi program ve tüzüğünde esas almış, pratikte bazı sorunlar yaşansa da uygulamaya çalışmıştır. Dünyada bir ilk olan Eş Başkanlık sistemini sadece parti yönetim kademelerinde değil yerel yönetimlerde de uygulayarak kadınların toplumsal yaşamdaki eşitlik talebini fiili olarak uygulamaya koymuştur. Bununla birlikte özgün ve özerk kadın meclisleri, kadın merkezleri, kota ve eşit temsil ilkeleri ile kadınların kendi öz özgürlüğünü sağlayarak, yerel ve genel siyasete, ana akım politikalarda kadın bakış açısının gelişmesinde önemli yol kat etmiştir.

Kürt kadın hareketi emekle, mücadeleyle elde ettiği kazanımları, deneyimleri Türkiye ve dünya kadın hareketleriyle de paylaşmıştır. Kadın özgürlükçü bir çizgimiz, kadınların toplumdaki yerini, etkinliğini güçlendirmekle birlikte, erkek egemen siyaset anlayışına, erkek egemen sisteme karşı güçlü bir alternatif olmuştur. Erkek egemen sistemin temsilcileri olan AKP, bu kazanımlarımızı hedeflemiş, baskı ve zor politikaları ile kadın özgürlük çizgimizi geriletmeye çalışmaktadır. Milletvekillerimizi, belediye eş başkanlarımızı, partimizin il ve ilçe yöneticileri olan kadın siyasetçilerine, kadın hareketinin temsicilerine yönelik gözaltı, tutuklamak, siyaset dışına itmek, erkek egemen sisteme alternatifi ortadan kaldırmak istenmektedir.

Kadınlar olarak bu saldırılara verilecek en iyi cevabımız, kadın özgürlüğünü geliştirme, kadın özgürlük çizgimizi örgütleme ve köylerden kentlere, tarlalara, fabrikalara ve atölyelere kadar kadınlarla güçlü buluşmak ve örgütlü topluma öncülük etmektir. Bununla birlikte Türkiye ve dünya kadın hareketleri ile dayanışmayı yükseltmek, kadına yönelik her türlü şiddet, savaş, çatışma, yoksulluk, taciz, tecavüz, cinsel istismara karı mücadeleyi yükseltmektir.

KADINLAR YOKSA YAŞAM DA YOK

Kadınlar olarak her evi, her sokağı kadınların yaşadığı tüm alanları kadın özgürlüğünün örgütlenmesi, halkımızın özgürlüğünün sağlanması için mücadele alanına dönüştürmeliyiz. İktidarcı, tahakkümcü, cinsiyetçi, dinci, milliyetçi kadın düşmanlarına verilecek en iyi cevap bu olacaktır. Kadınlar yoksa yaşam da yok. ‘Jin Jîyan Azadi ile kavramsallaştırdığımız özgür kadın iddiamızı bir kez daha yüksek sesle haykırıyoruz.

DBP olarak demokratik toplum inşasında kadın özgürlüğünü olmazsa olmaz bir ilkemiz olduğunun altını çizerek, Kürt kadın hareketi ve temsilcilerine, milletvekili belediye eş başkanları, kadın üye ve yöneticilerimize yönelik her türlü baskı zor politikalarını gözaltı ve tutuklamaları protesto ediyor, tüm kadınları kadın dayanışmasını yükseltmeye, kadın özgürlük çizgisinde mücadeleye davet ediyoruz.

‘Demokratik toplumu geliştirmek için sorumluluk üstleneceğiz’

Sevgili arkadaşlar! DBP gençlik, ekoloji, ekonomi, emek, hukuk, sosyal, siyasal, kültürel ve diplomasi alanlarında toplumun, halkın ihtiyaçlarını karşılayacak zihinsel altyapıyı ortaya çıkarma, bireylerde ve toplumda farkındalık yaratmak, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızı, politikalarımızı örgütlemek, toplumsallaştırmak, demokratik toplumu geliştirmek için bugüne kadar ki pratiğimizi aşan bilimsel, demokratik özgürlükçü siyasal, sosyal ve akademik çalışmaları yürütmek için sorumluluk üstlenecektir. Yaşamın tüm alanlarında daha güzel ve yaşanabilir özgür, demokratik, barış içinde bir geleceği bugünden kurmak için bugün yeni bir başlangıç yapıyoruz.

Kapitalist modernist sisteme karşı, demokratik modernitenin geliştirilmek ve mücadeleyi yükseltmek için başta delegasyonumuz, parti üye ve yöneticilerimiz, kadın ve gençlik çalışanlarımız olmak üzere tüm halkımızı bu özgürlük yürüyüşünde bizlere eşlik etmeye çağırıyoruz. Bize dayatılan köleliğe, faşizme, zulme karşı direnişi büyütmeye, yaşam alanlarımıza yönelik geliştirilen her türlü tahakküm ve baskıya karşı durmaya davet ediyoruz.

Sur, Nusaybin, Silopi, İdil, Cizre, Şırnak, ve Gever’de halkımızın yaşam alanlarından çıkartılarak, kentlerimizin tarihi, kültürel, inançsal, toplumsal değerlerinin yok edilmesine sessiz kalmayacağımızı, kalmamamız gerektiğinin altını çiziyoruz. Yaşadığımız mekanlar sadece taş duvar, beton binalar değildir. Binlerce yıldır insanlığın biriktirdiği, birbirine aktardığı insanlık değerleridir. En son Sur’da yapılmaya çalışılan işte bu insanlık değerlerinin ortadan kaldırılmasıdır. Sur’un yıkılması ile tarihi, kültürel, inanç değerlerimiz, direniş tarihimiz, toplumsal belleğimiz yok edilmek istenmektedir. Kongre delegasyonumuza ve tüm halkımıza Sur başta olmak üzere tarihi ve kültürel mirasımıza, yaşam alanlarımıza yönelik her türlü saldırıya, baskıya karşı mücadeleyi yükseltmeye davet ediyoruz. Unutmayalım ki sevgili yoldaşlar, geçmişi olmayanın geleceği olamaz. Bugün egemenler bizleri geçmişsiz bırakarak geleceğimizi çalmaya, geleceğimizi karartmaya çalışıyor, buna izin vermeyelim.

Sevgili Divan, değerli delege arkadaşlar! Kapitalist modernist sistemin yapısal bir kriz yaşadığı tespitini daha önce defalarca dile getirmiştik. Kapitalist modernist sistemin en temel kriz alanlarından birisi ulus devlet anlayışının toplumsal sorunları çözmek bir yana, yeni krizlere yol açmasından kaynaklanmaktadır. Savaşın, çatışmanın günlük yaşamın bir parçası haline getirildiği Ortadoğu’da milyonlarca insan bu durumdan etkilenmiştir. Savaş nedeniyle milyonlarca insan yaşadığı yerleri terk etmiş, yüzbinleri aşan insan kaybı, yoksulluk, yoksunlaştırma en temel insan hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasının Ortadoğu halklarının kaderi olmadığını biliyoruz. Ortadoğu halkları açısından savaşsız, sömürüsüz ve özgür başka bir yaşam mümkün.

ÇÖZÜM, DEMOKRATİK ORTADOĞU KONFEDERASYONU

Ortadoğu halklarının geleceğine yönelik tek gerçekçi ve sürdürülebilir çözüm Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu çözümüdür. Bugün Rojava şahsında ortaya çıkan demokratik özerklik, demokratik cumhuriyet Ortadoğu halklarının tek çıkış noktası olduğu tüm enternasyonalistler tarafından görülmektedir. Rojava’da halklar için yanan özgürlük ateşi, tüm Ortadoğu halklarının geleceğini aydınlatmaktadır. Buradan bir kez daha Rojava’da insanlık için direnenleri özgürlük umudunu büyütenleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Kürdistan sorununu Kürt sorununun çözülmesi, tüm Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi açısından olmazsa olmazdır. Türkiye’nin, Türkiye halklarının geleceği açısından da bu durum hayatidir. Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin yolu Kürdistan sorununun, Kürt halkının hak ve özgürlük sorununun çözümünden geçmektedir. Sayın Abdullah Öcalan ile 2013 -2015 yılları arasında devlet ile yürütülen diyalog sürecinin ‘Dolmabahçe mutabakatı’ ile müzakereye evrilmesi aşamasında AKP masayı devirerek, Kürt sorununda savaş, çatışma ve çözümsüzlük projesi olan ‘Çöktürme Planı’nı devreye koymuştur. Kürt sorununun demokrasi dışı yöntemlerle bastırılmaya, zor stratejisi Türkiye’yi giderek otoriter, tekçi bir rejime dönüştürmüştür. AKP devleti ile önce barış isteyenlerin, demokrasi ve özgürlük talebini yükseltenlerin sesini kısmakla başlamıştır işe. Barış isteyen akademisyenler gözaltına alınmış, tutuklanmış, demokratik muhalefet susturmak için her türlü zor politikası devreye konulmuştur.

AKP 7 Haziran sonuçlarını yok sayarak, halk iradesine darbe yapmıştır. Bugün yaşanan gelişmelerin başlangıcını buradan aramak gerekir. Daha sonra 15 Temmuz askeri darbe girişimi bahane edilerek 7 Haziran’la birlikte başlatılan siyasi darbe devam ettirilmiş, OHAL ilan edilerek Türkiye sürekli bir ‘Olağanüstü Hal Rejimi’ haline getirilmiştir. Parlamento devre dışı bırakılarak KHK’larla yeni bir zor rejimi geliştirilmiştir. Dikkat edilirse Kürt sorununda çözümsüzlük politikası sadece Kürtleri değil, tüm Türkiye halklarının geleceğini etkilemiş, darbe dinamiği devreye girmiştir; ki bu süreç halen devam etmektedir.

AKP’nin 7 Haziran halk iradesine yönelik darbe süreklileştirmiş durumdadır. 7 Haziran sonrası 1 Kasım’da demokratik muhalefeti tüm hukuksuz ve eşitsiz koşullara rağmen elde ettiği başarı siyasi darbenin başarısını engellese de hükümetin çöktürme stratejisinde geri adım atmasını sağlayamamıştır. AKP devleti bu stratejiden ısrar ederek partimize yönelik kapsamlı bir saldırı gerçekleştirmiş halk iradesi ile seçilen belediyelerimiz devlet zor aygıtları kullanılarak gasp edilmiştir. Partimizin eş başkanlarımız ve meclis üyelerimiz tutuklanmış yerel demokrasinin kırıntıları bile ortadan kaldırılmıştır. Bu süreç HDP Eş Genel Başkanları ve Milletvekillerinin rehin alınması ile devam edilmiştir. Kongremizi gerçekleştirdiğimiz bu süreçte de bu politika sürdürülmektedir. Kürt halkının yerel ve siyasal hakları gasp edilirken Türkiye halkları da öngörülemez bir kaos içine sürüklenmiştir. KHK’lar ile özgür basın susturulmuş gazeteciler, akademisyenler zindana atılmış 15 Temmuz bahane edilerek en küçük bir demokratik talep için bile insanlar sokağa çıkamaz hale getirilmiştir.

Ancak tüm bu yaşananlara rağmen AKP kazanmamış aksine kaybetmiştir. Türkiye halkları AKP’nin tekçi, cinsiyetçi, dinci, milliyetçi ve militarist tek adam rejimine referandumda güçlü bir itiraz yükseltilmiş, AKP’ye kırmızı kart göstermiştir.

Türkiye’de bir kriz yaşanmaktadır. Mevcut cumhuriyet rejiminin içine girdiği krizi AKP referandumda geçirdiği ‘Başkanlık sistemi’ paketiyle aşmak istese de gelinen süreç Türkiye’yi daha kaotik bir sürece taşımıştır. Kaldı ki referandumda ortaya çıkan ‘Evet’ sonucu şaibelidir. Buradan Rosa Luxemburg’a atıf yapmak iyi olacaktır. Rosa Luxemburg; ‘Eğer bir Napolyon veya benzer bir despot, halk kitlelerinin siyasi geriliği ve ekonomik bağımlılığından faydalanarak siyasi demokrasinin en radikal biçimi olan referandumu ‘Sezarlık’ hedefleri için kullanırsa o zaman hiç çekinmeden ve tüm kararlılığımızla en ufak utangaçlık göstermeden bu demokrasiye karşı çıkarız.’ Rosa’nın deyişi gibi meşru olmayan demokratik ve eşit koşulların olmadığı halk iradesinin zorla gasp edildiği demokrasi oyununa karşı durmak kararlı bir şekilde itiraz etmek özgürlük demokrasi ve adalet isteyenlerin boynunun borcudur.

AKP’nin yürüttüğü Kürt karşıtı politika, Türkiye’nin tüm dünyada tecrit olmasında, çatışmayı, kriz ve kaosu Türkiye’ye çekmekten başka bir sonuca götürmemiş kriz daha da derinleşmiştir. Türkiye halklarının yeni bir seçeneğe ihtiyacı vardır. HDP bu seçeneğin, yeni umudun adıdır. Kuşkusuz HDP’ye yönelik baskı ve zor politikalarının esas nedeni de budur. CHP bugüne kadar yürüttüğü siyaset tarzı, politik hattı, ülkenin içerisine girdiği kriz ve kaosa yol açmıştır. Ana muhalefet bir alternatif olmaktan ziyade iktidarın mevcut politikalarını kolaylaştıran bir noktada durmuştur. Gelinen aşamada bu duruşun kendilerini etkilediği görülmüştür. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ile CHP’nin siyaset alanının daraldığı, nefes alamaz bir hale getirildiği görüldüğünden harekete geçilmiştir. -Ki hiç bir şey yapmamaktansa bir şey yapmak, hareket etmek iyidir. Ancak mevcut hareketin nasıl bir sonuç açığa çıkaracağı, hedefi net değildir.

Adalet talebi bugün bütün Türkiye halklarının talebidir, bu doğru. Adalet kadar özgürlük ve barış da halkların en acil talebidir. Bu taleplerin karşılanmasını talep etmekten ziyade, bu taleplerin gerçekleşmesi için acil yapılması gerekenler olduğu ortadadır. Bunun için antifaşist cepheyi güçlendirmek, özgürlük, adalet ve barışı esas alan bir programla bir özgürlük ve dayanışma cephesine ihtiyaç var. Eğer bu yürüyüş buna evrilebilirse anlamlı olur. Aksi taktirde bir itirazdan öteye gitmeyecektir. Elbette yapılan etkinlik küçümsenemez, ancak güçlü bir alternatif olma, halkların umudu olunmak isteniyorsa bundan daha ileri bir adıma ihtiyaç vardır. Şimdi yapılması gereken, Kürt siyasal hareketi, sol ve demokrasi güçleri, kadın ve gençlik hareketleri, ekoloji hareketleri ile yan yana gelip dayanışmayı büyütmek, değişim ve dönüşüm için risk ve inisiyatif almaktır. DBP olarak bizler özgürlük ve demokratik bir gelecek için sorumluluk üstlenmeye hazır olduğumuzun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar! Bizlere dayatılana rejim değişikliği ve faşizm karşısında çaresiz değiliz. Bizler kendi geleceğimizi bugünden kurmak için, bugüne kadar açığa çıkardığımız deneyimleri esas alarak özgürlükçü bir sitemi açığa çıkardığımız deneyimleri esas alarak özgürlükçü bir sistemi geliştirebiliriz. Yeter ki kendi gücümüzün farkında olalım.

ULUS DEVLETE KATŞI, ÖZERK DEMOKRATK SEÇENEK

Önümüzdeki dönemin zorlu geçeceği bugünden görülmektedir. Kongremiz bu zorlu dönemi karşılama kararlılığı ile yeni bir başlangıç yapmak durumundadır. Eğer yaşanan krizin nedeni tekçi, merkeziyetçi, ulus devlet gerçeği ise o zaman çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, demokratik, özerk, yerinden yönetimi esas alan demokratik bir seçeneğe ihtiyacımız var. Bu seçenek aynı zamanda toplumsal barışın sağlanmasını sağlayacaktır. Barış olmadan adalet de olmaz, özgürlük de güvencede olmaz.

Bu nedenle Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü için Dolmabahçe mutabakatına dönülerek müzakerelerin başlatılması çok önemlidir. Bugün İmralı’da tecrid altına tutulan Sayın Abdullah Öcalan şahsına halkların demokrasi, özürlük ve barış talepleridir. Türkiye halklarının geleceği İmralı’da kilitlidir. DBP olarak biz, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın barıştaki rolünün bir kez daha altını çiziyor, 19 yıldır ağır tecritin derhal sonlandırılması, Sayın Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanmasının hayati bir sorumluluk olduğunun tüm kesimler tarafından görülmesi toplumsal barış için adım atılmasını talep ediyoruz.

Sayın Divan, değerli delegeler, sevgili yoldaşlar! Coğrafyamızda tarihi gelişmelerin yaşandığı zorlu bir süreçte gerçekleştirdiğimiz kongremizin yeni bir başlangıç yapacağına inancımı belirtir bugüne kadar birlikte çalıştığımız, emek harcayan, mücadelemize katkı sunan tüm arkadaşlara, tutuklandığım günden bugüne vekaleten benim görevimi sürdüren Gülcihan Şimşek arkadaşıma, PM ve MYK’da görev alan yoldaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Yeni seçilecek yönetimimize bu zorlu süreçte, demokrasi ve özgürlük mücadelesine aday olan tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Yaşanan tüm zorluklara rağmen biz kazanacağız, halkımız, halklarımız kazanacak.

Selma Irmak’tan selam

Bitirirken Silivri 9 Nolu Zindanı’nda birlikte kaldığım Hakkari Milletvekilimiz Sayın Selma Irmak arkadaşımız da kongremizi selamlayarak tüm delegasyona, katılımcılara selam ve sevgilerini sunuyor yeni yönetime başarı dileklerini iletiyor.”

Sebahat Tuncel,

Silivri 9 Nolu Kadın Kapalı Cezaevi.