Kürt kadını özgürleştiği için AKP ilk olarak onu hedef aldı

Güven: Kayyum atanan belediyelere dikkat edin, ilk kadın eş başkanlara daha sonra kadın kurumlarına yönelim oldu. Çünkü kadınlar o kurumlar aracılığıyla aydınlanıyordu, bilinçleniyordu ve hesap sorar duruma geliyordu...

OHAL’le birlikte kayyum atanan yerlerdeki ilk uygulamalardan biri de kadın eş başkanlık sistemine yönelik oldu. Demokratik Bölgeler Partisi’nden birçok kadın eş başkan tutuklanırken belediye bünyesinde açılmış kadınlara yönelik kurumların kapısına da kilit vuruldu.

Birçok kadın kurumu kapatılırken bazıları da başında Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a ait KADEM’e devredildi. DTK Eş başkanı Leyla Güven AKP’nin bu politikasının sebebini Kürt kadın hareketinin yaşadığı büyük dönüşüm ve özgürlüğe darbe olarak yorumlarken; kadınların OHAL’de de sokaklarda ve mücadele alanlarında olduğunu vurguladı.

Kadınlara yönelik erkek şiddetinin artışını, Kürt Kadınlar açısından çıkarılan yasaların, AKP’nin politikalarının yansımalarını ve kadın mücadelesini DTK Eş başkanı Leyla Güven ile konuştuk

OHAL koşullarında geçen yıldan bu yana kadına yönelik erkek şiddet çok büyük bir artış gösterdi. 2016’da 328 kadın öldürüldü, 2017’de de 300’ü buldu. Peki, bu koşullarda Kürt kadınları açısından tablo nedir?

Aslında 2017 yılı, başta kadınlar olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halklar açısından çok zor ve zahmetli bir yıl oldu. OHAL’in baskıcı politikalarıyla emekçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin derdest edildiği, söyledikleri her şeyden yargılandığı bir yıldı. Ağırlaştırılmış tecrit başta olmak üzere siyasi soykırım operasyonlarının yükseldiği; işçilerin, gençlerin, kadınların, çocukların, yani toplumun bütün kesimlerinin çok ağır hak ihlallerine maruz kaldığı bir dönem. Kadınlar da bundan bağımsız değil. Ve elbette kadınlar ayrıca bir baskıcı sistemle yüz yüze kaldı. Çünkü kadınlar tarih boyunca hangi ulus içerisinde yer aldılarsa, toplum olarak yaşanan her şeyle yüz yüze kalırken bir de cinsiyet bakımından bu uygulamalara maruz kalıyor. İşte kadınlar, 2017 yılında da cinsiyet olarak ciddi bir kırımla yüz yüzeydi. Kadına yönelik erkek şiddetinin yüzde bin dört yüz arttığı AKP dönemindeki baskılar, 2017 yılında zirve yaptı. Boşanmak isteyen kadınlar şiddete maruz kaldı; kadınlar sokak ortasında öldürüldükten sonra bedenleri teşhir edildi, Taybet Ana (İnan) gibi kadınların cenazeleri sokakta bir hafta bırakılarak ailelerine ve tüm topluma mesaj verilmek istendi. Yani AKP iktidarında somutlaşan faşizm, en çok da kadınlara yöneldi.

Neden?

Çünkü AKP’nin zihniyetinde kadınlara biçilen bir rol ve misyon var. Evinde duran, kocasına ve ailesine kölelik yapan, itaat eden, çocuk doğuran, onların sistemine göre aile kadını olan bir kadın modeli bu. Bunun dışına çıkan, isyan eden, hakkını arayan, Nuriye Gülmen gibi “İşimi geri istiyorum” diyen ya da HDP’nin kadın vekilleri gibi sözünü esirgemeyen, cesurca ortaya koyan; Gültan Kışanak gibi, Selma Irmak gibi, Sebahat Tuncel gibi, Figen Yüksekdağ gibi kadınlara zindan gösterilerek pasifize edilmeye çalışıldı. Bütün hak arayışında bulunan kadınlara çok ciddi bir kırım dayatıldı.

DBP’li, HDP’li kadın siyasetçiler tutuklu. Ayrıca belediye eş başkanları da aynı durumda. Kadının özgürlük mücadelesi açısından AKP nasıl bir tehlike oluşturuyor sizce?

Tüm dünyada kadınlar, hak ihlallerine ve despotlara karşı mücadele yürütüyor. Bu mücadelelerde sembolleşen isimler var. Biz, “Claralardan Saralara” diyoruz. Bu özgürlük talebi, isteği, özgürlük için bindiğimiz treni mutlaka amaca ulaştıracağız. Bu yolculukta da karşımıza çıkan engeller var. Türkiye’de karşımıza çıkan engel AKP iktidarı; bu, Mısır’da, Irak’ta, İran’da başka iktidarlar da olabilir. Ama nihayetinde hepsinin kaynağını aldığı yer ataerkil sistemdir. Bu zihniyet karşısında mücadele eden Kürt kadınları da tarihten bu yana bu sistemlerin şiddetinden nasibini almıştır.

Sakine Cansız, bu sembollerden biri. Diyarbakır Zindanı’nda Esat Oktay Yıldıran gibi birinin yüzüne tükürebilmiş bir kadındır. O gelenekten gelen bütün kadınlar da sözünü esirgememiştir, bedeli zindan da olsa göze almıştır. Onun için Kürt kadınlar mücadele içinde daha da öne çıkmıştır. Türkiye’ye baktığımızda eş başkanlık sistemini ilk uygulayan Kürt kadınları oluyor ve bu sistem AKP’nin hedefi oluyor. Yine eylem ve etkinliklerde kadınlar ön saflarda yer aldığı için AKP’nin hedefi oluyor. Biz kadın kurtuluş ideolojisine inanıyoruz ve kadının kurtuluşuyla toplumun kurtulacağına inanıyoruz. Kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz. Bir ülkenin refah düzeyine bakacaksak, önce kadınlarına ve zindanlarına bakmak gerekiyor. Dolayısıyla biz 2017 yılının kadınlar açısından hem direnişin hem de katliamların geliştiği bir yıl oldu. Faşizm her ne kadar AKP şahsında bütün toplumu zapturapt altına almaya çalışsa da muazzam bir direniş de oldu. Örneğin OHAL koşullarına rağmen ilk kadınlar sokaklara çıktı. 8 Mart’ta kadınlar OHAL’e rağmen sokakları terk etmedi. İstanbul’dan Bursa’ya, Diyarbakır’a, Van’a her yerde kadınlar sokaklara indi. Dolayısıyla kadın katliamları son hızıyla devam etti. AKP iktidarında yer alan bakanından, başbakanına, cumhurbaşkanına kadar erkeklerin kullandığı eril dil, kadınların şiddete uğramasını teşvik bir dildi. “Kadın olarak sus” diyen bir AKP iktidarı, bu şiddeti körükledi fakat bunun karşısında kadınlar da itaat etmeyip mücadeleyi sürdürmüştür.

AKP bu dönemde birçok yasa çıkardı. Müftülere nikâh yetkisi veren yasa, boşanmaları zorlaştıracak uzlaştırma komisyonları vs. Özellikle Müftülük yasanın çocuk yaşta evlenmeleri tetikleyeceği endişeleri var. Bunun bölgedeki yansımaları neler? DBP ne gibi çalışmalar yürütüyor?

Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasası aslında erkek bir anayasadır, erildir. Kadınların içinde hiç olmadığı bir anayasadır. Gelinen aşamada, AKP’yle birlikte, 15 yıldır o eski antidemokratik yasayı bile kadınlar anlamında arar duruma geldik. Çünkü AKP iktidarı, o mevcut yasaları da ortadan kaldırdı; kendince fiili yasalar uyguladı. Bu yasalar içinde müftülük yasası var; daha önce kürtajla ilgili söylenen şeyler ve daha birçok konuda yasaları değiştirerek kadınların aleyhine olan birçok şey geliştirdi. “Her şey ailedir, ailenin de reisi erkektir, her şey onun etrafında döner.” Türkiye geneline de baktığımızda Cumhurbaşkanı reistir, o ne söylerse toplum yapar… Bu anlayışı dayattı topluma. Biz Kürt Hareketi olarak geçmişten bu yana bir mücadele verdik. Yerel yönetimler aracılığıyla küçük yaşta evlendirmelere karşı kararlar aldık. 2005 yılında Adana’da benim belediye başkanı olduğum beldede, temel iş sözleşmesine dört temel madde eklemiştik.

Neydi bu maddeler?

Küçük yaşta kız çocuklarını evlendiren belediye personelinin işine son verilir. İkinci evlilik yapan personel tazminatsız işten atılır. Kız çocuğunu okula göndermeyen personelin erkek çocuğunun eğitim yardımı kesilir. Eşine şiddet uygulayan personelin maaşı kesilip kadına verilir. Yerel yönetimlerimizde hep bu yasalar hayata geçti. Caydırıcılık yönü de oldu bunların, sonuç aldık. Şu anda Kürdistan’daki durum, aslında Türkiye geneline vurduğumuz zaman daha iyidir. Çünkü biz, örneğin küçük yaşta evlendirilen bir çocuğun düğün davetiyesi geldiğinde, reşit değilse o evlenenler, o düğünü protesto etme kararı alıyorduk. Bir değil, birçok kararımız, uygulamamız vardı. Kadınlara dair yerler açtık. Şimdi AKP, bunların hepsini kayyum atayarak sıfırlamak istedi. Kayyum atanan belediyelere dikkat edin, ilk kadın eş başkanlara daha sonra kadın kurumlarına yönelim oldu. Çünkü kadınlar o kurumlar aracılığıyla aydınlanıyordu, bilinçleniyordu ve hesap sorar duruma geliyordu. Bunun önüne geçmek için AKP’nin kayyumları önce kadınlara saldırdı. Dolayısıyla biz Kürdistan’da kadınların, kadın özgürlük perspektifiyle hareket ederek aslında Sayın Öcalan’ın geliştirdiği kadınların başat şekilde bütün karar mekanizmalarında olması gerektiği; kendi iradesiyle ayakta kalmasını perspektifini biz Kürt kadınları olarak aldık. Bu perspektif doğrultusunda mücadele yürüttük. Onun için de hem Türkiye hem de dünya ortalamasında Kürt kadınları, kadın özgürlük mücadelesi açısından çok önemli bir aşamaya geldiler, onun için de hedef haline geldiler. Çünkü politize olmuş, kendisini bilen, tanıyan, toplumda değişim, dönüşüme öncülük eden bir kadın gerçekliği ortaya çıktı. Biz bunu önemsiyoruz, AKP’nin bu geri çeken politikalarına da teslim olmadık.

Peki, tüm bu kapatılan kurumlar, atanan kayyumlara ve saldırılara karşı Kürt kadın hareketi ne aşamada?

Kuşkusuz kayyumların atandığı yerlerde yeniden seçimler olduğunda oralarda tekrar halkın iradesi seçilecek ve yeniden bu mücadele hem kadın boyutunda hem de genel anlamda devam edecektir. Özyönetim alanlarında kadınlar öncülük etti. 8 Martlardan Newroz’lara bütün eylem ve etkinliklerde kadınlar ön saflardaydı. Bu mücadele durmayacak devam edecektir. AKP belki 15 yıldır kendi sistemini kurmaya çalıştı ama emin olun kadınlar eliyle o faşist, tekçi zihniyet aşılacak ve halklar özlem duyduğu barış ve huzur ortamını yaratarak yaşamlarını sürdürecektir.