“Sema Yüce adı gibi Serhildan’dı”

KJK Koordinasyon üyesi Evindar Ararat, Sema Yüce’nin şahadet yıldönümü vesilesiyle Dengê Kurdistan’a değerlendirmelerde bulundu ve cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalara karşı topyekun mücadele çağrısı yaptı.

17 Haziran 1998 tarihinde şehitler kervanına katılan Sema Yüce’nin şahadet yıldönümü vesilesiyle değerlendirmelerde bulunan KJK Koordinasyon üyesi Evindar Ararat, Yüce şahsında, Ağrı ve Serhat şehitleri başta olmak üzereü tüm devrim şehitlerini andı.

Günümüzde başta İmralı cezaevi olmak üzere Türkiye cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalara dikkat çeken Ararat, topyekun saldırıya karşı topyekun mücadele çağrısı yaptı.

Sema Yüce’nin Ağrı Tutak’da doğduğunu ve yurtsever bir ailede büyüdüğünü söyleyen Evindar Ararat, büyüdüğü çevrenin Kürt bilinci ve Kürtlüğü tanıma, kültürünü yaşama temelinde Ağrı isyan destanlarının anlatıldığı bir ortam olduğunu belirtti.

“Geliyê Zilan, Ağrı isyanı, her zaman hikaye gibi aktarılmaktadır. O temelde Kürtlüğünü tanıma durumu gelişiyor. Tarihsel bir geçmişe dayanıyor tarihi ve Kürtlüğü sürekli diri tutuyor. Düşmanlarına karşı öfke ve kin duygularıyla sürekli diridir. Böylesi bir ortamda büyüyor” diyen Ararat, Sema Yüce’de daha çocukken isyancı ve asi özelliklerin ortaya çıktığına dikkat çekti.  

Ararat “Kendi ayakları üzerinde bir kadın olarak durma temelinde yaklaşıyor. Örneğin amcası adını Leyla yapıyor, Leyla Qasım’ın adını takıyor. Katıldıktan sonra ise kodunu Serhıldan yapıyor. Filistin militanı olan Leyla Xalıt, yine güney Kürdistan’da Saddam faşizmine karşı halkı için mücadele veren Leyla Kasım var ki sonra idam ediliyor. Leyla şahsında Kürt kültürüne sahip çıkma, özgür bir kadın kimliği ile halkı için mücadele veren, kadın özgürlüğü için varlığını ortaya koyma temelinde yaklaşıyor” dedi.

Sema Yüce’nin henüz devrime katılmadan önce hem yurtseverlik bakımından hem özgür kadın duruşu bakımdan bazı adımlar attığına vurgu yapan Ararat, kendi raporlarında da hem Leyla Xalıt, hem Leyla Kasım’ı kendine örnek aldığına değindiğine dikkat çekti. “Bir direniş kültürü, bir Serhildan kültürü bir yurtseverlik kültürü, düşmanına karşı halkın için mücadele etme kültüründe büyümüştür ve kişilik olarak bu noktalarda nasıl bir rol oynayacağına, neler yapabileceğine dair arayışlarını sürdürmüştür” diyen Ararat üniversite ortamında PKK hareketini tanıdığını ve tercih ettiğini belirtti. Ararat, “1991’de devrime katılıyor. Bekaa’ya gidiyor, Önderlik sahasına Şam’a geçiyor. Orda bir süre eğitim görüyor. Önderlik ile geliştirdiği diyaloglar, yaptığı değerlendirmeler ile kendini güçlü ele alarak sıradan bir duruştan çok öncü bir militan kadın olarak yer alacağını gösteriyor, o temelde kendi geliştirmek istiyor. Bu nedenle adını Serhildan yapıyor. Serhildan ismi de öylesine seçilmiş değildir. Sema arkadaşın iddia düzeyini gösteriyor. Ayaklanıyor yani sisteme karşı. Bu ruhtur. Şahadete giderken de çok büyük bir umut ve aşkla gidiyor. Bunu halkı için, önderliği için, özgür yaşam için gösteriyor” diye konuştu.

“DURUŞU ÖRGÜTLÜYDÜ, ÖNCÜYDÜ”

Sema Yüce’nin cinsiyetçi topluma karşı, feodal sisteme karşı, işgalci düşmana karşı, Kürt halkı ve kadınına düşman tarafından dayatılan köleliğe karşı ayaklanma ve başkaldırmayı ifade ettiğine vurgu yapan Ararat bu konuda birebir öncüllük ettiğine de işaret etti.

Daha sonra Ağrı da kitle çalışmalarına giden Yüce’nin orda bir ihanet sonucu yakalandığını hatırlatan Ararat, sözlerine şöyle devam etti: “Sema Yüce, ihanet yüzünden yakalanıyor ve zindana konuluyor. Nevşehir’den sonra Çanakkale zindanına gönderiliyor. Sağlık sorunları da vardı. 90’lı yılları biliyoruz, düşman yönelimleri tutuklulara dönük çoktu, işkence en üst düzeydeydi. Gözaltındayken ve tutukluyken de asla taviz vermemiştir. Çok büyük bir direniş sergilemiştir. Zindan direnişi sürecinde de zihni ve fikri olarak, ideolojik olarak kendini geliştirme arayışı, kişiliğini geliştirme arayışı var. Zindanda da olsa örgütün verdiği sorumluluklardan geri adım atmama vardı. Örgütlü ve öncü bir duruş gösteriyor. Adım adım özgürlüğe giden bir duruş ortaya çıkarıyor.”

Sema Yüce’nin katılımının bir, bir buçuk yıl olmasına rağmen zindan pratiğinin çok örgütlü ve öncülük düzeyinde olduğunu belirten Ararat, sistemi, kadın sömürüsünü, halk köleliğini iyi çözdüğünü ve tahlil ettiğini ifade etti.

Sema Yüce’nin “8 Mart-21 Mart’ı birbirine bağlayan köprü olmak istiyorum” sözünü değerlendiren Ararat şunları belirtti “21 Mart günü Newoz günü Kürt halkı tarihinde bir direniş, bir ayaklanma tarihi olarak biliniyor ve tanınıyor. Yeniden doğuştur, zulme, emek talanına, haksızlığa ve adaletsizliğe başkaldırıdır. Kawa şahsında, Mazlum Doğan şahsında, Zekiye Alkan şahsında, Rahşan Demirel, Ronahi-Berivanlar şahsında Newroz isyan ateşi olmuştur, direniş günü olmuştur. 8 Mart da emekçi Kadınlar günüdür. Bugünü emeği sömürülen, tüketilmek istenen kadının da aynı zamanda isyanı olarak görüyor, kadın direnişi olarak görüyor. 8 Mart ile 21 Mart arasında hem kadın mücadelesini hem de Kürt halkının özgürlüğü mücadelesini buluşturmak istiyor.”

Evindar Ararat, bu açıdan hem Kadın özgürlük mücadelesi hem Kürt halkın özgürlük mücadelesi bir araya getirildiğine dikkat çekti. Bu arada yaralı olarak hastaneye kaldırılan Newroz şehidi Zekiye Alkan’a da değinen Ararat, şunları söyledi:

Sema Yüce, Zekiye Alkan’ın tedavi sürecinde hem nöbetini tuttu hem de bakımını yaptı. Zekiye Alkan’dan çok etkilenmişti. Bu nedenle mektubunda şunu yazıyor: “Göbek bağımı Zekiye kesmiştir, birbirine bağlıdır. Şehit düşersem eğer mezarımdan bir avuç toprak Zekiye’nin mezarına dökün. Böylesi bir vasiyeti de var. Kendini Zekiye Alkan, Mazlum Doğanların, Zilanların izinden giden biri olarak görüyor, öyle de adlandırıyor. Bu nedenle öyle diyor.”

Zindan koşullarında olduğu için ancak yüreğini ortaya koyabilirim dediğini hatırlatan Ararat, Sema Yüce şahsında özgür düşünce, özgür yaşam ve özgür pratik bir bütündü ve asla umudunu yitirmediğine işaret etti.

“TASFİYECİLİĞİ GÜÇLÜ ÇÖZÜMLÜYOR”

Eylemini yaptığı Çanakkale zindanında ciddi bir tasfiyeci eğiliminin ortaya çıktığına dikkat çeken Ararat, Yüce’nin bu tasfiyeciliği güçlü tahlil ettiğine işaret etti.

Evindar Ararat konuşmasına şöyle devam etti: “O tasfiyeci eğilim Önderlik çizgisine karşı nasıl bir tutum ve yaklaşım içindedir ve kendini nasıl dayatıyor? Bunların tümünü aydınlatıyor. İdeolojik bir bakış ile ideolojik bir fikir ile net ortaya koyuyor ve çözümlüyor. Tahlil ediyor ve tutumunu ortaya koyuyor. Tutumu da Önderliğe olan bağlılıktır, Kürt halkının özgürlük çizgisidir” dedi.

Sema Yüce’nin Kadın hareketi için önemine dikkat çeken Ararat “Heval Sema duruşunda bir özgürlük militanı çok net bir şekilde göstermiştir. Bu duruşunu hepimize göstermiştir ve ondan aldığımız çok şey olmuştur. Kadın özgürlük mücadelesinin ölçüleri nelerdir, herkes kendisinde nasıl oturtacak nasıl pratikleştirecek hem ruhsal ve maneviyat olarak hem şahsiyet olarak hem de cins mücadelesinde ve hem de gerçek yoldaşlık ölçüleri nasıl olacak hepimize örnek olmuştur. En önemlisi bize bıraktığı bu ölçüler üzerinden yaşamak önemlidir” dedi.

‘TEK BİR ÖNDERLİĞİMİZ VAR’

Cezaevinde Can Yüce şahsındaki tasfiyeciliğe karşı Önderlik çizgisinde Sema Yüce’nin mücadelesine dikkat çeken Ararat şunları belirtti: “O dönemde Can Yüce şahsında büyük bir tasfiyecilik gelişiyor. Farklı bir arayış var aslında, Önderliğe karşı alternatif bir Önderlik yaratmak amaçlanıyor. Heval Sema bu tasfiyeciliğe karşı büyük bir direniş içerisinde, Can Yüce'ye karşı da büyük bir mücadele söz konusu o dönemler. Can Yüce, heval Sema'yı o çizgiye çekmek istiyor, buna karşı heval Sema diyor ki: "Tek bir güneşimiz, tek bir Önderimiz var. Ona karşı kimse alternatif olamaz. Nasıl ki yeryüzünde iki güneş yoksa, partide de iki Önder yoktur." Heval Sema örgüte karşı olan bu yaklaşımları, önderliğe olan bu yaklaşımları erken fark ediyor. Heval Sema, bu yaklaşımlara karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu tasfiye pratiğini kabul etmiyor. Heval Sema'nın bu tavrı bu yaklaşımı sadece düşmana karşı yapılmış bir tepki değildir. İçteki düşmanlara, tasfiyeciliğe karşı eylemi ile tepkisini, tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor. Biz asla bu mücadeleyi bırakmayacağız, Önderliğin yaşam çizgisinde yaşayacağız, onun direnişini esas alacağız, kadın özgürlük mücadelesini yürüteceğiz, bizler Önderliğin militanlarıyız başkalarının militanları değiliz dedi ve eylemini bu çizgide gerçekleştirdi. Önderliğe olan bu bağlılığını net bir şekilde ortaya koydu. Tasfiyeciliğe karşı heval Sema'ın tavrı Önderlik çizgisiyle bir olmaktır, örgütünü korumaktır, kadın özgürlük mücadelesinde irade sahibi olma ve bu mücadeleyi korumaktır.”

‘ZİNDANDA BÜYÜK BİR DİRENİŞİ VAR’

Zindandaki direniş mücadelesine dikkat çeken Ararat zindan direnişini selamlayarak şunları söyledi: “PKK hareketinden önce ta ki bugüne kadar zindan direnişi PKK hareketinin bir parçası olarak var olmuştur. 12 Eylül 1980'den beri zindanlar direniş alanları olmuştur. Dönem dönem devlet ve hükümetlerin politikalarından zindanlardan tasfiyeciler çıkartılmaya çalışılmıştır, zindan direnişlerine gölge düşürülmeye çalışılmıştır, zindan örgütlülüğünü dağıtmaya çalışılmıştır. Son 3 yıldır on binleri aşan tutuklamalar söz konusu ve şu an bu on binler zindandalar. Bu hareketin öncü kadroları, akademisyenler, halkın temsilcileri, Kürtlerin temsilcileri, parti sempatizanları, kadın hareketinin öncüleri, kadroları on binleri aşan insan bu zindanlarda büyük bir direniş gösteriyorlar, mücadele ediyorlar. Bu sebebiyetle onların bu direnişini kutluyor, selamlıyorum.

OHAL koşullarında, sıkı yönetimin olduğu bir ülkede gözaltı ve tutuklamalar söz konusu. Taciz, tecavüz, darp etme, tecrit altında tutma söz konusu. Bu tecridin en bariz örneği Önder APO üzerinde uygulanan ağır İmralı tecrididir. Türkiye zindanlarında bütün kötü koşullara ve ağır cezaevleri tecridine karşı büyük bir direniş ve mücadele söz konusu. PKK, için zindanın anlam ve önemi direniştir. Mazlum Doğan, Kemal Pir, Sakine Cansız, Sema Yüce gerçeği ve on binleri aşan bu halkın evlatları zindanlara büyük bir direniş gösterdiler. Büyük zindan tecrübelerine sahibiz. Elbette bu konuda düşmanın da politikaları söz konusu. Bu kadar baskı, terör, işkence, tutukluların hak ihlalleri gibi politikaları yürütüyor devlet ve bu yönlü amaçları da var devletin.”

‘İMRALI’DA AĞIR BİR TECRİT VAR’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki direnişine dikkat çeken Ararat “Zindanların yaşam şartları insanlığa karşı bir zulümdür. Ama buna karşı da bu zindanlarda büyük direniş sergileniyor. Kadın hareketi, genel hareket olarak bu direnişe, bu mücadeleye saygı duyuyoruz. Nasıl ki gerilla her koşula rağmen NATO'ya üye olan ve bütün koşullara sahip olan bir devlete karşı direnişini gösteriyorsa, mücadelesini büyütüyorsa zindanlarda da arkadaşlarımız, yurtseverlerimiz, çalışanlarımız fedai bir ruhla direnişlerini sürdürüyorlar. Zindanlarda halkı tamamlama, gerillayı tamamlama olmalıdır. Önemli ve anlamlı eylemler gerçekleşiyor zindanlarda ama zamanı, dönemini, koşullarını iyi ayarlamak lazım, önemlidir bu. Oradaki arkadaşların duruşları zaten birer direniştir. Düşmana karşı boyun eğme, fedai ruhunu koruma önemli ve anlamlıdır. Yine İmralı Adasında ağır bir tecrit uygulanıyor, 2 yıldan fazladır Önderliğimiz ile herhangi bir görüş yapılmamış, haber alınamamıştır, koşulları tecridi aşan durumlardır. Tek bir mektup alma, gönderme dahi söz konusu değildir. Ama Önderliğimiz büyük bir moral, büyük bir iddia büyük bir kararlılık ve büyük bir duruşla orada yaşamını sürdürüyor” diye konuştu.

Cezaevlerinin koşullarına dikkat çeken Ararat “Zindanlar kendilerini geliştirme, daha fazla güçlendirme ve irade sahibi olma yeridir. Yanındaki arkadaşını eğitme yeridir. Devletin manipülasyonlarına karşı dikkatli olmalıdırlar, birbirlerini eksiklikleri yönünde uyarmalıdırlar. Önümüzdeki dönemde cezaevlerinde nasıl eylemler olma bu yönlü tartışmalar yürütülmelidir” dedi.

Savaşa karşı topyekun mücadele çağrısı yapan Ararat, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Sema Yüce'nin ruhu halen de zindanlarda canlılığını koruyor, yaşıyor. Zindanlardaki arkadaşlarda bu canlılığı esas alıyor. Koşulların olmadığı dönemlerde bile direnişler kendisini gösterdi. Ama bu eylemler heval Sema'nın eylemi gibi olacak anlamına gelmiyor. Eylemlerin farklı tarzları vardır. Zindan direnişini hem yaşayalım hem de mücadelemizi en zirveye taşıralım. Düşmanı yenilgiye uğratalım bu önemlidir. Hem yaşa hem de düşmanı yok etme ruhu, fedailiği olmalıdır. Dönem bunu bizden istiyor. Düşmanı yok etme, yıkma olmalıdır. Direnişi, mücadeleyi büyütme olmalıdır. Önderliğin yaşam felsefesini esas alma, özgürlük mücadelesini büyütme esas alınmalıdır. Nasıl ki gerillanın büyük mücadelesi ve direnişi ile moral alınıyorsa bizler de zindan direnişleri ile büyük moral alıyoruz. Umutluyuz ki zindanlarda Önder APO çizgisi, kadın özgürlük çizgisi, Kürt halkının özgürlük çizgisi, militanlık ölçüleri ve düşmana cevap verme olacaktır. Herkes kendi şahsında düşmanı yok etmelidir. Topyekün savaşa karşı topyekün mücadele olmalıdır. Zindan direnişleri, halkın ve gerillanın direnişleri ile mutlaka kazanacağız, başaracağız. Kısa bir sürede faşist AKP devleti ve MHP'yi yok edeceğiz. Önderlik etrafında ateşten çember oluşturalım, Önderliği 24 saat yaşayalım, onu anlayalım ve pratize edelim. O zaman özgür Kürdistan yakın olacaktır.”