Ruken: Kürdün kutsalı ve belleği hedefte

KJK Koordinasyon Üyesi Zerin Ruken, Türk devletinin şehitliklere saldırarak Kürdün ahlakını, kutsalını, vicdanını ve belleğini hedeflediğini belirtti, katletmekle de yetinmediğini söyledi.

Komalên Jinên Kurdistan (KJK) Koordinasyon Üyesi Zerin Ruken, ANF'nin sorularını yanıtladı...

 

AKP-MHP rejimi gerilla mezarlıklarına-şehitliklere saldırıyor. Belleksizleştirme, kimliksizleştirme politikaları dayatılıyor. Bu olup bitenleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tüm bu saldırıların özellikle şehitler ayında olmasını çok iyi anlıyoruz. Bununla bize verilmek istenen mesaj da anlaşılmaktadır. Çünkü mayıs ayı şehitler ayıdır. Tüm devrim ve özgürlük şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnettarlıkla anıyorum. Şehitler bir halkın tarihinde kutsallarıdır, kutsalımızdır. Kutsallığımıza düşmanlık yapan soykırımcılığı kadının örgütlü iradesi ve mücadele duruşu ile aşacağız. Anılarına bağlılık mücadeleyi zaferle taçlandırmaktır. Öncelikle bunu belirterek değerlendirme yapmak istiyorum.

Bugün Kürdistan’da en acımasız bir soykırım politikası, TC faşist sömürgeci devletin öncülüğüyle tüm biçimleriyle uygulanmakta ve uygulanırken de şu ana kadar insanlık adına yaratılan tüm değerler ayaklar altına alınarak çiğnenmektedir. Ahlak ve vicdanı kalmamış, ceberut bir devlet ile karşı karşıyayız.

20. yüzyılda Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesiyle uluslararası ve bölgesel sömürgeci güçlerin resmileştirdiği soykırım politikaları, inkâr ve imhaya dayalı daha gizli bir biçimde yürütülürken, 21. yüzyılda daha açık bir şekilde yapılmaktadır. Çok çirkin yöntemler devreye konulmuş durumdadır. Garzan Mezarlığı'nda 2 yıl önce kaçırılan şehitlerin cenazelerini bugün Kilyos'ta kaldırımda saklamaları ve açığa çıktığı uygulanan yöntemi hangi vicdanlı insan kabul eder ki? Yine Amed'in Sisi köyündeki şehitliğe saldırı... Soykırım stratejisinin temel uygulayıcısı, en içten ve gönüllü bir şekilde uygulayan güç TC devletidir. TC faşist devletinin Kürde uyguladığı soykırımın gerçekten de çok kendine özgü, özel yönlerini görerek mücadeleyi bugün büyütmek gerekir.

Özellikle de Rebêr Apo’nun önderliğinde Kürdistan’da gelişen özgürlük hareketinin gelişimiyle birlikte, bu soykırım politikaları çok daha planlı, sömürgeci, iradeyi ezen ve kırıcı, hafızayı ortadan kaldıran ve yok edici  şekilde açıktan uygulanmaktadır. Gelişen özgür, onurlu bir halkın ve kadın iradesi kırılamadıkça, tam tersi daha da büyüdükçe, dallanıp gelişip güçlendikçe, yayıldıkça, mücadele duruşuna karşı soykırım sistemi derinleştirilmektedir. Ezeceğim demektedir. Bu savaş devletinin hedefi, büyük bir mücadele öfkesiyle yerin altından kazıp açığa çıkarırcasına gelişen Kürdistani ve özgürlüksel değerleri tasfiye ve yok etmektir, tek derdi. Hiç olmamış gibi kılmaktır. Kendine benzeştirmektir. Bu kadar öfkeyle saldırmaktadır. Temel hedefi ve amacı böyle olan soykırım politikaları, türlü biçimlerde, hem de insan aklının ve duygusunun almayacağı çeşitli biçimlerde uygulamaktadır.

'KÜRDÜN CANI DA TÜM DEĞERLERİ DE HEDEF'

Bunun önemli bir yanı, faşist sömürgeci şiddeti olabildiğince tırmandırmak, öldürmek, katletmek, tutuklamak, çocuk ve kadınlara tecavüz, işkence yapmak, her gün siyasi soykırım operasyonlarını aralıksız sürdürmek ve kendi topraklarından zorla göç ettirerek demografik değişimi Kürdistan'da uygulamaktır. 45 yıldır Kürdistan'da bir OHAL ve faşist anayasa ile bu yapılmaktadır. Diğer bir yönü; Kürt halkının sürekli topraksızlaştırılması, yoksullaştırılması, kendi ekonomik gücünü geliştirmekten yoksun bırakılarak hep sömürgeci devlete muhtaç hale getirilmesi, farklı yerlere göç ettirilmesi vardır. En önemli bir yön de sosyal yaşamda yozlaşmayı, özellikle de kadınlarda ve gençlerde yozluğu, ahlaksızlığı, yolsuzluğu geliştirerek politik ve kültürel kimliğinden uzaklaştırmaktır. Dil ve kültürel asimilasyonun dışında ahlaki olarak da bir dejenerasyon yaratarak asimile etmeyi geliştirmektir. Bugün bu ahlaki dejenerasyon veya ahlaki asimilasyon yönü daha özel bir biçimde planlanarak devreye konularak pratikleştirilmektedir.

Bunu aslında hemen görünür bir şekilde değil de, korku atmosferini geliştirerek adım adım ve toplumun ahlaki değerlerinin yok edilmesini hedefler bir tarzda uygulamaktadır. Şunu belirtmeliyim ki soykırım politikalarının tümünün hedef ve amaçları böyledir. Fakat yaşanan bu uygulamanın biçimini iyi anlamak ve ciddi sorgulamak gerekir. Bugün toplumu en hassas yerinden vurarak yozlaştırma, direnmenin ana damarı olan ahlakı bozma ve yavaş yavaş direniş kültüründen almaktır. Yine özel savaş yöntemlerini derinleştirmiş bir biçimde planlayarak uygulamaktır. Bundan dolayı özel savaş odalarında ciddi beyin patlatılmaktadır. Kürt halkının ve kadının geldiği düzeyini herkes görmektedir. Bu öncülüğün sonucunda toplumsal düzlemde açığa çıkmış özgürlük değerleri küçümsenmeyecek bir niteliktedir. Dört parça Kürdistan'da büyük bir uyanışla Kürt kadınları devrime öncülük yapmaktadır. İşte kadınlar Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak için önemli bir mücadele yürütmektedirler. Gelişen tüm bu saldırılar, tecrit, izolasyan sisteminden bağımsız değildir.

'ÖNDER APO ÖZGÜR OLMADAN...'

Bundan dolayı da öncelikle Önder Apo ve tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılması için mücadelenin her yönlü büyütülmesiyle sonuç alınacaktır. Hiçbir dönemde olmadığı kadar bugün Kürt halkı ve kadınları özgürlüğün en güçlü gücüdür. İşte Önder Apo özgür oluncaya kadar, hiçbir başarıdan söz edemeyiz. Cezaevinde hasta tutsaklar şehit düşmektedir. En son şehit düşen Sabri Kaya arkadaşın sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır. Yine içeride binlerce siyasi tutsağın hayatı risk altındadır.

'TOPLUMU DEĞERLERİYLE, AHLAKIYLA KARŞI KARŞIYA GETİRMEK İSTİYORLAR'

Kesinlikle, bugün soykırımcı devlet, ne yapsak da bu Kürt kadınlarının öncülüğünü yok edelim diye düşünüyor, bundan dolayı da saldırılarını artırarak geliştirmektedir. Toplum kendi öz değerlerinin karşısına masıl geçirilmeli? Sessiz kalmasından başlayarak giderek bunu kabullenen ve sonra da unutan bir düzeye nasıl getirilmeli? İşte soykırımcı devlet fiziki anlamda saldırıp da Kürt halkının mücadelesini yok edemedikçe, çok kirli ve düşmanca, karanlık birçok yönteme başvurarak halkı kendi vicdanı ve ahlakı ile karşı karşıya getirmek için her yolu denemektedir. Soykırımın bu uygulama biçimlerini çok iyi anlamak ve yüksek düzeyde bir mücadele duruşuyla boşa çıkarabilmek olmalıdır.

Garzan’da şehitliğe 2 yıl önce gece yarısı gizlice 267 şehidimizin kemiklerini kaçırmaları, bu kemikleri İstanbul Adliyesine götürüp saklamaları, ailelerine vermemeleri ve işte açığa çıktı Kilyos'ta kaldırımda saklamaları büyük bir utançtır. Kürdistan’ın birçok yerinde büyük bir özveri ve emekle şehitlerimiz için yapılmış şehitliklerimizi bugün tahrip etmeleri, işte bu soykırım stratejisinin adım adım nasıl geliştirildiğini herkesin iyi anlaması ve mücadeleyi büyütmesi ile daha iyi anlaşılabilir. Geçmişte özelikle '90’lı yıllarda dağdaki gerillanın, özellikle de kadın gerillaların cenazeleri parçalanmış, işkence edilmiş, özellikle de kadın kimliğini aşağılama amacıyla korkunç saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bugün bu çirkin saldırı Bakur öz yönetim sürecine, Rojava'da, Efrîn'de, Serêkaniyê'de serekani de, Girê Spî'de devam etmektedir. Bu vahşetleri hangi insanlık unutabilir? Halen çok canlı ve tazedir. Çok diridir.

'ÇETELERİN KAYNAĞI ERDOĞAN'DIR'

Tüm bunlar, bir savaş ve insanlık suçudur. Yine bunu kahramanlık olarak göstermek bir alçaklığı sergilemektir. Zerre kadar utanmamadır. Düşmanına karşı güçlü savaşan ve onu zorlayan Kürt gerillalarının cenazelerinin olduğu şehitliklere saldırarak, faşist olduklarını kabul etmedir. Milliyetçi anlayışlarına göre sözde cezalandırmak, hatta yok etmek, hafızasızlaştırılmak istendiği için bu kadar pervasızlık yaşanmaktadır. Onur kırıcı davranış sergilenmektedir. Kürtler asla buna boyun eğmeyecektir. İşte bu dönemin vahşi soykırım politikaları gizlenmeye bile gerek duyulmadan gerçekleştirilmektedir. Tüm kirliliği ile şehitliklere saldırılmıştır. Korku yayarak fethetmek, mezarlıklarınızı bile yok edebiliriz. İşte tüm bunlar Türk ordu ve devlet şürekâsının temel yöntemleri olmaktadır. DAİŞ de böyleydi. Kesinlikle DAİŞ'in Türk faşist menşeli olduğunu rahatlıkla söylemek istiyorum. Hatta tüm Ortadoğu’daki çetelerin esas kaynağı TC’dir. Erdoğan ve şürekâsıdır.

'PARADİGMAMIZ VE ULUSAL BİRLİK KAZANDIRACAK'

Bugün bu yüzyılda hesap etmedikleri, Kürtlerin ve Kürt kadınlarının bu korku çemberini ezelden beri aştıklarıdır. Her yerde örgütlenen Kürt kadınları, Kürt halkı ve dostları bugün özgür bir yaşam için ayaktadır. Demokratik ulus paradigması tüm halklar için büyük bir özgür yaşam kaynağı ve umut çizgisi olmuştur. Yine Kürtlerin ulusal birliğiyle daha fazla çarpılacaklarıdır. İşte burada şunu vurgulamayı gerekli görüyorum; 21. yüzyılda Kürtlerin ulusal birliği, Kürtleri bu yüzyılda statü sahibi kılacaktır. Bu açıdan birliği kadınlar açısından da temel stratejik bir programla ele almakla başaracağız.

İşte Zînî Wertê ile açığa çıkan durum ve Kürt kadınlarının gösterdikleri çaba ve girişimleri elbette ki değerlidir. Ve şunu belirtmeli ki, Türk devletinin Kürt düşmanlığı politikası, kendi sınırları içinden taşımıştır. Rojava devrimini tasfiye etmeden tutalım Başur'da işte Zînî Wertê gündemdedir. Yine Bakur'da halkın seçilmişleri ve belediyelerine dönük işgal, gasp.

'AKP BİTMİŞ VE ÇÜRÜMÜŞ DURUMDA'

Amed merkezli geliştirilen siyasi soykırım operasyonu tüm Kürt kadınlarına karşı yapılan bir darbedir. Darbeci bir devlete karşı, özgürlük bilincini örgütleyerek, savaşı durduracağız. Kürtlere karşı savaş içinde olan AKP-MHP iktidarının çürümüşlüğünün, bitmişliğinin ifadesidir. Sizi tasfiye ederiz, tutuklayabiliriz, özgürlük mücadelesinden vazgeçin, diyen bir erkek-devleti faşizmidir. 12 kişinin tutuklanmasıyla hangi gözdağı verilmek istenirse istensin. Kadınlar hiçbir şekilde geri adım atmayacaktır. Bu kadar alçalan bir zihniyet karşısında başta tüm kadın çevrelerini kadın düşmanı AKP-MHP'ye karşı etkili mücadele yürütmeye çağırıyorum. Kürt kadınlarının özgürlük potansiyelinden korkan DAİŞ'in ruh ikizi AKP-MHP'nin faşist iktidarına karşı dayanışmayı yükseltmek gerekir, kadınlar birlikte güçlüdür. Sesini, rengini, tutumunun örgütlüğü, kimliğiyle hiçbir yerde faşizme geçit vermeyelim! Kendi sınırlarının içinde, dışında, yanında özgür kadın ve özgür Kürt iradesini hiçbir biçimde kabul edemeyen bir düşmanca tutum geliştirilmektedir. Maalesef dünyanın gözleri önünde her türlü kirli ittifakı da gerçekleştirerek bunu yapabilmektedir. Zaten dünya egemenleri de buna ortaktır. Kuzey Kürdistan’da daha yoğun bir biçimde geliştirilen toplumun ve ahlaki değerlerine saldırıp iradeyi kırma, soykırıma tabi tutma politikalarına aslında biraz daha derinlikli bakmak gerekir. Fakat bu öyle sıradan, gelişi güzel geliştirilen durumlar, saldırı olmamaktadır. İşte en önemlisi de yeri, zamanı iyi hesaplanmıştır. Planlanmış ve uygulanmış saldırılardır. Bunlarla toplumun değerleri, kutsalları nasıl vuruluyor? Toplumun ahlakına, değerlerine bu büyük saygısızlıktır. Vicdansızlıktır. Hangi tarihi varoluş biçimini yok etmek için gerçekleştiriliyor?

 

AKP-MHP iktidarınıntoplumsal değerleri hedef almasındaki amacına dair neler söyleyebilirsiniz?

Saygı kavramı, kutsallıktan yansıyan ya da kutsallığın izdüşümü olan bir kavramdır. İnsana saygı, topluma, toplumun kimliğine saygı, doğaya saygı, tarihe, kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya saygı, kültüre, dile saygı. Yaşamın birçok alanına dair saygı duyulacak birçok husus belirtebiliriz. Ancak burada saygı kavramını doğuran ana kavramın kutsallık olduğunu görmek çok önemli olmaktadır. Saygı, kutsallıktan bir damladır, ondan süzülüp gelmiş toplumsal ilişkilere, zihniyetlere sızmış yerleşmiş bir ilkedir. Hayatın en anlamlı ve en güzel ilkelerinden biridir. Gücünü kutsallıktan alan saygı, bulunduğu yerde anlam yaratır, sevgi yaratır, güzellik yaratır. Saygının olmadığı yerde ise anlamsızlık, sevgisizlik, çirkinlik, zulüm ve sömürü vardır.

Kutsallık için de birkaç şey belirtmek gerekirse; toplumun temel bir özelliği kutsallarının olmasıdır. Toplumu kutsallık olmadan düşünmek çok zordur. İnsanlığın varoluşu esas olarak toplumsal karakterde olurken, toplumsallık da kutsallığın etrafında gelişmiş, maneviyat, insani değerleri kutsama, sevgi-saygı gibi en temel değerler bu biçimde kendini dışa vurmuştur. Dünyanın neresine gidersek gidelim, tarihin hangi dönemine bakarsak bakalım, bunu insan toplumlarının olduğu her yerde çok net bir biçimde görüyoruz. İster dini inanç biçiminde olsun, isterse farklı inanış ve yaşam biçimlerinde olsun, toplum bir şekilde kendini böyle ifadelendirmiştir. Bu, toplumun toplum olmaktan kaynaklı olmazsa olmazı, vazgeçilmez bir ilkesidir. Çünkü kutsallıkta toplumu, toplum ilişkilerini birleştiren, kaynaştıran değerler bütünlüğü vardır. Burada asıl kutsanan, insanlığın yaşamına yol açan toplumsallığın kendisidir. İşte bunun toplumsal ilişkilere yansıması, yaşamın her anına süzülüp gelmesi saygı kavramına denk düşer. Bu nedenle kutsallıkla saygıyı birbiriyle bağlantılı ele almak, değerlendirmek çok ama çok önemlidir.

Şimdi bunlar genel toplumsal değerler açısından birkaç hususun ortaya konulmasıdır. Peki Kürdistan, Kürdistan’da uygulanan soykırım politikasıyla bunların nasıl bir ilişkisi olabilir? Kürdistan’da özellikle de PKK hareketinin gelişimiyle birlikte dirilen, ayağa kalkan ve bugün büyük devrim yürüyüşünde öncülük eden Kürt halkının kutsalları nelerdir? PKK mücadelesi ile birlikte açığa çıkan hangi değerler, kendini bile inkâr eden Kürt halkını böyle diriltti, ayaklandırdı ve sürekli yürütüyor.

Daha 1977'nin 18 Mayıs'ında Haki Karer yoldaşla başlayan bir şehitler hakikati vardır. Önder Apo, ilk şehidimizin yaşandığı günden başlayarak şehidin kutsallığını, bu kutsal değerlerin etrafında kenetlenmeyi ve mutlaka şehide layık olmak için tarihi adımlar atmayı esas almış, şehidin anısına büyük gelişmeler yaratmanın tarzını, yöntemini, diyalektiğini geliştirmiştir.

Kendini inkâr eden Kürt, yani toplumsallığını yitirmiş Kürt, PKK etrafında yepyeni özgür bir toplumsallığı yeniden yaşamaya başlarken, bunu Önder Apo’nun ve şehitlerin etrafında kenetlenerek gerçekleştirmiştir. Şehitlerimiz bu anlamda Kürt toplumunun en büyük kutsalıdır. Bu kutsallık etrafından kendini yeniden yaratmıştır. Bu şehit cenazelerini ziyaret etmek, dua okumak, çocuklarının kemiklerinin yakınında olduğunu bilmek, onunla etkileşime girmek, Kürt toplumu için bir ibadet gibidir. İşte Çewlik şehitliğinde gidip kızının mezarı başında nöbet tutan annenin haykırışını iyi anlamak gerekir.

Bu anlamda şehitlerin kutsallığına saygı, kutsama böyle ifadesini buluyor. Kürt toplumu, şehitlerine en güzel mezarlıklarını yaparken, sürekli ziyaret edip dua okurken, bir nevi kendi toplumsallığını da kutsamaktadır. Bu, büyük bir ahlaki, vicdani eylemdir. Bir var oluş biçimidir. Anlam yaratma ve anlamı süreklileştirme eylemidir. İbadet derken böyle anlamlandırmak önemlidir.

'ÖLDÜRÜLMEK İSTENEN AHLAK, VİCDAN, DURUŞTUR'

Evet, TC faşizmi işte şehit mezarlıklarına bir hırsız gibi girip gece yarısı şehitlerimizin kemiklerini bile çalıyor, yok ediyor. Kesinlikle mezarlıkları tahrip etmesini iyi anlamak gerekir. Kürt toplumunun kutsallığını, hafızasını, var olma biçimini çalmaya çalışmaktadır. Şehitlerimiz, Kürt toplumunun, ezilen insanlığın hafızasıdır. Kendilerince bu hafızayı ortadan kaldırmak, silmek, dirilen özgür Kürt iradesini yeniden öldürmek istemektedirler. Yoksa ölü neden bir kez daha öldürülsün ki? Burada öldürülmek istenen toplumun kendisidir. Toplumun ahlaki ve vicdani duruşu, eylemselliğidir.

Dikkat edersek, DAİŞ de Ortadoğu genelinde gittiği her yerde mezarlara, tarihi eserlere önce saldırmıştır. Toplumun yaşayanlarından önce mezarlarına saldırmıştır. Bu, Türk faşizminin ve onun eseri DAİŞ’in uyguladığı temel bir tarzdır. Geçmişi, tarihi böylelikle yok edecek, toplumun bir araya geldiği kutsal değerleri etkisizleştirecek ve böylelikle de toplumsallığı yok edecek. Esas plan, strateji bu olmaktadır.

Kürdistan’da gerilla cenazelerinin olduğu şehitlikler normal bir tarihi, normal bir hafızayı temsil etmemektedir; çok büyük direnmeyi, savaşmayı, cesareti, bilinci, kararlılığı, düşmana meydan okumayı ifade etmektedir. Bu nedenle özgürlük hafızasıdır. Türk soykırımcılığı işte bu özgürlük hafızasına düşmandır. Öyle ki Kürdün dirisine de ölüsüne de düşman olan bir soykırımcılıktır. Bunu çok iyi anlamalıyız. Özellikle de gençler bu gerçeği çok iyi kavramalıdır. Şehitliklerimize ve şehitlerimize saldırı, bu anlamda PKK ile birlikte gelişen özgür toplumsallığı hırsız gibi çalma, yerle bir etme, hafızalardan silme amacını taşımaktadır.

 

Çocuklara ve kadına yönelik tecavüz yasası, AKP-MHP tarafından yasallaştırılıyor. Bunu nasıl ele alıyorsunuz?

Türk faşizmi, kadına yönelik çok daha özel bir savaş yürütmektedir. Gerek toplumdaki kadını yozluğa çekme, daha fazla sömürme, iradesizleştirme, gerekse de mücadele eden kadına, yine tüm mücadele eden kadına saldırma pratiklerini katmerleştirerek uygulamaktadır. Erkek egemenlikli cinsiyetçiliğin zirveleşmesi olan AKP-MHP iktidarı, tüm bunları bir devlet politikası olarak sistematik bir şekilde uygulamaktadır. Çıkarılan ceza infaz yasasıyla tüm tecavüzcüleri, hırsızları, çeteleri, katilleri dışarı salmasının sonucunda çocuk tecavüzcüleri yüzde yüz artmıştır. Kadın şiddeti yüzde yüz artmıştır. Eşit olmayan bu yasa ile bugün iktidar ve devlet sistemi zihniyette de pratikte de tümüyle kadın düşmanı olduğunu kanıtlamaktadır. Cinsiyetçi devlet politikalarıyla, kadına yönelik şiddet, korona günlerinde katmerleşerek devam etmektedir. Çıkarılan yasa ile itaat edin demektedirler. İşte TC erkek egemenlikli bir devlettir. En önemlisi de, çocuk yaşta evliliklere onay veren yasaya izin vermeyeceklerini kadınlar, her gün eylemde oluşlarıyla ortaya koymaktalar. Ve ne şekilde olursa olsun, kadını kendi bedeniyle, bedensel farklılığıyla tekrar tekrar öldürmek istemektedir. Kadın ve çocuk düşmanı olan bu iktidar, gözü doymayan bir biçimde kadın katliamlarını gerçekleştiren bir ırkçı, milliyetçi, faşist bir devlettir. Kadını tecavüzcü ile evlendiren bir zihniyetten hesap sorma zamanındayız. Kesinlikle tecavüz yasalarıyla her öldürdüğü kadınla, toplumsallığı, toplumun ahlakını, vicdanını öldürmeyi amaçlamaktadır. Her bir kadın katliamı ve şiddetin uygulaması toplumsallığın, var oluşun darbelenmesidir; özgürlük hafızasının yeniden kölelik hafızasına dönüştürülmesidir. Soykırımcı sistem kendi yaşamını, özgür Kürdün, özgür kadının ölümünde görüyor, sadece ölümünde de değil parçalanmış, tahrip edilmiş, tecavüz edilmiş bir biçimde ölümünde görüyor. Son olarak şunları belirtebilirim.

Toplumda şokları süreklileştirip toplumu buna alıştırmak ve nihayetinde bu şokla, zihinlerde canlanan özgürlük bilinci, umudu ve sistemini unutturmak temel amacıdır. Kutsalların yok edilmesi normalleştirmeye, tüm toplumu baskı ile alıştırmaktır. İşte kadına yönelik düşmanlığı da bu esasta ele almak gereklidir. Ve sonrasında soyun kırımıdır, kimliğin yitimidir, özün yok oluşudur. Toplumun da bireyin de ezilmesi ve silinmesidir. Özgürlük hafızasının kaybedilmesidir.

Buna karşı ne yapılabilir, bir çağrınız var mı?

Bunu kabul mu edeceğiz? Asla! O zaman mücadeleyi büyütmektir yapılması gereken. Yine bu saldırılara asla alışmamaktır. Soykırımcılığın tüm saldırı biçimlerine göre mücadeleyi yaygınca yükseltmektir. Tarih herkese ve hepimize etkin bir şekilde yürümeyi gerekli kılıyor. Ve mücadeleyi yükseltmeliyiz ki buna son verilsin.

Tüm kadın çevreleri ve demokrasi savunucuları, sosyalistler, anti kapitalist çevreler, ekoloji çevreleri, tüm toplum kesimleri olarak hiçbir biçimde susmamalıyız. Eğitim, örgütlenme, mücadele, sokağa çıkma, teşhir etme, hukuki mücadele, öz savunma yapma, kendi sistemini inşa etme, faşizme karşı varlığını savunma gibi her türlü mücadele biçimlerini geliştirmeliyiz. Kadınlar, ortak örgütlülüğü ve dayanışmasıyla Türk devletinin faşist ve eril kimliğini yenecek ve başaracaktır.